Leyla Diana Stick Chapman isimli ilginç enstrümanın öncü temsilcisi Akın Ünver ile konuştu.

Leyla Diana Stick Chapman isimli ilginç enstrümanın öncü temsilcisi Akın Ünver ile konuştu.

Dinlediğiniz müzik Akın Ünver`in seslendirdiği Domenico Scarlatti`nin Sonata in F minör K.386 isimli bestesidir.


Telli enstrümanlar nerdeyse insanlığın müzik yapması kadar eski. Hem her kültür ve coğrafyada kendine farklı bir tını ve vücut bulmuş, hem kültürlerin kendini ifade aracı, müzik yapma ihtiyacının karşılığı olmuş. Toplumlar ürettikleri kültürle farklılaşınca telli enstrümanlar da yaşadıkları topluma göre farklılaşmış. Ben bütün bunları düşünürken ve her hafta cazfm.com da hazırlayıp sunduğum "Hatıraların Kokusu" için özel müzikler ararken bir anda karşıma çıktı Akın Ünver ve Stick Chapman isimli gitar & lavta tarışımı sese sahip ilginç enstrümanı. Ve tabii hemen hem bu ilginç müzisyenle ve hem de bu ilginç enstrümanla tanışmayı istedim, hatta tanışıp Cazkolik için onunla röportaj yapmayı, bir yandan da fonda müziğini dinletmeyi. Sevgili Akın Ünver ile tanışınca aslında karşıma iki farklı kişi çıktı, hem bir sosyal bilimci, hem de bir müzisyen. Ama bizim için bu söyleşide sadece müzisyen kimliği öne çıkıyor ve kendisine buradan da bu güzel söyleşi için yeniden teşekkür ediyorum.

Sözün burasında bir çok okurumuz Stick Chapman isimli enstrümanı merak ediyordur, söyleşide bizzat Akın Bey bize bu enstrümanı anlatıyor ve tabii kendisinden de söz ediyor o yüzden biz önden bir bilgi vermek durumunda kalmadan sizi doğrudan söyleşiye davet ediyoruz. Ama sadece şunu ekleyelim, Akın Ünver klasik gitarın usta ismi Ahmet Kanneci`nin öğrencisi olmuş ve stick ile çalışmaları başlamış.

Akın Ünver: "Klasik gitar üzerine aldığım sıkı

eğitimin ardından gelen rock, klasik ve tasavvuf

müzikleriyle bir dönemin arayış sürecinden Stick

Chapman ile tanışarak çıktım..."

Leyla Diana: Akın Bey merhaba, öncelikle sizi tanıyarak işe başlayalım, ne dersiniz?

Akın Ünver: Müziğe üç yaşında piyano ile başladım, ancak ciddi anlamda konservatuvar seviyesinde müzik çalışmaya başlamam onüç yaşında Ahmet Kanneci’nin stüdyosunda Özgür Tuncer ile klasik gitara başlayarak gerçekleşti. 17 yaşında doğrudan Ahmet Kanneci’nin öğrencisi oldum ve her genç klasik gitarist için bir ekol halini alan stüdyosunda ders vermeye başladım. Çalışmalarımın ilk meyvesini 2001 senesi Antonio Lauro klasik gitar yarışmasında üçüncülük ödülü kazanarak aldım, bu aslında beklediğimden daha iyi bir sonuçtu zira yarışmaya girmeye, yarışmaya bir buçuk ay kala bir öğleden sonra Ahmet Hoca ile otururken ‘yahu Akın şu yarışmaya gir sen’ demesiyle karar verdik. Normalde bu profilde bir yarışmaya bir yılda ancak hazırlanılır; bir buçuk ayda üçüncülük benim açımdan gayet memnuniyet verici oldu. Aynı sene Hacettepe Üniversitesi konservatuarı yarı zamanlı klasik gitar bölümüne birincilikle girdim. İlk senenin sonunda Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde devam eden lisans öğrenimim ile beraber götüremeyeceğimi anlayarak Hacettepe’den ayrıldım ancak bölümün isteği ile,   sefer gitar teknik dersleri vermek için konservatuvara yarı zamanlı hoca olarak geri döndüm. Tabii bir sene öncesinde ilk yıl öğrencisi olarak geldiğim okula bu sefer hoca olarak geliyor olmam biraz ilginç oldu, ancak zaten konservatuvarın dördüncü sene sonundaki mezuniyet repertuvarı ile girmiştim okula, bu sebeple Kanneci ekolünde geçirdiğim seneler hal-i hazırda bir konservatuvar eğitimi olmuştu benim için.

Üniversite sırasında uzun yıllar aldığım klasik eğitimin dışına çıkarak gençliğin verdiği hevesle neo-klasik, rock, progressive, metal gibi türlere ilgi duyarak elektro gitar çalmaya başladım, sonrasında gitarist, bas gitarist, klavyeci olarak farklı gruplarda çalarak bir anlamda aldığım klasik eğitimden çıktım. Yine de bu dönemlerde özellikle Bach’ın eserlerini metal perspektifiyle yorumlamak, org eserlerini üç elektro gitara uyarlamak gibi ‘çılgın’ projelerde de yer aldım. Bu ilgi genişlemesi daha sonra tasavvuf müziğine, ney ve kanun gibi enstrümanlara kadar yayıldı. Bu arayıştan Chapman Stick ile tanışınca çıktım. Ben başladığımda Kaliforniya’da hala 1970’lerdeki mucidi Emmett Chapman tarafından yapılan Stick’in dünya üzerinde pek az icracısı vardı. Türkiye’deki ilk Stickist de bendim 2004 senesinde, tabii o senelerde bozulduğunda tamirci yok, hoca yok... Kendi kendime hem enstrümanın tamir ve bakımını, hem de işleyiş prensibini ve tekniğini öğrendim. Bu enstrüman ile önce doktora için gittiğim İngiltere Londra’da sonrasında iş için taşındığım Washington’da farklı gruplarda çalarak enstrümanın soul, electro, etno-pop gibi farklı alanlarda da çok iyi sonuç verdiğini keşfettim. Bu süreç içerisinde klasik gitarla aldığım sıkı konservatuar disiplinini, Stick üzerinde uygulayarak bir anlamda enstrümanı kendi kendime öğrettim. Doktora sonrası araştırma için yerleştiğim Michigan ise, ilginç bir yer, dünyada en çok Stickist’in olduğu eyalettir. Burada gerçek anlamda bir profesyonel Stick komününe girip en önemli ve yaratıcı Stickist’lerden Glenn Poorman’la beraber çalma ve çalışma fırsatına eriştim. Sonrasında da kişisel projelerime başladım.

Bir süredir Stick ile barok dönem çalışıyorum; Scarlatti’nin K.386 sayılı eseri ile Princeton Üniversitesi Şapel’indeki icram, Stick komünitesi tarafından enstrümanın sınırlarının test edilmesi açısından yeni bir eşik olarak kabul edildi ve Stick’in akort sistemi ve çalım tekniği açısından yeni bir ufuk oluşturdu. Şu anda Bach’ın Eşit Düzenlenmiş Klavye (Das Wohltemperierte Klavier) eserleri üzerinde çalışmalarım devam ediyor.

Leyla Diana: Her şeyi bir anda öyle güzel ve eksiksiz anlattınız ki hiç kesemedim... Peki, müziğe küçük yaşta başladığınızı söylediniz. Gitarı enstrüman olarak seçmenizde etken olan şeyler neydi?

Akın Ünver: Aslında öncesinde piyano var. Üç yaşımda piyanoya başlayıp on sene kadar bu kulvardan yürüdüm. Ancak müziğe hobi olarak değil de profesyonel ruh ile devam etmem gitarla beraber gerçekleşti; belki de şöyle demek daha doğru; profesyonelleşmem Ahmet Kanneci ile birlkte gerçekleşti. Gitarı seçmemdeki belki de tek faktör Ahmet Kanneci idi. Bir taraftan duvardan duvara farklı gitarların sergilendiği çok ilginç bir müze & atölye, öteki taraftan çok sıcak ve samimi bir aile ortamı oldu benim için o stüdyo. Ahmet Kanneci’nin karizması ve o karizma etrafına inşa ettiği aura, stüdyosunu da çok sevilen bir ekol haline getirmişti, çocuklukta bu havayı solumak, rol modelleri ve benzer hevesleri olan arkadaşlar edinmek çok önemlidir. Kanneci ekolünün ruhudur aslında yapılan her işte başarılı olmak; o tornadan geçen herkes hem müzikte, hem de seçtiği ana mesleğinde çok başarılı insanlar oldu ilerleyen senelerde. Dolayısıyla bu ruhtur beni gitardan devam ettiren, gitarın kendisinden ziyade. Zira sonrasında Lauro gitar yarışmasını kazandıktan sonra kariyer konser gitaristi olma gibi bir fırsatım oldu, ancak o dönemde, her kariyer müzisyeninin enstrümanı ile bir dönem yaşadığı problem ve soğuma bende de gitar ile gerçekleşti. Bu soğuma neticesinde klasik gitarı bırakma kararı aldım, ancak Kanneci ekolü, bir sanat anlayışı ve kriteri olarak hep benimle kaldı.

Leyla Diana: Peki bize biraz Stick hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz? Bildiğim kadarıyla bu enstrüman geçmişi eskiye dayanan bir enstrüman değil. Çalma tekniği olsun, gitardan farkı ya da benzerliği gibi bilgileri bizimle paylaşır mısınız?

Akın Ünver: Alman Barok dönemde iki el ile tellere vurarak klavsen gibi çalınan prototipler mevcut. Ancak mızrap, pena ya da parmakla tele vurulmadıkça akustik enstrümandan yüksek ses almak mümkün değil. Bunun için öncelikle elektriğin icadı, sonrasında da telli elektro enstrümanlarda kullandığımız manyetiklerin geliştirilmesi lazımdı. Dolayısı ile parmakların teller üzerine vurmasını tanımlayan ‘tap’ stili elektrogitarın icadına kadar rafa kaldırıldı. Sonrasında Emmett Chapman adlı Kaliforniyalı bir gitarist yüksek frekanslı manyetiklerle bir kaç farklı prototip yapımına başlıyor; 9 tel, 7 tel üzerinde deniyor; en son bugün anladığımız anlamda Stick’in atası 1974’te ilk prodüksiyon modeli olarak satışa sunuluyor. Esas itibarıyla gitar sapını düşünün; gövdesini tamamen çıkartın. Bu sapı genişletip uzatarak viyolonsel gibi dikey tutun. Sonrasında da 8, 10 veya 12 tel olarak değişen modeller üzerinde iki elinizle de piyano gibi tellerin üzerine vurduğunuzu düşünün. Stick metodu genel anlamıyla bu. Gitardaki gibi parmak veya pena kullanılmıyor. ‘Tap’ stili ile çalınabilmesi için teller gövdeye çok yakın; bu da parmak veya penanın araya girmesini engelliyor zaten. Buna mukabil Stick manyetikleri standart bas veya gitar manyetiklerinden çok daha hassas ve yüksek çıkışı olan manyetikler. Stick sesi elektrogitar ve bas tonlarının klavsen ile karışımı gibi bence. Stick’in bas ve tiz tarafını farklı tonlayarak, örneğin, tiz tarafına distortion efekti koyup bas tarafında flanger ve chorus ekleyerek çalabiliyorsunuz. Gerçekten çok yönlü ve geniş kullanıma açık bir enstrüman. Klasik, barok, jazz, blues, metal, rock, country gibi bir çok janrda Stick kullanmak mümkün.

Leyla Diana: Bizde yok ama yurt dışındaki kullanımı ve yaygınlığı ne ölçüde? Türkiye’de bu enstrümanın kullanımı yaygın mı? Ne kadar biliniyor?

Akın Ünver: YouTube’un popülerleşmesi ile birlikte bu tip ilginç ve marjinal enstrümanların tanıtımı ve talebi de gayet arttı. 2005 senesinde benim Bach yorumladığım videom, Stick’in beybabalarından Greg Howard’ın tanıtım videosunun ardından ikinci Stick videosu idi. Sonrasında ‘a a ne kadar ilginç bir enstruman’ diye diye dünya üzerinde belki de üç bin kadar Stickist’ten bugün dokuz bin, on bin civarına fırlama oldu son beş senede. Çoğu stickist enstruman ile tanışır tanışmaz, dışarıdan göründüğü kadar kolay olmadığını fark edip bırakıyor. Aktif konser veren, kayıt yapan stickistler ise çok çok daha az ve http://www.stick.com/artists/playersgallery/ adresinde mevcut.

Leyla Diana: Projeleriniz neler, onlardan söz edebilir misiniz?

Akın Ünver: Bach, ideal enstrümanını tanımlarken ‘bir kilise orgu kadar çok sesli, bir keman kadar ekspresif’ şeklinde bir ifade kullanmıştır. Her ne kadar Stick ne org kadar çok sesli, ne de keman kadar ekspresif olsa da bana göre Bach’ın aradığı ve kendi devrindeki teknolojik imkanlar sebebi ile buluşamadığı enstrümandır. Sekiz sesli polifonisi ve gitardaki bend-vibrato imkanları ile bence kesinlikle Barok döneme geri gönderilmesi ve bütün dönemi tekrardan tanımlaması gereken bir enstrümandır Stick.

Dünyada ciddi konservatuvar-klasik eğitimli Stickist hem yok denecek kadar az, hem de çoğu daha çağdaş-popüler repertuvarlar tercih ediyor; rock-fusion-new age gibi. Bu sebeple kendi benzer popüler projelerimi rafa kaldırarak bir nevi ‘geleceğe dönüş’ gerçekleştirerek Barok eserleri Stick ile yorumlamaya başladım. Domenico Scarlatti bu iş için biçilmiş kaftan; keza Bach da aynı şekilde, ancak konservatuara girememiş, ciddi bir metodik eğitimi henüz oluşmamış bir enstrüman için Bach yorumlama biraz kör uçuşuna benziyor. Elinizde, etrafınızda daha önce bu şekilde yorumlanmış hiçbir eser yok; bir anlamda müzikal literatürün en önünde, yalnız bir şekilde durup arkanızdan gelenlere alan açmaya çalışıyorsunuz. Dolayısıyla müzikal-akademik bir perspektiften bakınca şu anda en önemli iş bir Stickist için barok döneme geri dönmek; ben de bunu yapıyorum. En son bitirdiğim Scarlatti’nin K.386 eserinin çözümlemesi Stick’in Baroka dönük teknik sınırlarını belirlemek açısından çok ufuk açıcı bir iş oldu; bundan sonra teknik olarak daha az talepkar, fakat müzikal derinlik olarak daha çetrefil olan Bach klavsen eserlerine yönelme kararı aldım. Eşit-düzenlenmiş klavye (Das Wohltemperierte Klavier) eserleri bundan sonraki deney alanım.

Leyla Diana: Sevgili Akın Bey, bize hem kendinizden bu kadar ayrıntılı ve akıcı söz ettiğiniz hem de bu ilginç enstrüman hakkında verdiğiniz detaylı bilgiler için teşekkür ederiz.

Leyla Diana Gücük

Cazkolik.com / 23 Ağustos 2013, Cuma

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cazkolik.com

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.