Müzikleri ülkemizde çok sevilen Filistinli Le Trio Jubran ile Cenk Erdem konuştu.

Müzikleri ülkemizde çok sevilen Filistinli Le Trio Jubran ile Cenk Erdem konuştu.

Dinlediğiniz müzik Le Trio Joubran`ın başyapıtı kabul edilen Massar`dır.


Ud Kralları; Le Trio Joubran

Le Trio Joubran, Filistinli üç kardeş Samir, Wissam ve Adnan’dan oluşan bir ud üçlüsü ve oldukça kederli ve duygusal müzikleriyle Filistinlilerin acılarını ve Filistin kültürünü temsil ederek, uluslararası dünya müziği sahnesinde büyük ilgi görüyorlar. Her ne kadar müziklerini tanımlamak için dünya müziği kategorisini tercih etmeseler de, özellikle bu alanda çoktan dünyanın en prestijli festivallerinin aranılan topluluklarından biri haline gelmiş durumdalar. Müziklerindeki ince metaforlarla öne çıkan kardeşler, 2 Kasım’da İstanbul’da, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda sahne alacaklar.

Cenk Erdem
http://twitter.com/#!/thecenkerdem


Le Trio Joubran, 2004 yılında kardeşlerin en büyüğü Samir, en küçük kardeş Adnan’a bir trio teklifinde bulununca kurulmuş. Trio öncesinde, Samir’in olağanüstü başarılı iki tane de solo albüm çalışması var. Ayrıca üçlü haline gelmeden önce Samir ve Wissam, iki kardeş olarak bir ikili de olmuşlar ve sonra sıra hep birlikte trio olmaya gelmiş. Aslında trio fikri öncelikle Samir’in hayali olsa da, zaten hepsinin genlerinde de sanatçı kanı var. Üç kardeşin babaları ünlü bir müzisyen, ud yapıyor ve çalıyor, üstelik anneleri de güzel sesli bir şarkıcı.

Le Trio Joubran, Luxembourg Gardens’ta, Paris’te binlerce kişinin izlediği ilk performanslarından beri dünyayı dolaşıyor ve konserleriyle müthiş beğeni topluyor.

Kardeşler elbette, Filistin kültürünü temsil ettikleri kadar hüznü ve aşkı da temsil ediyorlar. Kardeşlerin en küçüğü Adnan’la, hikayelerini, müziklerini, projelerini ve daha önce Ramazan’da ziyaret edip hayran kaldıkları İstanbul’u konuştuk.


Adnan Joubran: ""O günü hatırlıyorum, evde

sessizlik içindeydik ve Samir udunu aldı; ben de

elime udumu almadan bir nota dahi basmadı,

beraberce sessizliği basit bir notayla bozduk ve

peşi sıra diğer notalar döküldü"

Cenk Erdem: Sanatçı kabiliyetleriyle dolu bir aileden geliyorsunuz; hem anneniz bir şarkıcı hem babanız yaylı enstrümanlar yapıyor ve ud çalıyor; peki çocukluğunuzda günlük hayatınızda evde müziğin nasıl bir rolü vardı?

Adnan Joubran: Ben en küçükleriyim dolayısıyla ailedeki bütün müzikal gelişmelere şahit oldum. Sadece iki tane ud çalan ağabeyim ve babam olduğu için, ya da şarkıcı bir annemiz ve kız kardeşimiz olduğu için değil, neredeyse varoluşumuz için müzik tek anlamdı. Çocukken okuldan geldiğimde, şehrin tüm siesta sessizliği zamanı, pencereden yağmurlu bir günde ağaçtan düşen meyvelerin ve yağmur damlaların yarattığı ritmi izlerdim ve o ağaçların kokusu ve yağmur şiir gibi duygular ve melodiler yaratırdı.

Cenk Erdem: En büyük ağabeyiniz Samir, Le Trio Joubran kurulmadan neredeyse 10 yıl önce çok başarılı iki albüm çıkarmış; yoksa trio fikri ağabeyinizin büyük planının esas adımı mıydı?

Adnan Joubran: Sanırım ama ayrıca umarım Samir’in büyük planı değildir; çünkü dürüst olmak gerekirse, her iki albümü yaptığında ben çok küçüktüm. Ben farklı olmak istiyordum, ud çalmayı da reddediyordum, ağabeyim benim rol modelimdi çünkü hayallerini gerçekleştiriyor ve farklı biri olabiliyordu ancak ben de farklı olmak istiyordum.

Cenk Erdem: Ağabeyiniz Samir, önce size trio kurmayı teklif etmişti ancak iki büyük ağabeyiniz sizden önce bir ikili olarak oldukça deneyimliydi; peki size başlangıçta onların düzeyini yakalamak zor gelmedi mi?

Adnan Joubran: Herkes Samir’in bana teklif ettiğini ve hayalini gerçekleştirdiği söylüyor ve bu doğru ancak aslında Samir sadece bu hayali bizden önce kurmuş ve biz de bu hayali sonradan da olsa bir şekilde kurduk. Kaybetme korkusuna rağmen, hayal ettiği kadar güçlü, iyi ve orijinal olamayabileceğimiz ihtimaline rağmen, bu hayalini gerçekleştirmeyi de göze aldı. Dolayısıyla üçümüz, Wissam bir ud ustası olmak isterken, Samir solo kariyerine çok emek harcamışken, benim de müzik dışında bir çok hayalim varken, birlikte bu riski göze aldık, çünkü meydan okumak istedik. Benim için kariyeri yüzünden hep uzak olduğum büyük ağabeyimle buluşmak, üstelik  beraber müzik yapmak zordu; ama bunu özellikle istedim, çünkü çocukken Wissam’la çok yakındık ancak Wissam da Samair’le çalışmaya başlayınca benden uzaklaşmıştı, ben de çok kıskanmıştım. Onlara katılmak için ne gerekiyorsa yapabilirdim. İlk yıllar zordu çünkü üçte ikilik bir kısmımı büyük ağabeylerimle nasıl paylaşır da üç kişilik müzik yaparız; ama şimdi bu bizi güçlü kılan tarafımız.

Cenk Erdem: Luxembourg  Gardens’ta, Paris’te, 2004 senesindeki ilk performansınızın heyecanını hatırlıyor musunuz?

Adnan Joubran: Konser olmasın istiyordum çünkü başarısız olmaktan çok korkuyordum. O gün çok kuvvetli yağmur yağmaya başlayınca, başarısız bir konser olması için başka bir bahane çıktı diye rahatlamıştım; ama konserden çok önce yağmur durdu, güneş açtı ve yüzlerce değil, binlerce kişi konsere geldi. Orada başarılı olup olmamak artık bana da bağlı diye düşününce, Samir beni sahneye davet ettiği saniyede bambaşka biri oluverdim. Orada kendim için değil, müzik için vardım ve önümüzdeki binlerce kişi için. O anda korkularım gitti; iki kardeşimi yanımda hissettim ve güvendeydim. Şimdi tüm konserlerden sonra, o konseri ve nerelere gelebildiğimizi düşünüyorum.

Cenk Erdem: Son albümünüz ‘Asfar’ geçen sene piyasaya çıktı; tecrübelerinizle yeni albümünüzde müziğinizde neler değişti?

Adnan Joubran: Randana ile başlayarak, deneysel bir iş çıkarmıştık ve işe yarayıp yaramayacağını görmek istedik, işe yaradı. Sonrasında daha da rahatladık Majaz albümüyle müzik için müzik yaptık ve çok başarılı oldu ve sahnedeki deneyimlerimizle daha iyi bir müzik algısı geliştirdik. Dhafer Youssef gibi harika bir misafirle ve yine harika bir perküsyoncu Youssef Hbeisch ile çok daha iyisini yapmış olduk.

Cenk Erdem: Hepiniz aynı aile geçmişi ve aynı müzik geçmişi ile ve üstelik aynı enstrümanla nasıl kişisel tarzlarınızı ortaya koyabilmeyi başarıyorsunuz?

Adnan Joubran: Aynı aile ve müzik geçmişinden geldiğimiz doğru ama aynı zamanda birbirimizin müzik tarzlarını geliştirmeyi de beraberce öğrendik. Birbirimizin kişiliklerini çok iyi anlayarak, farklı olduğumuz noktaları da daha iyi anlamış oluyoruz. Kültürümüzün üzerimizdeki etkileri de farklı farklı kişilikler ortaya çıkarıyor ve bunun müziklerimize nasıl yansıdığını  bizden daha iyi hatta en iyi şekilde ancak müzik dinleyicisi anlayabilir.

Cenk Erdem: Bir topluluk olarak sadece ailenizi değil, aynı zamanda Filistin kültürünü de temsil ediyorsunuz; müziğinizde Filistin kültürünü temsil eden en temel özellikler neler?

Adnan Joubran: Sadece müzisyen olarak değil, birer Filistinli olarak Filistinli olduğumuzu ispatlamanın çok ötesindeyiz. Bizlerden çıkan her kelime, her hareket, her resim, her melodi elbette kültürümüzü temsil etmiş oluyor. Sanat, tarihtir, ülkedir. Ancak sanat ruhun ve aklın özgürlüğünden itibaren gelir. Bizim tarihimizle ilgili hiç şüphemiz yok ve müziğimizle de hoşgörü vermek istediğimiz kadar, Filistinlilerin çektikleri acıları da hissettirebilmeyi istiyoruz.

Cenk Erdem: Müziklerinizin büyük bir parçası da ünlü Filistinli şair Mahmut Derviş olmuş; ünlü şairin sizin üzerinizdeki etkisini bize nasıl anlatırsınız?

Adnan Joubran: Her Filistinli ve her Arap ondan etkilenmiştir; ama Samir’in Mahmut Derviş’le birlikte sahnede olması ilişkimizi çok yakın hale getirmişti. Onun aramızdan ayrılışıyla da, ona ithafen konserler yapmak istedik. Filistin tarihinde onun sesini bir şekilde duyurmaya devam etmek bizim için bir ödevdi. Bu yüzden ona her zaman müziğimizde şerefli bir yer ayırıyor olacağız.

Cenk Erdem: En meşhur şarkınız Masar çok duygusal ve derinlikli ama bir o kadar da hüzünlü; peki bu şarkınıza ilham veren neydi?

Adnan Joubran: Sessizliği bozmak! Ve birlikte oluşumuz! O günü hatırlıyorum, evde sessizlik içindeydik ve Samir udunu aldı; ben de elime udumu almadan bir nota dahi basmadı, beraberce sessizliği basit bir notayla bozduk ve peşi sıra diğer notalar döküldü, basit bir melodi yakaladık ve sonra Wissam da katıldı ve çalmaya, geliştirmeye, ve sufiler gibi bir yoğunlaşmayla şarkıyı ortaya çıkarmaya devam ettik. Herkese göre baş yapıtımız bu şarkıyı,  başlatan yangın buydu…

Cenk Erdem: İstanbul’da 2 Kasım’da Cemal Reşit Rey’de sahne alacaksınız; İstanbul hakkında neler biliyorsunuz?

Adnan Joubran: Şu balık tutulan meşhur köprünüzü iyi biliyorum ve müziklerinizi de. İstanbul’a ilk geldiğimde Ramazan vaktiydi ve şimdiye kadar gördüğüm en güzel camilerden ezan sesleri geliyordu, üçümüz de neredeyse ağlayacaktık. Kültürünüzün müzikal yatkınlıklarının bizim kültürümüzle benzer tarafları çok. Camilerin çevresinde iftar bekleyen kalabalıklar da gördük; bana göre sizin ülkeniz hep güvende olur çünkü insanlarınızın birbirini ne kadar çok önemsediğini de gördük.

Cenk Erdem
http://twitter.com/#!/thecenkerdem

Cazkolik.com / 31 Ekim 2012, Çarşamba

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cazkolik.com

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.