Levent Öget ile Caz Açılımlarının üçüncü bölümünün konukları Türk caz sahnesinin iki önemli trompet ustası Şenova Ülker ve İmer Demirer.

Levent Öget ile Caz Açılımlarının üçüncü bölümünün konukları Türk caz sahnesinin iki önemli trompet ustası Şenova Ülker ve İmer Demirer.

Dinlediğiniz müzik İmer Demirer`in 2009 yılında yayınladığı albümü You, Me & Char`dan aldığımız ve o sıralar vefat eden Oğuz Durukan`a ithaf ettiği çalışması Monday Morning`dir..


Sevgili dostlar, Türkiye de caz müziğine dair her yıl giderek artan sayıda konser, festival, etkinlik düzenleniyor, önceki yıllara göre daha çok sayıda albüm yayınlanıyor. Yani işin hangi yanından bakarsanız bakın cazseverleri sevindirici gelişmeler oluyor ama olmayan bir şey var, o da tüm bu olan bitenin üzerine konuşmak, tartışmak... Peki bu olan biten ne anlama geliyor? Artıyor dediğimiz şeylerin içindeki nicelik ve nitelik çıpası nerede duruyor? Fazla mı iyimseriz yoksa az bile mi söylüyoruz? Konserler artıyor peki ama caz dinleyicisi artıyor mu? Sorulacak bir dolu soru, verilen pek çok cevap var. Radyo programcısı ve caz yazarı Levent Öget Açık Radyo`da hazırlayıp sunduğu Dünyanın Cazı programında geçen İstanbul Caz Festivali`nin hemen ardından tüm bu soruların konuşulduğu, cazın her kesiminden bir çok önemli ismin katıldığı programlar yaptı ama ardından bir güzel çalışma daha yaptı, tüm bu programlar o anda konuşulup gitmiş olmasın diyerek programlardaki konuşmaları, tartışmaları Cazkolik okurları için yeniden düzenleyerek "2012`de Caz Açılımları" adı altında seriye dönüştürdü. Birazdan okumaya başlayacağınız serinin üçüncü   oturumudur. Bu özel ve yoğun çalışmayı gerçekleştirdiği için sevgili Levent Öget`e çok teşekkür ediyoruz.

Cazkolik.com / 03 Aralık 2012, Pazartesi

 


 

Katılımcılar:

Ali SÖNMEZ, Sevin OKYAY, Feridun ERTAŞKAN, İmer DEMİRER, Şenova ÜLKER, Kerem GÖRSEV, Neşet RUACAN, Ayşegül YEŞİLNİL, Nezih YEŞİLNİL, Ozan MUSLUOĞLU, Şenay LAMBAOĞLU, Aytek ŞERMET, Volkan BURÇ, Mert AYBEK, Leyla UZMAN, Didem GENÇTÜRK, Mahir ILGAZ, Görgün TANER, Hüseyin BAŞKADEM, Necati TÜFENK, Eyüp İBLAĞ, Dr. Özgür UÇKAN, Emre KAHRAMAN, Sevil ESEN, Elif Gönenç CAMCIGIL, Erhan ONGUN, Hülya TUNÇAĞ, Levent ÖGET.

Katılımcı Uzmanlık Grupları:

Caz eleştirmeni, caz yazarı, caz radyo program yapımcısı, caz festivali danışma kurulu üyesi, caz internet portalı yöneticisi, caz piyanisti, caz şarkıcısı, caz trompetçisi, caz basçısı, caz gitaristi, caz bestecisi, caz orkestrası yöneticisi, caz kulüp sahibi ve işletmecisi, caz festivali yönetmeni, kültür sanat vakfı genel müdürü, radyo yayın koordinatörü, radyo çok sesli müzik bölümü yöneticisi, internet caz radyosu yöneticisi, caz konser organizatörü, bilgi ekonomisti, sanat felsefecisi, cazsever, caz dinleyicisi, radyo dinleyicisi.

Yayınlanacak Bölümler:

1. Bölüm: Eleştirmenler ve Yapımcılar: Ali Sönmez, Sevin Okyay, Feridun Ertaşkan
2. Bölüm: Müzisyenler (1); Neşet Ruacan, Kerem Görsev, Ayşegül Yeşilnil, Nezih Yeşilnil, Ozan Musluoğlu, Şenay Lambaoğlu
3. Bölüm: Müzisyenler (2); Şenova Ülker, İmer Demirer
4. Bölüm: Caz Klüpleri; Aytek Şermet, Volkan Burç, Mert Aybek
5. Bölüm: Yayın Koordinatörleri; Leyla Uzman, Didem Gençtürk, Mahir Ilgaz
6. Bölüm: Festival Yönetmenleri; Görgün Taner, Hüseyin Başkadem
7. Bölüm: Konser Organizatörleri; Eyüp İblağ, Necati Tüfenk
8. Bölüm: Bilgi Ekonomisi - Sanat Felsefesi; Özgür Uçkan
9. Bölüm: Cazseverler (1); Sevil Esen, Emre Kahraman
10. Bölüm: Cazseverler (2); Elif Gönenç Camcıgil, Erhan Ongun
11. Bölüm: Eleştirmen, Yapımcı, Yazar; Hülya Tunçağ


(3. Bölüm Katılımcıları: Caz trompetçileri İmer Demirer ve Şenova Ülker)


Ülkemize gelen yabancı caz müzisyenlerinin

gördüğü ilgi kendi müzisyenlerimize de

gösteriliyor mu?


Levent ÖGET: Sevgili katılımcılar hoş geldiniz. 11 toplantı olarak çeşitli gruplarla yapacağımız 2012’de Caz Açılımları serisinin üçüncüsündeyiz ve yeni bir konuşmacı grupla daha farklı yönlere değerlendirmelerde bulunacağız. Sizlerin de bildiği gibi İstanbul’da, 2010 Avrupa Kültür Başkenti olma özelliğinde geçirdiği son döneminden bu yana, üç dört yıl boyunca giderek artan caz konserleri ve organizasyonlarla oldukça hareketli bir caz trafiği yaşanıyor. Bütün bunlara karşın kentimizde sınırlı sayıda caz müziği yayınlayan radyo kanalı ve hemen hemen yok denecek kadar az televizyon yayını arasında biraz da yazılı medya ilgisinden söz edebiliriz. Tabii bir de sosyal medya ortamı var. Yıl içindeki tüm etkinliklere ise cazseverler de bir şekilde katılıyorlar. Ancak bu gelişen ortam için bir şeyler de konuşulması gerekiyor. İşte düzenlediğimiz bu toplantılarda farklı konuşmacı gruplarla ve onların uzmanlık alanlarından bakışlarla bu konuları değerlendiriyoruz.

İlk konuşmacıların olduğu grupda yer alan festival ve etkinlik danışmanları, radyo programcıları, caz eleştirmeni caz yazarları ile ve bir caz internet portalı yöneticisiyle doğaçlama bir toplantı gerçekleştirdik. İkinci toplantıdaki caz müzisyenlerinin ardından bu toplantıda da şimdi serimize iki önemli caz trompetçisi ile devam ediyoruz. Sevgili Şenova Ülker ile başlayalım sohbetimize. Şenova bizim bir önceki toplantımıza katılan caz vokalinin yeni seslerinden Şenay Lambaoğlu’nun albümünden söz etmiştik, sen de daha yeni raflarda gözükmeye başlayan o albümde yer alan müzisyenlerden birisin. Sanırım senin de en son çalışmalarından biri de bu albüm ortaklığı oldu, öyle değil mi? Ben uzun süredir seninle ilgili çalışmaları dinlemediğimi fark ettim ve albümü dinledikten sonra pırıl pırıl çalışların bana çok iyi geldi, çok mutlu oldum.

Şenova ÜLKER: Teşekkür ederim. Caz ile uğraşan arkadaşlarımıza yardımcı olmak görevlerimizin arasında. Bundan hiç kaçınmıyoruz ve keyif de alıyoruz. Her zaman destek oluyoruz ve zaten biliyorsunuz bir avucuz, birbirimizle kaynaşmaz isek geleceğimiz pekiyi değil diye düşünüyorum.

Levent ÖGET: Sevgili Kerem Görsev saymıştı galiba 50 kişiyiz diyordu bir röportajında yanlış hatırlamıyorsam?

Şenova ÜLKER: Doğrudur.

İmer DEMİRER: 50 kişi miyiz? İyiymiş.

Şenova ÜLKER: Bayağı kıymetliyiz o zaman. Şenay’da benim eski bir arkadaşım aslında. Bu albüm projesinde de onu kırmak istemedim. Daha öncesinde de neredeyse 10 senedir birlikte çaldığımız büyük ya da küçük çeşitli projelerimiz oldu. Çok güzel sesi olan iyi bir arkadaşımız, yolu açık olsun.

Levent ÖGET: Ancak şuna da değinmeliyim ki, 15 yıldır caz yaptığını söylediğine göre Şenay gibi bazı müzisyenlerimiz gerçekten çok da kendilerini ortaya koyamıyor diye düşünüyorum.

Şenova ÜLKER: Terence Blanchard’da Wynton Marsalis kasırgasından dolayı biraz geriye düşmüş bir trompetçiydi. Birçok kahraman kabiliyet, birçok genç çıkıyor. O zamanki koşullarla bir ilerdeki nesil biraz aşağıda kalıyor. Ama onlar da zamanla tabi değerlerini ifade edebiliyorlar. Yoksa bu bir kayıp değil.

Levent ÖGET: Peki hepsine değinelim olabildiği kadar. Konuşmamın başında da belirttiğim gibi özellikle 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti olma döneminden bu yana (benim kişisel görüşüm), giderek artan bir caz etkinlik trafiği var. Bu yıl içinde de pek çok konser gerçekleşti. Festival de geride kaldı. Bütün bu konserler senin için tatmin edici miydi, nasıl bakıyorsun genel bir düşünce çerçevesi içinde bütün bu konser trafiğine ve olup biten bu etkinliklere? Gelip giden tüm bu müzisyenler çok iyi tabii, karışım da çok iyi oldu.

Şenova ÜLKER: Gelip gidenler tabii ki çok iyi ama yine aynı tip bir sorunumuz var. Bir yerli-yabancı ayrımı var ki önce kendi müzisyenlerimizin gelişmesi sonra onlarla kaynaşması önemli. Bu önemsenmiyor ve hâlâ şöyle bir yaklaşım var: “Yabancılar gelsin, sonra yer kalırsa yerlilerimize de yer veririz” Bu hem İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı hem de diğer organizasyonlar ve yerler için böyle. Bunu bir tek aşmış olan yer var ki o da bence Türkiye’nin tek caz kulübü olan Nardis’tir. Onun dışında da başka bir yer yok gibi görünüyor.

İmer DEMİRER: Maalesef öyle!

Şenova ÜLKER: Tabii ki dışarıdan birilerini getirmek ve onlara sponsor bularak burada bize dinletilmesi çok güzel bir şey. Ama bu bizim kendi caz müzisyenlerimizin sorunlarını çözmekten uzak oluyor. Asıl sorun belki birazdan İmer’de söz edecektir zaten ama ben de biraz değinmek istiyorum, çok güzel bir TRT Caz Orkestra’mız vardı, onun yaşatılması, caz kulüplerinin birden çok olması, cazcıların çalacak mekân bulabilmesi, maddi ve manevi tatmin için gerekenler gibi pek çok şey var. Asıl bunlar önemli.

Levent ÖGET: Peki, biz de zaten bu konuları bir seri toplantılarla grup grup bir araya gelerek açmaya çalışıyoruz. Her görüşü belki ‘masaya yatırmak’ demeyelim çok iddialı olabilir ama olabildiği kadar uygun kişilerle bir araya gelerek bunları konuşmak istiyoruz. İlk toplantımızda görüştüğümüz katılımcıların arasında İstanbul Caz Festivali Danışma Kurulu üyeleri de vardı. Başka ilgililere de soracağız. Önümüzdeki toplantılarda bu konuları konser ya da etkinlik düzenleyenlere de soracağız. Ayrıca caz kulübü ya da kültür merkezi gibi mekânların sahipleriyle de bir araya geleceğiz. Ancak müzisyenler için iki toplantı düzenledik ki olabildiğince daha fazla müzisyenle görüşebilelim diye. Müzisyenlerin birçoğunun böyle baktığını tahmin edebiliyorum. Tahminin ötesinde geçen toplantıda Nezih ve Ayşegül Yeşilnil’de bu konuya değindiler. Yine de şöyle bakabilir miyiz? Pek çok etkinlik oluyor ve evet bu etkinliklerde belki buradaki müzisyenlerin sayısı az, belki bazı aynı isimler çerçevesinde dönüyor ama caz sever dinleyiciler şanslı. Bunu bazı müzisyenler de kabul ediyor aslında; geçen toplantıya katılan Ozan Musluoğlu burası New York’a döndü, ne kadar çok etkinlik gerçekleşiyor, ben takip edemez hale geliyorum bazen diyordu. Sen neler söyleyeceksin İmer hem bu konuda hem de Şenova’nın söyledikleri doğrultusunda?


Resim: Şenova Ülker (solda), Levent Öget (sağda)


İmer DEMİRER: Her zaman katılıyorum. Çünkü beraber aynı camiada yaşıyoruz. Hepimiz sorunlarımızı biliyoruz. Açık, net ve ortada aslında ayrıca çok güzel bir şey söyledi; ‘kaynaşmak’ dedi Şenova. Mesela yabancı ve yerli müzisyenlerin buraya geldiklerinde bu nerede olacak? Tabii ki kulüplerde olacak. Ancak farkındaysanız kulüplerin dışında bir de konser salonları gerekiyor o da yok bizde. Bunu abartmıyorum, yanlış hatırlamıyorsam Keith Jarrett’ın menajeri bir geldiğinde buradaki konser salonlarına bakmış. Bütün gösterilen konser salonlarını gezdikten sonra, mesela Haliç Kongre Merkezi gibi yerlerden sonra tamam “şimdi de konser salonlarına bakabilir miyiz” demiş!

Levent ÖGET: Gerçekten mi? Demek ki bizim gerçek anlamda bir konser salonumuz yok öyle mi?

İmer DEMİRER: Tamam AKM’yi biliyoruz ama İş-Sanat gibi Cemal Reşit Rey gibi ya da Spor Sergi Sarayı yerine yapılan Lütfi Kırdar Kongre Merkezi gibi yerlerin hiçbiri öyle ‘tınlamıyor’ maalesef! Bunlar önemli ve “kaynaşmak” için de kulüp gerekiyor. Kulüp de çok önemli ve bunların sağlanması için de ortam gerekli. Bir diğeri de neden düzgün tanıtım yapılmıyor ben bunu anlayamıyorum. Yıllar önceki ilk festivallerde hatırlarsanız Türk müzisyenleri ön grup olarak çıkardı ve bu bir nevi tanıtımdı aslında. Ancak şimdilerde belki de son beş on senedir kimse Açıkhava’da çalmıyor. En çok kalabalığın, en büyük kitlenin oraya gittiğini düşünürsek ve genç arkadaşlarımız oradaki insanlara tanıtılmaz ise burada nerede kulüpler var kim nerede çalıyor tabii ki kimse bilemeyecek. Doğrusu bununla ilgili çalışmalar yapılması gerekiyor. Mesela bana göre İKSV, Pozitif gibi kurumların şu an bünyelerinde olan Salon ve Babylon gibi yerlerinin dışında gerçek anlamda birer tane caz kulüpleri olması gerekiyor bir kere.

Levent ÖGET: Çok yerinde bir konuya değindin İmer biraz daha açabiliriz bunu belki de?

İmer DEMİRER: Tamam, mesela mekân sahibi dediniz toplantılara katılacak olan. Kaç tane mekân sahibi var ki? Benim aklımda bunların sayısı bir ya da iki yeri geçemiyor maalesef! Kimseye de saygısızlık olmasın ama konumuz ‘ben de caz çaldırıyorum’ durumu değil. Haftanın 6 ya da 7 günü caz olan yerleri konuşuyoruz.

Şenova ÜLKER: Bizim çaldığımız gibi o yerlerin de caz ile yaşaması lâzım.

İmer DEMİRER: Aynen öyle…


İmer Demirer: "Gerçek konser salonlarına sahip

olmadığımızı düşünüyorum..."


Levent ÖGET: Peki, bir kere mekânla ilgili sıkıntı var bu bir gerçek. Ayrıca gerçek bir konser salonumuz yok değil mi?

İmer DEMİRER: Evet ben böyle düşünüyorum.

Levent ÖGET: Haklısın, bu toplantılar için önümüzdeki bölümlerde yer vermek istediğimiz hangi mekânlar vardı diye düşündüğümde ben yalnızca İstanbul Jazz Center, Cemal Reşit Rey, Nardis, İş-Sanat ve İKSV’nin Salon’u ile irtibat kurmak üzere hazırlık yapmıştım. Bir de çok zor yaşayabilen küçük kulüplerden biri olarak dikkat çeken 60 m2 nin işletmecisi ile bağlantı kurduk, önümüzdeki toplantıda bu yerlerin bazılarının yönetici ya da sahipleriyle bir söyleşi gerçekleştireceğiz. Dolayısıyla da haklısın, sınırlı sayıda caz mekânı ve sınırlı sayıda caz müzisyeni var. Bunlar belli fakat yine de çok büyük sponsorluklarla ve manipüle edilen bir ortamda gerçekleşen bir yığın da etkinlik ve festival var. Buna karşın mesela çok az sayıda caz yayını var. Bunlar gerçekten ortada olan sayılarla ilgili ve acaba tuhaf gelmiyor mu bu durum size, zıtlıklar oluşturmuyor mu?

İmer DEMİRER: Bir kere televizyonda hiç bir şey yok. Üstelik radyo bizim ilk enstrümanımızdı ve müziği oradan öğrendik. Öyle değil mi? Bütün o programlar, TRT’nin caz programları… Televizyon daha büyük bir iletişim aracı da olsa bir yerde radyoyu öldüren bir alet.

Levent ÖGET: Ayrıca caz ve radyo birbirine daha çok yakışıyor. Öyle değil mi?

İmer DEMİRER: Haklısın çok yakışıyor, hem şu anda bırakın yarım saati, caz ile ilgili on beş dakikalık bile bir televizyon programı yok. Hiçbir yerde yok, bırakın TRT’yi özel kanallarda da yok.

Levent ÖGET: Bir yapımcı olarak bunu son derece net yaşadığımı belirtmeliyim hazır yeri gelmişken. TRT’ye yapmış olduğumuz bu konudaki program önerileri televizyon için de karşılığını alamadı.

İmer DEMİRER: Kesinlikle kabul görmeli diye düşünüyorum.

Levent ÖGET: Ayrıca TRT’nin son yayın döneminde de son derece nitelikli dış yapımcıların caz programları radyoda, TRT Radyo3’de bile bile sonlandırıldı. Bunu geçen toplantılarda da konuştuk. Üstelik senin de üyesi olduğun TRT Hafif Müzik ve Caz Orkestrası için de durum pek parlak gitmiyor sanırım? Ancak bunun geçici bir ‘dönem’ ile sınırlı olduğunu düşünsek, iyimserliğimiz tutsa ve ‘tersten esen rüzgârlar’ olarak görsek bile Anadolu’da yazılı basının zor gittiği, belki hiç olmadığı, konser ve etkinliklerin hiç yapılamadığı yerlerde bir radyonun, hele TRT Radyo 3 gibi ulusal bir yayının ne kadar önemli olduğu açıktır. Bu çok fazla öne çıkıyor. Bu yayınlar böylesine önemli iken, halkımız bu tür müzikleri tercih etmiyor gibi (TRT yönetiminin) açıklamaları ile yayınların susturulup, antenlerin azaltıldığı ya da bu amaç için kurulmuş o antenlerden zaten var olan TRT-Türkü’nün yayınlarına geçilmesi kabul edilemez. Nerede kaldı ki bu yayınlar cumhuriyetimizin önemli kazanımlarından biri olarak çok uzun yıllardır yapılabiliyorken, şimdi yapılmaktan vazgeçilmesi de oldukça manidar bir durumu ortaya koyuyor. Bunca yıldır dinlenebiliyorken, o zamanlar bile dinlenirken şimdi dinlenmiyor durumu tam bir bahane! Bu da TRT Radyo 3 serüveninin geldiği tuhaf nokta.

İmer DEMİRER: Galiba bir dinlenme oranı ölçmüşler, yüzde 5-6 çıkmıştı yanılmıyorsam değil mi? Şimdi ben de şöyle düşünüyorum. Dünyada bütün insanlar üzerine bir araştırma yapsalar, bence caz ve klasik dinleyenler ile ilgili sayılar dünya çapında da aslında yine bu civarda çıkacaktır.

Levent ÖGET: Buna benzer bir durum tespitini de yapmışlardı sosyal medyada hatırladığım kadarıyla, bir başka okuma ile bu topraklarda bu oranların karşılığı olarak 14 milyon insan caz ve klasik müzik dinliyor oluyorlar bu durumda. Eh! Bu da çok çok iyi bir sayı doğrusu!

İmer DEMİRER: Evet çok iyi gerçekten.

Levent ÖGET: Ayrıca kötü de olsa, zaten bu radyoların amacı da bu olmalı. Çok az sayıdaki insanlara kadar bu müzikleri taşıyabilmek olmalı. Maalesef bu dönem ortada böyle bir sorun da var.

Şenova ÜLKER: Bir şeyin az olması onun kıymetsiz olduğu anlamına gelmiyor. Ayrıca bu radyoların, televizyonların görevi kâr etmek değil ki! Bizim vergilerimizle yaşayan kurumlar bunlar. Görevleri halka iyiyi, güzeli, doğruyu, değişiği götürmek olmalı. Ben festivaller için de aynı şeyi söylüyorum. Festivallerin görevi de özellikle kendi ülkemizin içindeki değerleri öne çıkarmak olmalı ve kesinlikle böyle olmalı.

İmer DEMİRER: Evet, bütün bunlara ben de katılıyorum.

Şenova ÜLKER: Taşıma suyla değirmen döndürülemez. Buradaki kendi değerlerimiz ortaya çıkarılamaz ise bir süre sonra Malezya, Arabistan gibi yerlere dönülür. Yani her şey dışarıdan gelir, hiç bir şey burada üretilemez duruma döner. Destek, sponsorluk adına üretim anlamında hiçbir şey yapılamıyor. Bugün biz varız ama böyle giderse yarın korkarım bu müziği destekleyecek hiç kimse olmayacak. Yalnızca caz müziği de değil klasik müzik ve iyi olan yükselen değerler de öyle...

İmer DEMİRER: Aynen öyle.

Levent ÖGET: Yani çoğalmak lâzım.

Şenova ÜLKER: Evet çoğalmak lâzım.


Bizden önceki nesilde 10 veya 15 kadar caz

müzisyeni ya var ya da yoktu, Kerem hesaplamış

şimdi 50 kişi kadar varız..."


İmer DEMİRER: Ben bu konuda bir ekleme yapmak istiyorum.

Levent ÖGET: Tabii ki.

İmer DEMİRER: Toplantımızın başlarında bazı sayılar telaffuz ettik ya hadi şimdi biz Şenova ile eskilerden sayılırız.

Şenova ÜLKER: Evet tabii, tabii ki.

İmer DEMİRER: 20 yıl önce bizde 10 – 15 müzisyen belki var belki yoktu. Ama en az dört – beş tane kulüp yaşayabiliyordu burada. Müzisyenler yine bir şekilde çoğaldı ancak kulüpler iyice azaldı.

Levent ÖGET: Sevgili Şenova ve İmer her ikiniz de benim yakın arkadaşlarım ve hayranlık duyduğum müzisyenlersiniz. İmer hele seninle konservatuarda öğrenci olduğun yıllardan bu yana tanışıyoruz ve bunca yıllık dostluğumuz var.

İmer DEMİRER: Ben de çok mutluyum seni tanıdığıma.

Levent ÖGET: Ancak ben her ikinizi de her şeyden önce bir müzik yayıncısı ve yapımcısı olarak yolumu yürümeye çalıştığım bir bakışla da izledim. Çalışmalarınızı da son derece yakından izledim. Yıllar süren bu dostluğumuzun yanı sıra bu toplantılarda bu konuları sizlerle konuşabildiğimiz için çok mutlu oluyorum ben de.

İmer DEMİRER: Aslında sen de bir müzisyen gibi yürüdün yolunu.

Levent ÖGET: Sizler de kendinizi ortaya koymak için büyük mücadele gösterdiniz. Neredeyse her yerde ve neredeyse tüm caz müzisyenleriyle birlikte çalışarak işler ürettiniz. Albümünden-konserine sayısız etkinlik arasından geçip öncelikle biraz eğitmenlik yönlerinizden söz edelim istiyorum. Öğrencileriniz açısından da bir durum değerlendirmesi yapmaya çalışalım. Şenova’nın hem okulda hem de dışarıda öğrencileri var sanırım. Senin bu konuda yaptıkların nedir İmer?

İmer DEMİRER: Ben şu aralar fazla ders vermiyorum ama öğrenciler ile çok sık görüşüyorum. Tabii Şenova’nın daha çok öğrencisi var.

Şenova ÜLKER: Evet ama ben İmer’in de iyi bir öğretmen olduğunu ve ders vermeyi sürdürürse, birkaç kişiyi daha caza kazandırırsa harika bir görev olur diye düşünüyorum.

İmer DEMİRER: Aslında benim yedi – sekiz yıl kadar bir sürem Bilgi Üniversitesi’nde geçti biliyorsunuz. O benim için epey yorucu bir dönemdi. Evet, her zaman öğrencilerim oldu ama ben hiçbir zaman düzenli bir biçimde ders veremedim. Yoksa pek çok arkadaşla çalışıyoruz bir yandan, pek çok trompetçi de var. Şunu da söylemeliyim ki; son on – on beş senedir nefesli saz konusunda müthiş bir atılım var.

Şenova ÜLKER: Benim özel öğrencilerim bile on taneyi buldu.

İmer DEMİRER: Artık Türkiye’de bayağı iyi saksafoncular, trompet ve tromboncular var. Yani epey değişti durumlar ve çok da iyi oldu.

Levent ÖGET: Bir görüşmemiz sırasında davulcu Cem Aksel “davulcu yine bir derece ancak nefeslide” çok fazla yetişen yok diyordu.

İmer DEMİRER: Evet öyle diyordu ama o geride kaldı artık.

Şenova ÜLKER: Nefesliden ziyade trompette özellikle öyle bir durum var aslında. Eh! Zor saz ne de olsa!

İmer DEMİRER: Evet zor saz, yani biraz zor tabii. Çalışmak lâzım.

Şenova ÜLKER: Yani trompet için çoğu kez gelip ‘cazcı olmak istiyorum’ diyorlar. Ama ben artık anlatamıyorum, neredeyse 20 – 25 yıllık öğretmenim, tecrübeli sayılırım, “önce trompeti öğrenmen lâzım, sonra cazı” “ve bu işin ilk yirmi yılı zor” diyorum. Zaten yüzde doksanı kaçıyor…

İmer DEMİRER: Aynen, bir yıl içinde şunu çalabilir miyim, bunu çalabilir miyim diyerek çabucak yapmak istiyorlar. Tabii o, her işte olduğu gibi sabır işi.

Şenova ÜLKER: İşte bu da öyle bir saz.

Levent ÖGET: Peki, yanılmıyorsam her ikiniz de yalnızca İstanbul’daki değil yurt içindeki hemen tüm festivallere katılmışsınızdır. Tabii bazı yurt dışındaki festivallere de öyle. Şimdi biraz da bu festival ortamından konuşalım istiyorum. Çünkü İstanbullu caz severler festivalleri çok önemsiyorlar. Sanırım bu topluca izlemedeki sosyallik hoşa gidiyor ve her ne kadar gerçek anlamda büyük bir konser salonumuz yoksa da ‘Açık Hava’daki bu büyüklükteki bir izleme ortamı büyük bir ihtiyacı karşılıyor. Hele bir de tam dolarsa oradaki 4 ya da 5 bin kişiye birden çalmak hatta bu büyüklükteki bir caz dinleyicisi karşısına çıkmak bile heyecan verici olabiliyor. Bu müzisyenler için de izleyici için de iyi oluyor. Gerçi yerli müzisyenleri konuştuk az önce ama siz böyle bir ortamdaki festival dinleyicisini nasıl buluyorsunuz?

İmer DEMİRER: Ben Akbank’ın düzenlediği caz festivali içinde yer alan “Genç Caz Yarışması” için bir yazı yazdım. Belki biraz abartıyorumdur ama New York ve Berlin’den sonra İstanbul’un da caz konusunda bu kentler kadar önemli hale geleceğine inanıyorum. Biz artık bu kültüre sahibiz. Bir süre sonra artık İstanbul bunun bu kentlerden sonra anılan üçüncü durağı olacaktır. Asya ve Avrupa bağlantıları nedeniyle onları da içine alabilecek bir konumda zaten İstanbul. Biraz takip edilebilirse aslında Berlin’in çok da zengin bir şehir olmadığını, bütün yapılanların insanların tırnaklarıyla kazıyarak ve emekleriyle o şehri kültür ve sanat ile anılan bir şehir haline getirdiklerini göreceklerdir. Örneğin bir süre önce izlediğim Berlin Jazz Out diye bir belgeselde inanılmaz derecede gençlere yer verdiklerini gördüm. Aynı zamanda tabii ki kendi yerel müzisyenlerine de yer vermişler. Sokakta, orada-burada nereye gidilirse bir etkinlik var bir kere. İstanbul’a baktığınızda da bunun her köşede yapılabilecek bir durum olduğunu görebiliriz. Onun için bu kültürü de buraya taşımamız lâzım ve böylelikle biraz imkân sağlanabilirse aslında biz de bir New York ya da bir Berlin olabiliriz. Çok kolay bunu yapmamız ama her şeyin bize destek olması lâzım. Ben bir caz şehrinden bahsetmiyorum. Bir kültür şehrinden bahsetmek istiyorum. Ama tabii bunun içinde çok büyük bir caz camiasının barındırılması gerekiyor. Kulübüyle, festivali ile böyle olması gerekiyor. Bakınız mesela uzun yıllar sonra bu seneki caz festivalinde ilk defa bu sene eskiye benzediği kokusunu aldım. Siz de fark ettiniz mi bilmiyorum. Elbette caz festivalinde oraya çıkan gruplar da çok önemli, yirmi yıl önceki festivallerde çıkan grupları bir hatırlamaya çalışın. O zamanlar on tane grup geliyorsa yedisine giderdik. Şimdi gelen on grubun belki iki tanesini tanıyoruz ve onlara gitmeye çalışıyoruz. Diğerlerine ise yabancıyız. Caz biraz başka bir şey, yani başka bir koku, oraya gittiğiniz zaman onu orada görmüyorsunuz artık. Bu benim hoşuma gitmiyor, tabii ki her konserde Keith Jarrett ya da her konserde Herbie Hancock olacak değil.


İmer Demirer: "New York ve Berlin`den sonra

İstanbul`un da bir caz başkenti olabileceğini

düşünüyorum..."


Levent ÖGET: Peki Şenova aynı çerçeveden devam edecek olursak sen ne diyorsun?

Şenova ÜLKER: Festivaller ticari kurumlar olmamalı.

İmer DEMİRER: Kesinlikle…

Şenova ÜLKER: Festivaller ticaret ve kâr amacı gütmemeli. Burada biraz ona gidiliyor. İmer’e katılıyorum İstanbul büyük bir metropol ve büyük bir kültür başkenti ama biz taşeron olarak dışarıdan hep insanları almaya devam edersek ve kendi üretimimizi gerçekleştirmezsek, ya da kendi adamlarımızı satmazsak, hep bir dinleme ve bakma pozisyonunda kalırız. Hâlbuki bizde de bütün dünyanın her yerinde çalabilecek onlarca müzisyen var.

İmer DEMİRER: Buna kesinlikle katılıyorum.

Şenova ÜLKER: Evet hem de gayet güzel çalabilecek müzisyenler bunlar. İmer’de gayet iyi bilir ki, biz burada birçok yabancıyla çaldığımız zaman hayranlık ve övgü alıyoruz. Öncelikle bunu sağlayabilmeliyiz. Ancak gördüğüm kadarıyla festivaller bunu yapmıyorlar. Söylediğim gibi bu konuda bir ‘ayrımcılık’ var. Tam tersi olması gerekiyor kanımca. Ben bir ara Leverkusen’e gittim orada yapılan bir festivale katıldım. Çok büyük bir caz müzisyeni ile birlikte gidiyoruz ve bizim eşitimiz olarak aynı yerde yemek yiyoruz. Onun yanı sıra bir Alman müzisyeni de geliyor ve o da konserin yarısında çalıyor. Hem de gayet güzel övgüsünü alıp gidiyor.

İmer DEMİRER: İşte bu, ben de bunu söylüyorum.

Şenova ÜLKER: Sen az önce bir Berlin’den söz ettin ya, yalnızca Berlin’de değil, Almanya’nın her ilçesinde her köyünde bir caz festivali var. Tabii biz o kadarını beklemiyoruz. Ama hiç olmazsa bu caz festivallerinin sekiz-on tane büyük metropole yayılması ve oralarda da çalma ortamlarının yalnızca yabancı müzisyenler açısından değil yerli müzisyenler açısından da çalma ve yetişme, pişme ortamının sağlanmasını istiyoruz ki, böylelikle de diğer festivaller ile bir mübadele-değişim durumu yaratılabilsin. Bunun olmasını umuyoruz.

Levent ÖGET: Yani bunun yurt içi ölçeğinde yapılması gerekiyor öncelikle. İstanbul dışındaki diğer kentlerde de festivaller gerçekleşebilirse, buradan oraya ya da o kent festivallerinden buradakilere geçişlerle bir bağ yaratılması mümkün olabilir belki de? Örneğin İzmir’de yapıldı bu organizasyonlardan bir ara, ya da Bodrum’da ve Ankara’da gerçekleşti.

İmer DEMİRER: Antalya’da da var.

Şenova ÜLKER: Denizli’de bile yapıldı. Ama yaşamıyorlar ki! Yaşamaları lâzım.

Levent ÖGET: Evet, belki de en uzun soluklusu da Afyon’da yapılıyor olan.

İmer DEMİRER: Afyon Caz Festivali.

Levent ÖGET: Evet Afyon Caz Festivali inanılmaz bir başarı öyküsü aslında.

Şenova ÜLKER: O bir örnek oldu.

Levent ÖGET: Ben de ilk defa bu sene bir katılımcı olarak gittim. Köylere kadar giderek ufacık çocuklara, öğrencilere bu işin anlatılabilmesi için konserler verilmesi büyük bir mücadele doğrusu. Galiba bunların çoğaltılması ilk planda daha da önemli bir hale geliyor.

Şenova ÜLKER: Köklü hale gelmesi ve uzun sürmeli. Her şey başlıyor fakat saman alevi gibi sönüyor. Bu haliyle makbul değil. Orada yaşaması gerekiyor.

Levent ÖGET: Ne olacak peki, nasıl yapılmalı? Az önce örneğin radyodan söz ettik ve önemli olduğunu söyledik. Şunları yaparsak başarıya ulaşabiliriz diyebileceğimiz bir sıralama var mı? Sıralamayı sürdürelim isterseniz.

İmer DEMİRER: Televizyon da önemli, herkes televizyon seyrediyor.

Levent ÖGET: Evet yayınlar önemli, mekânlar önemli, sponsorluklar önemli, devam ediyoruz sıralamaya, festivaller çok önemli, başka ne ekleyebiliriz? Okullar belki önemli? Ya da yeni müzik okulları açılmalı.

İmer DEMİRER: Üniversiteler önemli olabilir.

Şenova ÜLKER: Tabii ki üniversiteler önemli ve onların bu işe bakışı önemli. Biz on ya da on beş yıl önce üniversitelere gidip gayet güzel bir şekilde bir big-band ile bile çalabiliyorken şimdi görüyorum ki çoğu yerde üniversitelerde en fazla pop müziği dinliyorlar. Bu geriye doğru bir izdüşümü oluyor.

İmer DEMİRER: Mesela yılsonu partisinde bir pop müzikçi çağırıp orada öyle bir parti yapıp öyle gidiyorlar. Bu bana acayip geliyor.

Şenova ÜLKER: Haliyle o müzik kulüplerinin başında olan gençler de haliyle başka türlü düşünüyorlar. Çünkü öyle bir gelenek olmadı. Buna destek olmadığı için bu tam olarak oturtulamadı, bunların da olması lâzım.

Levent ÖGET: Peki müzisyenlerin de bir araya gelerek biraz daha dayanışma içinde olması gerekmez mi? Ben yıllar önce caz derneği üyesiydim ve dernek ortamı da pek sürdürülemedi galiba, bunlarla da ilgili sıkıntılar var.

İmer DEMİRER: Evet dayanışma gerekiyor ve maalesef söylediğin gibi dernek ortamı da sürdürülemedi.


Şenova Ülker: "Festivaller ticari kurumlar

olmamalı..."


Şenova ÜLKER: Maalesef sürdürülemedi.

İmer DEMİRER: Hâlbuki ne kadar da az bir sayıdayız.

Şenova ÜLKER: Bir altyapı ve bir destek şart tabii. Onu bir ortaya çıkarıp yeniden devam ettirmek de hepimizin görevidir diye düşünüyorum.

Levent ÖGET: Festivalden söz edelim, İmer sormadan geçemeyeceğim. Bu seneki projeniz çok dikkat çekti tabii ki. Bu seviyede bir projenin hayata geçmesi ile ilgili olarak senin de bu konuda bir ‘ilk ağız’ olarak anlatabileceklerin diğer konularımıza katkıda bulunabilir. Örneğin farklı yorumlar var bu konuda hem eleştirmenlerden hem de konser sırasında duymuş olduğum dinleyicilerden gelip bana ulaşmış olan. Burada söz edebiliriz belki projenizin nasıl doğmuş olduğundan da biraz söz edebiliriz? Dünya çapında bir büyük müzisyen olan Marcus Miller son projesinin dünya prömiyerini-ilk gösterimi burada yapıyor olmasıyla konuları biraz bilsek bile yine de merak uyandırıyor. Bu konuya senin ekleyeceklerini de duymak iyi olur doğrusu. Ayrıca benim en çok ilgimi çeken bir durum da bu kadar farklı Türk müzisyenleriyle bir araya gelinmesi için büyük bir istek duyuldu sanırım.

İmer DEMİRER: Bu Marcus Miller’ın isteği oldu aslında, kendi seçimi yani.

Levent ÖGET: Öyle mi?

İmer DEMİRER: Evet, çünkü 20 ya da 25 kişilik bir liste hazırlanmış burada ve kendisine gönderilmiş bu liste. Marcus Miller konserden yirmi gün önce buraya geldi ve basın toplantısı düzenledi, haliyle kendi de katıldı bu toplantıya. Bir araya geldik konuştuk, ne yapacağız, ne çalacağız diye. Ayrıca bu soruyu basın toplantısında da sordular. Nasıl bir seçim yapıldığı konusu merak ediliyordu o zaman da. Orada Marcus Miller yanıtladı bunu, kendinde bir sürü isimler olduğunu ve bu isimlerle ilgili gönderilmiş kayıtların hepsini dinlediğini ama onun için önemli olanın You Tube’daki kayıtlar olduğunu söyledi. Çünkü bu müzisyenlerin aslında bir kişiyle değil, bir sürü kişiyle çalmış olabileceğini ekledi o zamanki konuşmasına. Mesela tutun ben işte Ali Peret’le, Erol Ağabey ile çalmışım ya da TRT Caz Orkestrası ile yapmış olduklarım var. Tabii o da bütün bu değişik-değişik çalışmaları incelemiş olarak gelmiş. Bu benim de dikkatimi çekiyor bir yandan da. Evet, çok farklı müzikler var içeride. Burhan Öcal, Hüsnü Şenlendirici, Bilal Karaman var, Okay Ağabey var. Bunların hepsini bir araya getirip bir konserde sunmak da biraz güç. Çünkü müzikler ve yapıları farklı. Bir tanesinde hiç kimse çalmazken diğerinde herkes solo çalabiliyor. Yine de ben güzel bir şey yapıldığına inanıyorum. Şu açıdan güzel; bir kere Marcus Miller üç gün önceden geldi ve burada Sanayi Sitelerinde bir stüdyo kiralandı. Gün boyu provalar yapıldı orada ve yaşadığımız şey iyi bir okuldu. Tam bir paylaşım merkezi gibi bir durum vardı orada. Bir gözlemimi de aktarayım; altı saatlik bir provada adamın beş buçuk saat bas çaldığını gördüm. Bası elinden neredeyse hiç düşmüyordu ve devamlı bir şey yapıyordu. Marcus Miller çok çalışkan ve saygılı biri, yirmi yıllık arkadaşmışız gibi davranıyordu. Benim için mutluluk vericiydi aslında.

Levent ÖGET: Bu tip projeler belki de Marcus Miller seviyesinde olmasa bile mutlaka yapılmaya devam edilmeli diye düşünüyorum.

İmer DEMİRER: Kesinlikle yapılmalı. Ama biraz böyle olması gerekiyor. Aynı gün gelip de akşam çalınması jam-session gibi oluyor. Ona da ‘proje’ denmesi pek doğru değil tabii.

Levent ÖGET: Peki, konser sırasında çalınan parçalarla madem dünya prömiyeri olarak burada başladı bu proje, devamındaki konserlerde de, sizler ile de çalınabilecek mi? Yoksa Marcus Miller kendi grubu ile mi devam edecek bu projeye?

İmer DEMİRER: Kendi orkestrası ile devam edecek tabii. O hani Hüsnü’nün parçaları vardı bir-iki tane İstanbul şarkıları, onları birlikte zaten çalışmışlar gelmişler. O parçaları ben pek bilmiyorum ama bilinen parçalar bunlar. Bir daha başka yerde çalarlar mı onu bilmiyorum doğrusu. Ancak zannediyorum ki Marcus Miller bunu başka yerlerde de yapıyor. Seyrediyorum ve arada bir rastlıyorum; Fransa’daki bir konserini de geçenlerde izledim Marcus Miller’ın bir saksafoncuyla birlikteydi orada da. Bir başka Fransız trompetçi de vardı, çıktılar bir jam-session yaptılar. Sonra onlara bir gitarcı katıldı ve galiba gittiği yerlerde böyle bir misyonu var sanırım, sonuçta da güzel bir şey bu.

Levent ÖGET: Bu Türkiye için de iyi bir durum diye düşünüyorum.

İmer DEMİRER: Kesinlikle iyi bir durum. Başka türlü durumlar da olabilir ve tabii daha da iyi olabilir. Mesela seneye yine böyle bir şey yapılıyorsa eğer daha değişik müzisyenler de katılabilir. İlle bizim müziğimiz, ya da hani Türk Cazı falan diye bir laf vardır ya hani işte ondan sanki biraz uzak durmak lâzım. Çünkü Alman Cazı diye bir şey yok, Türk Cazı diye de yok, caz dünyada bir tane.

Levent ÖGET: Hadi bunu biraz daha aç bakalım.

İmer DEMİRER: Yani caz dünyada bir tane ve o da Amerikan değil. O takdirde bale de Rus, Operada İtalyan olur. Böyle bakmamak lâzım, caz bir sanat ve bir kültür, bunu ne kadar paylaşırsak o kadar bizim olur.

Levent ÖGET: Dünyaya mal oldu, günümüz müziği oldu ve her yerden de besleniyor öyle mi?

Şenova ÜLKER: Sadece gittiği ülkelerden ve her yerden rahatça beslenen, güzel, eklektik olmayan, esnek bir müzik.

Levent ÖGET: Böylelikle de müthiş bir sonsuzluk kazanıyor bu müzik.

Şenova ÜLKER: Aynen öyle, yani caz için büyük ustalardan biri 21. Yüzyılın klasik müziği deyimini kullanmıştır ki bu çok doğrudur.

İmer DEMİRER: Mesela seneye yapıldığında da bizden yine pek çok müzisyen buna rahatça katılabilir. Özellikle gelen Amerikalı müzisyenler bazı isimlere takılıp kalıyorlar. Geldiklerinde bana onları soruyorlar. Oysa gariptir ki burada bu kadar tanınmıyorlar onların sorduğu bu müzisyenlerimiz.

Levent ÖGET: Haklısın, kimi klasikçi müzisyenlerimiz de aynı durumda. Fazıl Say bunlardan biri sanırım. Ayrıca bunun gibi başka müzisyenlerimizi de sayabiliriz.

Şenova ÜLKER: Bir caz müzisyeninin tanınması için illaki yurt dışına çıkması gerekmiyor. Tabii ki çıksa iyi olur, ancak bu da buradaki politikalarla ilgili bir durum. İşte bu müzisyenlere sahip çıkılmalı, onları bir şekilde sunmak gerekiyor.


İmer Demirer: "Festivallerde hayret ettiğim bir şey

var, ben bu festivallerde senelerdir Wallace Roney

Mulgrew Miller, Aaron Goldberg gibi adamları

göremiyorum..."


İmer DEMİRER: Katılıyorum bunlara ve başka şeyler de eklemek istiyorum müsaadenizle?

Levent ÖGET: Her şeyi konuşabiliriz.

İmer DEMİRER: Festivallerde hayret ettiğim bir şey var. Benim bu festivallerde senelerdir görmediğim bir sürü adam var. Hiç dikkat ettiniz mi buna mesela? Wallace Roney, Mulgrew Miller, Aaron Goldberg bunların hiçbiri daha hiçbir festivale gelmemiş adamlar, bu çok garip doğrusu. Üstelik onlar da çok silent adamlar yani böyle quiet ve çok da fazla ne yaptığını bilmediğimiz, hani daha evvel de konuşmuştuk ya onun gibi biraz. Evet, belki çok konuşmayan ve girişken adamlar değil belki ve biz de zaten onları hiç görmedik burada İstanbul’da! Olması gerekiyor oysa. Artık o Herbie’nin, Chick Corea’ların yerine bu tür artistlerin de gelmesi lâzım.

Şenova ÜLKER: Tribün işi olmaması lâzım yani.

İmer DEMİRER: Evet.

Levent ÖGET: Peki bu biraz dinleyicinin bilinç düzeyi ile ilgili değil mi? Haliyle bunu talep eden ve bunları duymak isteyen bir caz dinleyicisi kitlesinin olması da gerekmiyor mu?

İmer DEMİRER: Bence gerekiyor.

Levent ÖGET: Şunu da eklemeliyiz belki; Bu tip organizasyonları yapan ya da bu konuda yazıp-çizen-anlatan yazarlara da iş düşmüyor mu?

İmer DEMİRER: Var mı gazetelerde eleştirmen? Ben hiç görmüyorum. Yok, yani öyle bir durum yok.

Levent ÖGET: Hakkını yemeyelim ama aynı bizim caz kulüplerimiz gibi çok değerli birkaç caz eleştirmeni de var. Ama tabii ki haklısın çok çok az bu.

İmer DEMİRER: Evet çok çok az.

Levent ÖGET: Belki danışma kurullarındaki insanlara da biraz daha çok görev düşüyor? Bu ülkede bireysel olarak çaba gösterip de kulüp bazında konserler verilmesini sağlayan bazı mekân sahipleri de var. İyidir- kötüdür-zordur, kabul etmek lâzım ki bunu çeşitli söylentiler olduğu için böyle söylüyorum ama bütün zorluklara karşın da bu seviyede de bir şeyler başarılıyor doğrusu diye düşünüyorum. Hepsinden önemlisi de bunların çoğaltılması oluyor tabii. Daha da üst düzeyde bir destek diğer sanat dallarına gelmediği gibi caz müziğine de gelmesini beklememeliyiz belki de? Merkezi yönetimden bu ‘caz müziğini de yaşatalım’ diyen bir destek gelmesini beklememeliyiz bence. Bu gelmeyecek herhalde?

Şenova ÜLKER: Anlayışların değişmesi gerekiyor. O kurumların başındaki insanların daha farklı bakması lâzım olaylara. Yani tribün gibi değil de daha gerideki insanları araştırıp ortaya çıkartacak zihniyetlerin gelişmesi gerekiyor.

Levent ÖGET: Şenova bence bizler yapmalıyız bunları. Evet, az olabiliriz ama bizim yapmamız gerekiyor.

Şenova ÜLKER: Biz de yaparız tabii.

Levent ÖGET: Yani yayıncısı, müzisyeni, mekân sahibi, yönetmeni, genel sanat yönetmeni artık kim var ise, az ya da çok-bir kere dinleyici var, bu gerçek.

İmer DEMİRER: Evet dinleyici var ama nasıl var? Festival oluyor mesela ve Açıkhava’da beş bin kişi doluyor. Konserin ilk bölümünde bir şarkıcı olsun diyelim ikinci bölümde de bir saksafoncu arkadaşımız var hani o da diyelim ki ‘Wayne Shorter’ olsun, kimse kalmayacaktır ikinci bölümde. İki bin kişi sıkılıp çıkıyor konserden, neden-çünkü şarkıcı yok! Değil mi, öyle bir garip durum var!

Şenova ÜLKER: Evet öyle bir şey var hep, çünkü öyle verilmiş!

İmer DEMİRER: Buradaki kulüplere de o insanlar gelmiyorlar bir kere. Soruyorum şimdi ben o “Açık Hava”da konsere giden beş bin kişi nerede? Neredeler?

Şenova ÜLKER: 100 kişi, 150 kişi Nardis’i doldurmuyor onlar.

İmer DEMİRER: Yani çok garip değil mi? Bir gidiyorsunuz kulübe bakıyorsunuz bazen 10 kişi bile yok!

Levent ÖGET: Festivaldeki caz dinleyicisi ile kulübe giden caz dinleyicisi, kültür merkezine giden caz dinleyicisi farklı öyle mi?

İmer DEMİRER: Evet hepsi farklı!


Şenova Ülker: "Anlayışların değişmesi gerekiyor.

Kurumların başındaki insanların olaylara daha

farklı bakması lazım..."


Şenova ÜLKER: Ben bir şeyi merak ediyorum acaba İKSV’nin başında ya da yönetim kademesinde kaç tane müzisyen var?

Levent ÖGET: Tamam o zaman, gelecek toplantılarda bunları soralım bunlar ile ilgili konuşmacılara.

İmer DEMİRER: Evet neden olmasın, mesela kulüplere gidiyorlar mı?

Şenova ÜLKER: Hadi İmer’le ben eskilerdeniz, gerçi bizden eskileri de var. Neşet ağabey var, değil mi?

İmer DEMİRER: Tabii tabii hepsi var. Selçuk ağabey hepsi var canım!

Şenova ÜLKER: Peki o zaman bunlar en azından birer danışman olarak hiç olmazsa bir yerlerde mi? Yılları gelince onlara ‘yaşam boyu başarı ödülü’ veriliyor.

İmer DEMİRER: Çok güzel söyledi, harika!

Şenova ÜLKER: Ama onun dışında onlardan nasıl faydalanılıyor? Çünkü onlar bizim sesimiz. Bir yere kadar tamam ama mesela ben kendi adıma söyleyebilirim ki o İKSV’de ben hayat boyu herhangi bir şekilde bir görev üstlenebileceğimi düşünmüyorum.

İmer DEMİRER: Peki hatırlıyor musunuz? Bilsak Caz Festivali’ni kim yapmıştı? Kendi sunmuştu hatta-tabii ki Emin Fındıkoğlu.

Levent ÖGET: Evet Emin Fındıkoğlu idi.

İmer DEMİRER: İşte böyle bir şeyin başında bu tarz birinin olduğunu bir düşünün, öyle avangart bir festival olur ki, yani takip ederken bir şey de öğrenirsiniz ve zaten festival de öyle bir şeydir.

Şenova ÜLKER: Tabii.

Levent ÖGET: Bilsak Caz Festivali’nin sunuculuğunu yaptığını ve kendine has tarzıyla çıkıp, esprili bir biçimde o müzisyenleri sunarken öğretir gibi, hocalığıyla da güzel güzel anlattığını ben çok iyi hatırlıyorum.

İmer DEMİRER: Aynen işte, öyle olması lâzım.

Şenova ÜLKER: Böyle olması lâzım en azından bizim açımızdan böyle olması lâzım.

İmer DEMİRER: Biz bile büyük heyecan duyduk. Bilsak Konserleri’ne Albert Mangelsdorff geldi biliyorsunuz. Tek başına çıktı çaldı ve biz böyle ‘tek başına’ olmaz dedik ama orada da öğrendik olacağını! Güzelim Şan Tiyatrosu’nda öğrendik.

Levent ÖGET: Evet tek set çalmıştı ve konserin sonunda da yalnızca iki-üç kişi kalmıştı içeride!

İmer DEMİRER: Bilsak Konserler’i Şan Tiyatrosu’nda olmadı mı, orada yapılmamış mıydı?

Şenova ÜLKER: Peki Şan Tiyatrosu yıkıldı değil mi?

Levent ÖGET: Evet yıkıldı.

İmer DEMIRER: ‘ı’ sı yanlış oluyor, yakıldı desek daha doğru olacak sanırım.

Şenova ÜLKER: Hayırlısı olsun!!!

Levent ÖGET: Peki pek çok konuya değindik aslında ve artık toplantımızı kapatacağız ancak ben ısrarla hâlâ sormak istiyorum; ülkemizin en üst seviyede müzisyenleri olarak sizlerden öğrenmek istiyorum; Sizler İstanbul’daki caz müzisyenlerinin içinde de bu kadar aktif olarak işler üretirken, albümler yapmaya çalışırken, festival ortamlarında farklı müzisyenlerle çalışırken, başka ülkelere ve şehirlere giderken caz ne yöne gitsin istiyorsunuz? Bütün konuşmalarımızdan sonra eklemek istediğiniz bir şey var mı? Ben sanki bir şeylerin de eksik olduğunu düşünüyorum bütün bu doku içinde.

Şenova ÜLKER: Bence usta – çırak ilişkisi yok, bu kurulmalı diye düşünüyorum. Tıpkı her işte olduğu gibi usta-çırak ilişkisi kurulmalı. Onun için mesela İmer ile benim arkamızdan başka bir trompetçi yetişmiyor. Bilgi Üniversitesi bir ara bir caz bölümü açtı. İmer’de orada hocalık yaptı. Ama ticari yaklaşıldı ve sonra kapattılar iş yapmıyor, kâr etmiyor diye. Öyle değil mi? Böyle şeyler olmazsa biz ne yapabiliriz?

İmer DEMİRER: Tabi, ama Bilgi Üniversitesi’nin o yedi senelik geçen bölümünde kimler yetişti; Elif, Ozan, Ferit, Bilal bunları saymakla bitiremezsiniz.

Şenova ÜLKER: Bir sürü insan, ha yani değil mi, o yedi senede ne kadar büyük değerler ortaya çıktı, ama yalnızca okul bazında değil, bizim konservatuarlarımızda da aynı durum var. Bunlara, çalışacak yerleri yaratmalıyız.

İmer DEMİRER: Yaratılmazsa da yetiştirilen bu insanlar ölür.

Levent ÖGET: Amerika’da binlerce müzik okulu olduğunu ve bunun da ne kadar önemli bir şey olduğunu ekleyelim isterseniz sevgili üstatlar… Ayrıca İmer senin de son eklemek istediğin bir şey varsa onu da alalım.

İmer DEMİRER: Daha çok yerimiz olsun daha çok çalalım istiyoruz, başka bir şey istemiyoruz aslında. Çünkü çalıştıkça bir şey ortaya çıkacaktır.

Şenova ÜLKER: Oralar aynı zamanda bizim okullarımız öyle değil mi? Hatta okuldan da fazla, piştiğimiz ve bizi örnek alıp arkamızdan gelen çırakların yetiştiği yerler.


Levent Öget: "Şenova`nın hala bir albümü yok ve

cazseverler bekliyor..."


Levent ÖGET: Ben de küçük bir bilgi eklemek istiyorum. Artık bu saatten sonra bir önemi var mı albüm çıkarmış olmanın bilmiyorum ama İmer sen zor da olsa yıllar sonra bir albüm hazırlayabildin. Bu ülkede caz müzisyenleri için albüm çıkarabilmek de hep zor bir iş oldu. Şenova’nın da henüz bir albümü yok ve bir kısım dinleyici bunu bekliyor biliyorsunuz.

İmer DEMİRER: Bize hep soruluyor bu, üstelik de rahatsızlık verecek ölçüde soruluyor. Neden albüm yapmadığımız ya da beste yapmadığımız adeta sorgulanıyor. Oysa bu ayrı bir konu, başka bir düşünce ya da başka bir boyut, biz ilk önce çalışma sahamıza bakarız. Mesela ben neredeyse otuz yıldır trompet çalmaya çalışıyorum. Keza senin Şenova 30-35 yıl oldu öyle değil mi?

Şenova ÜLKER: 43 yıl oldu.

İmer DEMİRER: Bizim için önemli olan çalışma sahamızdır. Yoksa albüm yapmışız, yapmamışız çok da önemli şeyler değil. Gelişme bir albümle gelmiyor.

Şenova ÜLKER: Kendi kendine geliyor zaten albüm, ama biz demin konuştuğumuz konulardan dolayı oraya gelemiyoruz ki bir türlü.

Levent ÖGET: Ne istiyorsunuz peki bunun için, sahiplenilmek mi?

Şenova ÜLKER: Öncelikle fark edilmek istiyoruz-çünkü fark edilmemiz gerekiyor.

Levent ÖGET: Peki, bu sözlerle kapatalım “2012’de Caz Açılımları” serimizin üçüncü toplantısını. Bu iki değerli caz trompetçisinin görüşleri, soruları, dilek ve önerileri, istekleri dilerim şimdi ve sonrasında caz severler için yararlı olacaktır. Sizlere bu değerli katılımınız için caz severler adına çok teşekkür ediyorum Sevgili Şenova Ülker ve Sevgili İmer Demirer.

Gelecek toplantımızı işte geride kalan bu iki müzisyenler toplantımızdan sonra belki de caz müzisyenlerinin en çok sorguladıkları konuların başında gelen caz kulüplerinin işletmecileri ve caz mekân sahipleriyle yapacağız.


Gelecek oturumda yeralacak isimler: Caz klübü işletmeci ve sahipleri; Aytek Şermet, Volkan Burç ve Mert Aybek.


1. Bölümü okumak için lütfen bu satıra tıklayın!

2. Bölümü okumak için lütfen bu satıra tıklayın!


Levent Öget
leventoget@hotmail.com

Cazkolik.com / 03 Aralık 2012, Pazartesi

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Levent Öget

  • Instagram
  • Email

YORUMLAR

  • metin nurbeyler
    16 Aralık 2012 Pazar 03:45

    Benim oğlum İzmir Devlet Konservatuvarında piyano eğitimi alıyor. Şenova ağabey geçtiğimiz günlerde Ahmet Adnan Saygun konser salonunda çoğunluğu okulda hocalık yapan birçok yeni müzik bestecesinin ilk seslendirilen bestelerinde çaldı. Her biri icrası ve dinlemesi zor bestelerdi. Hem de caz değildi eserler. Ben de onu ilk kez bir caz performansının dışında izledim. Mükemmel bir iş çıkardı .Fakat işin güzel tarafı kendisini genç dinleyiciler de çok büyük bir hayranlıkla izledi. Kendisinin bir caz müzisyeni olduğunu söylediğim zaman çok şaşırdılar ve takdir ettiler. Ben de uzun zamandır izlelemiştim Şenova ağabeyi. Kendisini buradan kutluyorum böyle bir projede yer aldığı için ve eğer bu konser izlenimlerini sitenizde öğrenebilirsem oğlumun konservatuvardaki arkadaşları ile seve seve paylaşabilirim. Caz müzisyenlerinin her tür müziği mükemmel yorumlayabileceklerini gösterdi o gece bizlere. Şenova Ülker"i bir kez daha buradan kutluyor ve İzmir"de daha sık izlemek istediğimizi belirtiyoruz.

    Bu Yoruma Cevap Yazın »

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.