Akın Eldes ile "Ara Taksim" üzerine...

Akın Eldes ile "Ara Taksim" üzerine...

Cazkolik: Hayırlı olsun albümünüz. Ne kadar oldu çıkalı, öyle başlayalım sohbetimize...

Akın Eldes: Teşekkür ederim. Yanlış hatırlamıyorsam bir ayı geçti. Yok aslında daha çok. Ben kendi içimdeki bir takım şeyleri hızlı yaşıyorum galiba, sonraki albümleri düşünmekle haşır neşir olduğumdan zaman benim için çok daha hızlı geçti gitti.

Cazkolik: Dediğiniz doğru ama cazda yeni albüm pop albümü gibi olmuyor. 2-3 aylık, 6 aylık albümler yeni sayılır. Çok sayıda albüm çıkmadığı için, sizler de ağırlıklı olarak projelerde, konserlerde, farklı işlerde çalışıyorsunuz. Bundan önceki albümle arası ne kadar?

Akın Eldes: “Cango” 2007’da yayınlandı. 2007’den 2009’a iki yıl... Geçenlerde sohbet ediyorduk aramızda. Pinhani’yle konserlere çıkıyorum. Konserin öncesinde kuliste konuşuyorduk. İşte kimi müzisyenleri, caz müzisyenlerinin hayatlarını, alkolik olanları, garip, trajik şekillerde ölmüş olanları, o ara bir arkadaşımız trompetçi Lee Morgan’ın ölümünü anlatmıştı...

Cazkolik: Aşk cinayeti...

Akın Eldes: Adam karısıyla kavga ediyor, dur şimdi çalacağım diyor, kulüpte kavga ediyorlar. Ben çalacağım diyor adam. Çalıyor. Kadın evine gidiyor. Tabancayı alıp geliyor ve arada adamı vuruyor. Böyle garip bir şey. Ben bu sohbetin üzerine konuyu Wikipedia’da araştırdım, orada ilgimi çeken başka bir husus da Morgan’ın kısa ömründe çok albüm çıkarmış olması. Yani demin ki sohbetimizle çelişmiş olacak ama bazı seneler dört beş albüm birden çıkarmış. 

Cazkolik: Sanırım o zamanlar, bu müzisyenlerin çoğu dostluk olarak komünal yaşayan insanlar. Özellikle 50’li, 60’lı yıllarda müzik yapan cazcıların çoğu topluluk olarak yaşıyorlar. Çok yakın arkadaşlar, birbirlerine çok bağlılar ve çoğu belli müzik ekolünün içindeler. Dolayısıyla mesela şeyde de o konu olmuştu. Bu az albüm çıkarma, kişisel olarak çıkarma, albüm ve 90’lı, 2000’li yıllarda biraz daha ağır bastıran bir kavram olmaya başladı. Ama müziğin henüz kolektif olarak üretildiği yıllarda günümüzde ağırlıklı bireysel olarak üretildiği için 50, 60, 70’li yıllarda hangi albümün kimin albümü olduğu bile belli değil. Onun adına çıkmış sayılıyor pek çok albüm. Diyelim Lee Morgan bir albüme katılıyor, çalıyor. Ertesi gün bir arkadaşı arıyor, trompet lazım, gelir misin diyor.

Akın Eldes: İşte bu şekilde olursa yılda en az 10 albüm kaydeder herhalde.. 

Cazkolik: Doğru diyorsunuz. Katılıyorum. Ron Carter buraya geldiğinde kendi programım için bu konuyu araştırmıştım. Yani kaç albümü var diye merak etmiştim. Ron Carter’ın şimdiye kadar kayıtlarında yer aldığı albümlerin toplamının 2500’ün üzerinde olduğunu öğrenmiştim.

Akın Eldes: O katıldığı albümlerle beraber herhalde.

Cazkolik: Tabii, bunun neredeyse 2300’ü sadece basçı olarak, konuk olarak katıldığı albümler. Ama sıralayıp bunları alt alta yazdığımız zaman ortaya muazzam sayıda albüm çıkıyor. Plak firmaları bu kayıtları sonradan tekrar tekrar yayınladığı için. Özellikle Amerika’da küçük ve bağımsız firmalar böyle albümleri çok yayınlıyorlar. Mesela o geçmiş zamanlarda Ron Carter ismi bugünkü kadar bilinen ve ünlü bir isim değildi. Bunu örnek olarak anlatıyorum. O zamanlarda Lee Morgan adıyla yayınlanmış bir albüm bugün Ron Carter adıyla yeniden yayınlanabiliyor. Çünkü Lee Morgan’ın ölümünün üzerinden 30 yıldan fazla geçtiği için genç kuşakların iyi tanıdığı bir isim olmayabilir. Oysa Ron Carter bugün duayen biri konumunda. Çok daha ünlü biri. Bu sebeple albümü Ron Carter adıyla yayınlamak satış için iyi bir sebep olabilir. Albümü artık çıkardınız.

Akın Eldes: Bir buçuk aya yakın oldu diyebilirim.

Cazkolik: 10 Nisan’da çıktı yanlış hatırlamıyorsam. Satışlar nasıl diye sorsam? 

Akın Eldes: Vallahi fena değil. Ama ‘fena değil’ kişiden kişiye göre değişebilir. 

Cazkolik: Arkasından şuraya bağlamak istiyorum, onun için sordum. Dijital satış hakkında ne düşünüyorsunuz?

Akın Eldes: Bu konuda İlkin (İlkin Deniz) bana bir site göstermişti. Bu arada kendisi de Türkiye’ye geldi geçenlerde, aslında Amerika’da yaşıyor. albümünü de yayınlamış, ikinci albümü oldu. Albümlerinde iki şey çok hoşuma gitti, şayet yanlış anlamadıysam orada albüm yayınlamak için bir plak şirketine baş vurmanız gerekmiyor. Masrafları siz üstlendiğiniz sürece tek başınıza da albüm yapabiliyorsunuz.

Cazkolik: Yapımcı belgesi gerekmiyor mu?

Akın Eldes: Gerekmiyor. Sadece barkod alabilmek için bir miktar para ödüyorsunuz. Başkalarının parçalarını yorumladıysanız telifini ödüyorsunuz. Bunun dışında hakikaten özgürsünüz, albümünüzü yayınlayabiliyorsunuz.  

Cazkolik: İyice pratik hale gelmiş anlaşılan...

Akın Eldes: Evet. Ve CD Baby diye bir site duydum İlkin’den. Hayran kaldım ve ilk fırsatta da bu siteye CD’lerimi yüklemek istiyorum.

Cazkolik: Ben de duymuştum bu siteyi.

Akın Eldes: Şöyle ki; tıklıyorsunuz, sizin albümün fragmanları çıkıyor, 30-45 saniyelik ki bu süreleri siz belirliyebiliyorsunuz isterseniz. Kaç kişi dinlemiş, kim satın almış bu bilgilere erişebiliyorsunuz. Japonya’dan mı almış, Çin’den mi, Amerika’dan mı tüm bu bilgilere erişebiliyorsunuz ve sonuçta satılan albümler karşılığında para sizin hesabınıza aktarılıyor ve artı iki seçenek sunuyor. Albümü dijital olarak satabiliyor ya da normal bildiğimiz CD olarak da satabiliyor hatta şöyle bir detay daha var. Çok hoşuma gitti, parçayı 30 saniye dinlediniz, müzik hoşunuza gitti, satın almak istemiyorsunuz ama dinlemek istiyorsunuz. Bu durumda da size seçenek sunuyor. Oldukça sembolik mesala 1 sent karşılığında parçanın tamamını dinleyebiliyorsunuz. Bunları da CD Baby’de görebiliyorsunuz. 1 sent ödendi, şu kadar kişi dinledi, şu kişiler dinledi gibi bilgilere ulaşabiliyorsunuz. Bu detaylar çok hoşuma gidince hemen şunu düşündüm. Acaba Türkiye’den de girebiliyor muyuz bu siteye? Araştırınca bizim yerli sanatçıların albümlerini gördüm. Böyle bir oluşumun olması iyi bir seçenek. Keşke burada da bize yönelik böyle  bir imkan kendi ülkemizde de olsa. 

Cazkolik: Tam bu anlamda değil ama böyle şeyler bizde de yapılmaya başlandı. Burada bir tek şeyi anlamadım ben. Mesela Jobim’in bir bestesini çalıyorsun, o bestenin parası nasıl gidiyor adama?

Akın Eldes: Mesam veya onun eşleştiği bir kuruluş var ve oraya sanatçı bildiriyor. Ben şu sanatçının parçasını yorumladım, bundan doğan borcumu ödüyorum diye. Yani artık o sanatçı hangi kuruluşa bağlıysa veya onun varisleri diyelim ona aktarılıyor daha sonra.

Cazkolik: Bunu şöyle onaylamış olayım. Bundan iki üç röportaj önce Mehmet Okonşar ile yaptığımız röportajda okumuşsunuzdur belki o da orada benzeri bir şeyi söylüyor. Ben ona sordum. Son sıralarda hiç albümünüzü görmedim. Ben mi denk gelmedim diye, yok dedi hakikaten ama albüm konu satışlarına gelmişti Amazon gibi yerleri kastederek, albümlerimin satışları orada çok güzel gittiği için ben de hani çok da dokunayım istemedim. Yeni bir albüm çünkü onlar, biraz görülsün, satışı da devam etsin gibi. Mesela öyle bir yerlerde şey yapmak mümkün.

Akın Eldes: Tabii. İşte şimdi Amazon’la çalışan bir arkadaşım olsa mutlaka orayı da araştırırım. Ama şimdi ilk fırsatta bu CD Baby konusunda derinleşmek istiyorum.

Cazkolik: Ben de araştırayım. İlginç ve pratik detaylar varsa öğrenebileceğim bildiririm. Çünkü Türkiye henüz bu konuda çok bakir. Kimse de ne yapacağını çok iyi bilmiyor. Herkes biraz el yordamıyla yolunu bulmaya çalışıyor. Ama el yordamıyla bulunurken tahmin ediyorum hatalar da yapılıyor. Çiçek koklamaya giderken öbür çiçeği ezmek gibi bir şey. Ama bunlar normal. Türkiye bu kavramla yeni tanıştı ama çok çabuk uyum sağlayan bir ülkeyiz biz. Genç, dinamik ve kafası çalışan bir nesil. Hemen çözebiliyoruz meseleyi.

Akın Eldes: İnternet çok enteresan bir kanal. Bilgiyi çok daha kolay topluyor insan internet vasıtasıyla ve bunun  mutlaka faydası olur. Daha hızlı bir hal alır. Bunun dışında ben albümün fiziki olarak dedim demin , hala satışları sürüyor. Zaten ama bu tarz albümlerin korkunç miktarlarda satmayacağı aşikar.  

Cazkolik: Doğru ama sizin iyi bir dinleyiciniz var. İyi bir alıcınız var. Mesela kendi dinleyicinize albüm çıktığı an zaten ulaşıyor . İsterseniz biraz da albümden konuşalım. Aksak Funk, ilk parça!

Akın Eldes: Evet.

Cazkolik: Parçaları dinlerken küçük küçük notlar alıyorum ki sonra bu benzeşmeler nasıl uyuyor mu acaba diye. Bir beğeni olarak değil de hani bir yorum ve tespit açısından doğru bulur musunuz acaba? Mesela Ankara havası diye bildiğimiz Ankara, Ege Efe müziği, efe modernizmini barındıran geniş bir yelpaze, böyle bir duygu olabilir mi mesela. Oturuyor mu? Albümün geneli için de ya da sadece Aksak Funk için de olabilir. Öte yandan Erkin Koray’la uyuşan bir sound, sizin müziğinizin içerisinde bu kavramlar var mı sizce? Yoksa yanlış bir tespit mi ya da daha farklı bir şey mi?

Akın Eldes: Geniş yelpaze kısmına katılıyorum. Onun dışında  katılmıyorum. Fakat şöyle birşey söyleyebilirim. Ankara havalarına özel ilgi duyuyorum. Fakat bunun yansıması henüz bu albümde yok. Ama ileriki albümlerde olacaktır. Dinliyorum, zevkle dinliyorum üstelik. Zeybek müzikleri, Ege müzikleri, Ankara müzikleri. Folklorik ögelere daha çok ağırlık verdim. Zevkle dinliyorum.  

Cazkolik: Funk ilginç bir kavram. 70’lerde başladığı zaman Fusion ile buluştu hemen. Albümü Funk içerisinde değerlendirir misiniz?

Akın Eldes: Yok, ama o parçayı değerlendiriyorum. Hem Cango’da da, şimdi aklıma geldi Funk müziği ilgimi çeker. Hep güzel bir Funk parçası bestelemeye, yapmaya çalışırım. Bir türlü de beceremem. Cango’da da öyle bir denemem var. Bu albümde de bu parça. Ama hani Funk derken şimdi oturup da Amerika’da dinlediğimiz bir Funk’ı bestelemem çok zor gibi geliyor bana.

Cazkolik: Funk dünyada da bizde de uçsuz bucaksız bir kavrama dönüşmeye başladı. Bunun içinden çıkması zor, yakında bir iki kişiyle daha konuştum bunu, Türkiye’de şu anda herhalde bir çok grup ve müzisyen şu anda temel olarak Funk ile uğraşıyor. Bu aslında bir süre sonra bir çeşit deformasyona yol açabilir mi? 

Akın Eldes: İşte deforme deyince benim hafif kafam karışıyor. Şundan ötürü. Aslında zaten formu neydi ki Funk’ın? Ama aslında beni ilgilendiren tarafı şu ki durumumu kısaca betimliyor. Ben çeşitli yelpazelerdeki müziklere ilgi duyan bir insanım. Ama hiç bir müziği de tam olarak derinlemesine bildiğimi söyleyemem. Genel tabirlerle konuşayım rock müziğini iyi bilmem, caz müziğini de iyi bildiğim söylenemez. Ama hepsini de severim, anlamaya çalışırım. Hem bizim hem de çevremizdeki yakın coğrafyanın müziklerini severim, dinlerim, anlamaya çalışırım. Bir sürü çok çeşitli folklorik müzikleri dinlerim. Bunların bende bir yansıması olur. Derinlemesine hiç bir müziği çok iyi bildiğim söylenemez. İnsanlar cazın, rockın belli dönemlerini sever. O dönemlerle ilgili tartışmalar vardır. Ben öyle birisi hiç olmadım. Bence bu iki tarzdaki tartışmalar da belli açılardan haklı. Şimdi ilginç bir konuya atlamış olacağım ama, geçenlerde televizyonda bir tartışmaya rastladım. Kolbastı diye bir dans var.

Cazkolik: İlginç bir dans.

Akın Eldes: Evet. Çok ilgimi çekiyor. İlgiyle izliyorum. Hatta imreniyorum. Keşke şu dansı ben de yapabilsem diyorum. Bana sorsanız bu kolbastıyı bizim folklorik dansımızı break dansla karıştırmışlar ortaya böyle bir şey çıkmış derim. Ama sonra o programda gördüm ki daha farklı bir tartışma var. Birileri diyor ki bu dansı uluslararası alana açalım. Ama nasıl açalım? Başka danslarla mı karıştıralım, orijinal haliyle mi kalsın? Folklorik açıdan ilginç bir tartışmaydı, ilgimi çekti. Çok da güzel bir programdı. Bütün bu şeylerden örnekler verdiler. Hem orijinal, hem en doğal hali diyebileceğimiz kolbastıyı seyrettim. Hem de modern olarak uyarlanmış halini seyrettim. İkisi de hoşuma gitti. O da güzel, o da güzel. Bence insanlar yaşadığı şekilde olanını seviyorlar. İkisi de güzel geldi bana. Bu müzikte de böyle benim için..

Cazkolik: O yıllara dönelim. Yani size göre nasıl bir seyir oldu özetlerseniz. 90’ların başından bu yana mı, nasıl başlatmak lazım?

Akın Eldes: Biraz düşüneyim. Benim gitara başlayış zamanım 70’lerin sonu. 

Cazkolik: Gitara değil de biraz kendi soundunuzu oluşturmaya başladığınız dönem olarak.

Akın Eldes: O zaman on sene sonrasına gideceğiz, sound derseniz. İlk dinlediğim müzikler gitarist müzikleri ve rock müzikleri. Bunlar işte Jimmy Hendrix, Eric Clapton.. Daha sonra, 80’lerin sonunda cazı keşfettim Miles Davis’le. Hatta üç konserine de gittim. Kaç senesiydi? 91 mi hatırlayamıyorum. 90 mıydı, 89 mu? Tam hatırlayamıyorum ama üç konserine de gitmiştim.

Cazkolik: Bilet bulan şanslılardandınız yani.

Akın Eldes: Miles Davis’den sonra yavaş yavaş ilgim caza doğru kaydı. Fakat  caza doğru şundan ötürü kaydı, ben bir yaşam tarzı olarak değil de konuya biraz daha teknik açıdan bakıyordum. Doğaçlamaların yöntemlerinin daha entellektüel bir düzey olduğunu algıladım ve bu yöntemi halen daha algılamaya çalışıyorum. Özellikle 90’ların sonu ve 2000’lerin başında çok yoğun caz dinledim. Sırf caz dinledim de diyebilirim. Açık Radyo’yu çok takip ettim. Bir sürü albüm edindim, CD edindim, kaset edindim ve onları dinledim, dinlemeye çalışıyorum. Fakat onun dışında şu an diyebilirim ki ben bu anlamda çok arsız biri veya obur biri olduğum söylenebilir. İşte her çeşit müziği tek tek dinliyorum. Freddie Hubbard dinlerim, ardından zeybek havası dinlerim ve keyif alırım, büyük bir keyif alırım.

Cazkolik: Türkler olarak böyle bir yanımız var. Aslında onu ben de çok yapıyorum. İlk başlarda bu bir şey gibi geliyordu herhalde. Bunları zaten işitiyoruz. Kaçamayız gibi geliyordu. Sonra bunun bir refleks olarak seçim olduğunu bir tercih gibi ya da işte neyse... Caz dinledikten sonra bir de bakıyorum sanat müziğinden bizim bir parçayı da aynı zevkle hatta eşlik ederek filan söyleyebiliyorum. O aslında bizim içimizde var olan bir şey. Biz kendi doğamızın, coğrafyamızın müziğini de çok seviyoruz. Belki de daha içten seviyoruz. Ama işte rock, caz neyse bağlı olduğumuz o müziği de. Yüzümüz hep ona dönük zaten. Onu dinlediğimiz zaman arkasından hemen sizin söylediğiniz gibi bu farklı, onlara göre farklı müzikten de keyif alarak dinleyebiliyoruz. Bu bizim Türk olarak yapımızda var.

Akın Eldes: Valla umarım öyledir. Ben şöyle düşünüyorum. Konuya daha kişisel olarak bakıyorum. Doğal olarak ve bunu aslında neredeyse bir armağan gibi görüyorum. Ne güzel iyi ki böyle bir şeyden zevk alabiliyorum diyorum. Duyduğum melodik seslerden keyif alırım. Bidon yuvarlanır, onun çıkardığı ritmik ses hoşuma gider. Sabahları kuş seslerinden çok hoşlanırım. Doğal olan sesler benim için bir müziğe dönüşür. Geçenlerde davulcu Cem Aksel’le konuşuyorduk. Bu yeni müzikler hiç sarmıyor beni dedi.Cazkolik: Yeni albümleri mi kastediyor?

Akın Eldes: Evet. Piyasaya çıkan özellikle pop albümleri kastediyor. Valla ben yine de zevk almaya çalışıyorum dedim. Mesela o müzik çalarken dışardaki gürültülerle miksliyorum kafamda. Öyle dinliyorum müziği. Ve daha zevkli hale geliyor benim için. Bir şekilde böyle bir refleksim var. Bir şekilde bütün seslerden keyif almaya çalışıyorum. Mesela İstiklal caddesi benim için acaip bir yerdir. Çok zengin bir kaynaktır. Ben orada sadece gözümle yürümem. Burnumla da yürürüm. Asıl da kulaklarımla yürürüm. Çok zevkli gelir bana. O da bir müzik.

Cazkolik: Peki, bu albümde bütün besteler sizin mi?

Akın Eldes: Bir tane var, o hariç. Son Veda adlı parça bir arkadaşımın. Kenan Vural, onun bestesi.

Cazkolik: Söylediğiniz iyi oldu. Benim aldığım notların içinde Son Veda da var hatta şöyle bir not almışım, ismi geçince anımsadım, parça sanki biraz mırıltılı bir şikayet, bir sızlanma, bir iç diyalog gibi geldi bana.

Akın Eldes: O çok güzel bir parçadır...

Cazkolik: Çok güzel bir parça evet. Açıkça söyleyeyim hani en sevdiğin ne diye sorsalar bunların başında bir “Aksak Funk” var esasen "Sen Ben” gelir en önemlisi diyebilirim, açıkçası ben çok sevdim.

Akın Eldes: Çok teşekkür ederim. Ben de onu çok seviyorum.

Cazkolik: Yani muazzam. Özel bir not almışım buraya. Tedirgin bir yükselişi var parçanın diye, benim çok hoşuma giden bir şey o. Nevrotik bir duygu da verebiliyor böyle bir çeşit ‘crescendo’ duygusu da veriyor.

Akın Eldes: Çok sade bir yükselişi var bu parçanın.

Cazkolik: Evet. Nasıl bir besteleme süreci, nasıl bir duyguyla oldu, kişisel bir yanı var mı

Akın Eldes: Yok. Çok özel bir tabi bir ilişkiyi düşünerek yazdığım bir parça ama.

Cazkolik: Kişisel bir şey olduğu belli. Ondan dolayı dedim. Hakikaten son sıralarda dinlediğim en güzel parçalardan ama albümde başa koymamışsınız.  

Akın Eldes: Yok, yeri güzel onun. Biraz sakladım. Eşimle ilgili kişisel bir yanı var parçanın. Parçayı dinlerken çok zevk alıyorum.  Hakikaten çok sade bir parça. Çok gösterişsiz ama o duyguyu çok seviyorum. Gösterişsiz ama benim için bir o kadar da içimi burkan bir yükselişi var. Etkileyici bir yükselişi var. İtiraf edeyim  albümün  benim için en önemli parçası o.

Cazkolik: Evet, o itirafınızı canı gönülden destekliyorum. Çünkü kendim için de açıkçası öyle. Ama onun yanında bu “Son Veda”da öyle.

Akın Eldes: “Son Veda” çok özel bir parçadır. Şöyle ki, Kenan Vural arkadaşım, şu an Yüksek Sadakat grubunda solistlik yapıyor. Daha evvel bir solo çalışması vardı. Belki yayınlanacak. Fakat henüz yayınlanmadı, gerçekleştiremedi. Bestelerini, kayıtlarını yaptı. Ben onu eleştiyordum. Daha böyle popüler tarzda kayıtlardı. Daha pop sounduna yönelik. İşte Kral TV’de yayınlanacak tipte. Bana öyle geliyordu en azından. Fakat en son yaptığı beste sanırım buydu ve çok hoşuma gitti. Bunu ben düzenleyebilir miyim dedim.  O da tamam dedi. Ben evde kendi kısıtlı imkanlarımla düzenlemesini yaptım. Ona verdim ve çok sevdi. Ben de çok sevdim ayrıca parçayı. Sonra o sordu. Çalar mısın acaba kendi grubunla, arkadaşlarınla? Acaba parçam nasıl olacak, çok merak ediyorum dedi. Ben de seve seve kabul etttim. Çünkü onun parçasını çok seviyordum. Sözlü hali de çok güzeldir bu parçanın.

Cazkolik: Peki, albüm baştan “Aksak Funk”la başladıktan sonra “Baba”, “Haydaa” gibi daha tempolu, daha ritmik, daha enerjisi yüksek parçalarla devam ediyor sonra ortalarda dramatik bir yapıya dönüşüyor. “Son Veda” ile olsun “Sen Ben” ile olsun. “Son Veda” albümün son parçası gerçi ama “Sen Ben” ortalarda. Onunla birlikte biraz daha kişiselleşiyor sanki.

Akın Eldes: Yoo, albüm şöyle.

Cazkolik: Yani sizin daha iç duygunuzla ilgili bir şeye dönüşüyor gibi. Bana mı öyle geldi?

Akın Eldes: Şimdi albümün sıralamasında parçaları hatırlayamıyorum. Fakat şunu söyleyebilirim. Parça sıralamasını yaparken herhangi bir sistemim yok.

Cazkolik: Nasıl seçiyorsunuz?

Akın Eldes: Şöyle seçtim. Yani işte konserde dinlesem hangi sıralamayla dinlesem sıkılmadan dinlerim gibi bir yöntemle belirlemeye çalıştım sıralamayı fakat şunu hatırlıyorum. Finali çok yumuşak yaptım. Yani son iki parça biri “Son Veda’dır, biri de “24”. İkisi de çok yumuşak parçalardır.

Cazkolik: “24” demişken hemen ondan da aklımda olan bir başka soru var. Ona geçeyim. “24” ve doğaçlama... şimdi sizin kendi kişisel tarzınızda doğaçlamaya ne kadar yer var? Sahnede bunu mutlaka yapıyorsunuzdur ama albüm kaydetme esnasında olan bir şey mi? Bir de bu “24” parçası sanki doğaçlamaymış gibi dinledim hep. Yani üç dört kere dinledim. Hep acaba bu parçada doğaçlama var mı diye düşündüm. Niyeyse öyle geldi bana.

Akın Eldes: Albüm yayınlandıktan sonra dört beş kere sahnede çalma olanağım oldu.  Doğaçlama benim için çok önemli.

Cazkolik: Onu merak ediyordum.

Akın Eldes: Parçalara benim genel bakış açım şu. Bir parça şarkı gibi olsun isterim hep. Başarıyor muyum, başaramıyor muyum o ayrı. Ama bir anlatım olsun isterim, bir form olsun isterim ve ondan sonra da form üzerine ,ama o önemli,form üzerine bir doğaçlama yapmaya çalışırım. Ve bu doğaçlama da hani şey gibi popüler müziklerde olduğu gibi kısa değil, olabildiğince uzun olsun isterim. Yani dolayısıyla "Ara Taksim” adlı parçayı dinlediğinizde 10 dakikadan fazla bir müzik vardır orada. Parçanın çoğu doğaçlamadır. Hatta bu belki bazı insanları sıkıyor bile olabilir. Ama ben hoşnutum. Yani doğaçlama çok önemli. “24’e gelince, “24’te de doğaçlama var ama şey gibi değil. Gösterişli doğaçlamalar yok.

Cazkolik: Yoo yanlış anlamayın. Gösteriş ya da bir şey olduğundan ya da olmadığından değil. Ben doğaçlamayı çok önemli buluyorum. Müzisyenin kendi doğasının dışa vurumu olarak kabul ediyorum. Yani öyle algılıyorum. Yani müzisyen olmadığım için bunu tahminen söyleyebilirim. Aslında cazda olsun olmasın, rockda belki buna çok da şey değil ama blues da çok açık herhalde doğaçlamaya. Ben doğaçlamayı iyi yapan müzisyenin mesela diğer müzisyenlerle iletişimi sahnedeki olsun albümde olsun stüdyoda siz albüm kaydı yaparken doğaçlamaya müsaade eder yapısı olması ben bunları çok hoş buluyorum.

Akın Eldes: Hatta parçaların formunu bile doğaçlıyoruz bazı parçalarda diyebilirim. Kağıt üzerinde şimdi şöyle evde kendim çaldığımda parçaları, kağıt üzerine bazı notlar alıyorum. A’sı şu, B’si bu. Şimdi bunları not alıyorum ama hiç çalmış olmuyorum. Stüdyoya gittiğimizde A’sı belli, B’si belli. Buna da bir kerede bakıyoruz toplam. Özellikle bu son albüm kaydında ki ben bundan çok memnunum, her parça üzerine en fazla 3 kayıt yaptık. İlkini prova oldu sayıyoruz, ikinci ve üçüncü kayıt asıl kayıt. Bazı parçalar mesela Sen Ben bir kayıt. Dolayısıyla prova yapmadığımız için,işte şey,bazen form da doğaçlama oluyor.

Cazkolik: O zaman sizin müziğinizde ve müzikal kimliğinizde doğaçlama çok çok belirgin.

Akın Eldes: Çok çok çok önemli. Konserde çalsak o parçaları öyle çalamayız. 

Cazkolik: İşte tabii dinlerken bunu farkettiğiniz belirgin parçalar oluyor. Kimisinin de çok belli bir akışı var diyorsunuz yani. Belli bir beste üzerinden gittiği için. Bunda doğaçlama yok diyorsunuz ama birkaç parçada özellikle 24’de dikkatimi çok çektiği için de not almışım onu sorayım size diye.

Akın Eldes: “Aksak Funk” mesela belirtmiş olduğunuz için aklıma geldi şimdi. “Aksak Funk”ta bir kere çaldık. İşte daha evvel prova yapma şansımız olmadığı için bir kere çaldık. Parçanın sonunda ben bir pedala bastım sesler uzadı. Onun peşinden İlkin geldi konrtbasıyla. Sonra Turgut davuluyla o şeyin üstüne oturdu. Devam ettik yani işte bu doğaçlamaydı sadece.

Cazkolik: Albümün tam ortasında yer alan “Ara Taksim", o da çok hoş bir parça. 

Akın Eldes: Bence de.

Cazkolik: Benim yani üç dört tane çok öne çıkan parça var. Yani böyle kenara ayırdığımda. “Ara Taksim”, “Sen Ben”, “Son Veda”, “Aksak Funk” ve en baştaki “Haydaa” İçinde. Ama “Ara Taksim’i ben biraz “Sen Ben’le akraba buluyorum... 

Akın Eldes: Öyle düşünmenizin sebebi sanırım ikisi de minör tonalitede, ikisinde de biraz bizden melodiler var. Herhalde oradan akraba buldunuz. Ama onun dışında mesela armonik gidişleri hiç de öyle değil.

Cazkolik: Duygusal olarak belki.

Akın Eldes: Olabilir.

Cazkolik: Yani parçanın duygusu açısından. Peki bir gitarist olarak yani tabii bu soruyu nasıl toparlayayım? Çok kendinize özgü bir soundunuz var.

Akın Eldes: Ne güzel, ben farkında değilim tabii.

Cazkolik: Yani “unique” diyorlar şimdi moda tabiriyle. Bunu nasıl geliştirdiniz filan şimdi böyle saçma bir soru olacak ama nasıl bina ettiniz bunu?

Akın Eldes: Şimdi şöyle bir şey söyleyebilirim bu soruya sadece. Bunu bina ettim anlamında söylemiyorum ama.

Cazkolik: Kendi müzikal kimliğinizle gelişen bir şey.

Akın Eldes: Kendi kendine olan bir şey.

Cazkolik: Yani bunun gerisinde neler var. Gençlik, çocukluk yıllarınızda etkilendiğiniz isimlerden bu güne onlarla belki bir mix.

Akın Eldes: Şu önemli bence. İlk başlangıçta öykünmek elbette çok önemli. Yani olmazsa olmaz.

Cazkolik: Çok çok önemli. İnsana tarz kazanadıran bir şeydir o.

Akın Eldes: Öykünmek önemlidir ama bir süre sonra insanın şeyi düşünmesi lazım, benim olan. Soru sorması lazım benim olan şey ne, ben ne istiyorum?  

Cazkolik: Tabii sizin müzikal geçmişinizde belli bir ağırlığı vardır ama ondan sonrası için.

Akın Eldes: Kendinizi tanımlayabilmeniz lazım. Yani zevklerinizi tanımlayabilmeniz lazım. Ne istediğinizi bilmeniz lazım. Bu da zamanla, yaşla kendiliğinden olan bir şey. Yani ben de hatırlıyorum eskiden işte böyle röportajlar okurdum. Sorular soruyorlar işte. Tarzınızı nasıl oluşturdunuz? Cevap da benzer oluyordu. Bunun için özel bir şey çalışmadım. Bunun özel bir çalışması yok. Zamanla kendiliğinden olan bir şey. İnsanın kendini tanımlayabilmesi. Hayata kendini oturtabilmesi. Her olan için de geçerli. Zaman içinde yaş ile birlikte kendiliğinden gelişen bir şey.

Cazkolik: Bu dediğiniz çok doğru. Fakat bilmiyorum hani başka gitaristlerin de hakkını yemek istemem. Şu anda bu kadar belirgin bir gitar soundu Türkiye’de bizim kendi isimlerimiz arasında bulmak. Bu albümdeki şeyden dolayı mı bana öyle geldi?

Akın Eldes: İltifat yaptınız.

Cazkolik: İltifat olsun diye değil ama bir şey olarak söylüyorum, çünkü kelimeyi dikkatli seçerek söyleyeyim istiyorum, çok şey olmasın, hakikaten çok birbirine benzer soundlar var.

Akın Eldes: Bizde değil, yurtdışında da bu böyle.

Cazkolik: Öyle, doğru ama biz kendimizi konuştuğumuz için söylüyorum ama bunun içinden sizinki mesela ayrı bir kulvar gibi demeyeyim ama ayrı bir yerde duruyor özellikle.

Akın Eldes: Bilmiyorum ki. Belki daha çok,ben de bilemiyorum. Daha çok yüreğimi koyuyorum belki. Kendimi  çıplak bir şekilde ortaya koymaya çalışıyorum. Bu olabilir. Benim için tanımladığım bir takım şeyler var. Teknik önemlidir ama teknik de bir yere kadar önemlidir. Çok da önemli değildir.  Duygu çok önemlidir. İnsanın yüreğini koyabilmesi çok önemli. Bir arkadaşım sormuştu forumda. Bir forumum var akineldes.com da. Orada zaman zaman ilgili insanlarla yazışıyorum. Güzel müzik yapabilmek için nasıl bir ekipmana ihtiyacım var gibi bir soru yöneltmişti. Ben de cevaplamıştım. İyi bir gitar, iyi bir ampli, iyi bir kulak, iyi de bir yürek. Gerisi kendiliğinden gelişiyor. İnsan kendini yeterince verirse ona göre bir şeyler gelişiyor.

Cazkolik: Doğru diyorsunuz. Bir merak ettiğim şey var. Sona doğru geliyoruz. 

Akın Eldes: Ne güzel..Yani merak etmeniz...

Cazkolik: Yo ben konuştukça da açılırım. O açıdan merakımın sonu yok ama parça isimlerine gelirsek...

Akın Eldes: Mesela hangi parça. Özel bir parça mı yoksa genel olarak mı? 

Cazkolik: Yoo, genel olarak söylüyorum. Cazda parça isimlerinin büyük bir kısmın da öyle bir anlamı olmuyor. Yani beste yapılıyor, isim konulmadan bunu bir röportajda da okumuştum ben, ismi sonradan konuyor. Yani çoğu zaman da tesadüfen konuluyor veya o değil de bu olsun falan gibi bir şekilde konuyor. Mesela sizdeki, ilk başta işte “Aksak Funk” ama “Haydaa”, “Baba” isimleri müzikle örtüşen isimler.

Akın Eldes: Evet. Şöyle, ben genelde parça isimleri, genelde diyorum tabii ki, parçayı kağıda yazarken parçanın ismini kağıdın başına koyarım. Genelde de parça ismi olsun diye değil. Yani ilk başlarda öyle düşünmüyordum. İşte kod ismi. Parçayı hatırlatan bana o, o isim olsun. Fakat daha sonra baktım ki e, tamam işte doğrusu da bu. Şimdi oturup da buna süslü bir laf bulacağız, parçadan alakasız ne gerek var? Yani işte sözlüğü açacağız, böyle bir enteresan bir kelime bulacağız, öyle de değil.

Cazkolik: İşte bu anlattığınız şeyi esas merak ediyorum. Ne bileyim, Bill Evans ya da Fred Hersch gibi lirik, şair tarzlı müzisyenler belki baştan ismini düşünerek besteliyordur, çalıyordur, belki, olabilir ama belki çaldığı enstrümanı ile de ilgili bir şeydir bu.

Akın Eldes: Parçaların elimden ilk dökülen akorlarını,melodisini yazarken bana bir şeyler düşündürüyor, mesela işte “Sen Ben” dedik. Belli ediyor kendini. Ne bileyim “Aksak Funk” dedim çünkü parçanın işte ritimle ilgili bana funk’ı hatırlatan ögeleri var ama bir yandan da aksak bir tarafı var. İşte "Ara Taksim” benim gibi, benim bilgisayarda böyle saatler süren bir çalışmanın arasındayken dinlenmek için oturduğumda enstrümandan dökülen notalar, o arada yaptığım taksime benzer bir şey. “Ara Taksim” diye koyduk.

Cazkolik: Müthiş. Yani işte bizim söyleşilerin en iyi yanı bu. Çünkü normalde basında filan bu kadar hem detaya girilmez hem de böyle şeyler çok daha genel bir yaklaşım içerisinde çıkar. Ben aslında bunu yapmaya çalıştığım için söyledikleriniz çok hoşuma gidiyor.

Akın Eldes: İşte “24” mesela. Alakasızdır. İlk hali onun evde bilgisayarımda var. Onda bir lüksüm vardı. Evde, bilgisayarda o zamanlar 2000’lerin başında demo kayıt yapma şansım vardı. “24’ü biraz daha marş gibi yapmıştım. Yani öyle bir bölümü vardı. “24"de 2004’te demek yapmışım, yani 1980’i düşünerek yapmıştım. Öyle bir şey var. Ama isimini değiştirmedim parçanın. Öyle “24” kaldı. Genelde parçaya isim olarak baştan yazığım kod adlarıdır bana parçayı hatırlatan ve öyle de albüme koymaya çalışıyorum

Cazkolik: Kimlerle çalıştınız? Müzisyenler?

Akın Eldes: Kontrbasta İlkin Deniz, davulda Turgut Alp Bekoğlu. Bu iki ismi de meraklı dinleyiciler “Telvin”den de tanır. "Telvin” grubundan yani. Erkan Oğur’la beraber çalıyorlar. Onun dışında benim kadroya dahil ettiğim bir isim daha var. Kendisini de ben grup arkadaşım olarak görüyordum. Müzik grubu arkadaşım olarak görüyordum. Tanju Duru. O kayıtlarımızı yaptı. Fakat varlığı ve önerileriyle gerçekten de yani grup elemanı gibiydi. Benim için onun kaybı sarsıcı oldu. Çünkü bütün sırf bu albümü değil, diğer üç albümü de ve bundan sonra çıkacak olan albümün de kayıtlarını bu “Ara Taksim” hariç mikslerini de o, hatta bazı albümlerin masteringlerini de o yapmıştı

Cazkolik: Öyle duygusal bir yan var...

Akın Eldes: Öyle duygusal bir bağımız var. Artı yani çok yoğun bir süreç. Sırf benim değil. İlkin Deniz’in de albümü orada kaydedildi. Zaten peşpeşe işte. Sarp Maden’in oradan çıkacak albümü var. Ondan sonra basçı Alp Ersönmez’in çıkacak albümü var. Gitarcı Mustafa Dönmez di galiba soyadı, “Atmosfer” grubunun gitaristi. Onun çıkacak bir albümü var. Sumru Ağıryürüyen’in “Issız” adlı albümü oradan çıktı. Tanju ayrıca müzikal prodüktör olarak da çalıştı. Tanju’nun hediyeleri oldu bunlar sonuçta bize.

Cazkolik: Son soru olsun. Son aylarda dinlediğiniz neler var? Çünkü okurlarımızın en sevdiği şey sizin gibi müzisyenlerden isimler. Onları merak ediyorlar. Yani kimleri dinliyorsunuz, nelerden hoşlanıyorsunuz?

Akın Eldes: Vallahi eyvah. Çok var da şimdi.

Cazkolik: Birkaç tane isim yeter canım.

Akın Eldes: Son zamanlarda...

Cazkolik: Türk, yabancı hiç farketmez. Böyle söyleyince sanki illa yabancıymış gibi oluyor da.

Akın Eldes: Freddy Hubbard’ın ismini unuttuğum bir albümü. Zaten bende bir albümü var. Onu dinliyorum. Neden dinliyorum? İşte trompet çok önemli, çok seviyorum. İmer Demirer albümünü çıkarsın ilk müşterilerinden biri olacağım.  

Cazkolik: Müjdesi sonbaharda.

Akın Eldes: İnşallah. Sizin sitenizde okudum. İlkin Deniz’in ilk albümünde de bir parçada inanılmazdı. Niye bu kadar bekliyor hayret ediyorum. Fakat onun sıkı takipçisi olacağım. Onun dışında...

Cazkolik: Parantez içinde bir şeyi söyleyeyim, eğer dinlemediyseniz Ozan Musluoğlu’nun albümündeki “Lygia” adlı parçasındaki İmer Demirer’in yorumu...

Akın Eldes: Onu es geçmişim. Onu da dinleyeyim.  Ozan Musluoğlu’nun albümünde bir parça vardır. Ozan Musluoğlu ile beraber çaldık biz bazı sahne çalışmalarında beraber çalıştık ve yakın oturuyormuşuz. Bunu da yeni öğrendim. İşte arada bir birbirimize gidip gelip  çalmayı düşünüyoruz. Onun bir parçasını çaldık ayrıca. Gerçi bir kere çaldık ama çaldık mı ondan da emin değilim. Gerçi provasını yaptık ama onun için dinlemiştim o parçayı ve özellikle de sonraya saklamıştım. Fazla da dinlemek istememiştim yorumdan etkilenmemek için. Ben Ozan Musluoğlu’nun ikinci albümünü de dinledim bu arada tabii. Evine gittiğim için. Bir sene sonra belki yayınlamayı düşünüyor. Çok güzel.

Cazkolik: Besteleri çok güzel. İlk albüm olarak ben bayılmıştım.

Akın Eldes: İkinci albümle ilgili olarak ,dinleyince ben de hak verdim, çok güzel ikinci albümü. Yani kayıtların ham halini dinledim. O hali bile çok çok güzel. Onun dışında artık takip çok güçleşiyor. Cenk Akyol ile tanıştım. Sanıyorum siz de tanıyorsunuz onu.

Cazkolik: Haa, evet. Bizim radyonun programcılarındar.

Akın Eldes: Ondan bir 10-15 CD’lik kaynak aldım.

Cazkolik: Cenk müthiştir.

Akın Eldes: Onun peşindeyim. Bir gitarist söyledi bana. Vladimir ????? Bak aklıma gelmiyor. Onun diskografisini çekip bana verecek. Programını dinlemiştim ve çok etkilendim. Çok hoşuma gitti. Balkan gitaristi. Yaşı epey. Yani 55 yaşlarında olmalı. Çok enteresan bir adam. Bu hoşuma gitti.

Cazkolik: Onda muazzam bir birikim var. Kaynak da var.

Akın Eldes: Ve Cenk’in bana hitap eden tarafı eskileri çok seviyor. Ben de eskileri çok seviyorum. Özellikle pikapa koymuyorum. Şeye koymuyorum hani müzik dinlediğim zaman. Ama özellikle bir yerde duyduğum zaman duruyorum ve dinliyorum. Jimmy Hendrix’i her zaman dinlerim. 60 yıllarının sonu işte. Onun dışında bana arkadaşlarım veriyor. Bir gitarist keşfettim. Monte Montgomery diye bir adam. Akustik gitarla böyle funk müziği  biraz ağırlıklı ama rock müziği de var içinde. Çok bileşenli bir müzik. Zaman zaman onu dinliyorum. Ama şimdi biraz daha fazla kendimi caz müziğine vermek istiyorum. Çünkü İlkin’le bir albüm kaydı daha yapacağız. İlkin Deniz adıyla aslında yayınlanacak. Onun üçüncü albümü olacak. Orada albümde caz standartaları yorumladık. Ben yorumlamaya çalıştım diyorum. Çünkü ben caz yöntemini algılamaya çalışıyorum. Doğaçlama yöntemini çok seviyorum. Fakat standartları çalmasını çok da seviyor muyum emin değilim. Fakat işte enteresan oldu. Devam edelim diye cesaretlendiriyor İlkin beni. Bunun için biraz daha caz lisanına aşina olayım diye biraz daha müzik dinleyeceğim. Ama ne dinleyeceğim? Evde bir sürü albümüm var. Hangi biri olursa bilemiyorum...

Cazkolik: Harika. Teşekkür ederim.

Feridun Ertaşkan

Cazkolik.com

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cazkolik.com

  • Instagram
  • Email

YORUMLAR

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.