Emre Kartarı Haziran yazısında konservutuvarlarda öğretilegelen iki farklı dalın, caz ve klasik bölümlerinin anlaşılabilirliği üzerinde duruyor.

Emre Kartarı Haziran yazısında konservutuvarlarda öğretilegelen iki farklı dalın, caz ve klasik bölümlerinin anlaşılabilirliği üzerinde duruyor.

Dinlediğiniz müzik Emre Kartarı`nın yazısında adı sıkça geçen, hocası ve dostu, caz davulunun önde gelen isimlerinden Howard Curtis`in de içinde yer aldığı ünlü caz piyanisti George Colligan`ın 1999 tarihli albümü "Unresolved"dan alınan "Danger Zone" isimli parçasıdır.


Klasik müzik eğitimine karşı caz eğitimi...

Bundan birkaç hafta önce Ankara`da, öğretmenim, muhteşem perküsyoncu ve eğitimci Howard Curtis ile çok güzel bir konser verdik. 1995 yılında Virginia Commonwealth Üniversitesi`nde ilk karşılaşmamızdan bu yana, Howard benim için hep gerçek bir ilham kaynağı ve yol gösterici oldu. Şimdi onun verdiği bu ilhamın öğrencilerime de geçtiğini mutlulukla gözlemliyorum. Ben ve öğrencilerim onun her ziyaretiyle birlikte yenileniyor, ilham ve enerjiyle doluyor ve ona derin bir şükran duyuyoruz. Howard bize zorluklar ve dikkat dağıtıcı etkenlere aldırmaksınız çalışmalarımızda ilerlememiz için güç veriyor.

Son ziyaretinde Howard öğrencilerimle birlikte çaldı ve konservatuvarda soru-cevap şeklinde bir söyleşide bulundu. Söyleşide yurtdışında eğitim, geçmişte yapılmış caz kayıtlarının önemi, caz tarihine hakim olmanın gereği, çalışma metodları ve transkripsiyon, çalma ya da söyleme şeklimizi nasıl kişiselleştirebileceğimiz, yaptığımız müzikle benliğimizi ve yaşayış şeklimizi nasıl yansıtabileceğimizi gibi ilgi çekici konulara değindik. Konuştuğumuz bir konu vardı ki bu yazımda daha ayrıntılı incelemek istiyorum: aynı çatı altında öğretilegelen iki farklı dalın, caz ve klasik bölümlerinin `anlaşabilirliği`

Caz eğitimi klasik müzik eğitimiyle kıyaslandığında pratikte hala yeni kalıyor. Klasik prensipte eğitim veren bir hocanın çekincelerini düşündüğümde belki de cazın başlangıç yeri ve şekliyle ilintilidir diye düşünüyorum. Örneğin Bach`ın yazdığı dini müziklere ve saygın bir kilisede müzik direktörü olmasına karşılık, Jelly Roll Morton ya da Buddy Boldon`ın müziklerini `bir hayli sorgulanabilir` yerlerde (genelevlerde) icra etmeleri ve geliştirmeleri gibi. Bunun yanı sıra cazın öncüsü olarak niteleyebileceğimiz pek çok müzisyenin başı kariyerleri boyunca uyuşturucu ve hap kullanmakla derde girmiş. Ayrıca bazı büyük caz müzisyenleri üniversite ortamının caz öğrenmek için en iyi yer olmadığını savunmaktalar. İşte bahsettiğim bu sebeplerden ötürü, bir caz bölümüyle klasik bir bölüm arasındaki anlaşmazlığa Amerika`da dahi rastlamak mümkün.

Çalıştığım okul, Ankara Devlet Konservatuvarı, Türkiye Cumhuriyeti`nin temellerinin atılmasının hemen ardından Atatürk tarafından kurulan, Türkiye`nin en eski ve saygın konservatuvarı. Bunu söylememin sebebi aslında, bir asırlık bir gelenek olan klasik müzik eğitiminden bahsederken, caz müziğinin yalnızca 20 yıl önce (Amerika`da 1987`de kabul edilen HR- 57 yasası ile) Amerika`nın resmi müziği olarak kabul edilmesi ve diğer ülkelerde bölümleri açılarak eğitiminin verilmesinin Amerikan Hükümeti`nin bir görevi olduğu ilkesi, yalnızca 20 senelik bir sürece tekabül etmektedir.

Konservatuvardaki klasikçi bazı öğretmen arkadaşlarım, bana eğitim yöntemlerimi garip ve hatalı bulduklarını söylediler. Özellikle de bir öğretmenle öğrencisinin bir kulüpte birlikte çalması fikrini. Ankara`da doğmuş, ne caz müziğini ne de eğitimini deneyimleyerek yetişmiş, hayatının büyük bir bölümünü aynı konservatuvar sınırları içinde çalışarak ve konser vererek geçirmiş bir hoca için, evet, yöntemlerim garip görünebilir. Oysa biz caz müzisyenleri için deneyim, verdiğimiz eğitimin temel unsurudur. Daha açıklayıcı olabilmek adına sizlere biraz, Amerika`daki üniversite yıllarımdan bahsetmek istiyorum. Bu anlattıklarım elbette ki oralı bir öğrencinin gayet olağan karşılayacağı şeyler olabilir ancak Ankaralı öğrenci ve öğretmenlerin neden böyle bir eğitim şekli seçtiğimi anlamalarını istiyorum.

Cazla ilk ciddi buluşmam, ailemle oturduğum evin yakınındaki caz kulübüne triosuyla birlikte gelen piyanist Loston Harris`i dinlemeye gitmemle gelişmiştir. Program otelin barında olduğu ve ben de henüz reşit olmadığım için kolamı almış, davula en yakın köşeye ilişmiştim ve beni dışarı atmaması için otel müdürüyle mümkün olduğunca gözgöze gelmemeye çalışıyordum. Gürültü, içki, sigara... Evet, kesinlikle bir konser salonundan farklıydı bulunduğum yer. Ama benim için fark yoktu, hatta müzik daha önce dinlediğim kayıtların hepsinden daha da tesir ediciydi, ve daha, daha da fazla dinlemek istiyordum. Yıllardır davul dersi alıyordum, caz albümleri dinliyordum ama kesinlikle canlı dinlemekle aynı şey değildi. 18 yaşındaydım ve haftasonları tek başıma gidip onları dinlemeye aylarca devam ettim...

Üniversitedeki 2. ve 3. yıllarımda, zaman duygum artık hocalarımdan hafta sonu programları için teklif alacak kadar iyi seviyeye gelmişti. Bu, gelişimimde çok büyük rol oynayan heyecanlı bir sürecin başlangıcıydı benim için. Programlar düğünden resepsiyona, caz kulübünden otele farklı yerlerde ve konseptlerde olurdu. Birlikte çaldığım her hocanın ve her değişik enstrüman kombinasyonunun kendine has zorlayıcı yanları vardı. Örneğin Skip Gailes çok düşük volümlerde veya garip tempolarda dahi yüksek enerjili ve `groove`lu çalmamı isterdi, üstelik inanılmaz geniş bir caz repertuvarı vardı. John D`earth trompetiyle karşılık verebileceği kesik, boşluklu ritmler isterdi. Saksafoncu John Winn ise zar zor ayak uydurabildiğim çok yüksek tempolarda çalmayı severdi. Her programdan sonra ya da verilen aralarda bana hatalarım ve geliştirdiğim yanlarım anlatılır, neleri daha da geliştirmem gerektiği söylenirdi. Çalmadığım gecelerde gider aynı tarzlarda programları olan hocam Howard`ı izler, hangi durumda nasıl çalınması gerektiğini öğrenmeye çalışırdım. Bazen iyi para kazanır, bazen hiç bir şey kazanmaz bazense bahşişlerden payıma düşen birkaç kuruşla yetinirdim. Ancak tabi önemi yoktu bunların, çaldığım insanlar benim öğretmenlerimdi ve onlarla birlikte olduğum her akşam daha iyi çalabilmem yolunda atılan başka bir adımdı. Gündüzleri devam ettiğim müzik derslerim, kulak eğitimim, caz kombo/big band provalarım, bireysel çalışmalarım da vardı ama bunların hepsi aynıydı benim için. Okul veya programlar, amacım sadece daha iyi davul çalabilmekti.

Geçmişten bugüne gelip baktığımda, bu istekliliği ve tutkuyu kendi öğrencilerimde de görebiliyorum. Sadece benimle değil, hocalarımla da çalma imkanları oluyor, ve olmaya da devam edecek. Klasik müzik öğreten arkadaşlarım için bu yaptığımız radikal görünebilir ancak büyük çerçeveye bakarsanız; aslında sadece müzik yapıyoruz...

Emre Kartarı
Haziran, 2011


Jazz Education Vs Classical Music Education

Few weeks ago we had another beautiful session in Ankara with my teacher, the great percussionist and educator, Howard Curtis. He has been a true a source of wisdom and direction for me since I first met him at Virginia Commonwealth University in 1995. Years later, I see his inspiration being passed on to my students.  My students and I are deeply grateful, as we are fully energized and inspired and renewed after each one his visits. We can continue to strive forward with our practicing and studies without giving into outside distractions and difficulties.

On his visit, Howard performed with my students and gave a question/answer session at our conservatory. We touched on few interesting topics - studying abroad, the importance of recordings, being familiar with the complete history of jazz, practicing/transcribing, how to work on our own sound, how our music can reflect how we live. I wanted to write about one of the topics we talked about: jazz and classical departments "getting along" under the same roof of an institution.

Jazz education is still a new practice compared to classical education. Some of the reservation a classical music teacher may have towards jazz education may come from the very origins jazz. For example, Bach writing non-secular music and being a the musical director for a reputable church verses Jelly Roll Morton, or Buddy Bolden performing and developing their music in very questionable places. Great deal of jazz innovators were also plagued with substance abuse through out their careers. Some great jazz musicians themselves may even argue that a university environment may not be the best place to learn jazz. So it`s easy to understand that this "conflict" between a jazz department and classical department can happen even in the United States.

The conservatory I work for, Ankara State Conservatory, is Turkey`s oldest and most respected conservatory. It was appointed by Ataturk shortly after founding the new Turkish republic. In the last year, they`ve decided to offer jazz education. This has a very important historic significance, since this is HUADK is funded by the Turkish and USA itself only passed HR-57 - the bill to recognize and preserve jazz music as recently as 1987.

I have been told by some of my fellow classical teachers at the our conservatory, that they found some of my pedagogy practices odd, and troublesome. In particular, the idea of a teacher and student performing together at a club. For a teacher who was born in Ankara without much exposure to jazz music or jazz education, and the majority of their musical experience comes from studying and performing at HUASC, yes, this might seem like an odd practice. For us jazz musicians, this is the crucial step in our education. I would like to talk a little about my college experience in the USA. This experience may not sound like anything new for a jazz student in the States, but for students and teachers in Ankara, it could explain why I teach the way I do.

My first serious exposure to jazz came when I saw the trio of the pianist Loston Harris at a jazz club near my parents house. It was at a bar at a hotel lobby and I was underage. I would get my coke and sit next to the drums and try not to make eye contact with the hotel manager so I wouldn`t be kicked out. There was a lot of noise, drinking, smoking..definitely not a concert hall. It made no difference for me, the music was more infectious than anything I had ever heard before, and I had to hear more. I had been taking drum lessons for years, and heard jazz from records, but not like That. I went to see them alone for months on weekend nights, I was 18.

During my sophomore-junior years in college, my sense of time was getting good enough that I was getting calls from my teachers to do gigs on the weekends. This was a very exciting time in my development. The gigs could be anything from a wedding, reception, to a jazz club date gig, or a hotel gig. Each teacher I played with, and each different setting for the gig offered it`s own challenges. For example, Skip Gailes really wanted a driving grooves at low volumes, or odd tempos, and had a very extensive repertoire of jazz standards. John D`earth wanted broken rhythms that he could interact with. John Winn called the fastest tempos - I could barely keep up. After each gig, or during the breaks, my mistakes or improvements would be talked about - I would be told what I needed improve upon. On the nights I wasn`t working, I would go see my teacher Howard, playing those same gigs, and try to understand how it needed to be done. Sometimes the gig payed well, sometimes it didn`t pay anything or it was for tips from a tip jar.. It really didn`t matter, the musicians I was playing with were my teachers, and each gig was a step towards sounding better.

Of course I had music classes during the day lke ear training, jazz combo/big band rehearsals, practicing. It was all the same to me. Whether it was a gig, or a classroom, I was just trying to sound better.

Years later, I see the same drive and experience in my students. Not only do I perform with them, but my teachers perform with them as well, and we will continue to perform- together. For come classical teachers, this maybe very radical, but when you think about the grand picture, we`re just making music

Emre Kartari
Cazkolik.com / June, 2011

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Emre Kartarı

  • Email

YORUMLAR

  • Seda Dunbay
    16 Haziran 2011 Perşembe 12:37

    Merhaba... Yazılarınızı keyifle takip ediyorum...Ben de Ankara Üniversitesi mezunuyum...farklı bir fakülteden ama mezun olduğum üniversitedeki yeniliklerden haberdar olmak (hele de bunlar Türkiye için ilkleri oluşturuyorsa)mutluluk verici... Dediğiniz gibi...Ankara Üniversitesi"nin pek çok fakültesi Türkiye Cumhuriyeti"nin kuruluşunu takip eden yıllarda devrimleri pekiştirmek, ülke çapında medeniyet seviyesini yükseltmek ve hep bir adım daha ileri gidilerek aydınlanma döneminin temellerini sağlamlaştırmayı hedefleyerek kurulmuştur...örneğin Ankara Hukuk Mektebi (1925)...Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi (1935)...keza sizin de belirttiğiniz gibi Ankara devlet konservatuarı...Bunları söylememdeki gayem...tüm bu sayılan yüksek öğrenim birimlerinin yenilikçi atılımların birer yapıtaşı olduğunu ortaya koymaktır...Bugün, Türkiye Cumhuriyeti"nin ilk konservatuarında caz bölümünün açılması da konservatuarın kuruluş felsefesi ile birebir örtüşür niteliktedir...Bölümün kuruluşu ve gelişimi için harcadığınız çaba ve emeği takdirle izliyorum...Maalesef bugüne kadarki deneyimlerimle de sabit olmak üzere, birçok insan yenilikçi atılımlara karşı tutucu bir tavır sergilemektedir...Ne zamanki yapılan yeni ve farklı iş meyvesini iyiden iyiye vermeye başlar...o zaman biraz olsun tutucu yaklaşım yumuşamaya başlar, bazen ise bir milim değişmez...Eminim benim gibi birçok cazsever yaptığınız işin ne denli önemli olduğunun farkındadır...Sizin ve öğrencilerinizin yolu açık olsun....Sevgi ve selamlarımla...

    Bu Yoruma Cevap Yazın »

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.