Yeni haftanın yeni konuğu genç kuşağın yetenekli piyanistlerinden Çağrı Sertel...

Yeni haftanın yeni konuğu genç kuşağın yetenekli piyanistlerinden Çağrı Sertel...

(Bu yazıya ait okunma rakamları 14 Şubat 2011 tarihinden sonrasına aittir.)


Zuhal Focan: Çağrı Sertel kimdir?

Çağrı Sertel: 30 Eylül 1983 yılında Safranbolu’da doğdum. Üç yaşındayken babamın işi nedeniyle İstanbul’a yerleştik. Bu hayatımın üç yıllık döneminde ben hiç bir kelime konuşmamışım ve sadece birşeyler mırıldanarak iletişim kurmuşum. Ailem müzikle ilgili yeteneğimi 1-2 yaşındayken sürekli İstiklal Marşı’nı mırıldandığımı duyduğunda anladığını söyler hep, hani o dönemde TRT televizyon yayınına dalgalanan bayrak görüntüsü ve İstiklal Marşı çalarak başlardı ya herhalde onu sürekli duyup görmemden kaynaklı bir durumdu. Ben İstanbul’un Tuzla ilçesinde büyüdüm ve orada müzikle alakalı birşey yoktu ancak evimizde Sezen Aksu, Nükhet Duru, Sertab Erener, Levent Yüksel gibi isimlerin albümleri çalınırdı ve büyük bir keyifle dinlerdim. Abim sıkı bir Elvis Presley fanıydı ve koleksiyoncusuydu da diyebilirim, pop müzik dışında rock’n roll müziğiyle de bu sayede tanıştım. Bu müzikleri dinlerken bir yandan da evdeki oyuncak klavyemle duyduklarımı çalmaya çalışırdım. Abim otelcilikle ilgili çalışmak istediğinden dolayı ben 10 yaşındayken Antalya’ya gitti ve tam o gittiği sırada Antalya’da yaşayan ve İstanbul’da üniversite eğitimine devam edecek olan kuzenim Ozan Tügen bizimle yaşamaya geldi. Onun annesi ve babası müzik öğretmeniydi ve kuzenim de klavye çalıyordu. Beni en çok teşvik eden kişi Ozan Tügen olmuştur. Klavyede akor basıp üstüne de melodileri çalmayı ondan öğrendim ve ilk ufkumu açan durum bu oldu. Armonileri uğraşa uğraşa dinlediğim pop parçalarını çıkara çıkara kendim öğrendim bir yandan da onların melodilerini de çalıyordum. Bu yaptığım şey ister istemez benim için çok keyifli bir oyun haline geldi ve bir yandan da kulağımı geliştirdi. Bu durumu farkeden annemle babam bana 12 yaşımdayken piyano ve solfej dersi aldırdı. Ne yalan söyleyeyim o kadar sıkılırdım ki o ödevleri yapmaya. Ciddi anlamda tembel ilan edilmiştim. Piyano çalışmak bir işkenceydi. Öğretmenimin bana verdiği ödevleri yapmak yerine ben yine birşeyler dinleyip onları çıkarıp çalma durumunu devam ettiriyordum veya doğaçlıyordum çok da keyif alarak. 15 yaşına geldiğim sıralarda ortaokul son sınıftayken piyano çalıştığım hocamın İstanbul Avni Akyol Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’ne girmemi önermesiyle okulun yetenek sınavlarına girdim ve kazandım. Burada halen görüştüğüm ve çalıştığım müzisyen arkadaşlarımla tanıştım ve çok güzel anılarım oldu. Burada okuduğum sıralarda kompozisyon dersi olmamasına rağmen ben sürekli olarak müzik yazardım ve nota öğrenmemi de bu sağlamıştır. Bilmediğim enstrüman yazımlarını terimleri vs. öğrenip senfonik aranjmanlar apardım. Yaylı ve üflemeli enstrümanlar ve piyano için yazdığım senfonik müzikleri okulda hocalarımın beni hiç tasvip etmemelerine karşın okul konserlerinde çalardım çok da büyük keyif alırdım ve beslenirdim. Lise son sınıftayken arkadaşlarım sayesinde caz müziğiyle tanıştım. O dönemde Aziza Mustafa Zadeh, Chick Corea, Herbie Hancock ve elbette çok değerli Aydın Esen’i dinleme fırsatı buldum. Ufkum açıldı, armoni, kompozisyon ve improvizasyon ile ilgili de bambaşka bir anlayış içine girdim. Bu arada İstanbul Bilgi Üniversitesi’ndeki caz müzik eğitimi hep kulağımıza geliyordu. Liseden sonra İstanbul Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü sınavlarına girdim ve tam burs alarak okula kabul edildim. Burada Ricky Ford, Tuna Ötenel, Donovan Mixon, Can Kozlu, Cengiz Baysal, Onur Türkmen ve Selen Gülün’le çalıştım. Kompozisyon çalışmalarıma burada da devam ettim. Bana çok faydası dokunmuş bir okuldur her açıdan. Okuduğum süreç içerisinde “S.O.S” , “Monofoniks”, “Silent Project”, “Flat Five”, “The Ricky Ford 3+1 Quintet”, “Süreyya Doğrular & Çağrı Sertel Group”, “The Clown”, “Çağrı Sertel Trio”, “Pluma Band”, “FOURinthePOCKET” gibi bir çok projem oldu ve bazıları halen devam ediyor. Okul sonrasında popüler piyasada da çalışmaya başladım haliyle yaşayabilmek için. Şu anda da bir yandan hayatla mücadele edip bir yandan da müzisyenliğimi her koldan sürdürmeye çalışıyorum.

Zuhal Focan: Kayıt yapmak gibi bir isteğin, projen var mı? Varsa kimlerle?

Çağrı Sertel: Müzik yazdığım sürece bir yandan da onları maddi durumum el verdikçe devamlı olarak albümlere dökmek niyetindeyim. Ediz Hafızoğlu ve Kağan Yıldız ile yaklaşık 3 yıldır devam eden Çağrı Sertel Trio isimli bir projem var. Bu projede kendi yazdığım parçaların yanı sıra caz standartlarının da yer aldığı konserleri zaten vermekteydik ve albüm kaydetmek fikri uzun bir süredir vardı. 2009 Şubat ayında ilk albümüm olan Çağrı Sertel Trio “Newborn”u 4 gün içinde kaydettik. Albüm tamamen benim kompozisyonlarımdan oluşuyor. Albümde Sarp Maden (g), Levent Altındağ (s), Çağ Erçağ (cello) ve İmer Demirer gibi featuring artistler de var. Kaydı Alp Turaç, Deniz Doğançay ve Berk Kula yaptı. Sonrasında da Alp Turaç mixledi. Ocak ayının sonunda da mastering için İsveç’e yollayacağım bir aksilik çıkmazsa. Herkes büyük büyük bir özveriyle ve keyifle çalıştı bu yüzden hakları ödenmez iyi ki varlar. Bunun dışında yeni projelerim de var ama tabi öncelikle bu albümü bir an evvel çıkarmak istiyorum.

Zuhal Focan: Genelde (Türkiye’de ve dünyada) caza nasıl bir gelecek öngörüyorsun?

Çağrı Sertel: Türkiyedeki caz dünyası çok iyi yerlere doğru gidiyor gibi görünüyor bana, çünkü insanlar giderek daha meraklı bir hal aldı bu müziğe karşı. Caz müzisyenlerinin albüm oranı artıyor bu da çok güzel bişey çeşitlilik her zaman çok sevdiğimiz birşey. Ama elbette ki popüleritesi şimdiki pop müzik kadar değil ve olması da beklenemez. Özel bir müzik çok kolay anlaşılamayabiliyor bazen ama tabi bu tamamen sevgi meselesi. Dünyaya gelecek olursak caz müziği benim gördüğüm kadarıyla 90’ların başında popülaritesini büyük ölçüde yitirdi. Ne yazık ki herşey çok büyük ölçüde ticarete dökülmüş olduğu için caz da bundan nasibini alıyor. Enstrüman müziği artık çok değersizleşti gibi çünkü bilgisayarlarla herkes evinden kendi başına albüm yapıp satabiliyor bile. Tabi ki bizler için bu iş hiç bir zaman bitmeyecek ve dünyada caz müziğinde bir fade out yaşanmış da olsa halen çok çok iyi müzisyenler- müzikler bize ilham kaynağı oluyor ve teşvik ediyor, edecek, elbetteki dinleyiciyi de dinlemeye teşvik ediyor, edecek de.

Zuhal Focan: Senden sonra yetişen gençlere söylemek istediklerin?

Çağrı Sertel: Öğrencilerime ve takip eden meraklı arkadaşlara hep söylediğim şey, bu müzik en çok analitik dinlemeyle yapılabilen bir müzik. Bolca dinleyip fikir edinmek ve bir yandan da entrüman üzerinde uygulamak lazım. Bol bol çalışmak. Elbette hepimizin kendi fikirleri ve bir tarzı var müzik yaparken ama her zaman dinleyip beslenmek gerekiyor yoksa tıkanmak, kendini tekrarlamak çok mümkün şu dönemde. Bu arada elbette ki zor bir meslek günümüzde çok fazla yaratıclığı ve müzik yapmayı engelleyecek durum var hep karşılaştığımız. Ama hep şunu düşünsünler, müzik işi ömürlük bir iş yani bir yaştan sonra artık durmak gibi bir durumu yok ve bu insanı hep ayakta, hep öğrenmeye açık ve aktif kılıyor, bu da duyulduğu üzere muhteşem bir şey. Eğer böyle bir yeteneğe sahiplerse vakitlerini ve hayatlarını hiç boşa harcamasınlar ve bunu değerlendirsinler hiç pişman olmayacaklar.

Müzikle kalın...

Zuhal Focan
8 Şubat 2010, Pazartesi
focan@nardisjazz.com

Cazkolik.com

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Zuhal Focan

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.