Müzik dünyasının en ünlü ve güçlü görsellerinden MTV logosunun hikayesini biliyor musunuz?

Müzik dünyasının en ünlü ve güçlü görsellerinden MTV logosunun hikayesini biliyor musunuz?

Bu yazı ünlü caz yazarı Marc Myers`in Fred Seibert ile yaptığı görüşmeden çevrilerek yayınlanmıştır.


(Yazının baş tarafı ana sayfadadır)   >   buluşmasını sağlayan dünyanın en popüler müzik kanalı MTV, bundan tam 30 yıl önce 1 Ağustos`ta yayına başladı. Tam tarihi verelim 1 Ağustos 1981. Yani, bu ay başında dünyanın fenomen müzik kanalı 30. yılını kutladı. Müziğin akışını değiştiren, ilk açıldığı günlerde oldukça alışılmadık karşılanan `acaip` televizyon kanalının alameti farikası olan logosunun ve kanalın kuruluş hikayesinin nasıl olduğunu biliyor musunuz? Bilmiyorsanız, buyrun...

Açıldığı günden bu yana müzik yayını felsefesiyle dünya çapında tarifi benzersiz etkiye sahip olan MTV uzun yıllar tek başına Amerikan ve İngiliz pop müziğinin dünya üzerindeki egemenliğini ve geleceğini tayin etti. Böyle bir gücü vardı. Son yıllarda internetin de etkisiyle seksenler ve doksanlardaki muazzam gücünü kısmen yitirmiş olsa da hala dünyanın en güçlü müzik kanallarından biri. Bugün, en az bir nesil müziği MTV videolarından izleyerek yetişti. Müzik klibi kavramına ek VJ`li sunumu müzik kültürünün ayrılmaz parçası haline getirdi.


Aşağıda, MTV`nin 1 Ağustos 1981 geceyarısı yayınlanan ilk yayına başlama anonsunu ve MTV tarihinin yayınlanmış ilk videosunu izleyebilirsiniz.

Buraya kadar yazdıklarımız basit bir tanımlama, bir nevi durum tespiti. Peki, sonuçta MTV müzik için hayırlı bir kurum muydu? Kişisel olacak ama bizce değildi. MTV tarzı görsel bileşenlerden oluşan müzik dinleme dünya için belki kaçınılmaz bir gelişmeydi ama iyi bir şey olup olmadığı tümüyle bu fenomene nereden baktığınızla ilgilidir. Müzik sektörü açısından bakıyorsanız satışlara muazzam katkısı olmuştur ama neyin satılacağına da tek başına kendisi karar vermiştir, starlık müessesini yeniden tarif etmiş, popüler müzisyenin yalnızca sesiyle veya enstrümanıyla kesinlikle yeterli olmayacağı yeni bir çağ başlatmıştır. Müzisyen dediğimiz kişilik ve iletişim ölçüleri artık MTV kurallarına göre belirlenmeye başlanmıştır. Kendisinden önce müzik sektörünü yönlendiren radyo kanalları ve müzik magazinlerinin egemenliğini alt üst etmiştir.

Eğer, ideolojik olmayan iyimser bakış açısından bakacak olursanız, belki önceki kültürün pek çok insanını işinden etmiştir ama bir değişimin de önünü açmıştır. Video yönetmenleri, koreograflar, kameramanlar, set ekipleri, bant editörleri, saç ve makyaj sanatçıları, kostüm tasarımcıları, grafik yaratıcılar gibi inanılmaz bir çalışan grubunun patlamasına yol açtı. İnsanlar artık bu karikatürümsü M - T - V harfleriyle yatıp kalkar olmuşlardı.

* * *

Peki, bu küresel fenomenin dünyanın en güçlü logolorından biri olan görsel sembolü nasıl oluşmuştur, hikayesi nedir, bu konuda herhangi bilginiz var mı?

Eğer yoksa, gelin birlikte okuyalım o halde...

(Görselleri yazının akışıyla aynı sırada takip edebilirsiniz)

Dünyanın en güçlü görsel sembollerinden olan MTV logosunun tasarımcısı Frank Olinsky ise efsanevi logonun ortaya çıkışının bir diğer sorumlusu ise Fred Seibert`tir. O yıllarda yaratıcı yönetmen olarak çalışan, sonraları Frederator Studios isimli kendi televizyon ve film stüdyosunu kuran Seibert artık küresel bir fenomen haline gelen logonun hikayesini şöyle anlatıyor:

"1977 yılına geri dönersek, ben o zamanlar 25 yaşında genç biri olarak New York`ta jazz - blues plakları yayımlayan bağımsız bir müzik şirketinde çalışıyor, bir yandan da WHN-AM isimli country müzik radyosunda da Dale Pon için muhtelif prodüksonlar ve promosyon çalışmaları yapıyordum. Dale 1979 ylında işi bıraktığında bana o yıllarda henüz emekleme döneminde olan kablo televizyon işinde çalışmamı önerdi, bense ilk başta buna karşı istekli değildim, telefonda konuşurken `televizyon izlerim ama o işte çalışmam` diyordum. Fakat şirketten Bob Pitman`la yaptığım toplantı sonrasında ondan bu işle ilgili daha çok şey öğrenmiştim, eve dönünce oturup bu işin benim için artılarını ve eksilerini sıralayıp görmek istedim, ortaya çıkan sonuç (bir çeşit ironi olarak) `bir daha asla müzik işinde çalışmayacağım`dı.

İşi kabul ettim ve 5 Mayıs 1980 tarihinde yeni işime başladım. İşim, yeni Warner Amex Satellite Entertainment şirketinin bir parçası olan The Movie Channel`ın prodüksüyon ekibinde çalışmaktı. Ofisimiz şık bir gökdelendeydi ama bize tahsis edilen bütçe küçüktü.

Aradan bir ay geçmişti, Bob, masama özetle yeni bir müzik kanalı konusunu anlatan bir sayfalık bir not bıraktı. Kağıtta, 1 Ağustos 1981`de başlaması planlanan bir müzik kanalı geliştirmek konusunda gerekli tüm çalışma takvimi, lansman tarihi ve önümüzde 14 ay olduğu yazıyordu.

Bob`un notunu okur okumaz tam hız ofisine doğru yöneldim çünkü müzik işini bu binada çalışan herkesten daha iyi bildiğimi düşünüyordum. Bu iş üzerinde çalışmak istediğimi söyledi, Bob`da kabul etti. Böylece aynı anda iki işim birden olmuştu, biri zaten girdiğim iş olan The Movie Channel işi, diğeri ise muhtemel yeni müzik kanalı işi idi. Bir yandan da ilerde neler olabileceğini kestirmeye çalışıyordum. Bob`un kafasındaki fikir sanki resimli bir radyo istasyonu gibi bir şeydi, böyle hayal ediyordu, peki ama bu resimler nasıl şeyler olmalıydı? Sorun buydu...

* * *

Açıkçası ciddi olarak yardıma ihtiyacım vardı ve aklıma gelen ilk isim ise Columbia Üniversitesi`nde okuduğum günlerden yakın arkadaşım olan, birlikte kolej radyosu WKCR`da çalıştığımız Alan Goodman oldu. Alan, CBS`in reklam bölümünde çalışıyordu ve perişan bir hali vardı ama onun benim sorunum ile ilgili çözümü bilen en iyi isimlerden biri olduğuna emindim. Bu sebeple hemen Alan`ı yazar, prodüktör ve fikir geliştirici olarak işe aldık.

Alan ve ben ikimizin de eski arkadaşı olan Frank Olinsky`i ziyarete gittik. Olinsky müzikle ilgili her şeyi aşk derecesinde seven biriydi ve Oblivion Records firması ve benim eski bağımsız blues ve jazz firmalarım için albüm kapak tasarımları yapıyordu. Düşündüğüm şey Frank`in bizim için bir logo tasarlayabileceği idi, Frank`le işi konuştuk ve ben ardından Warner`a geri döndüm. Frank ise iki ortağı Pat Gorman ve Patti Rogoff ile işe başladı. Manhattan Design isimli minik bir firmaları vardı. Frank ile aramızda ne bütçe konuştuk, ne bir söz verildi, hiç bir şey konuşmadan sadece çalışmaya başlandı, aslında kurulacak bu yeni müzik kanalında işlerin nasıl gideceğine dair bir fikrimiz de yoktu...

Önümüzdeki bir kaç ay boyunca devamlı çalıştık, kanalın yayına başlangıç tarihine az bir zaman kalmışken elimizde Mickey Mouse tarzı çizilmiş, boktan bir müzik notası stilizasyonundan başka bir şey yoktu. 1981 yılının kış aylarına gelmiştik, yöneticimiz Bob üst yönetimin müzik kanalı olarak adlandırılan şeyin ismini yeni uzay çağının düşüncesi ile TV-1 olduğuna karar verildiğini bize söyledi.

Bu kararı duyunca aynı anda isyan ettik, böyle bir müzik kanalı ismi olamazdı, Bob`da bize hak verince üst yönetimle konuşup daha iyi bir isim bulunması için aramızda komite kurulmasına karar verildi. Kurulan komite tam bir moda komitesi gibiydi, hiç kimse aynı şey hakkında tek bir fikre sahip olmuyordu herkes ayrı telden çalıyordu, bu uyumsuz grup sonunda sadece MTV (MTV Music Television) isminde karar kılmayı başardı.

30 yıl önce aramızda şunu tartışıyorduk, bir kanalın adının ille üç harfli mi olması gerek, yani ille de NBC, CBS veya ABC gibi mi olmalıydı? En sonunda yüksek sesle hep birlikte MTV diye bağırdık ama bağrışırken arada bir takım tuhaf kaynamalar filan oldu ve yanlışlıkla iş MTM olarak dönüştü, MTM yani Mary Tyler Moore ve Grant Tinker`ın bagımsız TV prodüksüyon şirketi... Dil aslında ne kadar yuvarlak bir şey değil mi, şirketin başkanı olaya dahil olduğunda işin adı değişerek gerçek halini bulmuş oldu; MTV.

Manhattan Design bu üç harf üzerinde aylardır çalışıyordu ama ortaya çıkan işlerin hepsi berbat görünüyordu. Frank`in çizimlerine baktıkça Alan ve ben birbirimize karamsar bakıp duruyorduk.

Nihayet, 1981 yılının Nisan ayında bir gün Manhattan Design şirketinin üç ortağı ellerindeki son çizimlerle birlikte bize geldiler, hepsini ortaya serdik. Bu logo işini artık sonuçlandırmak istiyorduk zira basılmayı bekleyen inanılmaz kırtasiye ihtiyacı vardı. TV olayının yürümeye başlaması için tüm bunlar gerekli hale gelmişti.

Ama masaya serilen işleri gördükçe depresif bir hal almaya başladık, elimizin altındaki yüzlerce çizimin içinde aklımızdaki çanı çaldıracak hiç bir şeye rastlayamıyorduk. Derken buruşuk bir kağıt parçasına karalanmış dev bir M harfi üzerine karalanmış bir TV yazısı gördük. Alan ile birbirimize baktık, çizim bize 20. Century Fox`u hatırlatmıştı, bu dev M harfinin ekranı gayet iyi doldurarak göze hitap edeceğini düşündük.

Manhattan Desing ekibi patronlara sunum oluşturmamız için bu fikri alıp atölyelerine geri döndüler ve bize düzinelerce yeni çizimler hazırlamaya başladılar. Hazırlanan çalışmalar ortaya çıktığında MTV`nin nasıl bir gösteri yapacağı da belirlenmişti artık, sadece 3 dakikalık bir müzik videosunun ardından kamera önünde bir VJ kısa yorumlarda bulunuyordu, olay buydu!

Her şeyi hazırlayıp üst yönetime sunduk ve üst yönetim bir çırpıda herşeyi kabul etti. Bu hayatımda gördüğüm en kolay onay süreci olmuştu ama bu noktaya gelmek için tam bir yıl boyunca çalışıp durmuştuk.

Fakat hala bir sorunumuz vardı...

Logonun hangisi olduğuna karar vermiştik ama elimde 3 farklı versiyon vardı, kesin olarak hangisinin kullanılacağına karar vermek için 3 nihai deseni de duvarıma iliştirip gün boyu bana yol göstersinler diye bakıp durdum.

Aslında, bu işin eğlenceli kısmıydı. Şirketin pazarlama sorumluları bana logonun her zaman sabit kalması gerektiğini söylemişlerdi ama şunu düşünüyordum, bu logo denen şey günde 144 kere ekranda görünüp duracaktı, hep aynı şey mi dönüp duracaktı?

Bob Pitman`ın görüşüne göre aynı NBC`nin ünlü radyo jingleları gibi bizim de öyle şeylerimiz olmalıydı ama ben televizyonun yeni kuşağının başka türlü gençler olduğunu düşünüyordum. Yani, bir çeşit animasyon filmimiz olmalıydı, benim aklıma böyle şeyler geliyordu ama animasyon tarzı şeyler yaptırmakta zaman alan işlerdi ve bizim logo da finalize olmamıştı henüz. Duvardaki 3 resme baktım, sonra Manhattan Design`ın işlerini yeniden karıştırdım ve aklıma gelen şey ise şu oldu; "Bizim logomuz niçin hep aynısı olmalıydı ki?"

Bu soruyu sorunca çözümü de bulmuş oldum ve elimdeki çizimlerin hepsini kullanmaya karar verdim. Bu logo bizim dinleyicilerimizin de çizebilecekleri kadar basit ve eğlenceli olmalıydı, her sanatçı bu logonun kendi versiyonunu yaratabilmeliydi.

Bu sorun sadece şirketin avukatlarıyla yaptığımız toplantıda başıma bela oldu, onlar bana her versiyonu tescil ettirmenin imkansız olduğunu söylüyorlardı, ben de değişime açık olmaları gerektiğini söyledi, bir şekilde anlaştık.

Daha sonra reklam ajansımızla toplandık, kararımızı söyleyince muazzam bir panik içine girdiler ve logomuzu çok çirkin buldular, onlara göre bir logonun 10 temel kuralı vardı ve biz bu kuralların 8 tanesini bozmuştuk.

Üstelik, bizim pazarlama bölümümüzde ajansın yanını tuttu, logonun her şeyden önce tutarlı olması gerektiğini söylüyorlardı. Bunları duyunca daha da sinirlenmeye başladım ve onlara söylediğim son şey "Bu bir tutarsızlıksa bizim tutarsızlığımızdır." oldu.

Satış, pazarlama ve resmi alanlarda kullanılmak üzere sadece siyah renkli blok olan bir çalışma vardı, bu tip işler için bunu kullanmayı önerdim. Bu kez satıştan sorumlu başkan yardımcı bağırarak müşterilerime bu kapkara bok parçası gibi şeyi götürmemi mi istiyorsun diye haykırıyordu.

Bana verdikleri örnek CBS`in göz tasarımı gibi bir şeydi, onlara, bana bakın arkadaşlar, dedim, biz bir rock istasyonuyuz, siz ne diyorsunuz allahaşkına! Ne işinden söz ediyorsunuz, eğer şanslıysak reklam alma alemine ancak beş yıl içinde girebilecek duruma geliriz.

Üst yönetimden John Lack bana dönerek, `bu tasarımları kim yaptı` dedi, `tasarımcı üç arkadaş yaptı` Lack; `önümüzde on hafta daha var, git gerçek tasarımcılara adam gibi bir şeyler yaptır` diyince bu işin yattığını düşünmeye başlamıştım. Ama acaba gerçekten öyle miydi?

Manhattan Design`daki çocukların işlerini seviyordum, doğru olanın bu olduğuna inanıyordum ama yukardan gelen talimatı da yerine getirmek durumundaydım ve gerçekten pahalı, şık bir tasarım ofisine giderek biraz da bu işin olmaması için onlara yönlendirmeli briefler verdim. Bana göre elimizde zaten bizim logomuz vardı, yenilikçiydi, harikaydı, yaş grubumuz için idealdi, lanet olsun, o logonun olmasını çok istiyordum...

Bir sonraki tasarım toplantısına Alan`la beraber tasarım ofisinin yaptığı şeyleri alarak gittik, bu sefer herkes yapılanların berbat olduğunu kabul etmek durumunda kaldı, Manhattan Design`ın tasarımında küçük bir font değişikliğiyle kabul edildi. Logomuz artık kesin belli olmuştu. Şimdi artık herkes aynı gemide ve dünyanın en iyi bağımsız animatörleri tarafından yapılan animasyon logolar ortaya çıktı.

New York merkezli bir kanal olmamıza rağmen bir yıl boyunca Manhattan`dan yayın yapamadık zira kablo TV işinin inceliklerini henüz öğrenememiştik, rekabet ve başka bir sürü şey önümüzü kesti, kablo TV operatörleri ister inanın ister inanmayın böyle bir kanalın başarılı olamayacağını düşünüyorlardı. Bizi dahil etmek istemediler ama New Jersey`li, Hudson nehri kıyılarına yayın yapan küçük bir şirket bizim kanalımızı kendi yayın portföyüne dahil etmeyi kabul etti. Nihayet, 1 Ağustos 1981 gece yarısı ilk yayınımızı yaptık. MTV Music Televizyonu yayına başlamıştı.

Cazkolik.com / 03 Ağustos 2011, Çarşamba

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cazkolik.com

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.