Türk grupları Londra Caz Festivali'ne çıkarma yapıyor: Tarzlar farklı olsa da kalpler Londra Caz

Türk grupları Londra Caz Festivali'ne çıkarma yapıyor:  Tarzlar farklı olsa da kalpler Londra Caz

Moğollar, İlhan Erşahin, BaBa Zula ve Islandman 21 Kasım’da Londra Caz Festivali’nde çalacak. Çevrimiçi gerçekleşecek festival için Cazkolik’e konuşan müzisyenlerin ortak görüşü bir an önce dinleyicileriyle göz göze bakabilmek.

 

Dünyanın en prestijli festivallerinden Londra Caz Festivali, Türkiyeli müzisyen ve müzik grupları; BaBa ZuLa, Moğollar, İlhan Erşahin ve Islandman’i ağırlayacak. İstanbul Kültür A.Ş.'nin desteğiyle İstanbul'da farklı lokasyonlarda kaydedilen etkileyici performanslar, 21 Kasım'da Londra Caz Festivali kapsamında gerçekleştirilecek çevrimiçi etkinlikte izlenebilecek. Tüm müzisyenleri Cazkolik’te buluşturduk. Sözü fazla uzatmadan ustalara bırakalım. Konserleri buraya tıklayarak izleyebilirsiniz.

 

Işıl Çalışkan

 


 

Moğollar:

 

 

Biz, kendi kültürel zenginlikleriyle barışık ancak yüzü batıya dönük yaşayan insanlardan oluşan bir grubuz

 

Işıl Çalışkan: Londra Caz Festivali’yle yollarınız nasıl kesişti?

 

Cahit Berkay: 2019’un son çeyreğinde doğru Gülbaba Music ve BaBa ZuLa’dan Murat Ertel vasıtasıyla Londra merkezli Night Dreamer şirketi ile tanıştık ve birlikte bir albüm yapmaya karar verdik. Şubat ayının son haftasında “direct to disk” denilen doğrudan plağa kayıt yöntemiyle albümü kaydettik. Night Dreamers ve Gulbaba Music albümün lansman konserinin de Londra Caz Festivali’nde olmasını uygun gördüler. Tabii bu planlar yapılırken koronavirüs hayatlarımıza bu kadar girmemişti.

 

Işıl Çalışkan: Dünyanın en prestijli festivallerinden olan Londra Caz Festivali’nde sahne almak sizin için ne ifade ediyor?

 

Taner Öngür: Elbette güzel bir duygu. Müzik insanlar arası bir iletişim konusu olduğu için, Londra Caz Festivali veya Ardahan Kiraz Festivali benim açımdan fark etmiyor. Yaptığımız müziği dinlemek isteyen birileri varsa bu yeterli bence.

 

 

52 sene sonra hâlâ böyle prestijli etkinliklere katılmanın verdiği mutluluk ayrı

 

 

Cahit Berkay: Biz sahnede olmayı çok seven ve birlikte çalmaktan keyif alan bir grubuz. Biz Anadolu’nun küçük bir kasabasındaki 100 kişilik bir barda sahne almaktan da, dev bir rock festivalinde on binlerce kişiye çalmaktan da keyif alıyoruz. O açıdan Taner’a katılıyorum. Ancak bir müzik grubunun 52. sene-i devriyesinde hâlâ böyle prestijli etkinliklerin program yapıcıları tarafından tercih ediliyor olmasının verdiği mutluluk ayrı tabi.

 

Serhat Ersöz: Gidip orada çalmak, o atmosferi solumak çok güzel olurdu tabii. Bu şekilde aynı heyecanı duymak zor. Ama davet edilmiş olmak gurur verici ve sevindirici.

 

 

Moğollar sahne aldığı her yerde korkmadan fikirlerini özgürce ve hatta doğaçlama ile haykırmış bir grup

 

 

Işıl Çalışkan: Bir Caz Festivali’nin line-up’ında bulunmakla ilgili düşünceleriniz neler?

 

Serhat Ersöz: Artık dünyada çok az caz festivali sadece cazcılarla yapılıyor. Benim de vakti zamanında “ne alakası var bu ismin bu festivalde” dediğim çok sanatçı oldu ve hatta hâlâ oluyor. Malum, caz özgürlük ve doğaçlama üzerine kurulu bir müzik. Buna sadece müzikal olarak değil fikrî olarak da bakmak lazım. Moğollar sahne aldığı her yerde korkmadan fikirlerini özgürce ve hatta doğaçlama ile haykırmış bir grup. Sahnede zaman zaman doğaçlamaları da barındıran etnik unsurlu bir müzik yapıyoruz. Caz dünyası artık kendini tüketmeye başladığından bu etnik öğelere doğru bir yönelim söz konusu. Ama hatırlatmak isterim ki bu grup kurulduğu günden beri bunu yapıyor.

 

 

Müzikte etnik unsurlara yönelim var

 

 

Işıl Çalışkan: Hangi kriterlere göre bu programa dâhil edildiğinizi düşünüyorsunuz?

 

Cahit Berkay: Biz kendi kültürel zenginlikleriyle barışık ancak yüzü batıya dönük yaşayan insanlardan oluşan bir grubuz. Kurulduğumuz günden beri yaptığımız müzikte bu topraklardan da izler bulmak mümkün, batıdan da… Günümüzde müzikte türler arası geçişkenlik oldukça yaygın hale geldi. Serhat’ın az önce söylediği gibi müzikte genel olarak etnik unsurlara bir yönelim var. Sanırım bize yönelik artan ilgi bununla ilgili biraz.

 

 

Psychedelic müzik sepetine konuyla ilgisi olmayan şeyler de atılıyor

 

 

Işıl Çalışkan: 'Istanbul Psychedelic' konserleri kapsamında sahne alacaksınız. Son yıllarda yurt dışındaki psychedelic müziğe artan ilgiyi neye bağlıyosunuz?

 

Taner Öngür: Bakın bir önceki sorunuzun cevabı aslında burada. Psychedelic 60'ların sonunda bir Harward profesörü olan Timothy Learry'nin San Francisco'nun Heith Asburry semtinde başlayan LSD denemeleri ile başladı. 1968 yılına kadar legal olan LSD etkisinde yapılan müziğe verilen bir ad. Grateful Dead, Jefferson Airplane, Janis Joplin gibi gruplar ve sanatçılar da orada bu deneylere katıldılar. Tabii ki bu akım Avrupa'ya da yayıldı, 1967 yazı "Summer of Love" ismini bu yüzden aldı. Beatles, Rolling Stones gibi daha birçok müzisyen doğal olarak bu deneylerin etkisinde müzikler yaptılar. Elbette bu durum o yıllarda ülkemizde de yaşandı. Fakat son yıllarda bu konuda bir kavram kargaşası yaşanıyor. Yurtdışında da bu kavram kargaşası sürüyor. Psychedelic müzik sepetine konuyla ilgisi olmayan şeyler de atılıyor.

 

Cahit Berkay: Moğollar, BaBa ZuLa, İlhan Erşahin ve Islandman’in yaptığı müziği aynı başlık altında toplamak için Istanbul ve psychedelic kelimelerine başvurmak bence yerinde bir pazarlama hamlesi (Gülüyor). Şaka bir tarafa son yıllarda bizim jenerasyonun gençliğinde yaptığı müziklere büyük bir ilgi var. Kayıt teknolojisinin gelişimiyle müzik kusursuz şekilde kaydedilmeye başlandı. Bu kusursuzluk beraberinde de bir samimiyet problemi getirdi. Müzikte ruh ve samimiyet arayanlar da bizim jenerasyonun 60’ların sonlarında 70’lerin başlarında yaptığı müziğin peşine düştüler. Tabii konunun bu kadar popülerleşmesinde internetin müziğe erişimi kolaylaştırmasının da yadsınamaz bir payı var.

 

Işıl Çalışkan: Bu yıl festival çevrimiçi gerçekleştirilecek. Dinleyiciyle göz göze bakamadığınız bu deneyimi nasıl ifade edersiniz?

 

Cahit Berkay: Yıllardır aynı şarkıları aynı sırayla çalarız. Buna rağmen hiçbir konserimiz bir diğerine benzemez. Konserler o ana özel eşsiz deneyimlerdir. Konserin hissiyatını belirleyen ana unsurlar sahnedeki müzisyenler olsa da, seyirciler de konserin önemli bir parçasıdır. Her konseri özebir kılan seyircidir. Seyirciyi hissetmeden çalmak çok zor. Özellikle bizim gibi gücünü duygularından alan müzisyenler için. Bu festival için İstanbul’u hissettiğimiz bir lokasyonda çalarak bu eksikliği kapatmaya çalıştık.

 

Taner Öngür: Ne yazık ki başka çare olmadığı için dinleyici ile canlı iletişim kurulamayan bir ortamda gerçekleşiyor festival.

 

 

İzleyenlerin görüntü, ses ve performans olarak tatmin olacaklarını düşünüyorum

 

 

Kemal Küçükbakkal: Misal, Eskişehir’de bir konser vereceksek ben önce Eskişehir’in sokaklarında yürümek isterim. Şehrin koklamak, ritmini yakalamak isterim. Bu şekilde kendimi Londra Caz Festivali’nde çalmış gibi hissetmiyorum. Umarım en kısa sürede pandemi süreci sona erer ve Londra’daki müzikseverlere aynı havayı solurken de konser verebiliriz.

 

Işıl Çalışkan: Katılımcıları nasıl bir sahne performansı bekliyor?

 

Taner Öngür: Yarım saatlik bir video ile katılıyoruz bu festivale. O yüzden bu süreyi iyi değerlendirmeye çalıştık. Çekimler Çengelköy iskelesinde gün batımı esnasında gerçekleşti. Canlı performansımız, hem video hem de audio olarak kaydedildi. İzleyicilerin görüntü, ses ve performans olarak tatmin olacaklarını düşünüyorum.

 


 

İlhan Erşahin's Istanbul Sessions:

 

 

Her konser öğrenmenin, genişlemenin ilginç bir yolu

 

Işıl Çalışkan: Londra Caz Festivali’yle yollarınız nasıl kesişti? 

 

İlhan Erşahin: Biz, Istanbul Sessions ile Londra Caz Festivali’ne daha önce fiziken iki kez katıldık. İlk seferinde seferde Queen Elisabeth Hall’da ana konserlerden birini takiben lobi bir çeşit jam çalmıştık. Sonraki sene de bir kulüp konserimiz olmuştu. Bu sefer katılımımız “sanal” olacak. Bizden İstanbul’da bir dış mekânda 30 dakikalık bir performans videosu yapmamız istediler.

 

 

Ben çalmayı seviyorum
 

 

 

Işıl Çalışkan: Dünyanın en prestijli festivallerinden olan Londra Caz Festivali’nde sahne almak sizin için ne ifade ediyor? 

 

İlhan Erşahin: Dürüst olmak gerekirse benim için hangi festival ve hangi isimler olduğu çok fark etmiyor. Ben çalmayı seviyorum. Gümüşlükte mi, Montreux’te mi, Londra’da mı? o kadar da önemli değil. Önemli olan atmosfer, enerji ve izlemeye gelen insanlar. Her konser harika ve öğrenmenin, genişlemenin ilginç bir yolu… 

 

Işıl Çalışkan: Hangi kriterlere göre bu programa dâhil edildiğinizi düşünüyorsunuz? 

 

İlhan Erşahin: Avrupa’da çoğu zaman Türk gruplarını bir tema altında programlamayı tercih ediyorlar. Bu sefer Psychedelic başlığı altındayız… Bu aralar genel trend çok da psychedelic olmasa da, sanıyorum ana fikir bir retro konsepti. Oysa bana sorarsanız psychedelic aynı zamanda geleceğe dair bir şey. Mesela, Istanbul Sessions hem geçmiş, hem şimdi, hem de gelecek. Ama Avrupa’daki genel eğilim buradan bir geçmiş hikâyesi çıkarmak üzerine kurulu. Ben plâk şirketim Nublu Records’tan 7 yıl önce Istanbul 70 adında bir seri yayınlamıştım. Yapımcı/DJ Barış K 1970’lerin meşhur disko, folk şarkılarından harika editler derlemişti. Bugün trend olan şeyin ilk adımlarından biri oydu sanıyorum. Şimdi adı Psychedelic oldu. Gayet güzel.

 

 

Bu moda başlangıçta DJ’ler ile çıkmıştı
 

 

Işıl Çalışkan: 'Istanbul Psychedelic' konserleri kapsamında sahne alacaksınız. Son yıllarda yurt dışındaki psychedelic müziğe artan ilgiyi neye bağlıyosunuz? 

 

İlhan Erşahin: Bu sadece Türk müziği ile ilgi değil bence. Öyle bir akım retro akım oldu: 70’ler Afrika, 70’ler Latin müzikleri vs vs. Başlangıçta DJ’ler ile bu moda çıkmıştı, son birkaç senedir bazı gruplar aynı şeyi yapıyor. Biraz bütün o Afro-Beat grupları akımı gibi geliyor bana. Kamasi’de bile 70’ler Afro-Amerikan, Groove Jazz köklerini duyuyorsunuz. Bu küresel bir şeye dönüştü artık. 

 

Işıl Çalışkan: Katılımcıları nasıl bir sahne performansı bekliyor? 

 

İlhan Erşahin: Bu çevirimiçi versiyonda 2’si yeni çıkan albümümüz “Bir Zamanlar Şimdi”den olmak üzere 4 parça çaldık. Her zaman ne çalıyorsak onu çaldık. Umarım seversiniz. Yeni albüme de bakmanızı öneririm. [Gülüyor]

 


 

BaBa ZuLa:

 

 

Bazen bir insanın ne tür müzik yaptığını tam olarak tanımlayamıyorsunuz. BaBa ZuLa da bu gruplardan biri

 

Işıl Çalışkan: Londra Caz Festivali’yle yollarınız nasıl kesişti?

 

Levent Akman: Plâk şirketlerimiz Night Dreamer ve Gulbaba Records bu albümün hem kaydından hem de albümün sound’undan dolayı, bu albüme bir dünya lansmanı yapmak istediler ve Londra Caz Festivali ile temasa geçtiler. Londra Caz Festivali’nden de arkadaşımız olan Pelin ile zaten İstanbul Caz Festivali’ndeyken de güzel işler yapmıştık. Londra Caz Festivali bu projeyi destekledi ve ardından yeni albümümüz için burada bize yer verdiler. Normal şartlarda biz burada canlı olarak çalacaktık ama şu anki durumda dijital olarak yer alıyoruz.

 

 

Burada çaldığımız için bazı caz müzisyenleri bize kızıyorlar, bunu biliyorum

 

 

Işıl Çalışkan: Dünyanın en prestijli festivallerinden olan Londra Caz Festivali’nde sahne almak sizin için ne ifade ediyor?

 

Murat Ertel: Londra Caz Festivali’nde çalmak bir sürü müzisyenin hayali, bunu biliyorum. Hatta burada çaldığımız için bazı caz müzisyenleri bize kızıyorlar, bunu da biliyorum. ‘Bu adamlar caz çalmıyor ki, bu adamlar şöyle, böyle’ diye düşünüyorlar ama çok iyi bir his. Ben her müzisyenin bu zevki tatmasını isterim. Ben kimseye kızmıyorum ve bu tip festivallerin tür açısından daha hoşgörülü olması gerektiğini düşünüyorum ve çoğunun da hoşgörülü olduğunu görüyorum. Bazı caz müzisyenlerinden daha hoşgörülüler. Pek çok caz festivalinde biz çaldık; Madrid Caz Festivali, İstanbul Caz Festivali... Hatta festivaller dışında da caz kulüplerinde de çalıyoruz. Genelde müziğin türlere ayrılması çok doğru bir şey değil. Bazen bir insanın ne tür müzik yaptığını tam olarak tanımlayamıyorsunuz. BaBa ZuLa da bu gruplardan biri. Örneğin bize halk müziği sanatçısı da diyebilirsiniz, dünya müziği de diyebilirsiniz, rock müziği de…

 

Işıl Çalışkan: Bir Caz Festivali’nin line-up’ında bulunmakla ilgili düşünceleriniz neler?

 

Murat Ertel: Çok sevdiğim bir sanatçı olan Tom Waits isminde müzik türü olan festivallere katılmıyormuş. Güzel bir karar ama böyle yapsaydık herhalde baya bir festivale katılamazdık. İsminde değişik müzik türleri olan festivallere katılıyoruz. Bu festivallerin de şimdi bu koşullarda ne kadar azaldığını görmek bizi üzüyor. O yüzden Londra Caz Festivali’ne katılmak daha da kıymetli hale geliyor. Dijital bile olsa buraya kabul edilmek, burada çalıyor olmak hakikaten çok değerli ve heyecan verici.

 

 

Miles Davis’in bir dönem yaptığı gibi daha çok modal ve ritmik emprovizasyona yöneliğiz

 

 

Burada çalan diğer müzisyenlerin de pek çoğunu tanıyorum ve sevdiğim müzisyenler. ‘Istanbul Psychedelic’ ismi ve çatısı altında yer alan müzisyenleri de çok seviyorum. Böyle bir festivale çağrıldığımız zaman emprovizasyon yapan bir grup olarak caz mantığına çok yakın olduğumuzu düşünüyorum. Miles Davis’in bir döneminde yaptığı gibi daha çok modal emprovizasyon ve ritmik emprovizasyona yöneliğiz. Tabii, başka katmanlar da var. Bu emprovizasyonların halk müziğine de, caz müziğine de bağlandığı oluyor. ‘Musique concrète ‘ diyebileceğimiz türlere de, funk’a da, punk’a da… Yani BaBa ZuLa aslında kayıt tarihinin bir harmanı gibi aslında. Aynı şarkıyı çok dinlediğiniz zaman aynı şekilde çalmadığımızı ve hepsinin içerisinde değişik yorumlar ve emprovizasyonlar, doğaçlamalar olduğunu algılayabiliyorsunuz. Bu da bizi aslında Londra Caz Festivali’nin içine katabiliyor.

 

Tabii burada çalabilmemizin en ama en önemli öğesi bence özgünlük. Müzikte en önemli şeyin bu olduğunu düşünüyorum. Pek çok cazcı özellikle, standartlar dediğimiz parçaları çala çala köreliyorlar ve içlerindeki müziği unutuyorlar. Ya da Türk halk kültürünün standartları olan türküleri çalan sanatçılar, onları da çala çala yine köreliyorlar ve içlerindeki müzikleri unutuyorlar. Bu çok önemli. Kişinin içinde olan müziği ifade etmesi. Bizim de bunu yapabildiğimizi düşünüyorum ve kendi müziğimizden dolayı da özgün çizgimizin fark edildiğini ve parladığını ve bu geçen 25 yıl içerisinde bunu görüyorum. Ve çok seviniyorum ki Londra Caz Festivali gibi ve başka değerli festivaller, kulüpler, müzik adamları ve yapımcılar da bunu fark ediyor, yalnızca izleyiciler değil. Bu da bana büyük bir keyif veriyor. Hepsine buradan teşekkürlerimi gönderiyorum. Heyecan içerisinde bekliyoruz!

 

 

Hem Türkiye’de hem dünyada saykedelik müziğe ilgi artıyor

 

 

Işıl Çalışkan: ’Istanbul Psychedelic' konserleri kapsamında sahne alacaksınız. Son yıllarda yurt dışındaki psychedelic müziğe artan ilgiyi neye bağlıyosunuz?

 

Murat Ertel: Hem Türkiye’de hem dünyada saykedelik müziğe ilgi artıyor. Evet, bunu görüyoruz. Aslında ben başka bir şey de çok fazla görmediğimi söyleyebilirim. Niye mi? Çünkü, yaş itibariyle ben 1960’larda radyoda, komşularımda ve evimde hep bunları gördüm. Yani sanatçı bir aile olduğum için, şanslı bir çocuktum. Bir sürü plak, kitap, film içine doğdum. Bunlar doğal olarak çevremde vardı. Dayılarım karikatürist, yazar. Babam, Mengü Ertel grafiker. Annemin yeğeni yayıncıydı ve yayınladığı şeyler de normal şeyler değildi. Abdül Cambaz’ları, Vampirella’ları, 1960’larda Korku Dergisi’ni yayınlıyordu. O yüzden bu dergileri çocukluktan başlayarak okuyarak büyüdüm. Evimize gelen halk müziği sanatçıları, âşıklar, cazcılar ve pek çok isimle beraberdim. Hatta sevgili Süheyl Denizci’nin oğlu Akın benim anaokulu arkadaşımdı. Bu aklıma geldi şu an. Böyle bir ortamda radyoda çalan müzik de Türk saykedelik müziğiydi. Barış Mançolar, Erkin Koraylar, Cem Karacalar, bunlar çalıyordu. Annem ve babamlar da onları sevgi ile karşılıyorlardı ve benim ilgime de saygı duyuyorlardı. Ben o 45’likleri alıyordum ve aynı zamanda pop müziğiydi bu ama çok kaliteli bir durum vardı. Bunu üreten insanlardan bazıları da arkadaşlarımızdı. Esin Avşar, Ayla Algan, bu isimler dışında Bunalımlar Grubu bizim komşumuzdu. Suna Abla’nın evi, Bülent Ortaçgil’in şarkısı olan Suna Güvenç’ti. Ara Güler babamın çok yakın arkadaşıydı. O da onun sevgilisiydi. Cüneyt Sermet’ten Okay Temiz’e kadar herkes o eve gelirdi. Ben de küçük bir çocuk olarak Bunalımlar’ın provalarını görürdüm. Ama bizim eve tabii, Ruhi Su’dan Zülfi Livaneli’ye, âşıklardan başka müzisyenlere kadar gelirlerdi. Ama yine de, Türk saykedelik müziği benim için inanılmazdı. En sevdiğim müzikti. Bütün 45likler; Selda Bağcan, İlhan dayım hapse girdiğinde ben kendi dinlediğim Selda Bağcan, Cem Karaca plaklarını hapse yolladım, onlar onu dinlediler. Ve ondan sonra bütün 45lik plaklar görülmüştür damgalarıyla beraber geri geldi. Şu anda da hala benim koleksiyonumda dururlar. Ve bu müzisyenleri ben hayat boyu devamlı dinledim. Hiçbir zaman bırakmadım, her dönemlerinde onlarla beraberdim ve onların plaklarını aldım. Caz alanında da bu tür denemeler yapıldığı zaman, her zaman yine konserlerine gittim ve plaklarını aldım. Okay Temiz’in plakları, Oriental Wind ile yaptıkları solo çalışmalarını her zaman çıktığı zaman plaklarını aldım. Konserlerine gittim ve yine bu böyle devam ediyordu. Derken yavaş yavaş dünyada da böyle bir akım başladı. Dünya müziği dediğimiz kavramlar, yani yalnızca Batı tarafından oluşturulmamış birtakım sesler, melodiler, makamsal müziğin belirli coğrafyalardan çıkmış olanlar da yavaş yavaş Batı’da da ilgi görmeye başladı. Değişen buydu bence. Amerikan standartları üzerinden giden bir caz müziğinden hoşlanmıyorum. Böyle bir rock müziğinden de hoşlanmıyorum. Bunun başka coğrafyalarda yapılması çok iyi sonuçlar vermiyor bence. Çok ender birtakım müzisyenler var; müziğin gidişatını değiştirebilen, bu denli güçlü müzisyenler bunların arasından çıkmıyor. Genelde kendi müziğini yapan insanlardan çıkıyor. Diyelim ki Bob Marley çıkıyor ve müziğin gidişatını bir Jamaikalı olarak değiştirebiliyor. Ya da 1950’lerde Harry Belafonte ya da Miriam Makeba gerçekten müthiş bir dalgayla müziğin gidişatını değiştirebiliyor. Batı müziği, bence, iyice bir sarsılmış durumda, diğer kültürlerin değerini kabul etme durumunda ve insanların kültürlerinin Batı eğitimi sonucunda yükseldiği diye bir durum söz konusu değil. Tarih, dinler, arkeoloji ve sanat bizim bildiğimiz ya da bize anlatılan gibi Batı odaklı değil. Bu da önemli bir şey ve bunların hepsinin altında ve içinde de bir takım ruhani, kadim ve saykedelik yaklaşımlar ve bilgiler yatıyor. Bütün bu müziklerin bu ruhanilikle bir ilişkisi var ve kapitalist, emperyalist Batıcıl düşüncenin ötesine geçebilen bir kültür bu. Bu dengenin değişmesi ile beraber, özellikle coğrafyamızda yapılan müziğe olan ilgi çok arttı ve geleneksel müziğe ben çok saygı duysam da o müziğin geçmişte çok iyi örneklerinin yapıldığını düşünmekteyim ve onları tekrar etmek istemiyorum ve bu çağda elimizde bilgisayarlarla, telefonlarla yaşıyorsak enstrümanlarımızın da bundan biraz nasibini alması ya da ilişki kurması gerektiğine inanıyorum. O yüzden böyle BaBa ZuLa müziği gibi birtakım müziklerin peşinde koşuyorum. Neyse ki, en azından dünyada insanlar daha hoşgörülü bakarak, bazı cazcıların, bazı klasik müzisyenlerin ve bazı konservatuarlı insanların at gözlüğünü takmayarak bakmaları sayesinde dünyanın her yerinde prestijli ve işte Londra Caz Festivali gibi heyecanlandırıcı festivallerde de çalabiliyoruz. Bunun için çok teşekkür ederim. Ve saykedelik müziğin Türkiye’de yapılan örneklerinin ne kadar iyi kayıtlar olduğunu ve ne kadar doğru yapıldığını insanlar fark ediyorlar ve git gide de fark edecekler. Zaten benim en sevdiğim müzik, edebiyat, sinema vs. bu dönemlere tekabül ediyor. 1960’ların yeni gerçekçilik akımını sinemada çok seviyorum, şiirde ise ikinci yeniyi seviyorum, müzikte ise 60’ların çılgın, her şey ile bağ kurabilen kültürler arası gezinebilen müzisyenlerini severim. Beatles’daki hint etkinisini, Hendrix’teki ritim, melodi ve armoni dışında sessel, tınısal müzik yapma yaklaşımını benimserim. Bütün bunlar saykedelik müziğe ait. Böyle bir bağ kuruyorum ben bu müzikte ve dünyada da bunun yayılması benim çok hoşuma gidiyor. Bakalım bunun pandemiyle ilişkilendirilmesi nasıl olacak, onu da çok merak etmekteyim. Çünkü bu ruhani müzikte doğa ve evrenle birleşme çok önemli. Bunu yapmak için de oksijen ve dışarı da olmak gerekli. Merakla bekliyorum bakalım dünyamızda ve evrenimizde neler olacak.

 

 

Eskisi gibi dinlecilerimizle göz göze gelmeyi büyük bir heyecanla bekliyoruz

 

 

Işıl Çalışkan: Bu yıl festival çevrimiçi gerçekleştirilecek. Dinleyiciyle göz göze bakamadığınız bu deneyimi nasıl ifade edersiniz?

 

Levent Akman: Pandemi öncesi yılın yarısını yollarda geçiren bir grup idik. Konserlerimizin çoğu yurtdışında olduğu için devamlı yolculuk ediyorduk. Salgının başlaması ile bu durum aniden bitti. Mart ayından Kasım ayına kadar geçen sürede sadece üç konserimiz oldu. BaBa ZuLa grubu yayınladığı albümlerinin yanında verdiği konserler ile de tanınmış bir grup. Bizleri izlemeye gelen insanlarla konser sırasında kurduğumuz iletişim ve enerji alışverişi bizler çok önemli. Ne yazık ki çevrimiçi konserlerde bu sihiri yakalamak oldukça zor. Yine de bir şekilde seyircilerimize ulaşabilmek bizleri mutlu ediyor. Pandeminin bitmesi ve eskisi gibi dinlecilerimiz ile yeniden göz göze gelmeyi büyük bir heyecan ile bekliyoruz.   

 

Işıl Çalışkan: Katılımcıları nasıl bir sahne performansı bekliyor?

 

Levent Akman: İçinde yaşadığımız şehir İstanbul büyülü ve sürprizler ile dolu bir şehir. Katılacağımız Londra Caz Festivali’ndeki bu performansımızda İstanbul’un bu büyüsünü yansıtmayı amaçladık. Kendimizi bu şehrin bir anına bırakarak onunla bir olmanın verdiği haz ile parçalarımızı çaldık. Bizler için tatmin edici bir deneyimdi. Umarım bizleri izleyecek olan dinleyicilerimiz de aynı duyguları yaşarlar.

 


 

Islandman:

 

 

Caz festivalleri bizim için her zaman yeni deneyimlere ev sahipliği yapıyor

 

Işıl Çalışkan: Londra Caz Festivali’yle yollarınız nasıl kesişti?

 

Islandman: İlk olarak pandemi öncesi dönemde planan bir kayıt projesine dayanıyor. 2020 yılında Gulb-aba Records ve Nightdreamer, Türkiye’den Moğollar, BaBa ZuLa ve bizim albümümüzden oluşan bir 'Turkish Psychedelia' projesine başladı. Amaç, bu üç grubun da albümlerini kaydedip lansmanlarını da Londra Caz Festivali’nde yapmaktı. Pandemi sebebiyle bu planlar değiştiği için performansların 'Turkish Psychedelia' adı altında dijital olarak yayınlanmasına karar verildi.

 

Işıl Çalışkan: Dünyanın en prestijli festivallerinden olan Londra Caz Festivali’nde sahne almak sizin için ne ifade ediyor?

 

Islandman: Kuşkusuz bizim çok değerli. Festival programında yer aldığımız yıl, bizzat Londra’da bu konseri vermek çok isterdik. Fakat pandemi sürecinden ötürü çevrimiçi bir performansla festival dinleyicisiyle buluşacağız.

 

 

Müziği sınırlar içine koymak yerine bulunulan mekâna ve dinleyicinin hislerine açık hale getiriyoruz

 

 

Işıl Çalışkan: Bir Caz Festivali’nin line-up’ında bulunmakla ilgili düşünceleriniz neler?

 

Islandman: Daha önce yurt dışında Montreux Jazz ve IDeeJazz gibi festivallerde, yurt içinde ise Akbank Caz ve İstanbul Caz Festivali’nde sahne aldık. Tüm bu festivallerde farklı kurgular içinde bambaşka dinleyici kitleleriyle buluştuk. Yaptığımız müziği belirli sınırlar içine koymak yerine bulunulan mekâna ve ona kulak veren dinleyicinin hislerine açık hale getiriyoruz. Dolayısıyla caz festivalleri bizim için her zaman yeni deneyimlere ev sahipliği yapıyor. 

 

Işıl Çalışkan: Hangi kriterlere göre bu programa dâhil edildiğinizi düşünüyorsunuz?

 

Islandman: Islandman, doğaçlama müzik yapan, grup etkileşimini ön planda tutan ve daima farklı müzikal etkilere açık olan bir proje. Tüm bunlar aynı zamanda caz müzikte de yer alıyor. Festival programına dâhil olurken Islandman’ın bu özelliklerinin ön plana çıktığını düşünüyoruz.

 

 

Saykedelik müzik zaman kavramını ortadan kaldıran ve zihin açan bir tür

 

 

Işıl Çalışkan: 'Istanbul Psychedelic' konserleri kapsamında sahne alacaksınız. Son yıllarda yurt dışındaki psychedelic müziğe artan ilgiyi neye bağlıyosunuz?

 

Islandman: Özellikle bir alt kültürün içinden çıkan müzik türlerinin zaman içinde benzer dinamiklerin tekrardan oluşmasıyla güncellik kazandığını görüyoruz. Saykedelik müzik, pek çok sesle kurduğu ilişki sayesinde zaman kavramını ortadan kaldıran ve zihin açan bir tür. Moğollar ve BaBa ZuLa, Islandman’in müzikal kimliğinde derin izleri olan iki grup. Onlarla aynı 'Istanbul Psychedelic’ adını taşıyan bir gecede buluşmaktan dolayı mutluyuz.

 

Işıl Çalışkan: Bu yıl festival çevrimiçi gerçekleştirilecek. Dinleyiciyle göz göze bakamadığınız bu deneyimi nasıl ifade edersiniz?

 

Islandman: Pandemi sürecinde bu tarz çevrimiçi performanslarımız oldu. Tabii ki başta da söylediğimiz gibi seyirciyle bir arada olmayı ve müziğimize onların enerjilerini de dâhil etmeyi çok isterdik. Fakat bu süreç müzikal olarak başka bağlamlar oluşturmamızı sağladı. Fiziksel bir temas olmasa da gündelik hayatta baskın bir şekilde ortak kaygıları taşıyoruz. Dolasıyla her seferinde bambaşka ülkeler ve coğrafyalardan hep birlikte iyileşmek ve olumsuz hislerden uzaklaşmak için buluşuyoruz.

 

Işıl Çalışkan: Katılımcıları nasıl bir sahne performansı bekliyor?

 

Islandman: Performans pandemi dolayısıyla İstanbul ve açık havada kaydedildi. İstanbul’un sevdiğimiz bir lokasyonunda güzel anılarımızın olduğu bir atmosferde performans sergiledik. Neresi olduğunu şimdilik sürpriz olsun.

 

Işıl Çalışkan

 

Cazkolik.com / 19 Kasım 2020, Perşembe

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Işıl Çalışkan

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.