Stacey Kent ile "Raconte Moi" albümünü konuştuk

Stacey Kent ile "Raconte Moi" albümünü konuştuk

2010 baharında Raconte Moi albümünü yayınlayan Stacey Kent bir yılın ardından yeniden İstanbul'a geldi. Hayatının önemli bölümü Avrupa'da geçen Kent İngiliz müzisyen Jim Tomlinson ile evlendikten sonra tümüyle Avrupa'ya taşınmış. Kendisiyle ilk söyleşimizde albüm hakkındaki bilgileri bizzat almıştık. Bu kez konser nedeniyle yeniden telefonda buluştuk başarılı sanatçıyla. Bugün (24 Kasım) vereceği konser için Stacey Kent ile yeniden konuştuk, yine EMI ve sevgili Berna sayesinde gerçekleşen söyleşi de bu kez yine albüm özelinde ama aradan geçen bir yılın da muhasebesini sormak istedik.

 

Stacey kent'in oldukça başarılı bir yıl geçirdiğini takip ediyordum ama kendi gözüyle yeni albümü özellikle fanları tarafından nasıl karşılanmıştı, albümün kendisi için önemi neydi, albümdeki müzikle ilgili hissettiğimiz şeylerin karşılığı var mıydı, Fransızca söyleme konusunda ne düşünüyordu, bu ve benzeri şeyleri öğrenmek istedim. Daha konuşmanın hemen başında anlıyorsunuz ki Stacey Kent’in kendine özgü naifliği ve alçak gönüllüğü var, sorularınıza açıklık ve içtenlikle cevap veriyor, hiç bir sorudan kaçınmıyor. Söyleşi kuralları gereği konulan süreyi bizzat kendisi aşıyor, uzun uzun anlatıyor, sevdiği sorularda tam anlamıyla doğaçlamaya gidiyor... Yaptığı işi ve müziği seviyor, söylemeyi sevdiği gibi anlatmayı da seviyor, en güzel yanı da kuşkusuz bu olsa gerek.

 

Sözleştiğimiz saatte telefon çaldığında neşeli zarif bir ses vardı karşıda, biraz önce başka bir şeye gülerken neşesini telefona taşımış gibiydi, meğer İspanda’daymış, güneşli ve parlak öğleden sonranın neşesini yaşıyormuş, öyle söylüyordu. Akdeniz iklimi, güneşi, duygusu, insanları... tüm bunları ne kadar sevdiğini ve kendine yakın hissettiğini anlattı bir süre. Soru sormak gibi değil, karşılıklı sohbet şeklinde gelişmesi daha da güzel olmuştu, kendiliğinden gelişmişti, daha içten oluyordu böyle, hemen albüm sonrasında geçen bir yılı sordum, hem albüm nasıl gidiyordu hem de bu bir yıllık süreçte acaba neler yaşanmıştı; "Albüm çıktığından bu yana benim için çok koşturmacalı, dolu dolu bir yıl oldu, biliyorsunuz yeni bir albüm yaptım ve çıkar çıkmaz da tanıtmaya başladım, aslına bakarsan albümü yaparken iki açıdan birazcık olsun endişeliydim; ilki albümü tümüyle benim kullandığım bir diğer dil olan Fransızca kaydemiştim, oranın yaşamını iyi bilirim ama orada yaşamıyorum, bu nedenle yaptığım işin gerçekten önemli bir ses getireceğinden emin olmalı, istediklerimi tam olarak yansıtabilmeliydim, kaydettiğim şarkılar o bildiğimiz "20 Sweet French Songs" gibi olmamalıydı, böyle bir şey ortaya çıkacak diye çok korkuyordum, bu yüzden baştan endişeliydim ama kayıtlarda harika bir şey oldu, arzu ettiğim hissi yakalamayı başardım, şarkıları söylerken gerçekten kendimi çok yakın ve içten hissettim. Hatta ironik olarak diyebilirim ki bu albüm şimdiye kadar kaydettiğim en kişisel albüm olarak bana geri dönmüş oldu. Seslendireceğim parçalar için çok dikkatli ve seçici davranmıştık. Biraz evvel söylediğim algılamanın ortaya çıkmasından korkuyordum, beni ve hissettiklerimi ve kişiselliğimi yansıtan klasik şarkılarla, bildiğimiz tarz parçalardan oluşan bir karışım ürettik. Elimizin altında çok özel materyal vardı, sanırım en iyi olanlarını bir araya getirdik. Bir diğer endişem ise bu albümü yaptıktan sonra özellikle Fransızca konuşulan yerlerde nasıl karşılanacağı idi, izleyiciler yakınlık ve sevecenlikle karşıladı, bu çok hoşuma gitti. Tam 38 ülke dolaştık, hepsinde söyledik, tüm ekibim mutluydu, gerçekten benim için çok doyurucu bir yıl olarak geçti.

 

Feridun Ertaşkan: Kaç ülke gezdiniz, kaç konser verdiniz?

 

Stacey Kent: Kaç konser verdiğimi saymadım ama dediğim gibi tam 38 ülke olmuş. Amerika’da, Kuzey Avrupa, Doğu Avrupa, tabii Fransa, güney, hepsine gittim, size geldim, Asya’ya daha gideceğim, Brezilya ve latin ülkelerine... Hepsine gittik.

 

Feridun Ertaşkan: Albümle biz hayranlarınızı büyülediniz peki "Raconte Moi"yı kendi kariyeriniz içinde nereye koyuyorsunuz?

 

Stacey Kent: Doğrusunu istersen bunu hiç düşünmedim, bu açıdan pek bakmadım ama şunu söyleyebilirim bu albümü yapmayı çok istiyordum, benim kendimin bu şarkıları söylemeye ihtiyacım vardı, bu şarkıları söylerken hissettiğim şeyleri seviyordum. Tutkum ve işim, keyif aldığım şeylerin hepsi adeta bu projede buluşmuştu. Çevrem, dostlarım, ailem, hayranlarım herkes bana çok yakın oldular. Konserler sırasında gezdiğim ülkelerde, İsveç’te, Danimarka’da, sizin ülkenizde her yerde insanlar yanıma gelip çok samimi şeyler söylediler, bu beni daha da mutlu etti. Elbette satış ile, satışların etkilenebileceği ile ilgili kaygılar vardı, kuşkusuz satışlar önemlidir, elbette ki çok önemlidir ama gerçekten bu durumun benim için ilk sırada yer alan bir kaygı olmasına izin vermedim.

 

Stacey Kent özellikle bu bölümde çok mutlu ve uzun uzun konuştu, hem albümün kendisi için ne denli önemli olduğunu anlatıyordu hem de sanki üzerindeki büyük yükü umduğundan daha büyük başarıyla atlatmış gibiydi. Dinleyenler bilir, albümün ilk parçası "Les Eaux de Mars"ın çok hoş bir duygusu vardır, özellikle Fransızca olduğu ve sözleri de anlamadığımız için kelimelerin yarattığı melodi hafif hafif yağan yağmur damlalarının teninize tıp tıp değmesi gibi bir histir bu, hemen bunu sordum, merakım Fransızca anlamadığım için kelimelerin melodisi böyle bir his veriyordu ama kendisi böyle bir etkinin varlığından haberdar mıydı acaba? Bu soruyu korkarak sordum çünkü sadece bir kompliman olarak algılanmasını değil ’sözcüklerin melodisi’ fikrine katılıp katılmadığını merak ediyordum; Bu söylediğin benim için öncelikle çok güzel ve hoş bir şey, teşekkür ederim. Tam da işte böyle, sen zaten anahtar kelimeyi bulmuşsun. Bu şarkılar kelimelerin şiiri, kelimelerin anlamlarının şiiri değil, bu şarkılar sözcüklerin telaffuzunun yarattığı müziğin şarkılarıdır. Ağzımdan, dudaklarımdan çıkan kelimelerin yarattığı müziğin, kelimelerin telaffuzlarının yarattığı müziğin şarkıları. Bu, Fransızcanın yarattığı büyüdür aynı zamanda, bu dilin böyle bir etkileyiciliği var, elbette her dilin kendi güzel yanları vardır ama Fransızcanın melodisi bambaşka. Bu dilde söylemenin büyüsü çok özel, Fransızca bilmediğini söylediğin ve bu kadar net hissettiğin için sana teşekkür ederim, yapmak istediğim tam da buydu zaten.

 

Neredeyse tüm söyleşi tek bir şarkı üzerinden ilerliyordu ama aslında tüm albümü kapsayan bir duyguydu bu zaten... "Les Eaux de Mars" bir Antonio Carlos Jobim bestesiydi, bunu sordum, başka Jobim bestesi var mıydı?

 

Evet, Jobim bestesi ama albümde başka Jobim bestesi yok. Gerçi ben bir çok Jobim bestesi söyledim biliyorsun, şimdi şöyle bir durum var, zaten öncelikle Fransızca bir albüm yapmayı istiyordum, parçaların sözlerini İngilizceye çevirince güzel geliyor ama Fransızca da aynı melodiyi yakalayamayabiliyorsun, Jobim Portekizce söylüyor, çok daha farklı fonetiğe sahip bir dil. Bir de şu var, bu şarkıyı yakın dostu George Moustaki ile yazmış.

 

Feridun Ertaşkan: Peki albümde sizin besteniz var mı?

 

Stacey Kent: Benim yok ama kocamın (Jim Tomlimson) var.

 

Feridun Ertaşkan: Yakında İstanbul’a yeniden geliyorsunuz, merakla bekliyoruz, peki ilk gelişinizi hatırlıyor musunuz?

 

Stacey Kent: Gayet iyi hatırlıyorum.

 

Feridun Ertaşkan: Hangi yıldı?

 

Stacey Kent: İkibinlerin başı ama tam hangi yıl bilemem... 2003 olması lazım! Boğaz da bir yerde söylemiştim galiba. Boğazınız çok güzel, İstanbul zaten harika bir şehir.

 

Feridun Ertaşkan: Geçen yıl da geldiniz.

 

Stacey Kent: Evet, harika bir konserdi!

 

Feridun Ertaşkan: Türk dinleyicisiyle aranız nasıl?

 

Stacey Kent: Çok nazik ve harika bir dinleyici, özel bir dinleyici... Söylemekten her zaman özel bir zevk aldığım bir şehir, bunu içtenlikle söylüyorum.

 

Feridun Ertaşkan: Bize ayrılan süreyi epey aştık, sizi yeniden İstanbul’da dinlemek, izlemek bizim için hayranlık verici bir gece olacak, merakla bekliyoruz.

 

Feridun Ertaşkan

 

Cazkolik.com / 24 Kasım 2010, Çarşamba

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Feridun Ertaşkan

Cazkolik.com kurucusu, editör ve yazar.

  • Instagram
  • Email

YORUMLAR

  • Sercan Görgün
    24 Kasım 2010 Çarşamba 05:52

    Ropörtaj için teşekkürler. Stacey Kent geçen sene Sepetçiler Kasrı'na gelmişti. Bu sene olan 24 Kasım tarihli konseri çok önceden bilmeme rağmen takvimime kaydetmemişim. Böylelikle bu konseri kaçırmış bulunmaktayım! Şuan üzüntüden ağlayabilirim çünkü kendi kendime "bu kasım mükemmel olacak" diyordum...

    Bu Yoruma Cevap Yazın »

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.