5 maddede bu Pazar Patricia Barber`ı neden izlemeliyiz?

5 maddede bu Pazar Patricia Barber`ı neden izlemeliyiz?

Bir caz müzisyeninin müziği ve sanatı üzerine makale yazmaya girişmenin pek çok yolu var. Genellikle bu işi sanatçıların albümleri veya konserleri üzerinden yapıyoruz ama, o caz müzisyeninin sanatı ve kişiliğinden bir bütün olarak sözetmek durumundaysak işimiz çok daha çetrefilli. Tabii, bir de sözünü ettiğimiz kişi eğer Patricia Barber gibi vokal cazın en az son otuz yılına kaçınılmaz olarak damgasını vurmuşsa cümleleri çok daha özenli kurgulamak zorundasınız. Bu kez, biraz daha `kompakt` bir yol deneyeceğiz, daha önce bir kaç kez bu tarz yazdık ve okurumuzdan gayet iyi sonuç aldık, şöyle ki.

 

 

5 maddede bu hafta sonu Patrica Barber`ı neden izlemeliyiz?

 

 

1 / Çünkü, `yeni ozanlar` benzeri kavramlar ortada yokken cazda `pianist singer songwriter` tarzın ilk örneği olduğu için.

 

Bu yıl 59 yaşına basan Patricia Barber ilk ortaya çıktığı yıllarda sesiyle değil Chicago`nun küçük caz klüplerinde yaptığı kendine özgü ve sıradışı `cool`lukta soğukkanlı piyano doğaçlamalarıyla dikkati çekmişti. Kısa zamanda lokal klüplerde ciddi sayıda hayran kazanmayı başardı, şarkı söyleme faslını ise repertuvarına sonradan soktu. İşin ilginç yanı, Barber aslında bir caz piyanisti olmayı istemiyordu, aklı her zaman şiirdeydi ama kendini bir şair olarak da görmüyordu. 2005 yılında Poetry magazine `ben bir şarkı yazarıyım` diye yazmıştı, `ama bir şair değilim, şiir bir tutkudur ve benim şimdiye değin rehber ilham kaynağımdır` diye de devam etmişti. Oysa bir caz şarkıcısı olmak belki de kaderinde yazılıydı, çünkü, Floyd `Shim` Barber isimli Glen Miller orkestrasında saksofon çalmış bir blues şarkıcısının kızıydı. Şarkı söylemek kaçınılmaz olunca küçük piyano doğaçlamalarını yere göğe koyamayan aynı eleştirmenler bu kez vokalini kolay hedef haline getirmeyi tercih ettiler. Çünkü, kadın caz vokalin geçmişinde her yeni sesin tartışmasız mukayese edileceği kült sesler vardır ve Barber sıradışı söyleme tarzı, soğukkanlı ve umursamaz halleriyle bu sınırı zorluyordu. Bu psikolojik barajı ancak Chicago`da Gold Star Sardine Bar isimli klüpte beş gün üst üste sahne alarak aşabildi. Hemen arkasından 1989`da ilk albümü "Split", arkasından 1992`de "Distortion of Love", 1994`de ünlü "Café Blue" derken efsane artık yola çıkmaya hazırdı.

 

2 / Çünkü, caz müziğin eski ve yeni standartları arasında karşılaştırılabilir bir kimyayı yaratabilen az sayıda isimden biri olduğu için.

 

Vokal cazda American Songbook ya da caz standartları üzerinde risksiz bir bölgede hareket ediyorsanız ucu sivriltilmiş eleştiri okları size fazla yönelmez. En fazla vokal kaliteniz ve tekniğinizle yargılanırsınız oysa Patricia Barber tam üç şeyi aynı anda yapıyordu, piyano çalıyordu ki bu konuda çok iyiydi, şarkı söylüyordu ki bu konuda kendini kabul ettirmekte ilk başlarda sıkıntı yaşadı ve söylediği şarkıları kendi yazıyordu. Eleştirmenler bu üç element arasındaki karşılaştirilabilir kimya konusunda kendi kuşağında Barber`ı sadece Cassandra Wilson ile mukayese ediyordu. Bir de sonradan çok daha düşük yoğunluklu, `smooth` olarak Diana Krall kulvara dahil oldu ama onda sadece piyano+vokal vardı, `lyrics` yoktu!

 

3 / Çünkü, özellikle psikoloji üzerine okumaya fazlasıyla meraklı bir entelektüel olduğu için.

 

İyi bir okur ve entelektüel biri olmak ne zamandan beri ek bir özellik sayılıyor, zaten doğal değil mi diye düşünebilirsiniz ama işin aslı Patrica Barber`ın ta çocukluğuna kadar dayanıyor. Kendisini bir okuma oburu olarak tanımlıyor ve bu alışkanlığını sürekli beslediğinin altını kalın kalın çiziyor. Klasik müziğe özel merakı olan, Iowa üniversitesinde klasik müzik ve psikoloji üzerine çifte tez sahibi sanatçının bir şarkı yazarı olarak edebiyatla arası her zaman iyi oldu. Yanısıra, Northwestern üniversitesinde caz pedagoisi dalında master verdi.

 

4 / Çünkü, cazda herkes New Yorker olmak isterken o hep bir Şikagolu olarak kaldığı için.

 

Bu belki kişisel bir özellik değil ama bir sadakat meselesi. Bugün dünyanın dört bir yanından caz müziyenleri New York`da kendine bir yer kapma uğraşı içinde ama Patricia Barber bu modanın tam tersini tercih etti. Kendine üs olarak yaşadığı şehir Chicago`yu seçti, üs merkezi olarak da şehrin dünyaca ünlü barı Green Mills`i. Barber Amerika veya dünya çevresinde turnede olmadığı zaman nerdeyse haftanın her akşamı Green Mills`de. Sırf bu özelliği klübü turistik bir uğrak noktasına çevirdi. Doğru mudur bilmiyoruz ama Green Mills`in geçmişinin Al Capone günlerine kadar uzandığı söylenir.

 

5 / Çünkü, onun kariyerinde bir sanatçıya göre az sayıda albüm ve daha da az sayıda ödülle büyük bir başarı çizgisini yakalamayı başardığı için.

 

Şaşılacak şey ama Patrica Barber kariyerine sahip birinin şimdiye kadar yayınlanmış sadece 13 kadar albümü var. Öyle coverlarla, remikslerle, başkalarının albümlerinde görünmeler filan, tribute`lar olsun böyle şeylerle de fazla işi yok ama buna rağmen hem ticari, hem artistik olarak elde ettiği başarı dünya çapında bir üne sahip olmasını sağladı.

 

Tüm bu notların yanında yazının sonunda bir de sürpriz bilgi yer alsın, Patricia Barber`ın kendi web sitesinde belirttiğine göre Pazar akşamı Babylon`da izleyeceğimiz sanatçıya gitarda sevgili Yavuz Akyazıcı eşlik edecekmiş.

 

Cazkolik.com / 12 Mart 2015, Perşembe

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cazkolik.com

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.