Önceki yıllara göre çoğalan konser ve etkinliklerin sayısı cazın artık daha çok insana seslendiği anlamına geliyor mu?

Önceki yıllara göre çoğalan konser ve etkinliklerin sayısı cazın artık daha çok insana seslendiği anlamına geliyor mu?

Dinlediğiniz müzik Joe Lovano`nun UsFive isimli grubuyla yayınladığı Charlie Parker müziklerine yeni yorumlar içeren Bird Songs isimli 2011 yılı albümünden alınan Lover Man isimli parçadır.


Sevgili dostlar, Türkiye de caz müziğine dair her yıl giderek artan sayıda konser, festival, etkinlik düzenleniyor, önceki yıllara göre daha çok sayıda albüm yayınlanıyor. Yani işin hangi yanından bakarsanız bakın cazseverleri sevindirici gelişmeler oluyor ama olmayan bir şey var, o da tüm bu olan bitenin üzerine konuşmak, tartışmak... Peki bu olan biten ne anlama geliyor? Artıyor dediğimiz şeylerin içindeki nicelik ve nitelik çıpası nerede duruyor? Fazla mı iyimseriz yoksa az bile mi söylüyoruz? Konserler artıyor peki ama caz dinleyicisi artıyor mu? Sorulacak bir dolu soru, verilen pek çok cevap var. Radyo programcısı ve caz yazarı Levent Öget Açık Radyo`da hazırlayıp sunduğu Dünyanın Cazı programında geçen İstanbul Caz Festivali`nin hemen ardından tüm bu soruların konuşulduğu, cazın her kesiminden bir çok önemli ismin katıldığı programlar yaptı ama ardından bir güzel çalışma daha yaptı, tüm bu programlar o anda konuşulup gitmiş olmasın diyerek programlardaki konuşmaları, tartışmaları Cazkolik okurları için yeniden düzenleyerek "2012`de Caz Açılımları" adı altında seriye dönüştürdü. Birazdan okumaya başlayacağınız serinin ilk oturumudur. Bu özel ve yoğun çalışmayı gerçekleştirdiği için sevgili Levent Öget`e çok teşekkür ediyoruz.

Cazkolik.com / 29 Ekim 2012, Pazartesi


Katılımcılar:

Ali SÖNMEZ, Sevin OKYAY, Feridun ERTAŞKAN, İmer DEMİRER, Şenova ÜLKER, Kerem GÖRSEV, Neşet RUACAN, Ayşegül YEŞİLNİL, Nezih YEŞİLNİL, Ozan MUSLUOĞLU, Şenay LAMBAOĞLU, Aytek ŞERMET, Volkan BURÇ, Mert AYBEK, Leyla UZMAN, Didem GENÇTÜRK, Mahir ILGAZ, Görgün TANER, Hüseyin BAŞKADEM, Necati TÜFENK, Eyüp İBLAĞ, Dr. Özgür UÇKAN, Emre KAHRAMAN, Sevil ESEN, Elif Gönenç CAMCIGIL, Erhan ONGUN, Hülya TUNÇAĞ, Levent ÖGET.

Katılımcı Uzmanlık Grupları:

Caz eleştirmeni, caz yazarı, caz radyo program yapımcısı, caz festivali danışma kurulu üyesi, caz internet portalı yöneticisi, caz piyanisti, caz şarkıcısı, caz trompetçisi, caz basçısı, caz gitaristi, caz bestecisi, caz orkestrası yöneticisi, caz kulüp sahibi ve işletmecisi, caz festivali yönetmeni, kültür sanat vakfı genel müdürü, radyo yayın koordinatörü, radyo çok sesli müzik bölümü yöneticisi, internet caz radyosu yöneticisi, caz konser organizatörü, bilgi ekonomisti, sanat felsefecisi, caz sever, caz dinleyicisi, radyo dinleyicisi.

Yayınlanacak Bölümler:

1. Bölüm: Eleştirmenler ve Yapımcılar: Ali Sönmez, Sevin Okyay, Feridun Ertaşkan
2. Bölüm: Müzisyenler (1); Neşet Ruacan, Kerem Görsev, Ayşegül Yeşilnil, Nezih Yeşilnil, Ozan Musluoğlu, Şenay Lambaoğlu
3. Bölüm: Müzisyenler (2); Şenova Ülker, İmer Demirer
4. Bölüm: Caz Klüpleri; Aytek Şermet, Volkan Burç, Mert Aybek
5. Bölüm: Yayın Koordinatörleri; Leyla Uzman, Didem Gençtürk, Mahir Ilgaz
6. Bölüm: Festival Yönetmenleri; Görgün Taner, Hüseyin Başkadem
7. Bölüm: Konser Organizatörleri; Eyüp İblağ, Necati Tüfenk
8. Bölüm: Bilgi Ekonomisi - Sanat Felsefesi; Özgür Uçkan
9. Bölüm: Cazseverler (1); Sevil Esen, Emre Kahraman
10. Bölüm: Cazseverler (2); Elif Gönenç Camcıgil, Erhan Ongun
11. Bölüm: Eleştirmen, Yapımcı, Yazar; Hülya Tunçağ


Caz Eleştirmenleri, Caz Yazarları, Program Yapımcıları, Danışmanlar

(1. Bölüm Katılanları: Ali Sönmez, Sevin Okyay, Feridun Ertaşkan, Levent Öget)


Önceki yıllara göre çoğalan konser ve etkinliklerin

sayısı cazın artık daha çok insana seslendiği

anlamına geliyor mu?


Levent ÖGET: Sevgili katılımcılar hoş geldiniz. 11 toplantı olarak çeşitli gruplarla yapacağımız açılımların ilkinde farklı yönlere değerlendirmelerde bulunacağız. Bildiğiniz gibi İstanbul, 2010 Avrupa Kültür Başkenti özelliğindeki döneminden bu yana, üç dört yıl boyunca giderek artan caz konserleri ve organizasyonlarla oldukça hareketli bir caz trafiği yaşıyor. Kentimizde sınırlı sayıda caz müziği yayınlayan radyo kanalı ve hemen hemen yok denecek kadar az televizyon yayını, biraz da yazılı medya ilgisi bulunuyor. Yeni bir mecra olan sosyal medya ise şimdilik kendi işini kendi yürütüyor ve kanımca orada daha komplike bir durum söz konusu. Bütün bu etkinliklere ise caz dinleyicisi bir şekilde katılıyor. Ancak bu gelişen ortam için bir şeyler de konuşulması gerekiyor. İşte bu toplantılarda farklı konuşmacı gruplarla bu konuları değerlendireceğiz.

İlk konuşmacılar festival ve etkinlik danışmanları, radyo programcıları, caz eleştirmeni ve caz yazarları ile internet portalı yöneticisiyle doğaçlama bir sohbet ortamı için bir aradayız. Haliyle sorular hazırlamadık. Ancak ana çerçeve böyleyken neler sorabiliriz ona da bakıyoruz? Sevgili Ali Sönmez, Sevin Okyay ve Feridun Ertaşkan hoş geldiniz toplantımıza.

Sevin OKYAY: Hoş bulduk! Ben Ali’ye bir soru sorayım, kendisi benim sinema ve caz duayenimdir; Şimdi “yok hayır” diyecekse de ben yine de öyle düşünüyorum. Hakikaten şimdi çok etkinlik var. Festival ve tek tek müstakil konserler var. Ama bu acaba sahiden cazın daha çok insana ulaştığı anlamına mı geliyor, yoksa caz dinleyicisi ile festival dinleyicisi ayrı ayrı mı değerlendirilmeli bunu merak ediyorum doğrusu?

Ali SÖNMEZ: Şimdi kişisel fikrimi belirtmek durumundayım ki; Ben geçtiğimiz yıla kadar İstanbul Caz Festivali danışma kurulu üyesiydim, Bu yıl ayrıldım bu görevden ve on yıl kadar bulunduğum caz festivalinin içini, mutfak kısmını da biliyorum. Zaten daha önceki İKSV yıllarından dolayı da genel olarak da biliyorum. Caz festivalinin yıllardan beri şikâyet edilen şeyi caza, gerçek caza (ne demekse?) yeterince yer verilmediğidir. Her zaman bu vurgulanır. Gerçekten de bu sene gözlemlediğim kadarıyla da Açıkhava’da daha “parlak” konserler yapılıyor. Tabii amaç burada mümkün olduğu kadar 4 bin kişilik mekânın doldurulması.

Sevin OKYAY: Katılıyorum.

Ali SÖNMEZ: Açıkhava’ya bu sene en önemli konser olarak Esperanza Spalding konseri konuldu. Her ne kadar Keith Jarrett konseri de var idiyse o konser Haliç Kongre Merkezi’ndeydi. Gerçekten de Spalding geçtiğimiz üç beş yılın en fazla ses getiren genç cazcısı. Ancak maalesef bu konserde mekânının üçte ikisi doluydu. Konser bittiğinde ise bu sayı üçte bire inmişti. Demek ki gerçekte caz seyircisi bu seviyedeydi.

Sevin OKYAY: Ancak o gece orada arka arkaya iki konser yer alıyordu.

Ali SÖNMEZ: Evet ama tabii ilk konserin pek de fazla kendine özel bir seyircisi olduğunu zannetmiyorum. Gelenler daha çok Esperanza Spalding için gelmişlerdi.

Sevin OKYAY: Haklısın, katılıyorum.


Ali Sönmez: "Gerçek caz dinleyicisi ile festival

seyircisi ayrıdır..."


Ali SÖNMEZ: İşte orada şunu anladım; Konserin sonunda eğer içeride bin beş yüz kişi kaldıysa demek ki gerçek caz seyircisi festivalde bu bin beş yüz kişidir. Zaten bunu daha önceden de biliyoruz. Yıllar boyunca caz festivallerinin programlarına daha ciddi caz müzisyenlerinin alındığı dönemlerde Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nu ancak dolduruyordu o konserler. Hadi kapalı mekân diye diyelim fazla ilgi olmuyor diyebilirsiniz ama yine de İstanbul’da bence ciddi bir caz dinleyicisi durumunda, konserleri de takip eden taş çatlasa 1500 – 2000 kişi var. Bunların da her konsere giden belki bin kişi var. İşte onun için de mesela İş-Sanat’taki konserler genellikle doluyordu. Bu arada Meriç’i de anmadan geçemeyeceğim (Meriç Soylu). Gerçekten çok genç yaşta kaybettiğimiz çok iyi ve yakın bir arkadaşım.

Feridun ERTAŞKAN – Sevin OKYAY: Evet çok üzücü oldu.

Ali SÖNMEZ: Onun sayesinde geçtiğimiz yıllar içinde gerçekten de İstanbul’da İş-Sanat’ta çok güzel konserler izledik.

Sevin OKYAY: Çok parlak programlarda çok iyi şeyler izledik.

Ali SÖNMEZ: Çünkü o programlardaki isimler festivale (İstanbul Caz Festivali) artık getirilemiyor. Bu bir gerçek çünkü festivalin artık küçük mekânlarda yaptığı konserler özellikle Açıkhava’da (Cemil Topuzlu) olduğu zaman daha böyle işte deniz kenarında ‘lay-lay-lom’ yani öyle fazla caz ile alakası olmayan, işte “öyle arkada çalsın, biz de boğazı seyredelim”, “etrafa bakalım”, “ne kadar güzel mekân”… Maalesef o yönde. Benim düşüncem bu, gerçekten caz dinleyicisi ile caz festivali seyircisi ayrı ayrı.

Levent ÖGET: Peki bu çerçevede Feridun Bey’in de düşüncelerini de almamız iyi olacak. Siz ne diyorsunuz? Sosyal medyada Cazkolik büyük bir eksikliği tamamladı aslında ve çok da iyi bir noktada. Birçok haberi oradan alıyoruz ve çok güzel yazılar yayınlanıyor. Bence gerçekten de Cazkolik boşluğu doldurdu.

Feridun ERTAŞKAN: Teşekkür ederim.

Sevin OKYAY: Ve çok da izleniyor yani ben öyle düşünüyorum, kiminle konuşsam biliyor. Öyle bir durumu var.

Feridun ERTAŞKAN: Bu konuda şunu söylemeliyim ki Cazkolik`i bir cazsever / caz dinleyicisi inisiyatifi gibi düşünülerek ortaya çıktı ve bunun kaynağı da kendi caz programlarım sırasında parçalar dinletirken geliştirdiğim bir fikir oldu. Sonra işte bu noktaya kadar gelindi. Sağ olsunlar hem buradaki herkes hem de cazseverler sahiplendiler ve bir iletişim kanalı olarak internet üzerinde işlev görmeye başladı. Bu bakıma ben çok memnunum doğrusu. Festival konusunda ben Ali Sönmez’in söylediklerinin önemli bir kısmına katılıyorum ama tabii orada programların içindeki sanatçıların dağılımında festival yönetiminin bu konuda programı oluştururken seçtikleri konserler sezon içindeki konserlerle festival konserlerinin bir kısmı örtüşüyor, bir kısmı da örtüşmüyor. Bazılarında, özellikle sonbahar kış ilkbahar dönemine denk gelen konserlerde Ali Bey’in söylediği gibi cazseveri mutlu eden konserler daha çok. Yaza doğru belki biraz mevsimsel etki ile açık havanın etkisiyle ve insanların beklentileriyle öyle bir şeyler oluyor galiba? Açıkçası söylediklerine ben de katılıyorum ama tabii bunlar festival yönetimlerinin kendi içinde aldığı kararlar.

Levent ÖGET: Tabii bütün bunları sadece festival çerçevesinde değil, demin sevgili Ali Sönmez’in söylediği gibi bütün etkinlikler çerçevesinde de değerlendirmemiz gerekiyor. Pek çok konser pek çok merkezde yapılıyor. Ancak belki de çok kritik bir soru bu. Bu arada Sevin abla lütfen kendi sorduğun sorunun üzerine senin de bir şeyler söylemeni istiyorum ama şunu da göz ardı etmememiz gerekiyor. Aslında manipüle edilen bir durum var ortada. Yani büyük sponsorlar ya da organizatörleri olmasa, belki birkaç organizatörün eline kalacak neredeyse caz konseri etkinlikleri düzenlemek veya bir takım bu büyük isimleri Türkiye’ye getirmek gibi diye düşünmeden edemiyorum. Sanki onlar da biraz geri planda dursalar belki de giderek sönükleşen bir caz yaşamı olacak İstanbul’da. Benim böyle bir endişem var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Sevin OKYAY: Valla şahsen ben onların eline kalmak istemem yani. Öyle söyleyeyim.

Feridun ERTAŞKAN: İşin bir şekliyle öyle olmak zorunda. Çünkü bağlantıları kuranlar, festivallerin yönetimleri içinde olanlar var, bağımsız menajerler var. Muhtelif salon yönetimlerinin kendi kurduğu bağlantılar da var. Münferit gelişen konser organizasyonları var. Aslında bu çeşitlilik biraz daha da arttı.

Sevin OKYAY: Ah! Tabii canım, elbette olacak da bu festivaller gibi büyük organizasyonları şahıslar yaparsa pek parlak olmaz diye düşünüyorum. Yani bir kuruluş değil de serbest menajerleri kastediyorum. Ama tabii bilemiyorum.

Ali SÖNMEZ: Şimdi kış aylarında bazı sabit mekânlar var işte biliyorsunuz. Caz kulübü olarak Nardis bu sene bir girişimde bulundu. Normal kulvarlarının dışına çıktılar. Daha yüksek meblağlara getirebilecekleri sanatçıları getirdiler. Tabii aldıkları sponsorluklar bunda da etken oldu. Yani sponsor olmadan hiç bir şey olmuyor.

Sevin OKYAY: Evet...

Feridun ERTAŞKAN: Orası kesin...

Ali SÖNMEZ: Programları belki de dikte ettirenler sponsorlar. Ben İstanbul Caz Festivali’nden olan deneyimimi söyleyeyim. İKSV’nin belli bir mali krize girmesinden sonra üst yönetimler bir şekilde sponsoru olan konserler yapmaktan yana oldular.


Levent Öget: "Pek çok müzisyen geliyor, bunlar

belki başka ülkede yıldızı parlayan ama yaptıkları

orada ilgi gören, başka bir ülkede hiç tanınmamış

müzisyenler..."


Levent ÖGET: Buna şöyle bir şey diyebilir miyiz? Adı; İstanbul Caz Festivali. Düzenleyen belki bir vakıf sonuçta ama İKSV aslında büyük bir gönüllülük buluşması. İsmi geçen ya da geçmeyen ama bazen de göz ardı edilebilecek kadar geri planda kalan küçük büyük pek çok kişi, kurum, kuruluş gerçekten büyük destek veriyor ve bu organizasyonlar hayata geçiyor. Bir yıl çok büyük bir ya da birkaç topluluk gelebiliyor. Hiç görülemeyecek, işitilemeyecek isimler geliyor ve bunları izleme fırsatı bulabiliyoruz. Bunu sürekli kılmak, bu gönüllülüğün sürmesi ile ilişkili bir şey. Bu tabii ki anlaşılabilir bir şey. Ancak, bütün bunların geri dönüşü, yani büyük kitleler tarafından benimsenmesi ve buna katkı sağlanması mümkün olmayabilir olsa da sürdürülebilirliği, bu ateşin yanar durumda tutulabilmesi çok önemli bir özellik. Peki, bunu ne sağlayacak? Bu dinleyici ortamı ve bunu sürekli kılınması yeterli olacak mı? Bunu yalnızca organizasyon boyutu ile değil de program yapımcılığı, eleştirmen ve içeriklerle de ilgili olarak da söylenecek biçimde değerlendirebilmeliyiz. Sizce yeterli mi bu gelen konser etkinliklerindeki dünya yıldızlarının, müzisyenlerin Türkiye’deki caz müzisyenleriyle ya da dinleyicilerle buluşması açısından da bakılması gereken durumlara olan bakış açıları? Bunlara da bakmak gerekiyor diye düşünüyorum.

Sevin OKYAY: Ne gibi mesela?

Levent ÖGET: Mesela; pek çok müzisyen geliyor ve bunlar belki başka bir ülkede yıldızı parlayan fakat yaptıkları orada ilgi gören, başka bir ülkede hiç tanınmamış müzisyenler. Orada herhangi bir caz geleneği olsun olmasın bunun takip edilmesi, albümleri ve çalışmaları açısından çok bilinen veya olmayan henüz dinleyici ile buluşması gerçekleşmemiş konumda olabiliyorlar. Mesela Esperanza Spalding’ten söz edildi. Dinleyicinin büyük bir çoğunluğunun kimdir Esperanza Spalding diye geldiklerini düşünüyorum. Ben yıllar önce aynı şeyi Branford Marsalis konserinde de gördüm. Koca Branford Marsalis konseri Açıkhava’da neredeyse söylediğiniz gibi, seyirci sayısı Esperanza Spalding konserindeki gibi üçte bire düşecek kadar azalmıştı. Çok farklı bir projeydi gerçi.

Sevin OKYAY: Şimdi orada şöyle bir şey oldu. Hip-Hop Project’ti.

Levent ÖGET: Evet Hip-Hop Project’ti.

Sevin OKYAY: İnsanlar hip-hop çalıyor diye gittiler. Ondan sonra sahne arkasında Branford bana “insanlar niye gittiler?” diye sordu. Ben de hip-hop çaldığınız için dedim. O da bizim projemizin ismi zaten hip-hop projesi diye açıkladı. Ve hakikaten her yerde de nal gibi yazmıştı. İnsanlar hiçbir fikirleri olmadan gidiyorlar. Ben size çok uç bir örnek vereceğim ama hakikaten uç. Parliament Konserleri burada var iken Airto Moreira Flora Purim ile birlikte gelmişti.

Ali SÖNMEZ: Her zaman da birlikteler zaten.

Sevin OKYAY: İşte onlar bir konser verdiler. Ondan bir on beş yirmi gün sonra bu sefer Eliane Elias gibi isimlerin olduğu çok güzel bir Brezilya ekibin olduğu birinci sınıf bir konser için bilet almaya gelenler de vardı. Bir sonraki konsere de bilet almayı düşünen bu fevkalade şık görünümlü kalabalık grupta biri ötekine diyordu ki; Brezilyalıları dinledik başkasına gidelim diye konuşuyordu… Yani festivallere böyle insanlar da geliyor. Böyle bir şey de var onu demek istiyorum.

Levent ÖGET: Ben konseri Sevgili Murat Beşer ile birlikte dinledim. Esperanza Spalding konseri çıkışında o da pek mutlu değildi. Mesela aramızdaki konuşmalarda şöyle bir şey de geçti. O da aynı görüşte. Bu tip konserler bazıları için bir çeşit nabız yoklaması gibi. Geliyorlar, dinliyorlar, bakıyorlar… Hâlbuki Esperanza Spalding öte yandan da çok büyük bir yıldız ve çok büyük bir yetenek olarak görülüyor.

Sevin OKYAY: iyi bir müzisyen.

Levent ÖGET: Evet iyi bir müzisyen olarak görülüyor. Hakikaten de yeteneği konusunda müzik otoriteleri de en ufak bir kuşku götürmeksizin değer veriyorlar.

Ali SÖNMEZ: Ama ben de bu konserden şikâyetçiyim. Sen bitir cümleni ondan sonra bu konser hakkında konuşmak istiyorum.

Levent ÖGET: Galiba her şey yetenekte bitmiyor. Sound denilen bir şey var ve henüz onu yakalama olgunluğuna ulaşmış görünmüyor Esperanza Spalding.

Ali SÖNMEZ: İşte bu konser hatalı bir repertuvar. Bu yüzden böyle oldu bence.

Levent ÖGET: Katılıyorum.

Ali SÖNMEZ: Daha önceki çalışmalarını YouTube vs. den takip ediyorsanız geçmiş yıllardaki kliplerini örneğin, Esperanza Spalding’in mükemmel yorumları var. Çünkü standartları yorumluyor ve çok başarılı.

Sevin OKYAY, Feridun ERTAŞKAN: Evet.

Levent ÖGET: Mesela bir tane bile bir latin parça söylemedi, hâlbuki çok başarılı.

Ali SÖNMEZ: Buradaki repertuvar yanlış, arkadaki big-band nasıl hani 1950’lerde Charlie Parker bile arkasına yaylıları alıp projeler yaptı. Çok başarılı projeler olmamıştır bunlar.

Sevin OKYAY: "... with strings" değil mi?

Ali SÖNMEZ: Evet "...with strings" projeleri… Yaylı projeler her zaman, bütün aklına gelebilecek bu main-stream cazcılar muhakkak bir… with strings albümü yapmak istemişler ve genellikle de pek başarılı olmamıştır. Şimdi mesela Esperanza’nın da yaptığı bence yanlış bir şeydi. Daha ortada fol yok yumurta yok iken arkanda birden 14 kişilik bir big-band ile çıkıyorsun. Aranjmanından tut, içerdiği parçalara kadar bence bu yanlış bir projeydi.

Levent ÖGET: Acele edilmiş bir proje. Belki de Türkiye’ye gelirken başka bir proje hazırlamalıydı?

Ali SÖNMEZ: Evet benim internet üzerinden de yaptığım eleştiri bu idi. Daha önce TRT Radyo3 deki programım olan ‘Şu Caz Dedikleri’nde ki şimdi onu Facebook üzerinde sürdürmeye çalışıyorum. Orada da belirttiğim gibi keşke Esperanza birkaç yıl önce gelseydi. İş Sanat’a gelseydi belki orada onu dinleseydik daha fazla keyif alacaktık buradaki festival konserinden.

Resimdekiler (Soldan sağa): Levent Öget, Ömer Madra, Ali Sönmez, Sevin Okyay, Feridun Ertaşkan


Levent ÖGET: Benim de az önce kast ettiğim şey de biraz buydu işte. Türkiye, özellikle de İstanbul diye belirtmek zorundayım. Çünkü Türkiye de en çok İstanbul’da yaşanıyor caz kültürü. Ancak hâlâ cazın periferisinde yer alıyor.

Sevin OKYAY: Evet, doğru.

Levent ÖGET: Birçok müzisyen, cazın çok daha yoğun yaşandığı bölgelerde bütün çalışmaları ile biliniyor takip ediliyor. Fakat buraya geldiklerinde daha yeni tanınıyor olabiliyor. Bu yüzden böyle bir dengesizlikte burada var. Belki de bu konserlerde dinleyici sürprizlerini ortaya çıkarabilen şeyler?

Sevin OKYAY: Belki onlarda burada seyircinin nasıl bir seyirci olduğunu tahmin edemedikleri için, bir de ilk defa geliyorlarsa belki bu yüzden yanlış repertuvar yapıyor olabilirler?

Ali SÖNMEZ: Şimdi yanlış değil de, şöyle; Mesela ben önce arkada bir big-band olduğunu duydum. Sahnedeki müzisyen sayısını gördükten sonra da tamam dedim, muhteşem bir konser bizi bekliyor. Yani potansiyel o kadar fazla ki, kâğıt üzerinde size bu önerildiği zaman-çeşitli ajanslar tarafından diyelim-bu kadar parlayan bir müzisyen, arkasında da big-band ile geliyorsa ben de hemen, anında programa alır ve Açıkhava`ya koyarım. Bunun hiç tartışılır bir yönü olmaz.

Sevin OKYAY: Evet katılıyorum.


Sevin Okyay: "Ben genel olarak bu yılın

geçtiğimiz yıllardan daha parlak olduğunu

düşünüyorum..."


Ali SÖNMEZ: Yani o anlamda bir sorun olmaz. Ama içerik, sonuçta bir, bizim gibi cazı yakından takip eden o saydığım 1500 kişinin içindekilere de hayal kırıklığı yaratmıştır diye var sayıyorum. En azından bende yarattı. Diğer sıradan diyeceğim, yani işte Açıkhava’da böyle bir yeni cazcı geliyormuş, genç bir kadınmış hem de bas çalıp şarkı söylüyormuş diye kulaktan dolma bilgilerle gelenler de hayal kırıklığına uğramış oldular. Ve gittiler zaten onlar! O 500 kişi çıktı, geri de kalan 1500 kişi bizim gibi dinleyicilerdi.

Feridun ERTAŞKAN: Ben konserde değildim gerçi başka bir arkadaşımız gitti ancak Esperanza Spalding özelinde konuşuyorsak eğer iki farklı algımız var. Biz aslında daha önce Esperanza Spalding’i burada izledik. Birkaç kere izledik ve çok da beğendik. O konserlerde mesela Joe Lovano ile birlikte olduğu Cemal Reşit Rey konserinde falan onları hatırlayın ancak onlar kendi projesi değildi. Esperanza Spalding’i özellikle de Grammy’i kazandıktan sonra, yani “Yeni Çıkış Yapan Sanatçı Ödülü”nü, caz kategorisinde değil de büyük kategorideki ödülü kazandıktan sonra dünya çok daha fazla tanıdı. Bizim burada caz ve caz dışı müzikseverler de o sayede adını duydu ve kızın son iki projesi Radio Music Society ve Chamber Music Society olanı da çok bilmiyorlardı. İşte orada bir algı karışıklığı oldu. Hâlbuki Spalding buraya kendi projesi ile geldi. Tabii o projeleri burada iyi biliyor, dinliyor olsaydık böyle olmayabilirdi.

Levent ÖGET: Sevin abla siz genel olarak nasıl bakıyorsunuz bütün bu etkinliklere peki, biraz daha buraya gelelim yine.

Sevin OKYAY: Ben genel olarak bu yılın yani bu geçtiğimiz yılın geçtiğimiz yıllardan daha parlak olduğunu düşünüyorum. Çünkü İKSV- Salon’da çok iyi şeyler izledik, İş Sanat’ta izledik, Nardis hakikaten bu yıl kendini aştı diyebilirim. Yılın genelinden son derece memnunum. Yani her an bir yere gidebiliyoruz istersek ama bu konserlere gelenler kimlerdir hâlâ onu bilemiyorum. Ali çok iyi hatırlar. Çok yıllar önce bir uzun bayram tatili yılı mıydı? Ron Carter’ın ilk gelişi, Gerry Allen ve Lenny White ile galiba ve 800 kişi vardı biletli yahu! Koskoca Açıkhava’da, McCoy Tyner’da biz yani arkadakiler öne geldik ayıp olmasın diye. Açıkhava’nın sol ön tarafında adamı dinlemeye gelen 400 kişi miydik neydik? Yani böyle şeyler de var. Ama Inti Illimani küçümseyerek söylemiyorum, çok da sevdiğim bir gruptur. Geldi ve neredeyse 5 bin kişi tepelere kadar çıktılar, kapılarda ağladılar aynı yıl yani. İnsan da sinirleniyor haliyle böyle olunca sonuçta caz festivali bu.

Ali SÖNMEZ: Caz Festivali’nin işte ikilemi zaten orada. Açıkhava’da konser yaptığınız zaman en azından yarı yarıya bile yetmez ama 2000 - 2500 kişinin geleceği bir konser olmak zorunda.

Sevin OKYAY: Evet olmak zorunda.

Ali SÖNMEZ: Öyle olunca da sorun başlıyor. Şimdi biliyorsunuz, Akbank Caz Festivali’ne bakalım. Pozitif’çiler sağ olsunlar, hepsini çok severim teker teker gayet bol davetiye dağıttıkları konserlerde bile salon, Cemal Reşit Rey Konser Salonu dolmazdı. Yani gerçekçi olalım. Çok da güzel isimler, tamam belki çok daha avangarde`dır normal İstanbul Caz Festivali’ne göre ama (gerçekten yani cazdan anlayanların en azından ilgilenmesi gereken şey) 800 kişilik salonu dolduramıyorsanız, yani hem de kışın dışarıda hava kötüyken? Gidin işte, caz konseri dinleyin işte! Yaz gibi değil.

Sevin OKYAY: Orada gerçekten çok iyi isimler dinlemişizdir.

Levent ÖGET: Bu faktörü de değerlendirmeliyiz. Mesela Temmuz ortasında ya da başında olan bir festivalden de bahsediyoruz. Türkiye gibi bir tatile meraklı ülkenin insanları olarak.

Sevin OKYAY: İnsanlar tatilde mesela, bunu seven bir sürü insan da tatilden kalkıp gelmiyorlar. Ben olsam festival tarihinde gitmem tatile ama gidene de ne diyeceksin ki?


Ali Sönmez: "Miles Davis üç konser için kaç lira

almıştı?"


Ali SÖNMEZ: Şimdi orada ama bir gerçek var. Avrupa’daki bütün caz festivalleri Temmuz ayındadır. Yani o standart bir zaman dilimi ve o Avrupa’nın geneli için düşünülmüş bir şeydir. Çünkü Haziran’da Avrupa’da yaz değil, Temmuz da yaz başlıyor. Ağustos ayı da zaten Avrupalıların gerçek anlamıyla tatile gittikleri ay. Bu yüzden Ağustos ayında bir şey yapılamaz! Temmuz ideal bir ay olarak görülüp bütün her şey Temmuz da yapılıyor.

Sevin OKYAY: Herkesin turnesi de ona göre ayarlanıyor.

Ali SÖNMEZ: Tabi turneler ona göre, paslaşmalar da o şekilde işliyor. Yani mecburen caz festivali de Temmuz ayında oluyor. Bunun pek de bir alternatifi yok.

Feridun ERTAŞKAN: Doğru.

Sevin OKYAY: Bir defa sponsor faktörünü asla gözden uzakta tutamazsın. Yani sponsorlar olmasa bu festivallerin hiçbiri olmaz.

Ali SÖNMEZ: İmkânsız.

Sevin OKYAY: Evet imkânsız. Mümkün değil, biletle hiçbir festival dönmez. Üstelik hepsini satsanız bile.

Ali SÖNMEZ: Miles Davis Türkiye’ye 3 konser vermeye geldi. Kaç paraya geldi. Bir tahminde bulunun üç konser için kaç para aldı?

Feridun ERTAŞKAN: Üç konser için mi? Valla güzel bir soru...

Ali Sönmez: Evet üç konser için.

Levent ÖGET: Günün sorusu bu oldu galiba? Miles Davis yıllar önce Açıkhava’da verdiği kendisinin de son konserlerinden olan bu konserleri için ne kadar istemiş olabilir? Ben o konserlerin üçüne de gittiğimi hatırlıyorum.

Sevin OKYAY: Evet bize sırtını dönüp de çaldığı, Marilyn Mazur’u da ilk kez izlediğimiz konserlerdi.

Ali SÖNMEZ: Bu üç konser onun normalde 1,5 saatte bitirdiği ancak son geceyi 2.5 saate kadar uzattığı konserlerdi. Gerçekten de sponsor olmadan bu devirde imkânsız. Çünkü biliyorsunuz şimdi CD satışları sıfıra indi. Müzik satışlarında long-playler yeniden piyasaya çıktı ama artık müzik dünyasında CD çıkararak para kazanma şansı yok müzisyenlerin. Bu yüzden de müzisyenler konserlerden, canlı performanslardan ancak para kazanıyorlar. O yüzden de hem kaşeler çok yükseldi hem de bilet fiyatları da ona bağlı olarak çok yükseldi. Yani şu anda gerçekçi olalım, İstanbul Caz Festivali’nin bilet fiyatları bana sorarsanız fahiştir! Yani Türkiye’de bir de onu düşünmek lâzım. Seyirciyi sorguluyoruz ama bilet ücretlerini verebilecek kişiler acaba gerçekten caza meraklı olanlar mı? Veya tersten soralım, caza meraklı olanların bu paraları verebilecek bütçeleri var mı?

Levent ÖGET: Keith Jarrett konserinin biletleri ne kadardı?

Sevin OKYAY: Üç yüz elli Lira...

Ali SÖNMEZ: Ekonomi her dönemde dünya tarihinde önemli rol oynamıştır ama geçtiğimiz son on yıl özellikle tüketimin bu kadar pompalandığı bir dönemde artık yani para faktörü çok önemli. Yani cazcılar belki 1970’lerde 80’lere kadar 1950’leri 1940`ları hiç saymıyorum, komik paralara konserlere çıkıyorlardı. Onun için Miles Davis’in konseri de ‘komik’ bir parayadır sonuçta. Bugün Miles Davis’in üç konserine verilen paraya Esperanza Spalding’i getiremezsiniz. O kadarını söyleyeyim. Yani big-bandini söylemiyorum. İsterse triosu olsun yine getiremezsiniz o paralara.


Sevin Okyay: "Ben festivallerde kardeş müzik

fikrine karşı değilim, olmalı ama bir denge de

olmalı..."


Sevin OKYAY: Evet şimdi sonuç olarak Temmuz ayında olması gerekiyor. Evet, sponsorsuz iş olmaz. Bir Morrisey konseri gibi (bu yıl olduğu için onu örnek veriyorum) konserleri koymak zorundasınız, çünkü seyirci onlara geliyor. Böyle bir de gerçek var. Onu da gözetmek zorundasın…

Ali SÖNMEZ: Tabii tabii…

Sevin OKYAY: Ben bu kardeş müzik fikrine de hiç karşı değilim. Gayet hoş karşılıyorum, olmalı ama bir denge de olmalı, caz festivalinde izlediğimizi de anlayalım.

Levent ÖGET: Danışma kurulunda bu konuşuluyor muydu? Ya da konuşuldu mu hiç?

Ali SÖNMEZ: Tabii tabii, bunlar hep yıllardır konuşulan şeyler.

Levent ÖGET: Görgün Taner’in de bunu çeşitli röportajlarında açıkladığını hatırlıyorum.

Ali SÖNMEZ: Tabii, bunlar yıllardan beri konuştuğumuz konular. Başında ben de ilk karşı çıkanlardandım.

Sevin OKYAY: Evet doğru, sen de karşı çıkardın…

Ali SÖNMEZ: Caz programının sulandırılması gibi değil, başlangıçta hatırlayın; İstanbul Festivali’nin, ‘müzik festivali’nin parçasıyken caz konserleri harbi caz konserleri dinliyorduk.

Sevin OKYAY: Evet, içindeydi, festivalin parçasıydı ve bir isim bir kere geliyordu zaten.

Ali SÖNMEZ: Her yıl en azından beş altı tane caz dünyasının sayılı ismi müzik festivalinin içindeydi. Sonradan caz festivali diye ayrılınca zaten sorun orada başladı esasında. Caz festivali diye ayrılınca hem bütçesi doğal olarak artmak zorunda oldu, hem ayrı bir etkinliğe dönüştü hem de programın zenginleşmesi gerekti. Yani konser sayılarının arttırılması gerekti. Eh! Öyle olunca da o ilk İstanbul Festivali’nin içindeki beş altı tane parlak konserin yanı sıra onları on beşe çıkaramazsınız. İstanbul ona müsaade etmiyor. Öyle bir izleyici ya da müziksever yok maalesef. O zaman işte o beş altı tane konser maalesef ikiye, üçe indi diyelim. Bu seneyi düşünürsek de; Keith Jarrett’ı sayarız, Esperanza’yı sayarız. Bir de garip bir yer diyerek Sabancı Müzesi’nde yapılan konserdeki müzisyenleri sayabiliriz. Oradaki kadro da çok güzeldi ve çok güzel bir konserdi.

Sevin OKYAY: Lars Danielsson’u da sayabilirsin aslında.

Feridun ERTAŞKAN: Salon konserleri, European Clup konserleri?

Ali SÖNMEZ: Ama bakın dikkat edin, onları düşünün… Salon diyorsunuz, Salon’un mekânı ne kadar bir yer? Yani, ancak oraya koyabiliyorsunuz.

Sevin OKYAY: Evet ancak oraya koyabilirsiniz, başka bir yere konamaz. Cemal Reşit Rey’e de hiçbir yere de koyamazsın tabi.

Ali SÖNMEZ: Onları ‘açıkhavaya’ koyamazsınız. Bu saydığım isimler. Açıkhava’da programlanan isimlerdi. O isimlerin bazıları zaten artık hayatta yok. Eh! bir de o sorun var. Şimdi ben buraya gelmeden önce evde oturdum Avrupa’daki caz festivallerine baktım kimler gelmiş, bize gelmeyenler kimler diye. Şöyle bir liste yaptım ama şimdi bunu saymayayım detaylı bir şekilde. Van Morrison ile Bob Dylan var öncelikle parlak, açıkhava’ya gelerek full çekebileceğimiz konserler olarak. Dolayısıyla bu konular her zaman gündeme gelmiştir. Ben bu yıl İstanbul Caz Festivali danışma kurulunda olmadığım için bir şey diyemiyorum ama bu iki isim de (her zaman-geçmiş yıllarda da) masaya getirilen isimler arasındaydı. Demek ki büyük bir ihtimalle bunlara sponsor bulunamadı. Sponsor bulunamadığı için de bu konserler yapılamadı. Onun altında ise alıştığımız isimler var. Herbie Hancock, Mc Coy Tyner, Pat Metheny, Joe Lovano, Dave Douglas, Chick Corea, Jim Hall (bize pek gelmedi), John Scofield, Brad Mehldau, James Carter, Ron Carter ve bunların dışında da her yerde Melody Gardot var. Melody Gardot yakınlarda geldiği için demek ki programa alınmadı. Ayrıca enteresan bir şekilde Montreux’de Juliette Greco var.

Sevin OKYAY: Süper, ama o da Açıkhava’yı doldurmaz. Onu da biz biliriz yine de.

Ali SÖNMEZ: Eh! Bulunur yine 4 bin kişisi de...

Sevin OKYAY: Bulunur mu?

Ali SÖNMEZ: Evet, şimdi bakın bu isimlerin çoğu zaten yıl boyunca da geliyor artık Türkiye’ye. Yani bu saydığım isimler.

Sevin OKYAY: Evet arada da geliyorlar. Ama James Carter gelmiyor epey bir zamandır.

Ali SÖNMEZ: James Carter en son Akbank’a gelmişti ve çok parlak bir konserdi.

Sevin OKYAY: Evet en son Akbank’a gelmişti.

Ali SÖNMEZ: Ama maalesef Türkiye’de pek fazla sevilmiyor, tanınmıyor. Öyle bir etkisi var. Şunu söylemek istiyorum ki; bu isimler de 4 bin kişiyi doldurmuyor artık! Yani Herbie Hancock’u da getirin 4 bin kişiyi doldurması zor. Yanında muhakkak bir proje olması gerekiyor. Ve zaten hepsi bir projeyle geliyorlar.


Feridun Ertaşkan: "Caz dinleyicisi artık sadece

festival gelsin de konser izleyeyim diyen bir

izleyici değil..."


Sevin OKYAY: Tabi, katılıyorum. Wayne Shorter – Marcus Miller örneğin?

Ali SÖNMEZ: Evet, O yüzden iş zor programlama açısından.

Sevin OKYAY: Peki, festivallerin mecburi bilet fiyatlarını da konuşalım. Evet, işte öyle oluyor, daha başka türlü olmuyor ama şimdi ben bilmiyorum Ali’yle Feridun’da gözlemiş olabilirler; Müzisyen olarak da dinleyici olarak da gençlerin caza ilgisi eskisine göre daha fazla ama hiçbirinde bu paralar yok, yani gelemiyorlar.

Ali SÖNMEZ: Demin onu söyledim zaten. Caza ilgi duyanın cebinde her bir konsere 150 lira verecek kadar, festivalde de bir ay içerisinde 6-7 konsere, yani 1000 lira kadar ayıracak parası olduğunu zannetmiyorum.

Sevin OKYAY: Yok canım, filmlere gelemiyorlardı hatırlamıyor musun? Film festivalinde dört filme gelseler iflas ediyorlar.

Levent ÖGET: Peki benim de sormak istediğim ve düşüncelerimin içerisindeki bir bölüm de buydu. Şimdi, hepimiz program yapımcısıyız, yazılarımız var. Hem de yayıncılık alanında da faaliyet gösteriyoruz. Müzisyenler gibi bu alanda emek harcıyoruz ve düşüncelerimizi bu konuya yoğunlaştırıyoruz. Sosyal medyada olsun veya programlarımız içerisinde olsun pek çok bilgi veriyoruz, aktarımda ve paylaşımda bulunuyoruz. Peki, bütün bunların geri dönüşü nasıl, bunu da ben merak ediyorum. Cazın kent hayatı içinde bir yaşayan yeni faktör olmasıyla neler değişiyor? Sizlerin aldığı geri dönüşler üzerinden yapacağınız yorumlar nedir?

Feridun ERTAŞKAN: Ben kendi gözlemlerim açısından ve deminki konuşmalara ek olarak da şunu söyleyebilirim. Burada benden çok daha tecrübeli iki isim daha iyi bileceklerdir. Eskiden bir festival dönemini ağırlıklı olarak bekleyen bir dinleyici kitlesiydi. Şimdi bütün bir yıla yayılan bir dinleyici kitlesi. Bu son İstanbul Caz Festivali sırasında benim çok dikkatim çeken bir gece oldu. Hangi konserdi şimdi tam hatırlamıyorum ama; Ahmad Jamal vardı aynı gece. Hatta yazdımda.

Sevin OKYAY: Son geceyi söylüyorsun. Dhafer Youssef, Ahmad Jamal, Pink Martini, Morrissey’i de sayacak olursak benim bildiğim dört konser vardı.

Feridun ERTAŞKAN: Evet, bu konserlerin ikisi festivaldeydi. İkisi değil. Yani böyle festival dışı etkinlikler de festivalle aynı zamanda olabiliyor.

Levent ÖGET: Evet, bir arada olabiliyor.

Feridun ERTAŞKAN: Mesela şimdi de çok kısır bir döneme girdik. Bu Ramazan ve tatil dönemiyle herhalde Eylüle kadar da böyle gidecek.

Sevin OKYAY: Ağustosta bir şey olmaz.

Feridun ERTAŞKAN: Omar Hakim var ama o da Temmuz sonu sayılır zaten. Ama demin o sorduğunuz soruya gelince; ben ‘Cazkolik’ üzerinden takip ettiğim kadarıyla biliyorum. Aslında biraz da Türkiye’de caz dinleyen insanların demografik yapısını az çok çözmeye başladım diyebilirim, neyi dinlemeyi tercih ettikleri, yani veri olarak ilginç!

Sevin OKYAY: Ah! Tabii sen oradan, Cazkolik üzerinden geri dönüşler alıyorsun.

Ali SÖNMEZ: Ama oradan alınan Türkiye. İstanbul değil, orada İstanbul dışında da çokça caz dinleyicisi var. Esas sorun zaten o.


Feridun Ertaşkan: "Caz dinleyicisinin caz

müziğine ve gerçekleşecek konserlere dair yoğun

bilgi edinme ihtiyacı var..."


Feridun ERTAŞKAN: Tabii tüm Türkiye.

Sevin OKYAY: Biz İstanbul derken etkinlikleri kast ediyorduk İstanbul’u merkez alırken. Yoksa dinleyici olarak var tabii hem de çok var.

Feridun ERTAŞKAN: Yüzde kırk mesela İstanbul. Neyi dinliyorlar, nelere ilgi gösteriyorlar. Ve en çok dikkati çeken şey de nasıl söyleyeyim; caza dair bir bilgi açlığı var. O benim çok dikkatimi çekti! Hep bir soru sorma ve o sorunun cevabını bulma, arama, isteme, bekleme halindeler. Konserlerle ilgili kimler geliyor anlamında bir beklenti ve merak da var. Bütün bunların olduğu kitle diğer müzik türleri gibi bir kitle olmasa da kendi içinde çok genç ve dinamik bir kitle. Sevin ablanın söylediğine de katılıyorum, içinde çok sayıda genç olan bir kitle bu. Özellikle de üniversite öğrencileri. Hatta ben haberlerini yaptığım için biliyorum, Ankara’da, İzmir’de oralarda da caz festivalleri var. Yalnızca İstanbul’da değil tabii. Oralarda üniversitelerin kendi içlerinde kurdukları bir takım küçük organizasyonlarla hakikaten çok dinamik takipçi bir kitle var. Ama önemli olan bu takip eden kitlenin sayısının daha da artması ve konserlere, festivallere daha sık yönelmesi olacaktır.

Levent ÖGET: Bununla ilgili olarak, biz bir dönem Sevgili Ali Sönmez’le de birlikte bulunduğumuz TRT Radyo3 de bir ulusal kanal olduğu ve hem Türkiye’nin her yerinde dinlenildiği için, hem de benim programlarımdan da aldığım geri dönüşler tam da bu doğrultuda oldu. Canlı yayınlar sırasında da dinleyici ile bir bağ kurmaya çalışıp, nabız ölçmeye çalıştığımızda da bunu gördük. Söylediğinize katılıyorum, gerçekten de İstanbul dışında çok büyük bir dinleyici isteği var.

Feridun ERTAŞKAN: Var olmaz olur mu?

Sevin OKYAY: Tabii, tabii…


TRT antenlerinde artık caz çalmıyor mu?


Levent ÖGET: Ne yazık ki bu bağ sürdürülemedi. TRT’nin antenlerinin susturulması ve Anadolu’da birçok bölgede artık TRT Radyo3 ün dinlenememesi ve bizim programlarımızın da sonlandırılmasıyla sonuçlandı. Bazı programların çok değerli olan ve duayen denebilecek isimlerine bir yandan (İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından) yaşam boyu başarı onur ödülü verilerken sonra da TRT’de programlarının sonlandırılması da ayrıca çok ilginç bir durum.

Sevin OKYAY: Hülya Tunçağ gibi…

Levent ÖGET: Evet Hülya Tunçağ gibi. Biz burada bunu bir kent ölçeğinde değerlendiriyoruz. Ancak maalesef bunun ülkenin her yerinde dinlenebiliyor olması, bunun yaygınlaştırılıyor olması gerekirken “halk dinlemiyor” denilerek sudan bahanelerle bu yayınların azaltılması biraz yanlış oldu diye düşünüyorum. Bunun zaman içinde düzeltilmesini umuyorum. Ama sonuçta da radyo ve caz dinleyicisi buna sahip çıkabilir, çıkmalıdır da.

Sevin OKYAY: Öyle bir şey olduğunda her zaman dinleyicinin ilgisi ve tepkisiyle karşılaşılıyor. Dinleniyor yani.

Feridun ERTAŞKAN: Ama sokakta dinlenmeye paralel televizyonda radyoda aynı ilgiyi görmediğini söylemek de doğru. Maalesef!

Levent ÖGET: Cazın en çok yaşadığı yerlerden biri de radyo diyebilir miyiz? Yoksa yanılıyor muyum?

Feridun ERTAŞKAN: Tabii ki. Kesinlikle.


Medyanın caza olan ilgisi...


Sevin OKYAY: Radyo tabii. Ne bileyim, hepimiz dinliyorduk. Ali’nin programı, Hülya’nın, senin, Caner’in… çok vardı dinlediğimiz programlar. Pat! diye gitti hepsi birden, o da içler acısı.

Levent ÖGET: Evet, bir yayın kuşağını neredeyse tamamen kaldırdılar, o da maalesef öyle bir konu. Bu durum da da sizin sosyal medya ortamında aldığınız bu geri dönüşler tabi çok değerli hale geliyor.

Feridun ERTAŞKAN: Ben kendimi öncelikle caz dinleyicisi olarak tanımlıyorum. Buradaki benden çok daha tecrübeli iki değerli konuğa ayıp etmek istemem. Onların yanında ne yazar ne de program yapımcısı sayılırım! Ama otuz yıldır en azından iyi bir caz dinleyicisiyim. Dinleyici olmanın verdiği bakış açısıyla karşılaştıklarım da beni sevindiriyor. Ama bunun tabii büyük medyada, televizyonlarda, basında aynı reaksiyonu görmemesi hiç istemesem de bir yerde normal. O tip medyaların beklentisi tabii ki farklı.

Levent ÖGET: Belki tam bu noktada Sevgili Sevin ablaya sormam anlamlı olacaktır. Evet, ben de bir dönem caz dergisi yazarlarındandım. Sevgili Ali Sönmez halen sürdürüyor. Sosyal medyadaki durum böyle ama sen aramızdaki en eski caz yazarı hem de yayıncılık boyutunda belki de en söz sahibi konumdasın. Sence neden yayıncılar caz müziği ile ilgili hem yazılı basında hem diğer medya alanlarında bu müziğe çok fazla ilgi göstermiyorlar?

Sevin OKYAY: Bir defa bence en başta öncelikle kendileri dinlemedikleri için! Yani böyle bir şey var. Çok az insan var seven.

Feridun ERTAŞKAN: Psikolojik etki!

Sevin OKYAY: Herhalde ilgi duyulmayacağını düşünüyorlar. Onlar kendileri kültür sanat servislerindeki arkadaşlar düşünmeyebilirler ama onların yerine karar veren üstleri böyle düşünüyordur. Benim şahsi tecrübem içinde genellikle bu böyle cereyan etti. Ben zaten şimdi yazmıyorum artık. İsterlerse yazıyorum ve öyle bir telif durumundayım. Cazkolik’e yazıyorum artık. Ayrıca yer verirlerse de nasıl yer veriyorlar, biraz böyle magazin gibi şeylere yer vermeyi tercih ediyorlar doğrusu. Öyle bir şey bulabilirsen de satabilirsin haberini. Onlara daha cazip ve sansasyonel bir hale gelecek biçime sokabilirsen satabiliyorsun. Ama sen şimdi oturup da Anthony Braxton gelecek diye yazsan, işte bu da Anthony Braxton desen 1000 vuruşluk yer bulamazsın samimi söylüyorum.

Feridun ERTAŞKAN: Aslında bu çok büyük bir sorun. Ben müzik yayıncılarıyla, plak firmalarıyla irtibat halindeyim. Onlar da çok sıkıntı çekiyorlar. Yani çok güzel albümler getirdikleri zaman bunları yayınlayacakları, duyuracakları yerleri yok.

Sevin OKYAY: Tabii canım. İşte Akbank için Ali’nin söylediği o işte. Anthony Braxton buraya ilk o festivale gelmişti. Yemin ediyorum aralarında isimleri ben de mahfuz kalacak müzisyenlerden, cazcılardan söz ediyorum. Onlardan olmak üzere yarısı çıktı salonun yahu! Anthony Braxton, Youseff Latif… Hakikaten de iyi bir konserdi. Ama Anthony Braxton konseriydi yani. Ne bileyim kasap havası dinlemek için Lawrance Butch Morris’e gitmezsin. Değil mi? Ornette Coleman’a da gitmezsin, Anthony Braxton’a da ama ben hakikaten insanların da önceden biraz okumaları gerekir diye düşünüyorum. Ama bunda da tabi gazetelerin de biraz yer vermemesinin de rolü var. Gerçi Branford Marsalis’de yeterince yer vermişlerdi yine de hiç kimse hip-hop olduğunun farkında değildi. Yani hiç bilmiyorlar neye gittiklerini, yani Ali böyle bir ilgileri yok.

Ali SÖNMEZ: Yalnız bu verdiğin örnekler farklı bir döneme ait. Nedir o? İnternet yoktu o saydığın dönemde.

Sevin OKYAY: Haklısın internet yoktu.

Ali SÖNMEZ: Yani Anthony Braxton’u bilmeyen birisinin kolaylıkla erişebileceği herhangi bir plağı, radyo programlarında da Anthony Braxton çalmaz kimse.

Sevin OKYAY: Kimse çalmaz evet. Ben gece kuşağında çalıyorum.

Ali SÖNMEZ: Ben çalmadım şahsen. 18 yıl boyunca Anthony Braxton’dan bir parça çalmadım. Demek istediğim o dönemde zordu bu işler. Yani Branford Marsalis’i belki dinleyebilirlerdi ama Anthony Braxton’ı bilemezler. Bugün Anthony Braxton geliyor madem, eh! Aç bir internete gir, YouTube’da ya da bir başka yerde Anthony Braxton’dan en azından 10-15 tane parça bulursun.

Feridun ERTAŞKAN: Evet, bin tane bulursun.

Ali SÖNMEZ: Branford Marsalis’den bin tane bulursun da Anthony Braxton’u daha sınırlı tabi.

Levent ÖGET: Sevgili Tunçel Gülsoy’u analım buradan, onun ‘Evde Çalamadıklarım’ diye bir programı vardı. Biz de ‘radyoda çalamadıklarımız’ mı diyeceğiz?

Ali SÖNMEZ: Hayır onu demek istemiyorum. Şimdi işler, demin bahsettik ya, gençler şimdi daha ilgili diyoruz ya, gençlerin ilgili olmasının sebeplerinden biri de bu.

Sevin OKYAY: Sana cazip gelmiyorsa gitmeyebilirsin artık.

Ali SÖNMEZ: Gençler şimdi daha fazla internet kullanıyorlar ve şanslılar, ben Anthony Braxton’un ilk ismini duyduğumda daha 25 yaşındaydım. Şimdiki bir genç 15 yaşında da duyabilir ve dinleyebilir. Yani o imkânlar var şu an.

Feridun ERTAŞKAN: Evet doğru dilerseniz bütün külliyatını hemen dinleyebilirsiniz, bu çok büyük bir avantaj.

Levent ÖGET: Pekâlâ, yavaş yavaş bitireceğiz bu bölümü, toparlamamız gerekiyor. Evet, biliyorum aslında uzun uzun konuşabileceğimiz bir konu bu. Ancak şu Miles Davis ile ilgili tahmin yapmaya çalıştığımız bilgiyi de alalım senden Sevgili Ali Sönmez.

Ali SÖNMEZ: Tabii, Miles Davis o sözünü ettiğimiz üç gecelik Açıkhava konserlerinde İstanbul Caz Festivali’nden konser başına 20.000 dolar almıştı. Yani üç konser için altmış bin dolar. Bugün yirmi bin dolara çok az insan getirebilirsiniz. Özellikle Açıkhava’da konser verecek ise. Çünkü müzisyenler şeye bakarlar, hangi venue`de ne kadar satış yapacaksınız. Onlar da fahiş bir para kazanılmasını istemiyor.

Sevin OKYAY: Evet venue`ye bakıyorlar. Kaç kişilik? Nedir diye, 4 bin mi, 500 mü?


Feridun Ertaşkan: "Caz konserlerine giden

dinleyici sayısını artırmamız lazım!"


Ali SÖNMEZ: Evet 500 kişilik bir mekâna gelirse başka bir kaşe veriyor, 5000 kişilik mekâna gelirse başka bir kaşe veriyor. 4000 kişilik bir mekâna bugün 20.000 dolara getirebileceğiniz caz müzisyeni sayısı çok sınırlıdır yani ismi duyulmuş olanlardan özellikle. Arada müthiş fark var, onu demek istiyorum.

Levent ÖGET: Evet, İstanbul dinleyicisi biraz daha doymuş diyebiliyoruz değil mi artık bu kadar konser ve etkinlikten sonra? Özellikle de diğer kentlere göre?

Sevin OKYAY: Yani sayısal olarak mı, fazla mı dinliyorlar demek istiyorsun? Aslında bunda da parasal bir şey söz konusu, istersen yüz tane konserin olsun sen on taneye gidebiliyorsan, on taneye gidiyorsun.

Feridun ERTAŞKAN: Konsere giden dinleyici sayısını arttırmak lazım.

Sevin OKYAY: Ama nasıl olacak? Bilet fiyatını azaltman lazım, onu da nasıl yapacaksın? Belki küçük mekânlarda?

Ali SÖNMEZ: Şimdi Akbank Caz Festivali yapabilir. Nasıl yapabilir? Çünkü Akbank zaten adını vermiş, bütçesini koymuş ve zaten o müzisyenler geliyor buraya.

Sevin OKYAY: Evet

Ali SÖNMEZ: Bir kontenjan ayrılabilir. Şimdi ben film festivalindeyken, film festivali için bunu önermiştim. O dönemde pek ilgi görmemişti ama sonra başka biçimlerde, bir bilette öğreniciye al şeklindeki kampanyalarla bir tam bir öğrenci şeklinde. Bunun başka bir şekilde bir versiyonu yapıldı. Genç, gelecek kuşakları hazırlamak lazım bunlara. Her türlü festivale, eskiden 90lardan 80lerden bahsederken büyük bir açlık vardı. O dönemde herkes, özellikle üniversiteye gelen gencin gideceği ilk etkinlik festivaller oluyordu. İKSV’nin festivalleriydi. Çünkü o dönemde başka festivaller de yoktu etrafta pek. Ama şimdi çok fazla etkinlik var. Çok fazla etkinlik olduğu zaman parayı da harcayabileceğiniz çok fazla mecra var. Bunun için sizin şimdi artık kendi seyircinizi de yetiştirmeniz lâzım, yani bir festival olarak. Bunu dediğim gibi Akbank çok kolaylıkla yapabilir. Çünkü Akbank o parayı ayırıyor. Her konsere yüz kişilik bir öğrenci kontenjanı ayırsınlar ve bunları belli liselerden dağıtsınlar davetiye olarak ve o çocuklar da gelsinler, izlesinler.

Levent ÖGET: Evet, bu iyi bir öneri.

Ali SÖNMEZ: İKSV yapamaz. Çünkü İKSV’nin gerçekten kâr etmesi lâzım. Yani bilet satması lâzım.

Sevin OKYAY: Peki Salon’da da yapamaz mı? Ayda bir akşam mesela?

Ali SÖNMEZ: Salon küçük bir mekân! Salon’un esasında kâr getiren konserinin… Tabii Salon hakkında hiçbir fikrim yok, onun için hiçbir şey diyemiyorum. Yani işletmesi konusunda ama yani Salon’da kâr etmeniz daha da zor diye düşünüyorum.

Sevin OKYAY: Evet, doğru.

Levent ÖGET: Peki, hazır Akbank Caz Festivali’nden konuşuyor iken bu önümüzdeki yaklaşan büyük caz etkinliklerinden de konuşalım. Feridun Bey bu konuda sizde bazı bilgiler var sanırım?

Feridun ERTAŞKAN: Evet, şöyle. Haberi yeni geldi, Akbank kendi sitesinde yayınladı bunları hafta başında, Cazkolik`te yayınlayacağız ve epey güzel isimler var. Üstelik bunlar şimdilik ve yalnızca bir kısmı, festival yönetiminin de açıklamayı şimdilik tercih ettikleri isimler.

Sevin OKYAY: Kademe kademe açıklayacaklar galiba?

Ali SÖNMEZ: Eh! Yeni trend o zaten...

Feridun ERTAŞKAN: Evet, belirlendikçe, konserlerin tarihleri netleştikçe, anlaşmalar sözleşmeler imzalandıkça, onlar duyurma noktasına gelmeyi tercih ettikçe, işte duyuruluyor zaten. Bunların içinde Anthony Braxton, İbrahim Maalouf, Lars Danielsson, Eleni Karaindrou ve erkek caz seslerinden benim de çok beğendiğim. Gregory Porter bazıları. Bunlar festivalin kendi sitesinde de yer alıyor zaten. Porter bu arada sanırım ilk kez geliyor.

Sevin OKYAY: Evet öyle galiba ben de öyle biliyorum.

Feridun ERTAŞKAN: Kadın caz sesi çok var ama erkeklerde o bolluk yok. Gregory Porter genç neslin iyi bir sesi ve çok genç zaten. Tam bilmiyorum ama sanırım otuzlarında bile yok. O ve ondan sonra açıklanacak diğer başka isimler de olacak.

Levent ÖGET: Sizi heyecanlandırdı mı henüz bir kısmı da olsa açıklanan bu seneki isimler?

Feridun ERTAŞKAN: Açıklananlar şimdilik çok az sayıda ama bunların arasında Anthony Braxton tabi çok önemli bir konser.

Sevin OKYAY: Tabii bu kimin için öyle?

Ali SÖNMEZ: Free-caz severler için diyelim.

Feridun ERTAŞKAN: Evet. Gregory Porter’ı ben özellikle önemsiyorum Amerika’da çıkan yeni seslerin içerisinde en önemlilerinden biri. Genç kuşak açısından bakarsak da önemli bir ses. Daha sonra açıklanacaklara da sonra bakacağız.

Sevin OKYAY: Heyecanlanacağız yani?

Ali SÖNMEZ: Ben başlarken belirtmiştim, şimdi yine İş Sanat’a döneceğim. Umarım Meriç’in gitmesinden sonra da İş Sanat yine aynı çizgiyi sürdürebilir. Çünkü gerçekten de samimi düşüncem özellikle caz konserlerinde geçen dönemler gerçekten çok başarılıydı.

Feridun ERTAŞKAN: En son Sonny Rollins’i orada izledik zaten.

Ali SÖNMEZ: Evet Sonny Rollins’i İş Sanat’ta izlemek gerçekten büyük bir nimetti.

Feridun ERTAŞKAN: Müthişti, çok güzeldi.

Ali SÖNMEZ: Yoksa öteki türlü Açıkhava’da izleyecektik. Akustik, mesafe farklı olacaktı.

Sevin OKYAY: Ben John McLaughlin’de de çok heyecanlanmıştım. Gerçekten müthiş çaldılar, iki saatten fazla sürdü.

Feridun ERTAŞKAN: Yani öyle bir veteran konseri falan da değildi.

Ali SÖNMEZ: Pek çok konser ve İş Sanat’ın kapalı mekânı bir alternatif bir yandan da. İstanbul Caz Festivali’nin konserleri Cemal Reşit Rey gibi yerlerde olmadığı sürece ve kulüpler küçük yerler olduğu için ayrıca da o büyük isimleri kulüplere de getiremeyeceğiniz için, ancak işte Keith Jarrett gibi Haliç Kongre Merkezi gibi yerlere getirebilirsiniz. Orası da zaten binlerce kişi alıyor. Orası için de çok parlak bir isim olması gerekiyor. Sonny Rollins büyük bir ihtimalle Haliç Kongre Merkezi’ni dolduramayabilirdi. İşte işin acı yönü de bu esasında. Eh! Zaten Sonny Rollins’de Haliç Kongre Merkezi’ni dolduramıyorsa caz için fazla söyleyeceğimiz bir şey kalmıyor Türkiye’de.


Ali Sönmez: "Ben mutfak kısmını iyi biliyorum,

orayı bilirseniz eğer yapılan programları daha

fazla takdir etmeniz gerekebilir..."


Sevin OKYAY: Bence dolduramaz.

Ali SÖNMEZ: Benim şahsi fikrim de öyle, dolduramazdı.

Levent ÖGET: Serimizi sürdürüyoruz ve sizlerin ardından müzisyenlerle görüşeceğiz. Eleştirmen, danışman, yazar ve program yapımcısı olarak sizlerin söyleyeceğiniz ya da ekleyecekleriniz var mı?

Ali SÖNMEZ: Herkesin kendi perspektifinden bakması çok doğal, ben festivalci şapkamla da konuştum zaten. Dışarıdan tenkit etmek kolaydır. Ben mutfak kısmını iyi biliyorum ve orayı bildikten sonra hangi engellerin ve kısıtlamaların olduğunu bildiğiniz zaman işte o zaman yapılan programları daha fazla takdir etmeniz gerekebilir.

Levent ÖGET: İşte zaten sizlerle başlattığımız bu oturumlardaki amacımız da bu, yıl içinde pek çok etkinlik izliyoruz ve geçip gidiyor. Bir ara durum yaratıp bunların üzerinde de durup değerlendirmek için sizlerle bir araya geldik. Olabildiğince bu bilgileri toparlamaya çalıştık.

Sevin OKYAY: Şunu da eklemeliyim. Saat dört ile altı arasında caz kuşağı yapıyoruz. Beş gece de üçü yeni olmak üzere ikisi tekrarlanarak yayınlanıyor. Üstelik onu bile dinliyor insanlar, dolayısıyla tamamen ümidi de kesmemek gerekiyor.

Feridun ERTAŞKAN: Ben de o umudun destekleneceğini söyleyebilirim. Her sezon bir öncekine göre daha çok sayıda ve daha iyi isimleri izleme imkânımız olacak ve bu artık belirli dönemleri, festivalleri diyelim beklemeden de bütün bir yıla yayılmasını bekleyebiliriz.

Levent ÖGET: Bu gerçekleşti ama! Kanımca 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti döneminden bu yana özellikle ve neredeyse giderek arttığını fark ediyorum. Bunun yıl içine yayılma konusu da aynı paralellikte arttı gerçekten de…

Feridun ERTAŞKAN: Kesinlikle. Birisi oturup aybaşına düşen konser sayısını üşenmeyip hesaplasa arttığını görecektir. İstanbul için bunu söyleyebiliriz. Tabi sayıca artmış olsa da bununla birlikte başka sorunlar da var ancak yine de bu sayının arttığını söyleyebiliriz.

* * *

Levent ÖGET: Konuyu farklı yönleriyle değerlendirmeyi sürdürüyoruz. Caz kulüp sahiplerinden, festival düzenleyicilerine, müzisyenlerden-dinleyicilere, caz severlere kadar bir araya gelerek sohbetlerimizde caz kültürümüzde neler olup bittiğini konuşmaya devam edeceğiz.

Ali SÖNMEZ: Levent’ciğim çok yerinde bir proje bu gerçekten çok yararlı.

Sevin OKYAY: Çok güzel bir proje, çok isabet edersiniz efendim.

Levent ÖGET: Teşekkürler, evet devam edeceğiz…


Gelecek oturumda yeralacak isimler: Neşet Ruacan, Kerem Görsev, Ayşegül Yeşilnil, Nezih Yeşilnil, Ozan Musluoğlu, Şenay Lambaoğlu.


Levent Öget
leventoget@hotmail.com

Cazkolik.com / 29 Ekim 2012, Pazartesi

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Levent Öget

  • Instagram
  • Email

YORUMLAR

  • erhan ongun
    30 Ekim 2012 Salı 04:10

    Levent kardeşimin yaptığı herşey izlenmeye ve dinlenmeye değer ,bunu 25 sene test ettim. Cazın sorgulandığı bu yapımlarda ,hiç yorum gelmemesini yadırgamadım veya çok yadırgadım ,bilemedim açıkçası hangisi doğru. Bu kadar emeğin verildiği çalışmaları kutluyorum.Micro kredilerin güncelleştiği ve tabana indiği bugünlerde jazzın da semt aralarında micro ölçeklerde , amatör de olsa boy göstermesi ve gençleri içine alması için neler yapılmalı nasıl bir seferberlik olmalı belediyeler ile bilhassa nasıl bir çalışmaya girişilmeli?Bu konu tartışmaya açılmalı ve sonuçları uygulamak için çareler üretilmeli diye düşünüyorum ve fikrimi paylaşmak istiyorum.

    Bu Yoruma Cevap Yazın »
  • Levent Öget
    14 Temmuz 2022 Perşembe 12:09

    Çok teşekkürler Erhan..

    Bu Yoruma Cevap Yazın »
  • Metin Yavuz
    18 Kasım 2012 Pazar 11:39

    Çok güzel bir çalışma herkesin emeğine sağlık, o kadar çok ayaklı bir konu üzerinde sorgulamaya bir yerinden başlanılmış olunması ve bunun paylaşılması sevindirici.En çok ihtiyacımız olduğunu düşündüğüm yazılı ya da görsel arşivlerimiz için yıllar sonrasına bırakılabilecek en değerli hediye.Bu fikrin tarihimizde kitaplaşması dileğiyle.

    Bu Yoruma Cevap Yazın »
  • Levent Öget
    14 Temmuz 2022 Perşembe 12:12

    Çok teşekkürler Metin Bey.

    Bu Yoruma Cevap Yazın »

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.