Jan Garbarek: Müziğimi tanımlamaya ihtiyacım yok

Jan Garbarek: Müziğimi tanımlamaya ihtiyacım yok

3-12 Mayıs tarihlerinde İstanbul’a baharla birlikte caz müziğini getirecek ve ilk kez gerçekleşecek Zorlu PSM Caz Festivali, 5 Mayıs’ta caz, klasik ve dünya müziğinin dev bir ismini, İskandinav cazının babası Norveçli saksafoncu Jan Garbarek’i ağırlayacak. Hintli perküsyoncu/besteci Trilok Gurtu ile uzun bir süredir sıkı işbirliği içinde olan ve dünya müziklerine yakın duran Garbarek’le hediye gibi bir telefon randevumuz ve keyifli bir müzik sohbetimiz oldu.

 

Altmışlı yılların sonlarında uzun dönem İskandinav ülkelerinde yaşayan Amerikalı caz müzisyeni, teorisyen ve besteci George Russell`ın albümlerinde yer alarak dikkat çekmeye başlayan Garbarek, yetmişlerin başlarında Chick Corea ve Don Cherry gibi ünlü caz yıldızlarıyla çalıştı. Büyük çıkışını Keith Jarrett`ın kurduğu dörtlüyle yapan Garbarek’in çıkışı gitarist Ralph Towner ile ortaklaşa yayınladığı Dis albümü (1976) ile devam etmişti. Ambient cazın öncülerinden olan Garbarek bestelerinde İskandinav folk melodilerinden yoğun şekilde esinlenmişti.

 

Seksenlerde basçı Eberhard Weber ile Bill Frisell ve David Torn gibi gitaristlerle çalışan Garbarek, aynı dönem müziğinde synthesizer kullanımını arttırırken dünya müziğine daha da yaklaşmıştı. Trilok Gurtu, Zakir Hussain, Hariprasad Chaurasia ve Ustad Fateh Ali Khan gibi çok farklı etnik ustalarla özgün projeler gerçekleştiren Garbarek’in müzikleri için daha çok new age, dünya müziği ve caz buluşması diyebiliriz.

 

The Hilliard Ensemble`la 1994`te çıkardığı ve ECM plak şirketi tarihinin en yüksek satış rakamına ulaşan Officium albümüyle ruhanî bir müzik yakalayan Garbarek, bu albümün başarısının ardından Visible World ve Rites adlı iki solo albüm daha yayınladı. Garbarek’in The Hilliard Ensemble`la Mnemosyne (1999) ve Officium Novum (2010) albümlerinde dikkat çekici ve güçlü bir spiritüellik var. Özellikle, kendinizle baş başa kaldığınız bir vakit “Parce mihi domine” parçasını mutlaka dinleyin.

 

Bu arada, Garbarek’in ilk ve tek canlı performans albümü 2009`da Dresden konserinden kayıtlarla yayınlandı. En son Eberhard Weber`in anısına yapılan albümde yer alan Garbarek’le söyleşimde, bazı eserlerinde yalnızlığa güç veren duyguyu, kariyerinde geçmişine yönelik hislerini, dünya müziklerini takip edip etmediğini ve uzun yıllardır sayısız kez geldiği İstanbul’la ilgili gözlemlerini sordum.

 

Cenk Erdem

 


 

 

Dağdaki evimde yürüyüşler yapmayı, müzik dinlemeyi ve pratik yapmayı seviyorum

 

Cenk Erdem: Bazı çalışmalarınızı dinlediğimde “yalnızlığımla mutluyum” hissi uyandırıyor; siz yalnızlığın gücünü nasıl tarif edersiniz?

 

Jan Garbarek: Güzellik görenin gözündedir. Müziğin doğası da bu, dinleyenin kişiliğe de bağlı. O sizin yalnız kalabilme kapasiteniz. Zaten müziklere gücünü veren de bu.

 

Cenk Erdem: Aslında hepimizin yalnız kalmaya, müzik dinlemeye zaman ayırmaya ihtiyacı var ve sizin müzikleriniz sanki yalnızlığı sevmeye güç veriyor; katılıyor musunuz?

 

Jan Garbarek: Bunu duymak benim için büyük zevk. Ben de kendimle kalmayı seviyorum. Yalnızlık olumsuz bir şey değil. Hiç sıkılmam mesela ben. Arada yalnız kalmak çok iyi oluyor.

 

Cenk Erdem: Dünyayı gezerek sahnelere devam ediyorsunuz; peki turnelerden uzak kaldığınızda en çok hangi ülkelerde tatil keyfi yapmayı seviyorsunuz?

 

Jan Garbarek: Norveç. Kendi ülkem. Dağlardaki evim. Bir dağ evim var. Orada vakit geçirmeyi, yürüyüşler yapmayı, müzik dinlemeyi ve saksafonumla pratik yapmayı seviyorum.

 

Cenk Erdem: 70’ler ve 80’lerdeki zamansız işlerinizde hala keşfedilecek çok şey var fakat geçmişe dönüp baktığınızda bazı işlerinizin sizi eskisi kadar temsil etmediğini hissettiğiniz oluyor mu?

 

Jan Garbarek: Hayır, hiç öyle diyemem. Hepsi bir nehirden karşıya geçerken üzerine basarak geçtiğiniz kayalar, taşlar ve sizi yolunuza götüren adımlar gibi. Hiç pişmanlığım yok. O tecrübelerin hepsine ihtiyacım vardı. Hatta bazen ilk dönem kayıtlarımı dinliyorum. Özellikle 1966 yılında henüz 19 yaşında çaldığım albümü dinlediğimde beni taşıyan tüm hislerimin orada olduğunu görüyorum. Dilimin nasıl oluştuğunu ve onu üzerine gelişerek eklemeyi sürdürdüğüm ilk çekirdeği.


 

SPOT BİLGİ:

 

Jan Garbarek'in 1969 yılından bugüne yayınladığı albümler;

 
 
 
 
Hommage to Eberhard Weber (2015), Magico: Carta de Amor (2012), Sleeper (2012), Sounds and Silence (2011), Officium Novum (2010), Dresden in Concert (2009), Elixir (2008), Rosensfole (2006), in Prase of Dream (2004), Wayfarer (2000), Mnemosyne (1999), Rites (1999), Canchell: Caris Mere (1997), Visible World (1996), Officium (1994), Ragas and Sagas (1992), Twelve Moons (1992), Madar (1992), Atmos (1992), Star (1991), I Took Up the Tunes (1990), Nat Jazz 20 AR (1989), Chorus (1989), Legend of Seven Dreams (1988), To All Those Born With Wings (1987), Guamba (1987), Making Music (1986), The Grey Voice (1985), Sonf for Everyone (1985), Wayfarer (1983), Paths, Prints (1982), Eventyr (1980), Aftenland (1979), Magico (1979), Nude Ants (1979), Places (1977), Red Lanta (1977), December Poems (1977), Of Mist and Melting (1977), Dis (1976), Dansere (1975), Belonging (1974), Luminescence (1974), Witchi-Tai-To (1974), Triptykon (1972), Sart (1971), Terje Rylpdal (1971), Afric Pepperbird (1970), The Esoteric Circle (1969)
 
 

 
 
 

Müziğimi tanımlamaya ihtiyacım yok

 

Cenk Erdem: Müzik endüstrisi illa ki sanatçının müziğini tarif etmeye çalışır; peki siz şimdiki müzikleriniz için neler söylersiniz?

 

Jan Garbarek: Şanslıyım ki benim böyle bir meselem yok. Müziğimi tanımlamaya ihtiyacım yok. Belki bir yazar olsaydım edebî metne yüklediklerimi izah etmek isteyebilirdim ama müziğimi herkes kişiliğine göre, duygularına göre istediği gibi farklı farklı tanımlayabilir.

 

Cenk Erdem: En son ünlü Alman basçı ve besteci Eberhard Weber onuruna kaydedilen albüm projesinde yer aldınız; peki Weber’le müzikal geçmişiniz için neler söylemek istersiniz?

 

Jan Garbarek: Birlikte asırlarca çaldık. (Gülüyor). 25 yıl hatta daha fazla beraber çaldık. Kesinlikle harika tecrübelerdi. Her zaman fazlasıyla orijinal bir müzisyen oldu. Birlikte çalıştığımız için çok şanslıyım. Hastalanıp da çalamayacak hale gelmesine çok üzülüyorum.

 

Cenk Erdem: 30 yılı aşkın bir süredir dünya müzikleri türüne daha yakın duruyorsunuz; bu türde yeni yetenekleri takip ediyor musunuz?

 

Jan Garbarek: Açıkçası iyi bir müzik takipçisi değilim. Neler çıkıyor, kimler var tempomda pek takip etmiyorum. Aktif bir müzik dinleyicisi sayılmam. Gittiğim yerlerde televizyonda, radyoda ne duyarsam onu dinlemiş oluyorum. Aslında bir müzisyen için iki uçlu bir mesele. Bir keresinde ünlü bir müzisyenin dinleyen müzisyeni çalanın tarzını etkileyebileceğini söylediğini hatırlıyorum. Hak veriyorum ama ayrıca müzisyeni yaratıcılık açısından geliştirebilir de. Dediğim her konuda olduğu gibi iki farklı yüzü olan bir mesele.

 

 

Yetmişlerde İstanbul`a ilk geldiğimde egzotik bir havası vardı

 

Cenk Erdem: Uzun yıllardır İstanbul’a defalarca geldiniz; peki İstanbul hakkında en çok neler biliyorsunuz?

 

Jan Garbarek: İnanılmaz bir şekilde büyük. Kalabalık nüfuslu. Yoğun bir şehir olduğunu biliyorum. Boğaz manzaranızı biliyorum; harika. Türkiye’nin kültürel merkezi olduğunu hissettiriyor. Ankara’ya da gitmiştim ama açıkçası öyle bir his alamadım. Daha fazla bir dünya şehri olduğunu hissettiriyor.

 

Cenk Erdem: Bir müzisyen olarak yıllar içinde İstanbul’da ne gibi değişimler gözlemlediniz?

 

Jan Garbarek: Konserlere geldiğimde “ye, uyu, çal ve daha fazla ye” temposu yaşıyorum. Herhangi derin bir fikrim yok; gözlemlerim yüzeysel olur. Gittikçe binalarıyla, arabalarla daha modern bir şehir havası var. 70’lerde ilk geldiğim de daha egzotik bir havası vardı. Aynı egzotik tat yine var ama o yıllarda farklıydı. Tabii çok kısa zamanlarda gözlemlerim.

 

Cenk Erdem: Caz için en özel isimlerden birisiniz peki kariyerinizin başlarında enstrümanınıza yaklaşırken size ilham verenler kimler oldu?

 

Jan Garbarek: John Coltrane. Onun plaklarını dinliyordum. Onunla yapılan söyleşileri okuyordum. Saksafonla ilgili onun geçmişini, dinlediklerini ayrıca araştırıyordum, merak ediyordum. Kendimi geliştirirken bana ilham veren isimdi diyebilirim. Ayrıca Dexter Gordon. Dexter Gordon’ın Kopenhag ‘da olduğu zamanlar, Norveç’teki Caz Festivallerine geldiği dönemler. Bana ilham veren isimlerden biriydi.

 

Cenk Erdem: Hintli müzisyen Trilok Gurtu ile uzun zamandır işbirliği içindesiniz; yakınlarda yeni bir kayıt müjdesi var mı?

 

Jan Garbarek: Henüz öyle bir plan yok, konserler var. Turnelere, konserlere devam ediyor olacağız. Yılın farklı zamanlarına yayılmış ve farklı ülkelerde sahne alacağımız konserlerimiz olacak. Planda bir albüm ya da kayıt yok.

 

Cenk Erdem

 

Cazkolik.com / 02 Mayıs 2017, Salı

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cenk Erdem

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.