Caz açılımları tartışmalarında sıra organizatörlerde... Kod ve Majör Müzik`ten Eyüp İblağ ve Necati Tüfenk`in çarpıcı tespitleri yayında.

Caz açılımları tartışmalarında sıra organizatörlerde... Kod ve Majör Müzik`ten Eyüp İblağ ve Necati Tüfenk`in çarpıcı tespitleri yayında.

Dinlediğiniz müzik aşağıda okuyacağınız oturumda örnek olarak bahsi geçen Pat Metheny`nin 2011 albümü What`s All About`tan seçtiğimiz ünlü bir caz parçası ve altmışlı yılların önemli film müziklerinden bir Alfie yorumlamasıdır.


Sevgili dostlar, Türkiye de caz müziğine dair her yıl giderek artan sayıda konser, festival, etkinlik düzenleniyor, önceki yıllara göre daha çok sayıda albüm yayınlanıyor. Yani işin hangi yanından bakarsanız bakın cazseverleri sevindirici gelişmeler oluyor ama olmayan bir şey var, o da tüm bu olan bitenin üzerine konuşmak, tartışmak... Peki bu olan biten ne anlama geliyor? Artıyor dediğimiz şeylerin içindeki nicelik ve nitelik çıpası nerede duruyor? Fazla mı iyimseriz yoksa az bile mi söylüyoruz? Konserler artıyor peki ama caz dinleyicisi artıyor mu? Sorulacak bir dolu soru, verilen pek çok cevap var. Radyo programcısı ve caz yazarı Levent Öget Açık Radyo`da hazırlayıp sunduğu Dünyanın Cazı programında geçen İstanbul Caz Festivali`nin hemen ardından tüm bu soruların konuşulduğu, cazın her kesiminden bir çok önemli ismin katıldığı programlar yaptı ama ardından bir güzel çalışma daha yaptı, tüm bu programlar o anda konuşulup gitmiş olmasın diyerek programlardaki konuşmaları, tartışmaları Cazkolik okurları için yeniden düzenleyerek "2012`de Caz Açılımları" adı altında seriye dönüştürdü. Birazdan okumaya başlayacağınız serinin yedinci oturumudur. Bu özel ve yoğun çalışmayı gerçekleştirdiği için sevgili Levent Öget`e çok teşekkür ediyoruz.

Cazkolik.com / 18 Şubat 2013, Pazartesi

 


 

2012`de Caz Açılımları`nın önceki bölümlerine alttaki linklerden erişebilirsiniz.

1. Bölümü okumak için lütfen bu satıra tıklayın!

2. Bölümü okumak için lütfen bu satıra tıklayın!

 

 

3. Bölümü okumak için lütfen bu satıra tıklayın!

4. Bölümü okumak için lütfen bu satıra tıklayın!

5. Bölümü okumak için lütfen bu satıra tıklayın!

6. Bölümü okumak için lütfen bu satıra tıklayın!


Katılımcılar:

Ali SÖNMEZ, Sevin OKYAY, Feridun ERTAŞKAN, İmer DEMİRER, Şenova ÜLKER, Kerem GÖRSEV, Neşet RUACAN, Ayşegül YEŞİLNİL, Nezih YEŞİLNİL, Ozan MUSLUOĞLU, Şenay LAMBAOĞLU, Aytek ŞERMET, Volkan BURÇ, Mert AYBEK, Leyla UZMAN, Didem GENÇTÜRK, Mahir ILGAZ, Görgün TANER, Hüseyin BAŞKADEM, Necati TÜFENK, Eyüp İBLAĞ, Dr. Özgür UÇKAN, Emre KAHRAMAN, Sevil ESEN, Elif Gönenç CAMCIGIL, Erhan ONGUN, Hülya TUNÇAĞ, Levent ÖGET.

Katılımcı Uzmanlık Grupları:

Caz eleştirmeni, caz yazarı, caz radyo program yapımcısı, caz festivali danışma kurulu üyesi, caz internet portalı yöneticisi, caz piyanisti, caz şarkıcısı, caz trompetçisi, caz basçısı, caz gitaristi, caz bestecisi, caz orkestrası yöneticisi, caz kulüp sahibi ve işletmecisi, caz festivali yönetmeni, kültür sanat vakfı genel müdürü, radyo yayın koordinatörü, radyo çok sesli müzik bölümü yöneticisi, internet caz radyosu yöneticisi, caz konser organizatörü, bilgi ekonomisti, sanat felsefecisi, cazsever, caz dinleyicisi, radyo dinleyicisi.

Yayınlanacak Bölümler:

1. Bölüm: Eleştirmenler ve Yapımcılar: Ali Sönmez, Sevin Okyay, Feridun Ertaşkan
2. Bölüm: Müzisyenler (1); Neşet Ruacan, Kerem Görsev, Ayşegül Yeşilnil, Nezih Yeşilnil, Ozan Musluoğlu, Şenay Lambaoğlu
3. Bölüm: Müzisyenler (2); Şenova Ülker, İmer Demirer
4. Bölüm: Caz Klüpleri; Aytek Şermet, Volkan Burç, Mert Aybek
5. Bölüm: Yayın Koordinatörleri; Leyla Uzman, Didem Gençtürk, Mahir Ilgaz
6. Bölüm: Festival Yönetmenleri; Görgün Taner, Hüseyin Başkadem
7. Bölüm: Konser Organizatörleri; Eyüp İblağ, Necati Tüfenk
8. Bölüm: Bilgi Ekonomisi - Sanat Felsefesi; Özgür Uçkan
9. Bölüm: Cazseverler (1); Sevil Esen, Emre Kahraman
10. Bölüm: Cazseverler (2); Elif Gönenç Camcıgil, Erhan Ongun
11. Bölüm: Eleştirmen, Yapımcı, Yazar; Hülya Tunçağ


 

(7. Bölüm Katılımcıları: Konser ve organizasyon firmaları yöneticileri: Eyüp İblağ [Major Müzik], Necati Tüfenk [Kod Müzik] ve Levent Öget)


Organizatörler önce iğneyi kendimize batırmamız

gerçeğini hatırlatıyor; Caz dinleyicisi binbir

emekle gelen sanatçıların konserlerine ne kadar

ilgi gösteriyor?


Levent ÖGET: “2012’de Caz Açılımları” adıyla 11 toplantı olarak belirlediğimiz ve çeşitli gruplarla sürdürdüğümüz buluşmaların 7. bölümüne başlıyoruz. Altı bölüm boyunca bir araya geldiğimiz gruplarla üzerinde durduğumuz konuları bu defa iki değerli organizatör ile sürdüreceğiz. Önceki bölümlere ve konumuzun ana çerçevesine değinmek gerekirse, bildiğiniz gibi İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçildiği son döneminden bu yana, caz konserleri ve organizasyonlarla oldukça hareketli bir caz trafiği yaşıyor… Bu hareketli caz ortamının geldiği noktayı hem caz müzisyenleri ile hem de bu konunun içinde ya da çevresinde olan diğer ‘ilgili’ kişilerle, yazar, eleştirmen, yapımcı, caz kulüp işletmecileri, yayıncılar ve nihayet caz festival yönetmenleriyle konuşup, sorguladık. Ayrıca kent ölçeğinde etkinliklerin yarattığı etkileri değerlendirebilmek adına gelişmelerin bu bağlantıdaki çevrelerce hangi anlamlara gelebileceğini araştırarak bir çeşit açılım ile derinlemesine sohbetler geliştirdik. Bu toplantımızda ise festival yönetmenleri gibi belli bir döneme bağlı kalmayan ve tamamen kişisel girişimleriyle konser ya da etkinlikleri farklı mekânlarda düzenleyebilecek konumdaki konser organizatörleri denebilecek kimlikleri aramıza davet ederek her yöne diyebileceğimiz bir şekilde, özellikle de konuştuklarımız üzerinden değerlendirmeler ile serimizi sürdürüyoruz. Diğer bir yandan ise ilk kez geçtiğimiz 2012 Nisan’ında Unesco tarafından bir dünya günü içinde konumlandırılan caz, Uluslararası Dünya Caz Günü olarak kutlanmaya başlandı. Asıl ilginç olanı ise bu bir çeşit kutlama günü ile ilgili olarak da Unesco tarafından 8-9 maddelik bir bildiri ile bugünün anlam ve önemi açıklandı. İşte bizim de caz müziği ile caz kültürü yaşam tarzı ile ilgili olarak kentler içindeki yeri, öncelikli olarak bu kent içindeki yaşamı ile ilgili yapmaya çalıştığımız bu konuya dikkat çekmek ve açılımlara yöneltmek çabamızı bu maddeler doğrultusunda da biraz daha üzerinde düşünmeye yöneleceğiz. Örneğin Unesco bildirisinde yer alan; Caz engelleri ortadan kaldırır ve karşılıklı anlayış ve tolerans için fırsat yaratır ya da Caz düşünce özgürlüğünün taşıyıcısıdır, Caz birlik ve barış için bir semboldür; gibi başlıklar önümüzde duruyor ancak biz yeni bir başlangıç daha yapalım değerli konuklarımızla ve şunu söyleyerek başlayalım bu toplantımıza. Caz müziği giderek yaygınlaştığı düşünülen bir tür olduğu zannedilmesine karşın tersi bir görüşte olduğunu açıklayan caz eleştirmeni ve caz yazarı Chris Slavecki, yazılarının yayınlandığı gazetede ‘caz’ sözcüğüne yer vermesinden dolayı Wall Street Journal’a teşekkür etmiş. Soralım şimdi katılımcılarımızdan Major Müzik’den Eyüp İblağ’a, sevgili Eyüp sence caz teşekküre muhtaç bir durumda mı?

Eyüp İBLAĞ: Ben aslında maalesef aynı kanıdayım. Çünkü işim gereği, hem Avrupa hem Amerika’daki hem sektörel hem de tüketiciye ulaşan yayınları takip ediyorum. Hem izleyici hem de profesyoneller cephesinden bakılacak olursa ben görüyorum ki bu adı geçen yazarın görüşü maalesef günümüzde hâkim gibi gözüküyor. Bu yalnızca Türkiye için de geçerli değil. Sizin bu toplantılar sırasında yaptığınız konuşmalarda daha önceki katılımcıların, festival yönetmenleri olsun ya da diğer arkadaşların olsun görüşleri neydi bilemiyorum ama cazın potansiyeli açısından bu sorun yalnızca Türkiye’de değil örneğin cazın ana vatanı olan Amerika Birleşik Devletleri’nde de var. Avrupa’da da İngiltere ya da caz bakımından son derece aktif bir ülke sayılan Fransa’da da durum aynı.

Levent ÖGET: Sanırım haklısın, özellikle Paris`de değil mi?

Eyüp İBLAĞ: Tabii, özellikle de kulüpler seviyesinde. Biliyorsun 50`ler de 60`larda pek çok caz müzisyeni Paris’de yaşıyorken bugün artık durum pek öyle değil. O zaman Amerika’da para kazanamayıp oraya geçtiler.

Levent ÖGET: Miles Davis de bir dönem orada yaşadı galiba?

Eyüp İBLAĞ: Tabii, tabii, çok insan vardı orada. Pek çoğu da orada ünlendi aslında. Bunların arasında Amerika’da tanınmadığı halde Fransa’ya yerleşen blues’cular da vardı. Orada tanınıp da sonradan Amerika’ya da dönenler oldu. Neyse, bunun ya da bu durumun da değişeceğini ben pek sanmıyorum. Festivallerde ya da başka mekânlardaki konserlerin gerçekleşmesi için sadece seyirci talebinin yeterli olduğuna inanmıyorum. Ve zaten bunun için de sponsorlara ihtiyaç var. Ama bu sponsorlar da caza ne kadar ilgi duyuyor tartışılır! Zaten maalesef o mekânlarda karşılaşacakları seyirci sayısını da düşündükleri için, o seyirci sayısı karşılığında verilmesi gereken bütçenin de bu sponsorluk görüşmelerinde hesabı yapıldığı için ki bu bir bakıma gerçek ama tabii ortaya da bir kısır döngü çıkıyor. Basında ya da medyada ne kadar yer alacağını düşünmeleri bile bir süre sonra bunun biraz şövalyelik gerektiren bir durum olduğunu ortaya koyuyor. İşin gerçeği de bu bir bakıma.

Levent ÖGET: Sevgili Eyüp sen bu konuları konuşabileceğimiz ideal konumda birisin esasında. Neden böyle olduğunu biraz kendi bilgilerimle açıklamaya çalışayım; yalnızca bir organizatör değilsin bir kere çok tecrübelisin ve bu konularla ilgilisin.

Eyüp İBLAĞ: Evet, 22 yıldır.

Levent ÖGET: Ayrıca turizmci kökenlisin ve hem TRT’de hem de başka radyo kanallarında beraber uzunca bir zaman aynı dönemlerde program yapımcılıklarımız oldu.

Eyüp İBLAĞ: TRT’nin yanı sıra Açık Radyo’da da yedi yıllık bir programcılığım oldu.

Levent ÖGET: Cazseverlerin önemli bir bölümü senin Stüdyo İmge zamanlarındaki yayıncılık dönemini de iyi hatırlıyorlardır.

Eyüp İBLAĞ: Evet, yazılarım oldu.

Levent ÖGET: Böyle dolu şeyi sıralayabiliriz, getirdiğin isimlerin, gerçekleştirdiğin konser ve etkinliklerin hesabını ben bile bilmiyorum. Dinleyicilerin hafızalarındaki pek çok konseri burada sen gerçekleştirdin. Bu konulardaki öncülüğünü de belirtmeliyiz. Bence sen bu alanda ideal denebilecek konumda bir girişimcisin. Öyle ki senin konumundaki özelliklerde başka katılımcıları da bu toplantıya davet etmek istediğimde ne kadar az olduğunuzu fark etmiş oldum. Yani çok fazla kişinin bu konuda girişimci olmadığından söz ediyorum.

Eyüp İBLAĞ: Ben aslında meraklı bir insanım belki de o bakımdan...

Levent ÖGET: Şunu da ekleyelim; son olarak da yanı zamanda İstiklal Caddesi`ndeki İstanbul Live`ın da işletmecisisin şu sıralar öyle değil mi?


Eyüp İblağ: "Maalesef Türk izleyicisi konser

izlemeye giden bir seyirci değil..."


Eyüp İBLAĞ: Evet, öyle...

Levent ÖGET: Dolayısıyla da her bir koldan bu konuya son derece hakimsin.

Eyüp İBLAĞ: Haklısın galiba farklı açılardan bakabiliyorum.

Levent ÖGET: Yalnızca caz ya da blues da değil üstelik farklı türlerle de ilgileniyorsun ve o konudaki girişimlerini de, etkinliklerini de gerçekleştirebiliyorsun. Şimdi cazdan başladık ve açtık ama öyle devam edelim istersen; Cazın bir gücü var ve bu ortada. Yoksa bu kadar yapılanlar ve işte en son buna eklenen Unesco’nun ‘Dünya Caz Günü’nü ilân etmesi falan gibi yeni durumlar var ve bunlar boşuna değil.

Eyüp İBLAĞ: Tabii tabii, haklısın...

Levent ÖGET: Bunları konuştukça da ortaya çıkıyor. Pek çok konu da bu toplantılar sırasında böylelikle biraz biraz netleşebiliyor. Bütün bu bilgi paylaşımlarının bu kültür bazında sürdüğünü de biliyoruz. Biz de haftalardır sürdürdüğümüz bu seri içinde (2012’de Caz Açılımları) yalnızca müzisyenler değil onlarla birlikte bu sanatçıların ortaya koydukları üretimleri paylaşan onlarla birlikte bu konunun tüketimine aracılık eden bütün bu uzman kişilerle ya da bağı olanlarla birebir üzerinde durmak ya da detaylandırmak bu konuları açmak istedik. O yüzden de bu konuların son derece yararlı olduğunu da düşünmeye başladım. Ayrıca her ortamın kendine özgü yapısıyla ve başka bir biçimde bir alışverişle sürdüğünü, kimi sunumlardan, farklı mecralara kodlarla da olsa geçtiğini, bunun gerçekleştiğini görebiliriz. Ancak yine de bütün bu toplantıların başlangıcından bu yana farklı guruplar içinde bu konuyla birebir bağı olan ya da müzisyenler olsun tüm çevrelerce bunların üzerinden geçerken de fark edebiliyoruz. Hem katılımcılar hem de aldığımız geri dönüşlerde bunların konuşulmasının dahi çok yararlı olduğu yönünde birleşiliyor. Kimi zaman her bir toplantı bağımsız gibi dursa da aslında bir önemi yok ve açmaya çalıştığımız tüm bu konular yerli yerine oturacaktır diye düşünüyorum. Zaten sen yıllardır konuların içerisindesin ancak kendi düşüncelerin ışığında yani organizatörlük bağlamında neler yapılabilir senden duyalım. Ortada sözünü ettiğimiz gibi bir güç var ise ve insanları böylesine etkiliyorsa, bir araya getirebiliyor ve bir de alışveriş var ise sen bireysel çabalarla da olsa bu konuda neler söyleyebiliriz. Hani büyük sponsorluklar ve destekler olmasa da yani görece festivallere göre demek istiyorum. Tabii ben biraz üstten üstten bilgilerle de bunu yeterince anlatamamış da olabilirim, senin sözcüklerinle bunu nasıl açıklayabiliriz? Aklımıza da gelmeyecek yerlerden de eklerinle bu konuyu zenginleştirebilirsen çok sevinirim.

Eyüp İBLAĞ: Sanırım bunu yalnızca cazın Türkiye’deki pazarı açısından sormuyorsun değil mi? Bu konunu nasıl başka mecralara da çekilebileceğinden ya da başkaca konulara da değinebilir miyim? Örneğin seyirciler ile ilgili bir şeyler söylemek isterim.

Levent ÖGET: Tabii, her bakımdan konuşabiliriz.

Eyüp İBLAĞ: Etkinliklerin ister sponsorlu olsun ister sponsorsuz olsun Türk seyircisinin her şeyden önce şöyle bir problemi var. Türk izleyicisinin çoğunluğu maalesef o konseri izlemeye giden bir seyirci değil. Benim hem kulüp düzeyinde hem de Açıkhava Tiyatrosu’nda ya da başka mekânlarda gördüğüm izleyicimizin, müzikle, caz ile ya da herhangi başka bir müzikle o anda kurduğu ilişki beni çok tatmin etmiyor. Ayrıca da üzüyor.

Levent ÖGET: Ne bekliyorsun ve nasıl bir tatminsizlikten söz ediyorsun?

Eyüp İBLAĞ: Bizim izleyicimiz dinlemesini bilmiyor genellikle! ‘Konser nasıl dinlenir’i bilmiyor! Bu çok üzücü bir şey, ben bir organizatör olarak buna çok üzülüyorum. Bir örnek vereyim; en son olarak Leonard Cohen’in oğlu olan Adam Cohen’i geçen yaz bizim İstanbul Live’a getirmiştik. Maalesef şöyle bir şey oldu. Cohen çok zeki bir adam bunu söylemeliyim ve inanılmaz bir teşhis yeteneği var. Bir saat gibi bir süre çaldıktan sonra içeri gitti, ben de seyircinin kendisini tekrar istediğini ona söylediğimde; “inanılmaz çok konuşuyor ve çok gürültü çıkarıyorlar, ben çıkmak istemiyorum” dedi. Bu doğruydu ve herhalde onu izlemeye gelen dört yüz kişi içinden 30 ya da 40 kişisi dinliyordu, gerisi gevezelik ediyordu. Çok amiyane olacak ama maalesef aralarında sohbet yapıyorlar. Konseri izlemiyorlar, dinlemiyorlar ve ne yazık ki bu her yerde de böyle.

Levent ÖGET: Ben bir şey ekleyebilir miyim Eyüp? Bizim yaşam dilimimizde tanık olduğumuz hemen senin de hatırlayacağın, önceki caz festivallerinde Açıkhava Tiyatrosu’nda bir minder atma furyası olmuştu. Seyircilerin bu garip, tuhaf dinleyişle aldıkları enerjiyi farklı bir biçimde dışavurumlarıyla ilgili kimi deneyimler yaşamış olduk. Oturulan kısımlardaki minderler sahneye fırlatılıyordu. Hatırlıyorsun değil mi?

Eyüp İBLAĞ: Tabii tabii, o zamanlar henüz orada sandalyeler yoktu, alta minder konuyordu.

Levent ÖGET: İşte o minderler konserler sırasında neredeyse bir futbol maçı görüntüsü içinde kimi seyirciler tarafından sahaya fırlatılır gibi sahneye fırlatılıyordu. Şimdi, buralardan geldiğimize göre biraz buna göre mi değerlendirmeliyiz acaba?


Eyüp İblağ: "Çok üzücü bir şey ama bizim

izleyicimiz konser nasıl izlenir bilmiyor..."


Eyüp İBLAĞ: Haklısın, öncelikle dinlemesini öğrenmek gerekiyor. Bu seyirciyi, dinleyiciyi eğitmek lâzım açıkçası, bir konser nasıl dinlenir, nasıl izlenir, konserde ne yapılır ne edilir? Belki ondan sonra biraz caz ya da blues, rock, pop her neyse, bence onun “pazardaki yeri, daha yukarı nasıl çıkartıla bilir”e bence ondan sonra bakmak odaklanmak gerek.

Levent ÖGET: Peki ama Eyüp buna rağmen dünyanın en büyük yıldızları geliyorlar Türkiye’ye, buna ne diyeceksin? Hem festivallere, hem bağımsız olarak hem de kulüp bazında geliyorlar?

Eyüp İBLAĞ: Tabii ki gelecekler, niye gelmesinler yani? Ama işte Adam Cohen’in yaptığı gibi hepsi şikâyetçi oluyorlar. Yani dinlemesini bilmiyor seyirci.

Levent ÖGET: Dinlemesini bilmiyorlar diyorsun, peki gruplandıralım şimdi bir kez daha seninle, çok fazla yok dinleme mekânları mesela caz dinlemek istediğinde değil mi?

Eyüp İBLAĞ: Haklısın, evet yok.

Levent ÖGET: Aslında yalnızca caz değil genel olarak da pek fazla yok, dinleyeceğimiz şeyler de belirli; Festivaller ve kültür merkezlerindeki etkinlikler, sizlerin getirdiği gibi bağımsız organizatörlerin getirdiği konser ve etkinlikler, kulüpler ve radyodan ibaret. Televizyon zaten yok biliyorsun.

Eyüp İBLAĞ: Evet, yok.

Levent ÖGET: Birlikte dinlenecek ortamlar ve diğerleri bunlardan oluşuyor. Tabii bir de kendi imkânlarıyla dinlediklerini getirebiliriz. Bütün bunlarda sıkıntılar var. Örneğin bir organizatörün en büyük sıkıntısı nedir?

Eyüp İBLAĞ: Şimdi ona dönersek; Bir organizatörün en büyük sıkıntısı dinleyiciler ile ilgili konuştuğumuz bu konular değil tabii ki. Bunlar yalnızca üzücü bir tarafını oluşturuyor. En büyük sıkıntılar elbette ki maddi koşullar. Örneğin yabancı bir starın bu Marcus Miller’da olabilir, Spyro Gyra’da, Charlie Haden’da olabilir, kim olursa olsun, Türkiye dışında en yakın ülkeye ya da şehre de gelse bu grupların maliyetleri çok yüksek. Bu Atina’da olsa, Zagreb’de olsa Selanik’de olsa böyle.

Levent ÖGET: Yakınlara gelmeleri bir şeyi değiştirmiyor yani?

Eyüp İBLAĞ: Hayır değiştirmiyor ve diyelim ki İstanbul Jazz Center gibi birkaç yüz kişilik bir mekânda bu gruplardan birini sahneye çıkarmak istediğinizde mutlaka bir sponsora ihtiyaç duyuyorsunuz. Diğer yandan zaten sponsordan alınan paralar yalnızca yüzde yirmi en fazla yirmi beşini karşılıyor bu masrafların. Dolayısıyla bir organizatörü işte en çok bu ilgilendiriyor. Yani kaç kişi gelecek ona bakılıyor. Ben onu söylerim hep; bu bir kumar aslında. Organizatör eşittir kumarbaz ve her zaman kasa kazanır. Yani hiçbir zaman kazanamazsınız, oynayan kazanamaz. Sıkıntının en temelinde işte bu var. İstanbul Caz Festival’i elbette ki kendi tarzında bir ekol olduğu için onu bunun dışında tutuyorum ama onların da şimdi anlatacağımdan duydukları bir sıkıntı mutlaka vardır. Şimdi bizim izleyicimizin bir başka problemi de ne kadar iyi olursa olsun tanımadığı isme gitmiyor. Yeniyse de o sanatçı yine gitmek istemiyor. Yine aynı sanatçı beş-on yıl sonra mesela belki popüler olduğunda eski bilet fiyatının beş-on katını vermek de olsa gidebiliyor. Kimi getirirseniz getirin bu böyle. Böyle bir problem de var.

Levent ÖGET Tanıtımla ilgili sıkıntılar da bunlara etken mi?

Eyüp İBLAĞ: yok hayır bu tanıtımla ilgili değil. Tanıtımını da çok iyi yapsanız, bilmediği bir isme bizim izleyicimiz gitmiyor. İşte bu İngiltere, Amerika ya da Avrupa’da böyle olmuyor. Böyle bir şey orada yok. Onun iyi olduğuna inanıyorsa, okuyor ya da duyuyorsa, örneğin bir eleştirmen bu konuda iyi bir şey yazmışsa orada izleyici bunu görmeye mutlaka gidiyor. Ama bizim burada çok zor. O yüzden de bir organizatör cephesinden baktığınızda bütün bunlar bir tuzak. Bu durumda ne yapıyor o zaman organizatör biliyor musun? Getirmiyor ve buna kimse gelmez diyor. Aslında ‘çok iyi müzik yapıyor’ dediği binlerce grup var organizatörlerin getiremediği.

Levent ÖGET: Peki şu anda senin bir işletmeci olarak da aynı zamanda İstanbul Live gibi bir mekâna, bir ortama da sahip olduğun için bütün bunları bir anlamda bir laboratuvar gibi kullanabilmen de mümkün olabiliyor mu?

Eyüp İBLAĞ: Oluyor tabii ve oldu da. Geçen sezonun sonu üç-dört aylık periyotta çok deneme yaptım. İnan hepsi başarısız oldu!

Levent ÖGET: Tam bu noktada belki yine söylemeliyim. İlk toplantılarımızdan bu yana hemen her bölümde sık sık söylüyorum ve belki de sevgili Ozan Musluoğlu buna alınabilir artık onun sözünü bu kadar çok kullandığım için ama şöyle diyordu, “burası artık New York’a döndü, hiçbir şeye yetişemiyorum” demişti.

Eyüp İBLAĞ: Ama bu doğru...

Levent ÖGET: …evet ama tüm bu yoğunluğa karşın ve çakışmalara rağmen pek çok konser boş da kalabiliyor. İnsanlar yetişemiyor bunların hepsine bir yandan da bu da var. Haliyle belirli bir kitle var. En çok da onlar bunları kaçırmadan takip edebiliyor.


Eyüp İblağ: "Organizatör eşittir kumarbaz ve her

zaman kasa kazanır. Yani hiçbir zaman

kazanamazsın, oynayan kazanamaz. Sıkıntının

en temelinde işte bu var."


Eyüp İBLAĞ: Tabii öyle, artık 90`larda değiliz. Şu anda müthiş bir trafik var. Biz bu işleri 90`larda yapmaya başladık.

Levent ÖGET: Sen bu kadar etkinliğin olmasını neye bağlıyorsun peki?

Eyüp İBLAĞ: Herhalde çeşitlilik arzusudur? Ben şuna bağlıyorum; yarısı ya da onda beşi olsun organizatörün deli cesaretidir. Diğer yarısı da belki bir talep olabilir. Tahmin ediyorum bunların büyük kısmı zarar ediyordur.

Levent ÖGET: Şimdi de tam bu noktada biraz da diğer bağımsız organizatör konuşmacımız olan Kod Müzik’ten Necati Tüfenk’e söz verelim. Sevgili Necati üçümüzün de ortak olan tarafı birer radyo prodüktörüyüz ama bu toplantıdaki konumlarınız olan sizlerin bağımsız organizatörlüğünüz bizim toplantılar boyunca sürdürdüğümüz bazı konulara ışık tutacak diye umuyorum. Daha önceki toplantılarda bazı kurumlar çerçevesinde tüm bu konuları ve durumları değerlendirdik. Örneğin festival yöneticileri haliyle arkalarında hem bağlı oldukları vakıf ya da dernek hem de sponsorluklarla bağlantıda oldukları organizasyonları sürdürüyorlardı ve bu etkinliklere kendi girişimlerini de bu çerçeve içinde yorumladılar. Ancak sizler Sevgili Necati sen ve Eyüp gerçekten de birer girişimci olarak da uzun yıllardır caz kültürüne, bu kentin caz ortamına üstelik de böylesine büyük bir metropolde bazı özel çabalarla çok değerli müzisyenleri, dünya yıldızlarını buraya getirip bu etkinliklerden yararlanılmasını sağladınız. Büyük bir enerji bu ve öncelikle ben bir dinleyici olarak size ikinize de teşekkür etmek istiyorum. Sayenizde bu değerli müzisyenleri dinleyebildik. Toplantımızdan önce de seninle biraz bu konuların üzerinden geçmiştik, ancak şimdi bize anlatabilir misin bu organizasyonlarda nelerle hangi sıkıntılarla karşılaştınız genel olarak. Eyüp İblağ çok şikâyetçi, dinleyicinin dinlemeyle ilgili sıkıntıları olduğuna ve organizasyon boyutundaki malum parasal sorunlara değindi. Senin de çok önemli girişimlerde bulunduğun şu sıralarda başkaca söyleyeceklerin var mı? Ya da genel olarak sen neler söylemek istersin?

Necati TÜFENK: Her şeyden önce Levent bu katılım için teşekkür ederim. Tabii biz bunu sevdiğimiz için yapıyoruz. Eğer bugün zaten herhalde para kazanmak olsaydı ilk hedefimiz ve ilk çıkış noktamız, ana motivasyonumuz ne Eyüp ne de ben şu anda seninle bu söyleşiyi yapmıyor olurduk. Eyüp’ün nelerden şikâyetçi olduğunu haliyle ben de çok iyi biliyorum. Bunlar hepimizin yaşadığı şeyler. Ben şikâyet olarak değil ancak bir tespit olarak değerlendirirsek ve genel müzik üzerine olsun diye de konuşmak isterdim ama yine de spesifik olarak caz müziği adına da kendimce iki tane çok önemli tespitte bulunmak istiyorum. Bunlardan biri senin de sözünü etmiş olduğun ve bizim de bir şekilde getirmiş olduğumuz ve şöyle ya da böyle izleme olanağını bulmuş olduğumuz dünyadaki tüm büyük caz sanatçılarının konserlerinin burada talebe göre gerçekleşme ihtimali yok. Yani ben talebin çok düşük olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda da hani dinleyicinin ilgisizliğinden de söz edebiliriz, ancak bunu tırnak içinde kısmi ilgisizlik olarak yorumlamak isterim. İlgisizlikten dolayı cahillik de olabilir, fakat bu kesin ve böyle bir şey var. Biz bu sezon bir süre önce bir Pat Metheny Trio konseri yaptık ve uzun bir turneydi Pat Metheny’nin yaptığı bu bir Avrupa turnesiydi. İki aylık uzun bir süreçte gerçekleşti. Türkiye’nin onda biri kadar nüfusu olan komşumuz Bulgaristan bir yandan da bence aynı ekonomik zorluklar içerisinde olmasına karşın (pek çok parametreye göre de ben şahsen incelemeler yaptıktan sonra, mesela alım gücü olsun, kapasiteler, bilet fiyatları ve ne kadar satmış oldukları gibi bağlantılara baktıktan sonra bile) iki-iki bin beş yüz gibi çok büyük salonlarda çaldıkları halde biletlerinin tükendiğini biliyorum. Yani Sofya’da çok büyük bir konser salonunda çaldı Pat Metheny. Oysa burada biz dedik ki; ‘koca Pat Metheny’ Cemal Reşit Rey Konser Salonu’na tek gece konseri olmaz diye düşünüyorduk. Eyüp’de gayet iyi bilir ki oradaki toplam kapasite davetliler ile birlikte 800 kişi civarındadır.

Eyüp İBLAĞ: Evet tam olarak 860 koltuk var Cemal Reşit Rey’de!

Necati TÜFENK: Aynen, işte inanır mısınız iki gece için verilecek konserler için satışa çıkan biletleri biz o zaman bitiremedik. Aslında çok da çalıştık tanıtım için ve şu ya da bu şekilde bilet fiyatları da inanılmaz derecede düşüktü.

Levent ÖGET: Kesin o gecelerden birinde maç vardır!

Necati TÜFENK: Evet, şimdi o zaman burada bakıyorsunuz ve başka bir sonuç çıkaramıyorsunuz; seyircinin ilgisizliği söz konusu burada. Bunu başka bir şeye de dayandırmaya gerek yok, yani insanların cebinde para yok, ekonomik koşullar değil, buna bağlamıyorum ben.

Eyüp İBLAĞ: Necati müsaadenle ben bir şey söylemek istiyorum; Ne kadardı en ucuz ve en pahalı bilet fiyatları?

Necati TÜFENK: Yanlış hatırlamıyorsam en ön sıralar olmak üzere maksimum 70 TL.sıydı birinci kategoriler. Ben size şöyle söyliyeyim, Avrupanın hangi ülkesinde ve neresinde giderseniz gidin Pat Metheny Trio’yu bugün 40 Euro’nun altında izleme şansınız yoktur. Yani şu andaki değerlerle 90 lira yapar.


Necati Tüfenk: "Ekonomik olarak bizden daha

zayıf olan bulgaristan`da konserini getirdiğimiz

Pat Metheny 2500 kişilik salonu doldurdu biz

İstanbul da 800 kişilik salonu iki gece

dolduramadık..."


Eyüp İBLAĞ: Aynen öyle. Yani Pat Metheny daha ne olsun, fiyat 70 lira daha ne olsun?

Necati TÜFENK: Diğer taraftan da hadi o kadar vermeyeyim dediğinizde 50 TL. fiyatlı biletler de salonun ortasında ve CRR’ye göre de iyi izleyebilmek için gayet makul yerler bunlar. Üstelik 35 TL.ye kadar da bilet de bulunabiliyordu. Bu durumda daha ne denilebilir bilemiyorum. Böyle bir şey söz konusu, bunun dışında da tabii bizim memleketin bir sürü başka sorunları var. Sonuçta bunlar hep talebe dayanıyor. Talep iyi olmadığı için o zamanlar yani bundan beş ya da on sene önce toplulukların çoğu gelmiyordu. Neden böyleydi; çünkü burayı bir pazar olarak kabul etmiyorlardı, plak satışları da çok düşüktü. İşte onun içinde Türkiye bu toplulukların menajerlerinin birinci listesinde değildi. Aynı zamanda Türkiye’ye gelmek de zor, bayağı bir yol kat ediyorsunuz, çok gün kaybediyorsunuz vs. vs. Tamam, bunlar coğrafi ve lojistik zorluklar ama yine de bence ilgi daha iyi ve daha güçlü olsa çok daha başka şeyler olabilir. Tabii yine de buna da şükür diyelim.

Levent ÖGET: Peki, her ikinize de şunu sormak istiyorum. Önceki toplantılarda hem caz kulüp sahipleri hem de caz festival yönetmenleriyle de beraberdik, hem onlar hem de müzisyenler aynı konuya değindiler, o da şuydu, genelde bir dinleyicinin samimiyetsizliğinden söz ediliyor burada ve en son olarak siz de aynı şeyleri söylüyorsunuz şimdi. Yani ortada duran şey gerçek değil gibi gözüküyor. Büyükçe bir dinleyici kitlesi oluşabilecekken aynı anda da güvensiz bir ortamdan bahsediliyor. Bu kitle önce oluşuyor ve daha sonrada pekâlâ yok da olabiliyor. Kabaca durumu böyle tanımlayabiliriz. Şimdi siz de iyi biliyorsunuz bu yaz İstanbul Caz Festivali’nde bir Marcus Miller projesi yer aldı. İşte Dünya Prömiyeri olarak duyuruldu ve konser gecesi başka örneklerini de gördüğümüz gibi yalnızca değil oturulan yerler, merdivenlerinden kapı önüne kadar her yer tamamen doluydu. İçeride ise Marcus Miller dışında kim vardı; çok iyi bildiğimiz isimler, İmer Demirer, Okay Temiz, Burhan Öçal, Hüsnü Şenlendirici, Bilal Karaman gibi bizim müzisyenlerimiz çalıyorlardı. Bu ismini saydığım değerli müzisyenlerin bir kısmını da biz bu açılım toplantılarına davet ettik ve onlarla da konuştuk. Bu yazı dizisinin önceki bölümlerinde görebilirsiniz. Onlar bize organizasyon boyutunda kendilerine ayrımcılık yapıldığını, çifte standart söz konusu olduğunu, neredeyse her zaman alt grup olarak sahneye çıkarıldıklarını, hiçbir zaman kendilerine bu yabancı müzisyenler kadar yer verilmediğini söylediler. Kulüp sahipleri ise biz bu müzisyenlere işletmelerimizde yer veriyoruz, kendilerine bütün bir geceyi ayırıyoruz maalesef dinlemeye gelen seyirci sayısı bir iki kişiyi geçmiyor diyorlar.


Levent Öget: "Yerli caz müzisyenleri yeterince

fırsat bulamadıklarından yakınıyor ama klüp

sahipleri de yer verdiğimiz isimler salonu

dolduramıyor diyor..."


Necati TÜFENK: Doğru, bence doğru söylüyorlar.

Eyüp İBLAĞ: Doğru.

Levent ÖGET: Yani oldukça zıt noktalarda yorumlar var, böyle bakıldığı zaman da ortaya tuhaf bir şey çıkıyor ve bu durum bence tam konumlandırılamıyor. Peki, siz bu durumda bunu nasıl açıklayabilirsiniz? Necati önce senden düşüncelerini alalım.

Necati TÜFENK: Bence mutant bir şey bu. Çünkü buna eğer çok daha sosyo-kültürel olarak bakacağımız bir şey olarak yaklaşırsak ayrıca bu sadece caz için de geçerli değil, her türlü anglo-sakson dünyasından bize ithal olarak gelenler için de geçerlidir. Bu Güney Doğu Asya ülkelerine de Ruslara da öyle gelecek bir şey, onların kültüründe olan bir şey değil sonunda. Rock’n Roll ve türevleri ya da caz ya da türevleri olan müzikler bize ithal edilmiş ama bizim algılayışımıza göre de mesela bir Doğu Avrupa ülkesine göre çok daha farklı bir sosyo-kültürel olgudur. Toplum olarak, toplumsal olarak bizim alıp da çevirdiğimiz bu şey daha farklı. Buna bu gözle bakmak lazım. Çok daha sosyo-kültürel bir okuma yapmak gerekiyor. Yoksa bu bilmece gibi konular içinde bunu bu tutarsızlıklar içinde açıklamak yeterli olmuyor. Üç yıl önce gelen ve büyük ilgi gören pek çok bilet satışı olmuş bir müzisyen üç yıl sonra geldiğinde aynı izleyici bunu izlemeye gelmiyor. Ama neden gelmiyor bunu açıklayamıyorsun! Bu, mesela Varşova’da böyle değil. Üç yıl öncede sonra da durum aynı. Eğer caz adına konuşacak olursam, Japonya, Fransa, İtalya, Batı Almanya gibi çok güçlü pazarlardan da bahsetmiyorum. Gördüğünüz gibi birebir gerçekten de ekonomik durumları zor olan benzer ülkelerden örnek vererek söylüyorum. Doğu Avrupa’dan ya da doğu bloğundan da söz edebiliriz. Örneğin onlarla da ekonomik olarak çok daha rahat bir şekilde karşılaştırabiliriz. Bence Polonya gençliğinin de ya da oradaki caz dinleyenlerinin de cebinde öyle çok da para yok. Bunu biliyoruz artık. O yüzden bence tüm batıdan gelmiş müziklerin bizde nasıl algılandığını, bizde nasıl zuhur ettiğini, nasıl üretilip-tüketildiğine bakıp bunları değerlendirmek gerekiyor. Bu da kanımca bizim bu toplantımızın sınırlarını da aşacak bir şey olabilir. Ama yine de bir tespit olarak ben şunu da söyleyebilirim: Çok genel anlamda da kültür olarak da bence Türk insanı çok öngörülebilecek bir toplum değil. Yani bunun siyasi hayatta da olabildiğini biliyorsunuz, örneğin ne oluyor, meclisten bir şey geçmiyor ve biz birden Amerika’lara gol atabiliyoruz ve üsleri açmıyoruz. Bunun gibi öngörülemeyen bir şey var. Bence bu Türk toplumunun çok önemli özelliklerinden bir tanesi diye düşünüyorum. Ama hangi parametrelerde o belirleniyor da oluşuyor, birden gerçekleşiyor biraz sürpriz yine. Bu da bizim yaşantımızı heyecanlı kılan bir şey. Çünkü öngördüğümüz şey bizi hayal kırıklığına uğratıyor ya da bazen de tam tersi olabiliyor. Beklentilerimizin dışında – üstünde bir şey de olabiliyor. Bunları ben kendi profesyonel hayatımda pek çok kez yaşadım. Eminim Eyüp için de farklı değildir, o da bunları yaşmıştır. Memleket böyle, çok da devamlı şikâyet edecek bir şey yok.

Levent ÖGET: Peki Kod Müzik`ten sevgili Necati Tüfenk teşekkürler, hemen Eyüp’e de soralım buradan devam ederek, sen neler söyleyeceksin Eyüp?

Eyüp İBLAĞ: Tamamen katılıyorum bu görüşlere. Ben de çok ufak bir şey ekleyebilirim buradan devam etmiş gibi olsun. Necati’nin de söylediği gibi bizim izleyicimizin Anglo-sakson kaynaklı müziklere olan ilgisini nasıl söyleyeyim, çok yüzeysel kalıyor. Tabii ki izleyiciler evinde de dinleyebiliyor, CD`sinden radyosundan veya onlar ilk kez geldiklerinde birincisinde de görmeye gidebiliyor, işte çok da merak ediyorsa ya da duyduysa öyle yapıyor…

Levent ÖGET: İş sosyal olmaya gelince mi değişiyor?


Necati Tüfenk: "Caz ve türevleri müzikler

konusunda bence sosyo kültürel okumalar

yapmak lazım..."


Eyüp İBLAĞ: Aynen öyle, yani güvenilmez bu seyirciye Necati’nin de söylediği gibi üç yıl önce geliyor full çekiyor, on bin kişi geliyor, yirmi bin kişi geliyor. Diyelim ki ertesi yıl ya da üç - dört yıl sonra getirdiğinde de neredeyse bu izleyicinin yüzde onu bile gelmiyor. Niye gelmiyor sormak gerek; Yani ilgilenmiyorsan, sevmiyorsan niye geldin birinci seferinde? Yok, eğer seviyorsan neden ikinciye gelmiyorsun?

Levent ÖGET: Peki o zaman daha taşlar yerine oturmamış diyebilir miyiz?

Eyüp İBLAĞ: İstatiksel olarak herhangi bir kalıba girecek dinleyici kitlesi yok burada.

Levent ÖGET: Peki bu profili tabii ki daha fazla değerlendirmek ve açmak-konuşmak gerektiği belli ve bu zaman aralığında da olabildiği kadar da bunu şimdilik yaptığımızı düşünüyorum. Esasında şuna da son olarak bir yerinden değinmek gerek, gerçekten de şu anda toplumumuzun içinde bulunduğu hani nasıl denir, pek çok şeye rahmet okutacak konular varken biz burada bu konuları konuşuyoruz ve iyi ki konuşabiliyoruz. Bu çok değerli ve elbette biz bunları konuşmalıyız, kendiişlerimiz doğrultusunda da bunu yapmaya devam edeceğiz. Bu platformda da bunları değerlendirmeye gelecek toplantılarda da yeni grup ya da kişilerle devam edeceğiz. Bu son derece keyifli oluyor benim için ve tüm katılanlar için de öyle olduğunu sanıyorum. Ancak ne yazık ki bu konular içinde son derece sıkıntılı bir coğrafyada yaşıyoruz. Yine de sevgili Eyüp ve sevgili Necati her ikinize de çok teşekkür ediyorum serbest organizatörler olarak bu değerli bilgileri bu açılım serisinde caz severler ve bizimle paylaştığınız için.

Eyüp İBLAĞ, Necati TÜFENK: Teşekkürler...

Levent ÖGET: 2012’de Caz Açılımları’nda gelecek toplantıda sanat felsefecisi ve bilgi ekonomisti Doktor Özgür Uçkan ile bir arada olacağız… Hoşçakalın.


Gelecek oturumda yer alacak isimler: Sanat Felsefecisi ve Bilgi Ekonomisti Dr. Özgür Uçkan.


Levent Öget
leventoget@hotmail.com

Cazkolik.com / 18 Şubat 2013, Pazartesi

 

 

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Levent Öget

  • Instagram
  • Email

YORUMLAR

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.