Tüm dünyada mutluluk uyandıran filmin ünlü karakterinin torunları konser öncesi Cenk Erdem`le konuştu.

Tüm dünyada mutluluk uyandıran filmin ünlü karakterinin torunları konser öncesi Cenk Erdem`le konuştu.

Dinlediğiniz müzik Von Trapps`lerin "Fernando" isimli şarkılarıdır.


Yeni Neşeli Günler

The Von Trapps

Efsanevi Neşeli Günler -The Sound Of Music- filminin meşhur karakterleri Captain ve Maria Von Trapp’in büyük torunları The Von Trapps, tüm dünyada mutluluk uyandıran bir filmin ve ailenin geleneğini kendi şarkılarıyla yeni nesillere ulaştırırken, 12 Kasım (Bilet almak için tıklayın)’da Türkiye’deki ilk solo konserlerini İstanbul’da İş Sanat’ta gerçekleştirecek.

* * *

Türkiye’de en çok sevilen gruplardan Pink Martini ile ortak çalışmaları “Dream A Little Dream” ile ilk uluslararası albümlerini yayınlayan ve Japon tangolarından, Brezilya ritimli şarkılara kadar çok farklı tarzları buluşturan The Von Trapps, albümlerine The Chieftains, Wayne Newton, ve Charmian Carr gibi isimleri de konuk ediyor.

* * *

Pink Martini’nin son stüdyo albümü Get Happy’de Rufus Wainwright ile "Kitty Come Home" şarkısında da karşımıza çıkan grup, geçtiğimiz yaz İstanbul’da Pink Martini ile birlikte sahnedeydi.

* * *

The Sound of Music – Neşeli Günler filminin ruhunu kendilerine has tarzlarıyla sürdüren Sofi (25), Melanie (23), Amanda (22), ve August von Trapp (19) ilk solo konserleri ile Türkiye’de ilk kez 12 Kasım’da İş Sanat’ta sahne alacak. Ekiple çok farklı çocukluk yıllarını, genç yetişkinler olarak yepyeni müziklerini, son albümlerini ve İstanbul’u konuştuk.

Cenk Erdem
https://twitter.com/shinyyylove


Sofi von Trapp: "İlk dünya turnesine çıkana kadar

"Neşeli Günler" filminin insanlara nasıl ümit

verdiğini farkedememiştik."

Cenk Erdem: Henüz çocuk yaşlarda Avusturya folk şarkıları söylüyordunuz ve şimdi genç birer yetişkin olarak kendi müziklerinizle ortaya çıkıyorsunuz, peki yepyeni tarzını nasıl tanımlarsınız?

Sofi: Müziklerimizde sahnemizi bizim için de gerçekten eğlenceli ve ilginç hale getiren iki yenilik var. Birincisi bizdeki Pink Martini etkisi… Biz de artık 10 farklı dilde şarkı söylüyoruz ve hepsi Klasik müzik ve latin tadı da olan eski moda pop şarkıları. Diğer yenilik indie folk/pop tarzındaki kendi orijinal şarkılarımız. Sanki Beach Boys, Fleet Foxes, Rufus Wainwright gibi isimler Pink Martini’nin müzikleriyle buluşuyormuş gibi düşünebilirsiniz.

Cenk Erdem: Dedeniz “Neşeli Günler- “The Sound Of Music” filmindeki meşhur Kurt karakteriydi ve sizlere de çocukken folk şarkılar öğretirmiş, peki o yaşlarda o efsanevi filmin sizde nasıl bir yeri vardı?

Sofi: Dedemizden folk şarkılar öğrenirken, “Neşeli Günler- “The Sound Of Music” filminin tüm dünyada gördüğü büyük ilgi hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Filmi ilk izlediğimizde tüm şarkılarını nasıl da sevdiğimizi hatırlıyorum, ama 13 yıl önce Amerika, Avustralya, Çin ve Afrika’yı kapsayan bir turneye çıkana kadar Neşeli Günler filminin ne kadar çok insana umut verdiğini de görmemiştik.

Cenk Erdem: Montana dağının eteklerinde büyümüşsünüz; çok farklı bir çocukluk geçirdiğinizi tahmin edebiliyorum; peki sizce öyle bir çocukluk müzikteki tavrınızı nasıl etkiledi?

Sofi: Montana dağının eteklerinde ailemizin çiftliğinde büyüdük. Ailemiz şarkı söylemeye pek meraklı değildi dolayısıyla bizim şarkı söylememizi de kimse beklemiyordu. Bize birlikte sahne teklifi geldiğinde eğlence olsun diye kabul ettik ve ailemiz de tüm bu yolculuğumuz boyunca bizi destekledi. Bir şekilde, tüm bunlara başladık çünkü sevdik ve müzik yapmaktan keyif aldık. Bu bizim müziğimizin de amacı ve ruhu olmaya devam edecek, dinleyicileri cesaretlendirmek ve morallendirmek.

Cenk Erdem: Pink Martini ile olan hikayeniz nasıl başladı?

Melanie: Thomas’la 2012’de her sene binlerce kişinin bir araya geldiği ve Noel ilahileri söyledikleri ücretsiz konserlerden birinde tanışmış olduk. O zamanlar kariyerimizi yavaş yavaş sonlandırmayı düşünüyorduk ama Thomas’la karşılaşınca Pink Martini’ye aşık olduk ve birlikte bir iş yapma teklifine hiç direnmedik bile. Thomas bize şarkılar için birkaç öneri sundu ve biz de konserlerimizde onların konserlerinde söylemeye başladık. Sonunda Thomas, “İki haftalığına Portland’a gelin ve birlikte bir albüm “ deyince, biz de “Elbette” dedik. 2 hafta sonra albümü bitirmiş olduk ve resmen Portland’a yerleştik. Pink Martini ile turneye çıkmak ve orkestradaki herkesi yakından tanımak bir sihir gibiydi.

Cenk Erdem: Pink Martini ve özellikle Thomas Lauderdale sizin enerjinizden çok heyecanlanıyor gibi görünüyor; peki size gelince, siz Pink Martini’nin en çok nesini seviyorsunuz?

Melanie: Pink Martini’nin nesini mi seviyorum? Pink Martini gerçekten yetenekli müzisyenlerin ve harika insanların biraraya geldiği bir grup. Hepsi bizi ailedenmişiz gibi aralarına aldılar. Her biri diğerinden çok farklı bud a Pink Martini’yi ilginç hale getiriyor. Konserlerde de en sevdiğim kısım son şarkı Brazil oluyor. El zilleriyle China ile dans ederek izleyiciyi de sanki bir conga atmosferi içinde izlemek çok heyecan veriyor. Konserleri parti gibi oluyor.

Cenk Erdem: Sydney Opera Binası ve meşhur Carnegie Hall gibi birçok ünlü mekanda sahne aldınız; ama ilk kez hangi sahnede büyülenmiş hissettiniz?

Melanie: Bilirsiniz, Sydney Opera Binası ve Carnegie Hall gibi mekanlarda sahneye çıkmak büyük bir ayrıcalık, ama yine de kişisel olarak en harika bazı deneyimlerimizin izleyicilerle iletişim kurabildiğimiz küçük ve daha samimi salonlarda olduğunu söyleyebilirim. Bununla beraber, eski ve tarihi mekanlar ayrıca harika oluyor. İstanbul’a gelmek ve tarih ve kültürle çevrelenmiş bir şehirde olmak için de sabırsızlanıyorum.

Cenk Erdem: İlk uluslararası albümünüz Pink Martini ile ortak çalışmanız, “Dream A Little Dream” oldu ve albümde çok farklı tarzları buluşturuyorsunuz; hala farklı türlerde müzikler yapmaya da açık mısınız?

August: Kesinlikle yeni müziklere açığız. Belki de Pink Martini ile çalışarak en çok da farklı müzikleri kendi repertuvarımıza nasıl katabileceğimizi öğrenmiş olduk. Hepimiz araştırmayı ve müziklerimizle yenilikler denemeyi seviyoruz ve bunu her zaman da yapmayı sürdürüyor olacağız.Aslında Portland Indie tarzında yepyeni bir “mini-albüm” üzerinde çalışıyoruz. Dolayısıyla evet, sonsuza dek çok farklı yenilikçi ve iyimser müzikler araştırıyor olacağız.

Cenk Erdem: August, senin albümde üç yepyeni şarkıda imzan da var; peki sana kendi şarkılarınızda en çok neler ilham veriyor?

August: İki yıl önce Ukulele çalmaya başladım, yaylı bir enstrümanı ilk kez elime almış olmak bile ilk başarım sayılabilir. Arp gibi zarif tınısının güzelliğine aşık oldum ve o özelliğini sonuna kadar gösterebilecek, bir çalma stili geliştirmek üzerine çalıştım. Eğlence olsun diye de şarkılar yazmaya başladım ve Thomas o şarkılara albümde yer vermek isteyince müthiş heyecanlandım. Albümdeki ilk şarkı “Storm”, Portland, Oregon’un havasından ilham aldığım bir şarkı. Elbette, son şarkı olarak koyduğumuz the Chieftains parçası“Thunder” ‘I kaydederken de ilham aldım diyebilirim.

Cenk Erdem: Sahnede ABBA şarkısı “Fernando” yorumunuz harika oluyor; peki günlük hayatınızda da pop şarkılar dinliyor musunuz?

August: Evet! ABBA hem de çok seviyorum. İyi pop çok eğlenceli oluyor. Geleneksel İrlanda şarkılarından, Japon elektronik müziğine kadar tonlarca farklı şarkı dinliyoruz, her farklı türde hoş bir taraf bulunabiliyor.

Cenk Erdem: Sırada The Von Trapps için nasıl projeler var?

Amanda: Dördümüz bu hafta tekrar stüdyoya koşup kendi şarkılarımızla minik bir EP kaydediyoruz. Bu çalışmayı da Portland’dan “Blind Pilot” isimli indie rock grubunun lideri Israel Nebeker ile yapıyoruz. Bu deneyim için de ayrıca çok heyecanlıyız çünkü sonunda sırf kendi şarkılarımızı kaydediyor olacağız.

Cenk Erdem: İstanbul’da ilk kez Pink Martini ile birlikte sahneye çıkmıştınız ve İstanbul’u biraz keşfetmeye çalıştığınızı da biliyorum; peki İstanbul’un en çok nesini sevdiniz?

Amanda: İstanbul’a aşık olduk. Etrafı keşfetmek için sadece bir günümüz vardı ama Aya Sofya’ya, Sultanahmet Camii’ye ve elbette Kapalıçarşı’ya da gittik. Daha fazlasını görmek için ve biraz da turistik olmayan yerlerini keşfetmek için sabırsızlanıyoruz. Belki biri bize rehberlik eder…

Cenk Erdem: 12 Kasım’da İş Sanat’ta ilk konserinizi veriyor olacaksınız; repertuvarınızın hem romantik hem de biraz nostaljik hissettireceğini söyleyebilir miyiz?

Amanda: Evet, müziğimiz romantik, nostaljik ve iyimser diyebiliriz. Müziğimizin ilham aldığı çok farklı türler var ve hepsini birleştirdiğimizde sahnedeyken de izleyicide mutluluk hissi ve umut uyandırabilir. Orijinal şarkılar söylüyoruz, eski moda pop şarkılar söylüyoruz ve Neşeli Günler filminden de şarkılar söylüyor olacağız. Bu konseri dört gözle bekliyoruz.

Cenk Erdem
https://twitter.com/shinyyylove

Cazkolik.com / 05 Kasım 2014, Çarşamba

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cazkolik.com

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.