Kuzeyin iki lirik şairi; Lars Danielsson ve Ulf Wakenius 12 Ocak Borusan konseri öncesi Sami Kısaoğlu`nun sorularını cevapladı.

Kuzeyin iki lirik şairi; Lars Danielsson ve Ulf Wakenius 12 Ocak Borusan konseri öncesi Sami Kısaoğlu`nun sorularını cevapladı.

Kuzeyin iki lirik şairi...

Birbirlerini yirmilerinin başından beri tanıyan iki usta müzisyen Lars Danielsson ve Ulf Wakenius. Danielsson ve Wakenius aynı sahneyi ve stüdyoyu onlarca kez paylaşan iki müzisyen olmanın ötesinde aynı müzikal değerleri de paylaşan iki arkadaş aynı zamanda. İsveç’in müzik alanındaki ulusal hazineleri olarak tanımlayabileceğimiz bu iki sanatçı 12 Ocak 2013, Cumartesi akşamı 21.30’da Borusan Müzik Evi’nin konuğu oluyor. Önce solo ardından da duo olarak İstanbullu müzik dostlarına unutulmaz bir dinleti sunacak olan Wakenius ve Danielsson ile müzikal ortaklıkları ve şimdiye kadar gerçekleştirdikleri duo projeleri ekseninde bir söyleşi gerçekleştirdik.

Sami Kısaoğlu: Şimdiye kadar birçok farklı sanatçı ile duo çalışmalar gerçekleştirdiniz. Farklı sanatçılarla duo olarak aynı sahneyi paylaşmanın artılarından ve eksilerinden bahseder misiniz?

Ulf Wakenius: Duo olarak çalışmanın en iyi taraflarından biri karşınızdaki müzisyenle sürekli olarak bir iletişim içinde olmanız. Bunu telepati olarakta adlandırabilirsiniz. Duo olarak çalmak kuşkusuz zorlu bir süreç. Risklere açıktır ve iki kişiyken saklanacak hiçbir yeriniz yoktur.

Lars Danielsson: Duo olarak çaldığınız zaman armoni, ritim ve melodiyi eş zamanlı olarak düşünmeniz gerekir. Aynı zamanda müzikal açıdan son derece hızlı düşünmenizi gerektirir ikili olarak çalışmak. Son birkaç yılda gün geçtikçe daha fazla ikili projelerde yer alıyorum. Bunların arasında şarkıcı Cæcilie Norby’de yer alıyor.

Sami Kısaoğlu: Çok uzun yıllardır birlikte çalışıyorsunuz. Sadece sahnede değil albümlerinizde de sürdürdüğüz bir iş birliğiniz söz konusu. Herşey ilk nasıl başladı?

Lars Danielsson: Uzun yıllar Ulf ve ben Gothenburg yakınlarındaki bir şehirde yaşadık. 1978’de buraya yeni taşındığımda Ulf oldukça tanınan bir caz müzisyeniydi. Onunla çalışmak benim için her zaman büyük bir keyif oldu. Albüm kayıtları için stüdyo’ya girdiğinizde çoğu zaman sadece birkez çalarız parçayı ve sonrasında diğer parçaya geçeriz. İkimizde kayıttaki o ilk anın biricikliğini seviyoruz.

Ulf Wakenius: Sanırım yirmili yaşlarımdan beri Lars’ı tanıyorum. İlk kez Lars ile ne zaman çaldığımızı hatırlamıyorum fakat yirmilerimizden bu yana sıklıklı aynı sahneyi paylaşıyoruz. O sadece gezegendeki en muhteşen basçılardan biri değil aynı zamanda tanıdığım en harika bestecilerden biri. İsveç ve Avrupa’nın müzikal geleneklerine bağlı kalarak kendi imzası haline gelen o lirik melodileri geliştirdi. Lars’ın her zaman albümlerimde olmasına çalışıyorum. Onunla ortak olduğuna inandığım birçok müzikal değerleri paylaşıyoruz.

Sami Kısaoğlu: Birlikte gerçekleştirdiğiniz duo projelerin yanı sıra her ikinizinde caz tarihi için çok önemli olan isimlerle ikili projelere imza attınız. Ulf geçtiğimiz yüzyılın iki efsane basçısı Ray Brown ve Niels-Henning Ørsted Pedersen (NHØP) ile birçok kez aynı sahneyi paylaştı. Lars seninde Polanyalı piyanist Leszek Mo?d?er ile birkaç kez Platin Plak ödülü alan bir duo projen var. Ayrıca Tigran Hamasyan ve Yaron Herman gibi daha genç kuşaktan piyanistlerde de çalışmaların söz konusu. Farklı isimlerle olan çalışmalarınız müzikal anlamda sizi nasıl etkiledi?

Ulf Wakenius: NHØP ve Ray ile çalışmak benim için büyük bir onur olmasının yanı sıra bir çeşit okul gibiydi. Ray ile çalışırken kendimi cazın gerçek köklerine her zaman çok daha yakın hissettim. Son derece yardımsever bir insandı. İki kez New York’a triosuyla birlikte çalmam için beni davet etmişti. NHØP ise benim için bir çeşit akıl hocası gibiydi. Toots Thielemans, Milt Jackson, Johnny Griffin, Kenny Kirkland, Jim Hall ve Max Roach gibi birçk caz efsanesi ile birlikte çalışabilmem için beni hep o önermişti. Ayrıca NHØP ve Ray Brown beni Oscar Peterson’un grubu için öneren isimlerdi. Kontrbasın caz müziği içindeki gelişiminde büyük rol oynayan bu iki müzisyenin hiçbir zaman unutulmayacağına inanıyorum.

Lars Danielsson: Eserlerimin büyük bir kısmını piyano için yazıyorum. Anlaşabileceğim ve birlikte doğaçlama çalabileceğim piyanistlerle çalışmak benim için son derece önemli. Kuşkusuz Leszek bu isimlerin başında geliyor. Onunla aramızda müzik üzerinden işleyen telepatik bir dil söz konusu. Her ikimizde klasik müzik kökenliyiz ve birbirimizi her zaman çok iyi anlıyoruz. Tigran Hamasyan İsveç müziği hakkında benim bildiğimden daha fazlasını bilen bir piyanist. Onu ilk kez menajerim tavsiye üzerine Youtube’da dinlemiştim ve o an müzikalitesine hayran olmuştum. Henüz çok genç olması rağmen bestelemiş olduğu müzikler benim müzikal beğenilerimle aynı doğrultuda ilerleyen çalışmalar. Tüm bu nedenlerden dolayı onu son albümüm Liberetto’ya davet ettim.

Sami Kısaoğlu: Ulf senin kariyerinde de piyanistlerin özel bir yeri var. Elbette sadece Esbjörn Svensson ve Keith Jarrett gibi piyanistlerin bestelerinden gitara yaptığım düzenlemelerden bahsetmiyorum. Oscar Peterson ile uzun yıllar aynı sahneyi paylaştın. Piyano repertuarına olan ilginden ve Oscar Peterson ile yaptığınız çalışmalardan bahseder misin?

Ulf Wakenius: Piyano’dan gitara düzenlemeler yaparak yeni yollar keşfetmeyi seviyorum. Bu düzenlemelerde yalın ve sade bir müzikal tavır bana rehberlik ediyor. Piyanonun tüm notalarını, akorlarını ve ses skalasını gitarda kapsamanız mümkün değil. Bu nedenle başka bir yoldan ilerlemeniz gerekiyor. Önemli olan anahtar sesleri bulabilmeniz. Mesala Keith Jarrett için yaptığım projede melodilere odaklanmıştım. Hayatım boyunca Bill Evans, Oscar Peterson, Keith Jarrett, Herbie Hancock ve daha onlarca başka piyanist dinledim. Bu benim için doğal bir süreç. Oscar Peterson gibi bir caz efsanesi ile on yıl boyunca birlikle çalıştığım için kendimi son derece şanslı hissediyorum. Ondan yorumculuk ve müzikal anlamda cesaretli olmak adına birçok şey öğrendim.

Sami Kısaoğlu: Ulf senin piyano müziğine olduğu kadar flamenko ve Brazilya müziğine karşı da derin bir ilgin söz konusu. Paco de Lucia ile birlikte çalmıştınız. Brazilya müziğine yer verdiğin ilk albümün büyük beğeni kazanmıştı. Bu ilgi nasıl başladı ve gelişti?

Ulf Wakenius: İlk solo albümümü Brezilya’da kaydetme şansım olmuştu. Brezilya’nın dünyaca meşhur seslerinden Elis Regina’nın topluluğunun vurmalı enstrümanlar grubu ve efsanevi akordiyoncu Severino Dias de Oliveira bu albümde yer almıştı. Bu durum hayatım boyunca unutamayacak olduğum bir tecrübe idi. Brezilya’nın müzik kültürü aralarında Frevo, Chorinho, Baiao, Afoxe, Samba, Bossa Nova ve Tropicalista’nın da olduğu son derece karmaşık türlerden oluşuyor. Okyanusun ritimlerini ve armonilerini seviyorum. Ayrıca Egberto Gismonti, Ivan Lins, Hermeto Pascoal, Elis Regina, Joao Bosco, Rosa Passos ve Hamilton De Hollanda’yı her zaman severek dinliyorum.

Sami Kısaoğlu: Lars sanırım İstanbul’da en çok konser veren İsveçli sanatçılardan birisi konumundasın. Son birkaç yılda 3 kez İstanbul’da seni izleme fırsatım oldu. İstanbul’un müzik sahnesini tanımaya fırsatın oldu mu?

Lars Danielsson: Şehrin caz sahnesi adına çok fazla bir bilgim olduğunu söyleyemem. Bir seferinde gitarist Bilal Kahraman ile bir kayıt yapma ve konser verme şansım olmuştu. Ayrıca tabii ki büyük perküsyon ustası Okay Temiz’i biliyorum. İstanbul gerçekten harika bir şehir. Hayatımdaki unutulmaz müzikal tecrübelerin bir kısmı da bu şehre ait.

Sami Kısaoğlu
Müzikolog

Cazkolik.com / 07 Ocak 2013, Pazartesi

 

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cazkolik.com

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.