Mürekkepte caz mavisi...

Mürekkepte caz mavisi...

Şehirde caz zamanı...

Yeni sezon başlarken

Eylül sonbaharın ilk ayı olsa da etkinliklerin başladığı esas ay ekimdir. Eylülde okullar açılır, şehir dolar vs. ama yeni sezon için herkes pozisyonunu ekimde alır. Bu sene neler olacak? Artık sosyal medya var, herkes herşeyi ilk elden öğreniyor, ama bizim, yani cazseverlerin dönüp baktığı ilk büyük haber Akbank Caz Festivalinin lansman gecesidir ve o da 25 eylül akşamı yapıldı. Cazkolik dahil her yere haberler yayılmıştır. Sonbaharın yüzük taşı Akbank Caz Festivali ama İKSV Salon, Zorlu PSM gibi büyük oyuncular ilk konserlerini gerçekleştirdi bile. Geçen yıl Zorlu PSM`nin yılıydı, bence bu yıl da liderliği kaptırmaz, heyecan veren işlere imza atacaklar. Nardis, the Badau, Mitanni gibi vazgeçilmez klüpler de açıldı. İş Sanat kasımı sever. Tıpkı Zorlu PSM gibi sezonun bir diğer yıldızı Kadıköy olacak. Bu semtin yükselişi artarak sürecek. Bakalım neler olacak. Takipteyiz.


İyi firma, iyi prodüktör fırsatı koklar

Kendini var eden albümler

Bizde, gerçek anlamda müzik prodüktörlüğü ve yöneticilik hiç olmadı. Tüm müzik sektörü için bunu söyliyip geçiyim. Çok büyük eksiğimizdir. Bir örnek vericem; doksanların ortası, cazın önemli firması Blue Note`la çalışan trompetçi Tim Hagan, saksofoncu Javon Jackson, altocu Greg Osby, piyanist Kevin Hays ve davulcu Bill Stewart gibi dönemin genç, şimdinin ustaları WNET isimli medya şirketinin "geleceğin genç müzisyenleri" dosyasına röportaj vermek için buluşur, konuşmalar filan derken birkaç parça da hazır toplanmışken beraber çalınır. Aaa, bir bakarlar ki ortada harika bir müzik var. Blue Note`un prodüktörü Bruce Lundvall hemen organize eder ve çocuklara "Blue Spirit" isimli bir albüm kaydettirir. Kapağa da bir güzel "Blue Note Presents" diye yazar, sonra herkes kendi işine döner ama firma bu deneyimi unutmaz, aradan 20 yıl geçer, firma, bugünün gençlerine "Second Light" isimli yeni bir albüm daha kaydettirdi. Ne demek istediğim anlaşılıyor değil mi?


Serkidoryan`da küçük bir salon

Beyoğlu`nda harika konserlere aday bir küçük salon

Geçen hafta Beyoğlu`nda, Emek Sineması`nın da içinde olduğu Grand Pera kompleksinin sezon açılışı vardı. Seksenlere kadar Anadolu Klübü yani Cercle d`Orient (Serkidoryan) adıyla bilinen tarihi binada Emek sineması tartışmalarını yaşadık, hâlâ sürüyor, değineceğim konu başka, aşağıdaki AVM ve Emek sineması haricinde 8 sinema salonu, Madam Tussaud müzesi gibi yeni salonlar da açılmış, benim dikkatimi çeken ise 150 kişilik küçük bir salon daha yapılmış olması, Beyoğlu`nda bu ölçekli konser salonuna çok ihtiyaç var, o civarda yoğun müziksever trafiği var ama Akbank Sanat haricinde bu tarz bir konser salonu yok, Grand Pera/Emek Kültür Sanat Vakfı`nın yöneticisi Remzi Bey bu salonu aktif olarak kullanmaya başlayacaklarını söyledi, umarım yakında caz konserleriyle ilgili yeni haberler alırız.


Yepyeni bir big band nesli geliyor

Yeni büyük orkestralar yeni müziklerin peşinde

Ne kadar takip ediyorsunuz bilmiyorum ama etmeyenler için duyurmuş olayım, yepyeni bir big band nesli geldi/geliyor ve müthiş işler yapıyorlar, hem de dünyanın dört yanında. Cazı sıradışı yorumluyor, yeni açılımlar getiriyor, big band formunu yeniden tanımlıyor, koskoca orkestralar küçük ensembllar gibi çalıyor, farklı tarzları büyük orkestra formlarıyla yeni müziklere dönüştürüyorlar. Hem Avrupa`da hem Amerika`da yeni nesil caz okullarının bu gelişmede büyük etkisi var ve müzik firmaları bu damarı keşfetti, iyi projelere ve işlere albüm yapmakta hiç de çekingen davranmıyorlar. Burada geçtiğimiz yıllarda izlediğimiz big band konserlerini hatırlayınca ipuçlarını birleştirmek daha kolay oluyor. Bu konu henüz gelişme safhasında ve önümüzdeki dönemde birçok yeni habere hazırlıklı olun derim. Hatta, bizden de yeni haberler gelebilir.


Play like Ahmad

Monk`un da böyle güzel bir fotoğrafı var

Miles Davis ellili yıllarda o dönemki piyanisti Red Garland`a böyle seslendiğinde Garland herhalde bu tavsiyeden memnun kalmamıştır, bildiği, inandığı gibi çalmak varken niye Ahmad Jamal isimli genç bir çocuk gibi çalsın ki! Büyük sanatçılarla çalışmak zordur, sizi zorlar, kendinizden nefret etmenizi sağlayana kadar zorlar. Bu işin bir tarafı, diğer tarafı Ahmad Jamal. Bu işte en suçsuz o. O daha genç bir çocukken tarzını, tekniğini bulmuş, Miles da onu keşfetmiş. Birlikte çalmışlar zaten. Jamal hâlâ çalıyor. Bu yaz "Marseille" albümünü yayınladı. Bizde hakettiği kadar konuşulmadı ama iyi bir albüm. İnce göndermeleri olan zarif bir kayıt. Ahmad hâlâ Ahmad gibi çalıyor, onu değerli yapan bu yanı zaten. Bir de, ekibini uzun zamandır değiştirmedi, belli ki zamanla olgunlaşan ortak sese inanıyor. Ekibi de ona. Bu karşılıklı sevgiyi konserlerde de görmek, hissetmek mümkün zaten.


Ses estetiği

Mesela sesiniz bir prima donna sesine benzeyebilir mi?

İşte, ilk kez duyduğum bir şey daha, belki size de yeni gelecek. Bir gelişme mi nedir emin değilim, tıbbın eskiden yapamadığı ama şimdi yapabildiği bir şey mi acaba… Sesinden şikayet eden şarkıcılar için de olabilir ama özellikle, gündelik hayatında sesini etki yaratmak için kullanan, ne bileyim, mesela iş adamları, televizyon insanları, yöneticiler, işi nedeniyle telefonlardan insanlara seslenmek durumunda olanlar, per an sesini kullananlar vs. bu insanlar artık seslerinde istedikleri değişikliği yaptırabilirmiş. Hani nasıl burnunuzu, kaşınızı, gözünüzü estetik olarak düzeltebiliyorsunuz ya, niye sesinizi de erkekseniz mesela davudi bir tona, kadınsanız olmasını istediğiniz hale çeviremeyesiniz. Bunun ilanını gördüm, hem de Türkiye`de, yabancı ülkelerde değil, reklamdaki doktor sesinizi istediğiniz gibi değştirebileceğinizi söylüyordu. Eminim çok talep vardır.


Caz tarihine teşekkür

Christian McBride`dan Wein`e içten bir teşekkür

Ne güzel bir fotoğraf değil mi... Sık rastlanmayan içtenlikte. Sağdaki yaşlı adam George Wein. Caz tarihinin ilk caz festivali kabul edilen Newport Caz Festivali`ni kuran adam. Büyük bir vizyoner. Kişisel hayatı büyük bir hikaye. Amerikalıların pek sevdiği tabirle o bir `meydan okuyucu`. Yanındaki orta yaşlı genç adam Christian McBride. Hani geçen hafta Wynton Marsalis`in yerine mi oynuyor dediğim başarılı basçı ama potansiyeli hayli yüksek biri. McBride yeni albümünü yayınladığı dönem aynı zamanda Newport Caz Festivali`ndeki yeni görevinin de ilk yılını kutladı. Sembol festivalin artistik direktörlüğü koltuğu artık McBride`ın. Bence, bu teşekkür büyük bir sembol. Günümüzün caz nesli kurucu nesle teşekkür ediyor. Biz de bu teşekkürün ortağıyız. Caza ömürlerini adayan bu adamlar olmasıydı dünya bu harika müzikten mahrum kalacaktı. Sahi, biz o zaman ne dinleyecektik?


Caz ve dolma kalem; Miles Davis mavisi

Mürekkepte Miles Davis mavisi

En dolma biber parmaklımızın bile cep telefonu tuşlarında harflere takla attırdığı, el yazısını nerdeyse unuttuğumuz günlerde bir anda önüme düştü haber. Dolmakalem deyince akla gelen ilk markalardan Montblanc "Miles Davis Jazz Blue" adını verdiği bir dolmakalem mürekkebi çıkarmış. Yanda resimdeki şişede görülen mürekkebin rengini firma özel çalışmış. Oldukça tatlı bir mavi. Sizi bilmem ama bu haber bana güzel geldi. İlgimi çeken, dolmakalem değil mürekkep yapmaları. Belki dolmakalemi vaktiyle yaptılar, onu bilmiyorum. 30 mililitrelik klasik şişede (şişe özel tasarım) 19 dolara satılıyormuş. Mürekkebi biten dolmakalemin ucunu mürekkep şişesine hafifçe daldırıp emme mekanizmasına bastığınızda mürekkebin hızla doluşu, işte o ritüel... Sanki başka bir dünyaya aitmiş gibi gelmiyor mu size de. Eğer yoksa bu güzel lüksü tamamlamak için yanına bir de dolmakalem şart tabii. Durduk yerde masraf çıkarttım.


Müziğimizi yeniden keşfediyoruz

HAAi`nin listesinde Okay Temiz`in adı en üst sırada

Evet, tam öyle oldu... Son yıllarda Avrupa`dan, Amerika`dan 1960 ve 70`li yılların şimdi saykodelik denen dönemin popüler Türk pop/rock müziğine karşı birden bir ilgi oldu. Niye oldu, kim gösterdi bu ilgiyi tam anlamadan bir anda burada kendi müziğimizi (adeta) yeniden keşfettik, biz derken, basının bir kesimi diyelim... Yoksa elbette biliyorduk kendi müziğimizi o kadar da değil, bu müziklerle büyüdük ama kimse bu ilginin arkasındaki sebebi sormadı, DJ`lerin sample merakına verildi. Tabii sorumlu tek bir kişi değilse de öne çıkan bir isim var, o da HAAi olarak bilinen Teneil Throssell isimli Avustralyalı genç bir DJ kız. Londra`da parlayan bu kız kendi deyimiyle dönemin Türk ve Afrika müziklerinin iflah olmaz fanatiği, ne varsa topluyor ve başta Londra katıldığı her yerde çalıyor. O ve varsa onun gibilerce bu müzik buraya bize kadar ulaşıyor. İronik değil mi?


Feridun Ertaşkan

Cazkolik.com / 25 Eylül 2017, Pazartesi

Kaydet

Kaydet

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Feridun Ertaşkan

Cazkolik.com kurucusu, editör ve yazar.

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.