Ardacan Özdemir`le "Sesler ve Şehirler" Röportajları: Çelloyu cazla buluşturan Gülşah Erol`la konuştuk

Ardacan Özdemir`le "Sesler ve Şehirler" Röportajları: Çelloyu cazla buluşturan Gülşah Erol`la konuştuk

Ardacan Özdemir`le "Sesler ve Şehirler" röportajları serisi:

 

Postmodern orkestral akımlar ve özgür cazın ortak kökeninin şehir yaşamını müziğe adapte etme amacı olduğu fikri oldukça yaygın ve pek çok örnek için geçerlidir. Gerçekten atonal ve aritmik müziğin şehrin kakafonisini daha katlanılır biçimde minyatürleştirecek gündelik hayatı dinleyiciye daha katlanılır kıldığı çok eser var. Ama bu sadece bir kısım sanatçının yaptığı bir şey, yani özgür cazın tek niteliğinin dinleyicinin acı eşiğiyle adaptasyon yaşaması olduğunu iddia edemeyiz. Fuck De Boere ve You`ve Got To Have Freedom`ın aynı türe ait olması buna yeterince somut bir kanıttır.

 

Abstra, Birds Ensemble ve Karakulak Ensemble gibi Türk Özgür Cazı`nın yeni cevherlerinden bazılarını ortaya çıkaran Eskişehirli çellist Gülşah Erol; akademik yetkinliğini de hesaba katarsak bu adaptasyon - estetik/teorik yaklaşım zıtlaşmasından en iyi anlayan isimlerden biri. Anadolu Üniversitesi Senfoni Orkestrasının uluslararası yıldızlarından biri olan Erol, Sarmaşık gibi pek çok film ve belgeselin de müziğinin yapılmasına katkıda bulunmuştur. Biz de Cazkolik okuru için kendisine ulaştık ve bir söyleşi yaptık.

 

Ardacan Özdemir

 


 

Bugüne kadar hayata dahil etmek adına çok çaba sarfettiğim ve benimle yaşlanmasını, büyümesini hayal ettiğim iki önemli projem var Abstra ve Birds Ensemble

 

 

Gülşah Erol: Enstrümanı bedenin ve ruhun bir uzuvu olarak görerek yaşamak, onunla kavga etmeden nefes alarak devam etmek önemli

 

Ardacan Özdemir: Muazzam eklektik bir çalışma portföyün olduğu için seni ilk defa dinleyecek kişilere kafa karışıklığı olmasın diye, kendini Cazkolik okuyucularına tanıtabilir misin? Benim şahsen merak ettiğim bir detay olarak kariyerinin hangi müzik türüyle başlayıp ne gibi süreçlerle bu eklektik yetkinliğe ulaştığın.

 

Gülşah Erol: Bach`tan - Shostakovich`e devamında Cage ve Stockhausen`a uzanan büyük bir tünelin içinden geçerken çok fazla şey öğrendim ve deneyimledim. Kendimi bulma ve keşfetme sürecim, ustaların müziklerini onların istediği ve hayal ettiği gibi duyurmaya çalıştığım zamanlarla aynı ana tekabül eder. Bu süreç 1993 yılından günümüze kadar uzanıyor. Hala da devam ediyor, bunun bir sonu olduğunu düşünmüyorum çünkü her besteci ve her müzisyen gibi benim de görevim ilerlemek, yeniliklere açık olmak ve vesile olabilmek. Hayatıma dahil ettiğim her müzik türünü icra etmeye devam ediyorum. Klasik Batı Müziği`nden, kendi kültürümüzde olan çok sesli veya tek sesli müzikleri dinlemekten veya bu alandaki müzisyenlerle ve bestecilerle çalışmaktan, cazdan, Rock ve türevlerinden hala besleniyorum.

 

 

Ardacan Özdemir: Yanılmıyorsam ve sayabildiğim kadarıyla şu an aktif üç tane İstanbul temelli özgür doğaçlama esintili grupla müzik yapıyorsun. Bu gruplarla şehrin iki yakasında da konserler verdin. Bize bu gruplardan biraz bahsedebilir misin? Tarihleri, amaçları, yaptıkları, planları vs...

 

Gülşah Erol: Bugüne kadar hayata dahil etmek adına çok çaba sarfettiğim ve benimle yaşlanmasını, büyümesini hayal ettiğim iki önemli projem var Abstra ve Birds Ensemble. Abstra, şu sıralar çok sevgili Korhan Argüden (davul) ile birlikte yürüttüğümüz bir projedir. İsmini Amerikalı besteci Garret Byrnes’in 2006 yılında viyolonsel için yazmış olduğu bir eserden almıştır. 2010 yılında elektro akustik müziğin öğelerinden beslenerek, elektronik enstrumanlarla iç içe olan akustik çellonun sınırlarında dolaşmayı ve yeni keşiflerle, yakalanan uyum ve uyumsuzluğun, denge ve dengesizliğin yarattığı seslerin mekân içindeki yolculuklarını konu alan ve teknoloji unsurlarının yoğun olarak kullanıldığı bir projeydi. Buna ek olarak şimdilerde Abstra, günümüz yeni müzik çerçevesinde “Avantgarde Jazz” ve “Free Music” öğelerinden beslenerek, uluslararası misafir sanatçıları projeye dahil ederek, doğaçlama konserler düzenlemeye devam ediyor. Ekibimiz içerisinde çok değerli iki isim daha var. Robert Riegle (saksafon) ve Tolga Tüzün (piyano). Tolga Tüzün, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde, Robert Riegle ise MIAM’da yeni nesillere uzmanlıklarıyla yol göstermeye devam ediyorlar.

 

 

Birds Ensemble ise yine 2010 yılından bu yana yapmış olduğum ve üzerinde çalıştığım bazı bestelerimin hayata geçmiş halidir. Caz, rock ve klasik batı müziğinin öğelerini Alman romantizmi ve Kuzey Avrupa caz müziğinin bazı geleneksel unsurlarının kullanımıyla absorbe eder. Aynı zamanda yine yeni müzik çerçevesinde günümüz ses dünyasını yansıtabilecek her türlü kültürden beslenir. 2015 mayıs ayında Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde kendi adını taşıyan bir quartet ile birlikte prömiyer gerçekleştirdik. Şuan çello, saksafon, piyano, bas ve davuldan oluşan kadrosuyla bir albüm hazırlığı içerisindeyiz, zamanla farklı ve başka enstrumanların katılımıyla daha çok zenginleşmesini istediğim bir proje haline dönüştürme fikrini koruyorum. Bu müziğin içinde kimi zaman Doğu`dan etkilenen fakat Batı`dan beslenen bir müzikal eğilimim var fakat zaman içerisinde bu tam da tersine dönüşebilir.

 

 

Karakulak Ensemble, müzik ileri araştırma merkezi olan MIAM’da halen çalışmalarını sürdüren besteciler ve öğrencilerden oluşan ve insanları “Yeni Müzik” ile buluşturmayı amaçlayan bağımsız bir oluşumdur. Topluluk için Yeni Müzik’in ne olması gerektiğini tanımlayan sınırlayıcı ölçütler yoktur; temel özelliği yeni üretilmiş olması ve insanları yeni fikirler dahilinde bir araya getirebilmesidir. Aktarmak istenilenler doğrultusunda, günümüz insanının ses dünyasını yansıtabilecek, alt-üst-geleneksel-popüler gibi ayrımlar yapmadan her türlü kültürden beslenebilir. Müzisyenler, bu fikirlerle bir araya gelir, üretir, icra eder, tartışır ve yeniden üretir. Repertuvarımız, yeni kompozisyonları ve güncel bağlamda ele alınabilecek bestecilerin eserlerini kapsamaktadır. Ekibimiz içersinde bir orkestra şefi, üç besteci, iki piyanist, iki perküsyon, çello, saksafon, gitar, bas, flüt, klarnet, kontrabas ve ses sanatçısından oluşan 13 müzisyen mevcuttur. Şimdiye kadar iki doğaçlama konser yaptık. Bilgi Üniversitesi Yeni Müzik Festivali kapsamında gerçekleştirdiğimiz ikinci konserimizde bize uluslararası başarılara imza atmış Jim Black davuluyla eşlik etmiştir.

 

 

Ardacan Özdemir: Geçmişte adını caz tarihine yazdırmış bir kaç milyon kişiyle beraber çalıştın, bu çalışmalardan bizimle paylaşmak istediğin özel ya da ilginç herhangi bir şey var mı? Anektod, teori, deneyim vs…

 

Gülşah Erol: Peter Brötzmann, Joe McPhee, Jürg Solothurnmann, Wolter Wierbos ve dahası muhteşemler. Mütevazi kişilikleriyle ve müzikal duruşlarıyla bana çok iyi birer öğretmen oldular ve olmaya devam ediyorlar. Peter Brötzmann ile yapmış olduğumuz bir prova sonrası "ben bu müziği çok seviyorum, sizce yapabiliyor muyum" diye sorduğumda gözlerini gökyüzüne çevirerek bana şu an hayata gözlerini yummuş olan eski karısıyla olan bir kaç anısından bahsetmişti. “O da bir müzisyendi fakat bu müzik onun ilgisini hiç çekmiyordu” diyip gülmüştü. Yapabildiğimi söylediğinde bana dönmüş olan gözlerinde ve o ciddi aslında korkulur duruşundan müthiş bir şefkat duygusu sezmiş ve ona sarılmak istemiştim. Sarıldım da.

 

Ardacan Özdemir: Film, belgesel ve reklam müzikleri de yapıyorsun. Özgür doğaçlamanın bu kayıtlarındaki rolü nedir? Örneğin Rahman Altın ile çalışırken projeye doğaçlama mantığıyla mı yoksa besteciliğinle mi yaklaştın?

 

Gülşah Erol: Bir çok kayıtta olduğu gibi özgür doğaçlamanın öğeleriyle film ve belgesellerde vurgulanmak istenen, insanın içinde bulunduğu karmaşa veya bir takım ruhsal durumları anlatmayı kolaylaştıran teknikleri kendi duygu durumlarımla birleştirdim. Gişe Memuru ve Sarmaşık filminde bazı sahnelerde delirmeye yakın bir zihinsel durumu, enstrumanın doğasında olan yani ağacın gövde sesinden edindiğimiz bir takım seslerle betimledik. Rahman Altın ile yapmış olduğumuz reklam film müziği, kendisinin bestelemiş olduğu bir eserdir. Klasik Batı Müziği ve cazdan esinlenerek yola çıkılan davul ve çellonun bir diyaloğunu vurgulama amacını taşıyordu. Benim bu müziğe katkım enstrumanistliğimdir.

 

 

Ardacan Özdemir: Biraz da enstrumanından bahsedelim. Leandre gibi isimler farklı tabi ama çello caz içinde çok yaygın bir enstruman sayılmaz, Anadolunun bağrından kopan bir çellist olarak senin bu müzikal bağlama yaklaşımın nedir? Ya da genel olarak enstrumanın için ne düşünüyorsun?

 

Gülşah Erol: Caz müziğinde çello oldukça zor bir enstruman, hem çalım tekniğini zorlayan hem de bu güne kadar alışılmış Caz soundu içinde çok yeni bir ses ve duruş sergiliyor. Benim takip ettiğim bir çok çellist bu müziğe oldukça güzel konumlanmış durumda. Çellonun bu müzikte bir yere sahip olması bence müziğe oldukça zenginlik ve farklılık katıyor. Beklenilen ve alışılmış bir çalım tekniğini de uygulayarak yol alan ve bunun dışında var olanı değiştirmeye çalışan veya zorlayan bir çok müzisyen gibiyim ben de. Yani şunu demek istiyorum günümüze kadar gelmiş bir çok müzisyenin belirli bir çalım tekniği kullanarak duyurduğu bazı kilit enstumanların yerini zorlayan bir çok farklı enstruman ve enstrumanist var artık ve her biri kendini, kendi müziğiyle var ediyor.

 

Ardacan Özdemir: İlham kaynakların neler?

 

Gülşah Erol: En başta hayatın özü olan doğa, sonra hayvanlar ve insanlar, hayatlar, iletişim biçimleri, politika, bilim ve teknoloji. Herşeyin ötesinde ise duyumsamaktan mutluluk duyduğum, kutsal aşk. 

 

Ardacan Özdemir: Genel olarak Türkiye`de caz müziğinin mevcut durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Daha iyiye ulaşabilmek için sizce neleri çözmeliyiz?

 

Gülşah Erol: Yaşadığımız süre boyunca edindiğimiz bilgiler ve deneyimler doğrultusunda, giderek formalleşen ve deformasyona uğrayan müzikal beğeniler toplumsal aidiyetimizin dışa vurumunda önemli bir yere sahip. Ulusal müzik dediğimizde hangi ulusa ait olduğumuzu anlatan, bizi diğer uluslardan ayıran müzikal üretimlerdir. Bir yerden başkasına farklılıklar gösteren bu üretimler alt kültürleri ve mikro toplumların kimliğini belli eder. Anlam toplumun içinden gelirken, biçimlenmiş hali müzisyen tarafından sese dönüştürülür. Müzik kendiliğinden var olabilen ancak bizim eyleme geçerek somutlaştırdığımız ve anlam verdiğimiz bir şeydir. Onunla düşünür, kim olduğumuza karar verir ve kendimizi anlatmanın peşine düşeriz. Türkiye sahip olduğu zenginliğe rağmen bunu değerlendiremeyen ve her anlamda kendi sanatçısını çok zorlayan bir algıya sahip ve geldiğimiz son duruma bakıldığında daha da zor bir ülkeye dönüştü. Sanata olan ilgisizlik, bilgisizlik gittikçe büyüyor. Sanat ve sanatçı ülke içerisinde oldukça değersiz bir konuma sahip. Üretmeye oldukça eğilimi olan kendi sanatçısı ne yeterinde destek ne de ilgi görüyor. Uluslararası yapılan festival, konser ve sanata olan desteğe bakıldığında Türkiye çok fazla geride.

 

Daha çok sanat adına fikir yürütmemiz gerek, uluslararası sanatçılarla ve kendi aramızda sosyal sorumluluk projeleri vb kolektif çalışmaların fazlalaşması lazım. Sanata, sanat severlere ve sanatçıya yakışır mekanların açılması, oluşumların desteklenmesi ve olanında korunması lazım. Sanatın her dalının iç içe yaşadığı alanların, eğitim seminerlerinin hatta sanat akademilerinin bu ülkenin her yerinde çoğaltılması lazım. Belirli alanlarda başarıya ulaşmış sanatçı ve eğitmenlerin ülke içerisindeki varlığı iyi değerlendirilmiyor. Kaldı ki bir çok alanda uzman eksikliği var. Bakış açısının değişmesi lazım, bir ülkeyi geliştiren ve ileriye götüren ögelerin neler olduğu konusunda büyük bir algı eksiliği var. Sanat bir oyalanma olgusu değildir. Tarihte en zor zamanlarda insanların algısına ışık tutmuştur. Ne kadar değerli ve önemli olduğu ancak araştırılarak yani okuyarak anlaşılır ve öğrenilir.

 

 

Ardacan Özdemir: Beni çalışmalarınla alakalı en çok etkileyen şeylerden biri yaptığın şeylerin bir çok kimlik ve nesil bariyerlerini yerle bir etmesi. Belki öyle bir içeriği var ya da yok ama bence bir taraftan hem feminist bir nitelik taşıyorsun, hem de geçmiş nesillerin efsaneleri ile, başka kültürlerin aydınlarıyla aşık atabiliyorsun. Bu senin müziğini oldukça evrensel yapıyor, senin bu konudaki görüşlerin neler? Daha çoğulcu olabilmek için neler yapabiliriz?

 

Gülşah Erol: Müziği belirli bir stile sokmadan veya türsel bir tutarlılık yaratmadan öncelikle müziğin neye dair olduğuna bakarak, teknik veya ritimin serbest bırakılmış haliyle ve en önemlisi sezgisel bir yaklaşımla müzik yaptım hep. Yeninin, farklılıkların, değişimin peşinde koştum ve birşeyi bulduğumu sandığımda aslında onun çok zaman önce zaten var olduğunu da görmeye başladım.

 

Her zaman, herşeyden öte müziğe dokunuşum hep duyguyla oluyor. Müzik, o gün o ortamda ne anlatmak istiyor, anı ve insanları da içene alarak neye dönüşüyor. Her formu içerebilir, her müzik türünden beslenebilir, esinlenebilirdi benim için. Ruhu serbest bırakmak önemliydi. Her müziğin farklı bir üslubu, değişik bir tınısı var ve kaçınılmaz olan ise her ruhun benzersiz oluşudur. 

 

Ardacan Özdemir: Genç Türk cazcılarına ne tavsiye edersiniz? Örneğin deneyimsiz herkesin karşılaştığı çok temel bir soruna bulduğunuz pratik bir çözüm var mı?

 

Gülşah Erol: Ben de bu alanda oldukça yeniyim, söyleyebileceğim ve paylaşmak isteyeceğim yegâne şeyler şunlar olabilir. Dinlemekle, okumakla, araştırmakla ve çalışmakla başlıyor herşey sonra korkmadan deneyime kapılarını ufak ufak açarak. Başarısızlığı kabul etmek önemli ama bir gün başaracağına da inanmak gerek. Kendini bilmeye, tanımaya ve anlamaya çalışarak ve sonra da insanlarla buluşarak öğrenmeye devam edilen bir yol bu. Enstrumanı bedenin ve ruhun bir uzuvu olarak görerek yaşamak, onunla kavga etmeden nefes alarak devam etmek önemli. Çok zorlu lakin oldukça keyifli bu yolda kendinizi sevin ve çıkardığınız seslerde bir anlam arayın ve her notaya, her sese özenle yaklaşın.

 

Gülşah Erol`un sosyal medya hesaplarına ulaşmak için:
https://www.facebook.com/gulsaherolofficial/
http://cargocollective.com/gulsaherol
http://gulsaherol.tumblr.com/

 

Ardacan Özdemir

 

Cazkolik.com / 15 Ağustos 2016, Pazartesi

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cazkolik.com

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.