İzmir konseri öncesinde İzmir Cazkolik ekibinden arkadaşlarımız Muammer Ketencoğlu ile buluştu.

İzmir konseri öncesinde İzmir Cazkolik ekibinden arkadaşlarımız Muammer Ketencoğlu ile buluştu.

22 Aralık 2010 gecesi Opus’ta Egeli sevenleriyle buluşan Muammer Ketencoğlu konseri öncesi arkadaşlarımızla bir araya gelerek birazdan okuyacağınız güzel söyleşiye hep birlikte imza attılar. Başta Muammer Ketencoğlu olmak üzere arkadaşlarımıza bu güzel söyleşiden dolayı teşekkür ediyoruz.


İzmirlilerin müzik duraklarından Opus’ta 22 Aralık Çarşamba akşamı müzikseverlerin iş yoğunluğuna ara verip rehavete kapılmadan kendilerini Balkan coğrafyasının benzersiz müzikal denizine bırakmaları için hoş bir konser gerçekleşti. Muammer Ketencoğlu’nun akordeonu, Cenk Bosnalı’nın sesiyle Balkan halk şarkıları ve Ketencoğlu’nun engin müzik dağarcığının yansımasından oluşan konserin öncesinde Tire’li bir ailenin oğlu olan  Ketencoğlu www.muammerketencoglu.com ile Opus’ta kısa bir söyleşi yaptık. Bu sefer kadromuza bir psikolog daha eklenmişti; Ceren Erdur… Karşımızda Boğaziçi Üniversitesi’nde psikoloji eğitimi almış olan bir müzisyen olduğundan sohbet kendiliğinden akıp gitti

Muammer Ketencoğlu’nun müzik eğitimine dair temelleri ilk ve ortaokul yıllarında körler okulunda atılmış, ilk akordeonunun bir halkevinden alınan enstrüman olması Ketencoğlu’nu dönüşü olmayacak müzik yolculuğuna başlatmış. Bizim merak ettiğimiz ise halk müziği ile esasen batı enstrümanı olan akordeonun herhangi bir çelişki oluşturup oluşturmadığıydı. Ketencoğlu ise küçük yaştayken seçtiği akordeonun dünyadaki halk müziklerinin çoğunu çalabilme fırsatı verdiğini eğer bağlamayı seçmiş olsaydı daha sınırlı alanda kalmış olacağını ifade etti. İrlanda, Kafkas gibi yörelerin müzikleri derken akordeon sayesinde çok daha geniş yelpazeye ulaştığını ekledi. Yanısıra, kendi memleketinin bazı makamlarını seslendiremiyor olmasından ötürü üzüntü duyuyor olsa da akordeonu seçmiş olmasının mutluluğuyla kıyaslandığında bu hüznün daha zayıf kaldığını üstüne basarak belirtti.



Bir diğer sorumuz ise Boğaziçi Üniversitesi psikoloji bölümüne girdikten sonra müzik yaşamının birden ivme kazanmasında psikolojinin hızlandırıcı etkisi olup olmadığıydı. Röportajı yapan biz üç psikoloğun gülüşmeleri arasında, psikoloji öğreniminin müziğine aslında çok da etkisi olmadığını söyledi. Psikoloji başta onun ilgisini çekmişse de o yıllardaki toplumsal varlığını ve dinamikleri düşündüğünde onu “açmadığını”, zamanla seçiminin kendisi için çok da doğru olmadığını anlamış. Üniversiteye devam ettiği dönemde müziğin hayatında giderek daha belirleyici olmasının asıl nedeninin ise geleneksel müziğe olan merakının okul kütüphanesindeki eşsiz plak arşivi tarafından tetiklenmesi olmuş. Halk müziğini dinlerken her halkın kendini ifade etmede müziğe başvurduğunu görmüş. Psikoloji bölümüyle ilgili olmasa da üniversitenin müzik kulübü gibi her türlü avantajından yararlanarak bu safhalara geldiğini belirten Ketencoğlu aslında psikolojiyle ilgilenmeyi değil, müziği yaşamının merkezine koymak istediğini farketmesi de kendisi açısından aynı yıllarda atılan önemli bir adım olmuş.


Muammer Ketencoğlu; "Her ne kadar icra etmesem de caz hayatımda hep var. John Coltrane, Chet Baker ve Charlie Parker’ın bende özel bir yeri vardır..."


Cazın hayatındaki yerini merak edip sorduğumuzda, cazın hayatında hep olduğunu fakat icra etmediğini, her doğaçlamanın da cazla karıştırılmaması gerektiğinin altını özenle çizdi. Ortaokul yıllarından sonra trombon sanatçısı bir arkadaşı sayesinde caza ilgisinin arttığını ekledi. Daha sonraları ise iyi bir takipçi olamadığını ancak cazla ilgili tınıları da yok saymadan müzik yaşamına devam ettiğini ifade etti. Halk müzikleriyle ilgili teorisinde, her müziğin olduğu gibi caz müziğinin kökeninde de halk müziğinin olduğunu belirtti. Özellikle ilk dönem caz ve blues formları ile halk müziğiyle bağlantılı olarak ilgilendiğini, ardından bu ilgiyi eklektik yaklaşımın takip ettiğini, John Coltrane çaldığı zaman hayli etkilendiğini, Chet Baker, Charlie Parker’ın kendisinde ayrı yerleri olduğunu, enstrüman ağırlıklı caz üzerinde durduğunu, blues’da vokale önem verdiğini söylerken klasik müziğe göre cazla daha çok ilgilendiğini belirtmesi eminiz Cazkolik okurlarını mutlu edecek cümleler olarak söyleşideki özel yerini aldı.

* * * *

Ceren, biraz da kadınlar konusundaki çalışmaları ön plana çıkaran sorusunu yöneltirken gelecek cevabı hayli merak ediyorduk. Günümüzde kadınlar toplumsal cinsiyet rollerinden dolayı çok çeşitli sorunlar yaşarken onun büyük bir projeye imza atıp, 17 kadın sesi bir araya getirerek Anadolulu kadının gerçekliğini yansıtmasının altında yatan duyarlılığın özel bir nedeni olup olmadığını sorarken gelen cevap hümanist bir bakış açısını yansıtan tek kelimeden oluşuyordu ve çok anlamlıydı. Ne pozitif ayrımcılık ne de başka bir sebebi vardı. İnsan olmaktı...

Kendini bildi bileli hayata erkek olarak değil de insan olarak bakmaya çalışmıştı. Erkek kadın ayrımcılığından bahsetti. Uzun yıllardır geniş anlamda folklör ile ilgilendiği için kadınların folklördeki yerini bire bir deneyimleriyle gözlemleme fırsatı bulmuştu. Ne yazık ki gittiği yerlerde kadınlardan türkü toplayamaması, kadınların utanıp sıkılmaları ona bu konuda bir şeyler yapması gerektiğini düşündürmüş. Tire’de hafız olan bir kadından türküleri öğrenebilmişti. Daha fazla da türkü söyleyen kadın bulmakta zorlanıyordu. Ve bu projeye başlandı. Kadın türkülerinin yine kadınlar tarafından söylenmesini sağlamaktı amaç. Üç sene yürütülebilen proje talep gelmediği ve konser yapılamadığı için askıya alındı ve hala da beklemekte. Çok etkili bir proje olduğunu üstüne basarak belirtti. Projenin devam etmesini hâlâ gönülden istiyor. Kadınlar konusunda da çeşitli kaynaklardan yararlanılarak türkülerin toplandığını belirtti. 1922-1926 yılları arasında Lozan Anlaşması çerçevesinde yapılan mübadele ile Türkiye’ye göç edenlerin çocukları ve torunları tarafından oluşturulan bir vakıftan da derleme yapılacak kaynaklar bulundu. Türkü kitaplarından ve diğer kaynaklardan da kadın repertuvarı oluştu. Erkeklerin erkek türkülerini, kadınların kadın türkülerini söylemesini daha doğru buluyordu.

* * * * *

Son albümü Gezgin’e kadar gerek radyocu kimliğiyle gerek müzisyen kişiliğiyle Balkanların fahri elçisi gibiydi. Biz de “Gezgin’le Balkanlardan başka yerlere uzanacak mıyız?’’ diye sormak istedik. Bugüne kadar Balkanlar temel olsa da Küba ve Afrika müziklerine de yer verdiği programları olduğunu söyledi. Müslüman dünyasından davul, zurna ve tulumba kayıtlarını da çaldığını anlattı. Dünyanın tümü hakkında derin bilgiye sahip olmamızın çok da mümkün olmadığını belirtti. Gezgin’de istisnai olan tek bir örnek vardı. Ağırlıklı olarak Yunan, Balkan teması ve Brezilya müzikleri bulunuyordu. Latin cazı çok sevdiğini belirtti. Zaman zaman küçük sapmalar olsa da iyi bildiği konularda çalışmaya devam edecekti.

Gerçekten de akıp giden bir sohbetin ardından Muammer Ketencoğlu’na teşekkürlerimizi sunuyoruz ve son olarak Kadın Türküleri Projesi’nin devamı için cazseverlerden de gerekli desteği alacağı inancını paylaşıyoruz.

Söyleşi:

Beliz Hazan

Ceren Erdur

Yasemin Seymenoğlu

Fotoğraflar:

Yasemin Seymenoğlu

Cazkolik.com 30 Aralık 2010, Perşembe

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cazkolik.com

  • Instagram
  • Email

YORUMLAR

  • Meryem Tulu
    01 Ocak 2011 Cumartesi 10:43

    Malatya'dan hepinize iyi yıllar...Kadın Türküleri projesi çok ilgimi çekti.Bu konuda yapılacak çalışmaların artmasını dilerim.

    Bu Yoruma Cevap Yazın »

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.