Caz müzisyeni olmak Laia Genc`in beş yaşında belirlediği bir kader

Caz müzisyeni olmak Laia Genc`in beş yaşında belirlediği bir kader

İstanbul’un yeni caz festivali

 

İlki, Aralık 2015`de gerçekleşen XJazz Festivali`nin esas festival boyutlu olanı Nisan başında ve İstanbul Ankara`da gerçekleşti. Festival ile ilgili kapsamlı yazıyı Cazkolik güncel haberlerde yayınlamıştık okumayanlar için buradan yine tıklayarak okuyabilirsiniz. Haberde "Berlin`in en büyük ve kapsamlı caz festivali niteliğindeki XJazz Avrupa çağdaş cazın Berlin merkezli bir festivali ama, caz festivali olmakla birlikte bünyesinde caz dışında neo-klasik müzikler, avantgart eğilimler, elektronik doğaçlamalar ve şarkıcı/şarkı yazarı tarz sanatçıların buluştuğu bir oluşum” demiştik XJazz’i tanımlarken.

 

BAU Istanbul Berlin üzerine

 

İstanbul’da üç burslu sanatçıyı aynı anda barındıran sanatçı rezidansı, Alman Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti (NRW) Sanat Vakfı, Kuzey Ren-Vestfalya’dan gelen her disiplinden sanatçılara,sanatsal gelişim süreçlerine destek veren ve aynı zamanda, farklı bir kültürde ilişkiler kurmaya, sanatsal etkileşim ve fikir alışverişinde bulunmaya olanak sağlayan mekânlar yaratıyor. Bu kültürel girişimin amacı, Kuzey Ren-Vestfalya’nın sanat alanına yönelik yeni estetik ve kültürel ivmeler kazandırmak, uzun vadede Kuzey Ren-Vestfalya ve İstanbul’da sürdürülebilir sergilere, yayımlara ve konserlere dönüşebilecek işbirlikleri oluşturmaktır.

 


 

BAU İstanbul Berlin Sanat Köprüsü, Bahçeşehir Üniversitesi’nin (BAU) bir birimidir. Sanat yoluyla İstanbul’u sadece Berlin’le değil, Bahçeşehir Üniversitesi’nin varolduğu diğer uluslararası şehirlere de bağlamayı hedefler. Sergiler, seminerler, konserler, sempozyumlar ve çalıştaylar Sanat Köprüsü’nün düzenlediği etkinlikler arasında yer alır. Sanat Köprüsü, ortak bir hoşgörü ve anlayışın temeli olarak sanatın potansiyelinden faydalanarak, katılımcı şehirlerin kültür hayatına katkıda bulunmayı ve bu şehirlerin arasında bir sanat alışverişini sağlamayı amaçlamaktadır.

 

Laia Genc’in Istanbul Composers Orchestra Sanat Köprüsü’nün bu felsefesini yansıtıyor

 

Laia, farklı müzik alanları ve farklı kültürlerden gelen besteci ve müzisyenleri sahnede bir araya getirip orkestranın sahne aldığı memleketlerden de besteci ve müzisyen olan sanatçı arkadaşları da katılmaya davet ediyor. Böylece orkestrası sürekli kendini geliştiren kültürlerarası bir müzik köprüsü olarak çalışır.

 

"İstanbul`un Kalbinde Bir Dünya Üniversitesi" sloganıyla yola çıkan Bahçeşehir Üniversitesi’nin, İstanbul dışında Toronto, Roma, Hong Kong, Silikon Vadisi ve Köln gibi farklı şehirlerde de kampüsleri bulunmaktadır. Diğer üyeleri Berlin, Washington ve Batumi’de bulunan BAU Global üyesidir. BAU, büyük bir şirketin yan projesi değil, Bahçeşehir Uğur Eğitim Kurumları Kurucusu ve Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel’in tek projesidir. 2014 yılında Enver Yücel, UNCA tarafından “Global Eğitime Katkı” ödülüne layık görüldü.

 

13 Nisan akşamı Zorlu Center Studio’da Laia Genc İstanbul Composers Orchestra ile gerçekleştirdikleri konserin ardından sanatçıyla özel bir söyleşi yapma fırsatım doğdu. Bunun için Yeşim Pekiner’e beni Jochen Proehl (BAUART Galeri Kuratörü, İstanbul-Berlin Sanat Köprüsü Direktörü) ile tanıştırdığına ve Jochen sayesinde de Laia’ya ulaşabildiğim için çok mutlu oldum. Laia görüşmemizin hemen ardından tekrar Almanya’ya döneceğinden vakit darlığı vardı, ama her şeye rağmen buluştuk ve hem konseri hem de diğer çalışmalarını konuşma fırsatımız oldu.

 

Konseri büyük bir keyif ve merakla izlediğimi söylemek isterim. İstanbul Composers Orchestra 14 kişiden oluşuyordu ve müziğe ilave olarak video art da konsere görsellikte farklı bir yaklaşım getirmişti. Çalınan parçaya uygun hikayeler resmediliyordu.

 

Sevgili Jochen Proehl bizi bir araya getirmen ne güzel oldu. Bu harika projeyi de desteklediğin ve katkıda bulunduğun için çok teşekkür etmek isterim.

 

Leyla Diana Gücük

 


Onbeş yaşımdayken biliyordum ki caz öğrenmek ve caza geçmek istiyorum

 

Leyla Diana: Çok klasik bir soru ile giriş yapalım mı? :) Müziğe nasıl başladığını bize anlatır mısın ve cazı seçmen nasıl oldu?

 

Laia Genc: Ah evet şu meşhur hikaye :) Kendimi bildim bileli hep müzikle ilgilenmişimidir. Öyle ki, ana okulundan bir fotoğrafta elimde üçgen zil ile ne kadar da gururla onu çaldığımı görebiliyorum. Bir çok müzisyenle de bir araya geldiğimde görüyorum ki bu küçüklükten başlayan ve insanın içinde olan bir şey. Ben müzisyen bir aileden gelmiyorum. Babamın da annemin tarafı marangoz ve piyanoyu sevmemde etken piyano yapmalarından kaynaklı muhtemelen. Çünkü piyano evin bir eşyası bir parçasıydı, öyle alışmıştık. Dedem biraz piyano da çalabiliyordu ve ilk piyanomu o almıştı hala da evimde durur. Ondan gördükçe de belki hep bir piyano çalma isteği gelişti bende. Beş yaşımdaydım, hatırlıyorum, ve dedim ki aileme, “ben ders almak istiyorum“. Annem de benim maymun iştahlı olduğumu düşündüğünden “altı yaşına kadar bekle bakalım, eğer gerçekten o zaman da istiyorsan başlarsın“ demişti. “Yoo hayır bir yıl bekleyecek miyim, bu mükün değil“ demiştim. Bir yıl bekledim ve klasik müzikle eğitimime başladım. Tabii bazıları daha da erken başlıyorlardı ama biz müzisyen bir çevreden gelmiyorduk. Oniki yaşıma geldiğimde, “OK bütün bu klasik müzik falan harika ama, sanıyorum bu klasik benim ilgi alanım değildi“ dedim ve o yaşımdayken başka bir öğretmene ihtiyacım olduğunu söylemiştim. Bu öğretmenle ben öğrenmek istediğimi öğrenemiyorum. Kendimin daha rahat hareket edebileceği bir alana ihtiyacımın olduğunu hissetmiştim. Tabii o zamanlarda durum biraz farklıydı. Ben klasikten başka bir şey çaldığımda mesela Blues, tamam beğeniyorlardı ama, beni anlayan arkadaşlarım pek yoktu. Cazı anlayanlar pek yoktu. Ergenlikte seni anlayan arkadaşların yoktu ama onbeş yaşımdayken ben biliyordum ki caz öğrenmek ve caza geçmek istiyorum. Ve o dönemde yani seksenlerde çok iyi bir hocam vardı onunla çalıştık. Albümler aldık, dinletti bana ve evde ben caz standartlarını çalıştığımda bu müzikler aileme yabancıydı. Çünkü annem Jimmy Hendrix’lerle büyümüş, radyo dinlemişlerdi ama caz değil. Biliyordum ki bu çok özel bir yoldu ve ben kendi yolumu kendim bulacaktım.

 

Leyla Diana: Daha sonrasında konservatuara gittin mi?

 

Laia Genc: Şöyle oldu, Berlin’de Kreuzburg’ta müzik okuluna gittim (Berlin kökenliyim) Daha sonra Big Band’de alındım ve bu öğrenmek için çok iyi bir yoldur. Sonra başka bir gruba dahil oldum, ki ülke genelinde bir caz orkestrasıydı, orda biraz daha iyi çalabiliyor olman gerekir. Ve orası sadece o müzikle ilgilenen gençlerin toplandığı bir gruptu. Ardından da Almanya Gençlik Caz Orkestrası`nda yer aldım ki oraya da en iyileri alıyorlardı ben de onlar arasında seçilmiştim. Müzik akademileri olur ve o akademiden öğrenciler bir araya gelir senede bir kaç defa onar günlük turnelerde çalardık ve diğer zamanlarda da bir araya gelip çalışmak için orkestranın varlığı gelişmemiz için çok önemliydi. Beni bu orkestraya alan kişiye de çok teşekkür etmek isterim. Kreutzberg’te bölümün başındaki hocamdı. Beni daha sonraki çalışmalarıma yönlendirdi. Orada caz eğitimi için bir ön hazırlık vardı. Sınava girdim kazandım, beni aldılar. Orada iki yıl caz, piyano ve armoni dersleri aldım. Klasik piyano öğrenmeye devam ettim, çünkü sonraki adım için bu da gerekliydi. Sonrasında beş farklı şehirde sınavlarımı verdim, bunu yapmak zorundaydık. Çünkü kimin seni nereye alacağı belli olmuyor. Bütün şehirlerde başarılı oldum ve hepsi beni almak istediler. Ve 2000 yılında Köln’e gittim. Oraya gitmemin sebebi de benim piyano hocamdır. Dünyaca ünlü John Taylor. Avrupa çapında hayli ünlüydü, çok iyi bir piyanist ve aynı zamanda çok da iyi bir insandı ancak ne yazık ki geçen sene kendisini kaybettik. Ve kendisiyle birlikte çalışmış olmamdan çok mutluyum.

Leyla Diana: Senin bir çok projen var ve aynı zamanda bestelerin de var. Belki öncelikle Kalima’dan biraz konuşabiliriz. Üç kadın cazcıdan oluşan Kalima’nın nasıl oluştuğunu ve bu müzisyenlerle nasıl bir araya geldiğini anlatır mısın bizlere?

 

Laia Genc: Evet biraz komik oldu bir araya gelişimiz. Hatırlar mısın bir zamanlar MySpace vardı.

 

Leyla Diana: Evet tabii. Benim de vardı hesabım :)

 

Laia Genc: Ama artık günümüzde MySpace out Facbook in :) O zamanlarda MySpace’te ne yediğin kiminle nerede kahve içtiğin paylaşılmıyor, neyle ilgilendiğin, müziklerin nasıl ve onlarla ilgili biraz açıklayıcı bilgi verirdin ve insanlar da senin neler yapığını görürlerdi. Sascha (Ley) beni MySpacte buldu. Kadın piyanist arıyormuş ve bir kadın grubu kurmak istiyordu. Beni buldu ve tanışıp tanışamayacağımızı sordu bu grup için. Ben de memnuniyetle kabul ettim ve sene 2007’de birbirimizi tanıdık ve başladık çalışmaya. Sascha, Anna Kaftan’ı da tanıyordu ikisi de Lüxemburg’tan geliyorlardı ve Köln’de çok uzak değildi. Bir araya gelerek ilk konserlerimizi vermeye başladık. Üç sene sona da albümü yaptık. Üçümüzün de besteleri yer alıyor albümde. Özel bir formatta çalıştık. Vokal, piyano ve saksofon. Sascha’nın çok yaratıcı fikirleri vardır. Çok text yazdı ve üçümüz de bir araya gelerek hepimiz bir şeyler koyduk ortaya. Bir çok konserler verdik albümden sonra da ve İzmir Caz Festivali’ne geldik, çok güzeldi. Gerçekten süper bir konser oldu. Hoş bir akşamdı ve insanlar full konsantrasyon bizi dinlediler. Bir tane de Ankara’daydı sanırım bir barda konser verdik ama projemiz aslında oraya çok uygun değildi. Çünkü insanlar bir şeyler içmek için gelmişlerdi, oraya müzik dinlemek ikinci plandaydı onlar için. Bu projede insanlar gerçekten de konsantre olup dinlemeleri gerekiyor.

 

Leyla Diana: Bu proje dünkü Zorlu Stüdyo’da da çok iyi olabilirdi mesela.

 

Laia Genç: Evet kesinlikle.

 

Leyla Diana: Sascha ile de bir kaç yıl evvel Jazz Dergisi için bir röportaj yapmıştım. Kalima ile ilgili o zaman da çok şeyler konuşmuş ve yazmıştık. Kendisiyle harika bir röportaj gerçekleştirmiştik. Bu arada CD’yi ilk elime aldığımda isimleri gördüğümde biraz şaşırdım doğrusu dedim bu bizden bir albüm mü diye. Sascha’yı bir yana bırakırsak senin soyadın Genc ve Anna’nın soyadı Kaftan Türkçe gibi. (Anlamlarını anlatarak gülüştük)

 

Laia Genc: Anna sanırım Yahudi kökenli olduğunu söylemişti. Bilmem belki Kaftan oralardan geliyordur. Laia taş anlamında ve Lorelai bir tekerleme eski Almancada biliyorsundur. Komik biraz :)

Leyla Diana: Evet caz işte böyle bir şey, bir çok kökenden insanların bir araya gelebileceği ve deneyerek birbirlerini keşfederek yeni şeylerin çıkmasına olanak veriyor. Kalima da öyle olmuştu herkes içinden geldiğini ortaya koymuş ve bir sentez ile farklı düşüncelerin ortak bir yerde aynı dilde bir araya gelmeleri.

 

Laia Genc: Çok doğru.

 

Leyla Diana: Peki senin bu Türk müziğine karşı olan merakın diyelim ve Türk sanatçılar ile buluşman nasıl oldu?

 

Laia Genc: Ortaya çıkışı aslında ilk albümdeki ‘Unanswered Questions‘ ile ortaya çıktı diyebilirim. Bir çok yönler var parçada ve tınılar, renkler. Bunun başka varyasyonları da var. 2004’de yazdım. Yazdığımda bu doğrultuda hiçbir şey düşünmedim ve hiçbir hazırlıkta bulunmadım herşey kendiliğinden çıktı ortaya ve bunu büyüleyici buluyorum. İçinde öyle bir şey vardı, dışarı çıkmak isteyen ve kendi yerini hazırlıyordu. Böylelikle oldu. Bir kaç yıl sonra bu parçayı Köln’de bir konserde çaldım. Kültürler arası bir kuruluştan birisi geldi. (Sonradan öğrendim ki Fettullah Gülen’in kuruluşlarından biriymiş.) Uluslararası bir yerde bir şeylere başlamak istiyordum artık ama nereden başlayacağımı da bilemediğim için harika bir fırsat diye düşünmüştüm. Çalışmalarımda füzyon var ve bu da bir çok şeyin bir araya gelmesini sağlıyor. Geçen akşam dinlediğin oluşumun ortaya çıkışı 2010 yılında başlıyor aslında. Bana biri geldi ve beni destekledi. Ancak politik bir takım içerikler taşıyabileceğinden ben o projeden vazgeçtim. Çünkü bir Avrupalı olarak Türkiye’de bir yerde duruyor olmak, bir ‘taraf‘ olmak demekti. Ya siyahtır ya beyaz. Arası yok gibi anlıyorsun değil mi? Demokrasi her ‘taraf‘ için başka bir anlam ifade ediyor. Yok bu sözlerle olmaz dedim. Ve bir sanatçı olarak bir şeyleri ifade etmek isteriz, ancak ben inanmadığım şeyleri yapamam. Sonra, 2014 yılında Almanya`nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin misafir sanatçı programı aracılığıyla dört ay İstanbul`da yaşadım ve bana çok yardımcı oldular. Tabii bu süre benim için uzundu. Uzun derken Almanya’da öğrencilerim vardı ve onları uzun bir süreliğine bırakmak durumunda kalacaktım. Küçük çocuklar da vardı öğrencilerim arasında ve onlar bu durumu anlayamıyorlardı :) Döndüğümde ne olacaktı bilmiyordum. Sen de kimsin falan diyebilirlerdi :) Ve işte buraya geldiğimde deli gibi insan arıyordum, yani bir çevre edinmem, insan tanımam gerekiyordu mutlaka. Müzisyenleri nereden bulacağım, nerede konser veririm gibi sorular belirdi haliyle. Mitanni’ye gittim Nardis’e gittim falan. Çok yerler var ve çok da müzisyen var aslında şehirde.

 

Leyla Diana: Evet her şeyden belki çok var ama caz kulübü anlamında çok yer yok bu koca şehirde. En az beş-altı tane kulüp olabilmeliydi.

 

Laia Genc: Evet haklısın ama her şey birbiriyle bağlantılı galiba. Kültür müzik ve özgür düşünce çok fazla istenmeyen bir şey, politik olarak da bu yansıyor. Dolayısıyla da desteklenmiyor bunlar. Kulüplerin barların kendilerine göre düşünceleri ve stratejileri de var. İçki satmak isteyeceklere içki satışlarının olması olmaması da etkiler vs.

 

Leyla Diana: Caz müziğinin ve kulüp anlayışı bana göre biraz daha halka yakın olması ve daha sıcak bir ortam olmalı gibi düşünüyorum yani cazın elitist çevrelerce sahip çıkılması ve ulaşılmaz bir müzik haline getirilmesinden yana pek değilim.

 

Laia Genc: Belki evet ama bence belki beş ayrı alternatif caz kulübü ve farklı tarzda olan yerler olabilmeli. Mesela Köln’de de bu tip yerler var. Hani başkanların gelip şaraplarını içtikleri yerler var, bir de daha uygun fiyata gidip müzik dinleyeceğin yerler de var. Bir de aslında küçük yerlerin olması da iyi orada müzisyenler kendilerini geliştirebilirler.

 

Leyla Diana: Evet senin söylediğine yakın yerler burada da var. Mesela Taksim’de 60m2 çok sevimli bir yer. Bir dahaki gelişinde belki gideriz.

 

Laia Genc: Memnuniyetle, bilmiyordum. Hangi enstrümanları var?

 

Leyla Diana: Piyano ve davul var. Bir tane de Kadıköy’de sevimli bir caz kulübü var Noasis, oraya da mutlaka gitmelisin.

 

Laia Genc: Tabii mutlaka. Biliyor musun bizim gruptaki Özlem, İstanbul’da bir soundpainting orkestrası varmış. Bu harika, hiç düşünmemiştim. Neyse esas konumuza tekrar dönecek olursam, insan tanımaya çalışıyordum. Başak (Yavuz), Jochen (Proehl) tanıdım sonra Önder ve Zuhal Nardis’ten. Ferit’le tanıştım (Odman) Kağan Yıldız ile çaldık. Sonra kendiliğinden bakşa bakşa insanları da tanımaya başladım. Orkestranın kurulmasıyla bu sayı her geçen gün daha da artıyor. Böylesi bir orkestranın kurulmasında önce benim içimde bir fikir olütsü ve ben bunu nasıl aktarabilirim diye düşündüm. “Sen bir başlık atarsın hayatına ve sonrası gelir, Düğüm çözmek gibidir...”

 

Leyla Diana: Öyle görünüyor ki, bu orkestra yaşayan bir orkestra olacak, bazıları gidecek başkaları gelecek.

 

Laia Genc: Evet kesinlikle. Bu proje mesela Mayıs ayında Berlin’de olacak. Sen de varsın değil mi?

 

Leyla Diana: Bilmem bakalım :) kim bilir...

 

Sevgili Laia Genc yeni çıkan albümü Liaison Tonique imzalayıp hediye etti. Basta kendisine Markus Braun eşlik etmiş hazır gelmişken ondan da bir imza aldık. Çok teşekkürler ediyorum tekrar buradan da kendisine. Albümü konuştuk.

 

Leyla-Diana: Nasıl çıktı parçalar hakkından söylemek isteyeceğin şeyler mesela hikayeleri var mı?

 

Laia Genc: Bu albüm benim piyano üçlüm Liaison Tuonique albümü. Hikayesi, albümdeki parçalar çok farklı şeyleri anlatıyor diyebilirim. Her parçanın bir anlamı ve hikayesi var. Albümün ilk parçası olan Talisman daha sonra albümün de ismi oldu ve albümün uğuru diye düşünüyorum. Bunu besteledim ve albüm çıktı ve birçok da konserde çaldık. Uğur getirdiğine inanıyorum evet ve bu ismi bilerek seçtim, Arapçadan geliyor ve kelimenin gücüne inanıyorum. Türkiye’de de batıl inanışlar, nazar gibi şeyler var. Ben de tılsıma ve bu tip şeylere inanan biriyim. Sözlerin etkilerine inananlardanım. Bir şeye vereceğiniz ismin etkileri de mutlaka öyledir. **Tılsım**

 

Tightrope; Bu parçada baş epeyce virtiozitesini kullandı. Kendine has bir takım şeyler deneyimledi. Bir adam vardı iki gökdelen arasına ip gererek yürümüştü ve bunu anlatan bir film de vardı. Kitabını tatilde okumuştum. Okuduktan sonra da parçayı besteledim emprovizasyon yaptım. Yaptığım şeyler o adamın yaptığı gibi gidip gelmek kadar hayatı tehlike oluşturmuyordu :) ama benzer şeyler vardı ki o da bazen öylesine konsantre olman gerekiyor her adımına dikkat etmen gerekiyor. Düşünemiyorum bile o adamın nasıl böyle bir cambazlığı yaptığını heyecan vericiydi. Bir de üstelik hiç bir emniyeti de yoktu, yani düşerse ölecekti. Önlem almak istememiş. Sadece adım atmış ve gerisini serbest bırakmış.

 

Cube, zar atarsın ya şansa bağlı. Bu müzikteki doğaçlamaya da uyuyor biraz benzer. Mesela sen bir zar atarsın, bir şey gelir sonra tekrar atarsın ama bu bir öncekini de etkilemeye başlar artık ve bu böyle devam edip gidebilir. Rastlantısal.

 

Farewell, bu da vedalaşırken kullanılan ‘kendine iyi bak’ anlamında. Bugüne bakarsak artık nereye gidersek gidelim haberleşebileceğimiz imkanlar var. Skype, internet, cep telefonları vs. ama bir zamanlar bular yoktu ve diyelim kalktın Amerika’ya gittin altı ay yoksun haber alamıyorsun. İşte o zaman o “Farewell” olur :)

 

Nazmiye, bu benim bir Türk büyükannemin ismi. Bu parçayı ona ithafen yazdım. Bir kültürden baksa bir kültüre de ithaf aslında.

 

This Room, Alman İndi rock grubun The Notwist’e ait. Neon Golden’e çok iyi bir albüm yapmış. Bir tane de popüler parça olsun istedik albümde. Çünkü konser verdiğinizde hiç kimse parçaları tanımıyor ama, arada popüler bir şey olunca da dinleyenler için de enteresan ölüyor. Hem bildikleri bir parça hem de farklı bir yorum. Ya da bazen tam tersi olabiliyor. Bir caz standardını ne bileyim Bye Bye Blackbird mesela daha popüler yaparsın. Bu aslında biraz almanlar için belki referans olabilir bu band, ve davulcu caz ekolünden geliyor.

 

If i was to, biraz film müziğini andırıyor. Piyanonun başına geçtiğimde uzunca besteci olarak düşündüm ve şöyle bir şey geldi aklıma, her birimiz dünyanın iyileştirilebilmesi için katkıda bulunsaydık eğer ben olsaydım. Herkesin bir cümlesi olurdu belki, bu da onu anlatıyor. Ama ben dünyanın iyileştirilmesi adına müzik yapıyorum :)

 

6 nach 9 in der Filmbar, bu parçayı da Avusturya’da turnedeyken bestelemeye başladık. 9/4 vuruşlu ve ikinci bölüm de 6/8’lik. Essen’de bir barda konser vermiştik orası da çok tatlı bir film barıydı. Bar tam elli yıllıktı, orda çaldık ve baktık ki hala parçanın adı yok, bu ismi vermiş olduk.

Für Franz, iki Franz için bestelendi diyebiliriz. Aslında bir tenor olan Franz von Assisi (rahip, keşiş) bir şiirinde “ışığın karanlığı aydınlatmasına izin ver” cümlesi dikkatimi çekmişti ve ben de müziğimle ışık vermek istiyorum böyle bir çağrışım var bene. Ben herhangi bir dine mensup değilim ama, hoşuma giden bir şey varsa onu da kullanabilirim. Bu birinci Franz için olan kısım idi, bir de ikinci Franz’imiz var ki o da, Köln’de elli yıllık bir caz fanı. Eskiden, eşi ölmeden önce neredeyse hergün dansa giderlermiş. Karısı öldükten sonra da müziği bırakmamış danslara devam etmiş. Köln’de bir big bandle neredeyse her günü dolu geçecek şekilde etkinliklerde bulunurdu. Arada bizi yemeğe de davet ederdi Franz. 80. doğum gününü Köln’deki Stadtgarten’da bir çok arkadaşı ve tanıdığı ile kocaman bir partiyle kutladı. Çok güzel ve dikkat çekiciydi sahnede neredeyse herkes vardı. Ancak çok yaşamadı yakınlarda kaybettik ve bu parça da böylelikle ikinci Franz için yapalım istedik.

 

Lifeholic, yaşama sevinci. İşkolik değil yaşamkolik olunması için.

 

Leyla Diana: Albümü şimdi daha farklı dinleyeceğim çünkü senden bütün bilgileri aldım. Anlamlarıyla daha iyi oturacaktır. Çok çok teşekkür ediyorum Cazkolik ve okurlarımız adına bize bu bilgileri verdiğin ve paylaştığın için. Önümüzdeki günlerde ya da bir kaç yıl sonra neler olacak neler planlıyorsun var mı yeni şeyler?

 

Laia Genc: Kafamın içindekileri görselleştirmek yani neleri yapabileceğimi planlarken o resmi görebilmek çok mühim. Zorlu`da verdiğimiz konser ve bunun oluşumu için çok çalıştım ve bu benim hedefimdi. Ulaştığım ve başardığım için çok mutluyum. Bunun devamının geleceğine inanıyorum. Ancak biraz dinlenmek ve yapılanları sindirmek istiyorum. Sırada ikinci albüm gelecek yanı piyano üçlüm Liaison Tonique ile. Elindeki albüm 2013 yılında yapıldı ve aradan üç sene geçmiş, sırada bekliyor :) Onun da bir an önce çıkması gerek. Albümde bir kaç parçada bende söylüyorum bunun için biraz çalışmalar olacak, şan derslerine gideceğim, çok heyecenlıyım.

 

Bir önemli projem de Bartók ile ilgili. Ondan ilham aldım. Bas, piyano ve saksofondan oluşan bir proje olacak. Saksofon burada önemli bir yer tutacak. Bartók bu devirde yaşamış olsaydı caz kesinlikle onun bir parçası ve kendisi de bir caz müzisyeni olurdu :) O dönemde yapabildiğini yamış. Bizim bugün başka denemeler yaptığımız gibi. O çok yaratıcı bir insandı kendi müziğini oluşturmuş. Ünlü klarnetçi Benny Goodman ile triosu vardı. Bana göre Bartók dinlemek insanın kendini açmasına yol açıyor. Belki çok kolay bir müzik olmayacak ve dinleyicilerimi de çok mutlu etmeyecek ama, onun müziği ile kendimde bir şeyler buluyorum ve böyle bir projeyi yapmayı çok istiyorum. Yaylı kuvartetini anlatmak istiyorum bir şekilde kendi ifadelerimle ve bunu da baş, saksofon ve piyano ile yapacağım. Elbette oda müziği geleneği başka bir disiplin ama insanın o müzikte çok geniş bir hareket alanı var. Caz adına çok doğaçlanabilecek çok detaylar var. Ben çok mutlu olurdum öldükten sonra birilerinin benim parçalarımla ilgili bir çalışma yapmalarını. Eminim Bartók’un da hoşuna gidecektir benim onunla meşguliyetim :) Benim için büyük bir proje sayılır ve umarım seneye hazır olur. Bartók’tan esinlemeler olacak içeriği.

 

Leyla Diana: Harika bir projeden söz ettin. Çok sevdiğim bestecilerden biri olan Bartók un bu çalışmasını heyecenla bekliyorum. Babam bir Bartók fanı ve çocukken bana da dinletirdi. Fakat o zamanlar dinleyemez köşe bucak kaçardım. Oysa bugün vazgeçilmezlerimden oldu. Çok çok teşekkür ediyorum sana tekrar Cazkolik okuyucularına projelerinden ve kendinden bahsettiğin için. Umarım en kısa sürede tekrar görüşür ve seni başka konserlerde dinleme izleme fırsatımız doğar.

 

Laia Genc: Ben çok mutlu oldum seni tanımaktan. Ben de sana çok teşekkür ederim, müziğimle ilgilendiğin, konsere geldiğin ve benimle röportaj yapmak istediğin için. Cazkolik’e sevgiler.

 

Leyla-Diana Gücük

 

Cazkolik.com / 01 Mayıs 2016, Pazar

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Leyla Diana Gücük

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.