Geçen haftanın müzik gündeminde güçlü bir rüzgar estiren Grammy ödüllü Dee Dee Bridgewater konserini izleyen Cazkolik yazarı sevgili Deniz Türkoğlu, izlenimlerine kendi müzikal gündemini de ekliyor...

Geçen haftanın müzik gündeminde güçlü bir rüzgar estiren Grammy ödüllü Dee Dee Bridgewater konserini izleyen Cazkolik yazarı sevgili Deniz Türkoğlu, izlenimlerine kendi müzikal gündemini de ekliyor...

Dinlediğiniz şarkı Ella Fitzgerald`ın üne kavuşturduğu ünlü "A Tisket A Tasket"tır.


Dee Dee’den Sevgilerle

Kültür maratonuna bu sefer bir albüm tanıtımı ile başlıyoruz. Nerhan Hepşen’in Ossi Müzik etiketiyle piyasaya çıkaracağı “Bi’ Özet Bu” adını taşıyan albümü, onun için müzik dünyasına atacağı ilk adım olacak. Gerçi “KenarDA KöşeDE” isimli radyo programı nedeniyle uzun yıllardır müziğin içerisinde.

Albüm tanıtım toplantısında göçmen bir ailenin çocuğu olduğunu ve hayatı boyunca kelimeleri, cümleleri biriktirdiğinin altını çiziyor. Ayrıca o gün daha önceden “Üç Vakit Ayna” diye çıkarttığı şiir kitabını bizlere hediye etti. O zaman farkına varıyor zaten insan, albümündeki tüm söz ve bestelerinin haklı olarak kendisine ait olduğuna. Kitabı karıştırmaya başlayınca kimi sayfalarda mavi ve siyah tonlarında resimlere rastlıyorsunuz – resim diyorum çünkü fotoğraf değil, sulu boya çalışmaları her biri. Şiirler sayfalarda aynadaki gibi yansıtılarak yazılmış, kimi yansımalar vurgulanmış hatta. Bu arada sonuna söz ve müziği kendisine ait olan anne adlı şarkısını CD formatında eklemişler. Kapak çalışması Günseli Kato’ya ve ön yazısı ise Mine Kırıkkanat’a ait. Anlayacağınız sanat dolu bir şiir kitabı. Bu arada bir matematikçi olarak kendi hakkında yazıklarını çok eğlenceli ve içten buldum ne de olsa Nerhan’da bir matematikçiymiş.

Gelelim albüme.10 şarkıdan oluşan albümün prodüktörlüğü, sanat yönetmenliği, söz ve besteler hepsi Nerhan’a ait. 8 şarkının düzenlemesi ise 90’lı yıllarda başarılı işlere imza atan Reha Falay’ın. Bundan ötürü “Saatli Mağrif”de -ki oradaki herkesin ilgisini en çok çeken şarkı o oldu- 90’ların havasını yakalıyorsunuz. “Yorma Beni İstanbul” şarkısına düet yapmış, hatta şarkının sonuna doğru bir de flamenko feryadı duyuyorsunuz. Şarkılarında Akdeniz ve Balkan melodileri de yer almakta. “Çalkala” adlı parçası ise bu yaza damgasını vuracağa benziyor. Nedeni tam Türk tipi olması, biraz vurmalı, biraz üflemeli üzerine de günümüzün pop dans miksleri eklenmiş. Öyle ki bu şarkıya bir de Kıvanç K remiksi yapılmış. Yalnızca çok yüksek sesli müzik yapmasından dolayı ses rengi biraz arka planda kalmış. Ses renginin güzelliğini ise kapanışta söylediği “Bi’ Özet Bu” baladıyla daha da net anlıyoruz.

 

Akşamına CRR’de dünyada artık bir efsane olarak anılan ve aramızdan ayrılışından kısa bir süre önce kurduğu vakıf ile adı yaşatılan Antonio Gades‘in 1974‘te baleye uyguladığı 1928’te Federico Garcia Lorca tarafından yazılan Kanlı Düğün’ünü izledik. Vefatından sonra uzun yıllardır beraber çalıştığı dansçıları, orkestrasında yer alan arkadaşları tarafından orijinalliği bozulmadan, Gades’in bıraktığı hali korunarak devam ediyor bu gösteri.

İki bölüm olarak sahnelenen gösterinin ilk kısmında gerçek bir İspanyol hikâyesi olan ve içinde folklorik öğeler barındıran Kanlı Düğün’ü, ikinci kısmında ise 8 bölümden oluşan geleneksel Flamenko danslarını içeren, klasik niteliğindeki Suite Flamenca yer alıyor. Kanlı Düğün 1980‘de Carlos Saura ve Antonio Gades tarafından filme alındı. Bu arada kostümler dönemi yansıtmakla kalmıyor, sahnedeki ışık tasarımıyla beraber adeta o dönemi yaşatıyor. Meşhur yavaşlatılmış düello sahnesinde ise herkes nefeslerini tuttu. Sanki gerçektende evde DVD oynatıcıda slow-motion modda izliyorduk onları. Bana göre bıçaklar rakipler arasında parlarken, arka fonda heyecanı ve titreşimi arttırıcı ara ara sadece tekli notalar duysaydık işte o zaman her şey tamam olurdu.

İkinci bölümde izlediğimiz Suite Flamenca’da ise Gades’in Flamenko dansına olan bakış açısını öğreniyoruz. Bir geçiş niteliğinde olan bu kısımda kıyafetler olabildiğince düz, flamenkonun renkli fırfırlı etekleri ve kırmızısı yerini gri ve kahve tonlarına bırakmış. Bunun nedenini de Gades zamanında, dansçılarının performanslarının daha ön planda yer almasını istediğinden yaptığını açıklamış. Sona saklanan beyaz kıyafetlerin iç fırfırlarındaki birbirinden farklı renkler ile erkek dansçıların yeleklerinin arka saten kumaşları arasındaki uyum gözümüzden kaçmadı. Bu arada canlı olarak söylenen Flamenko şarkılarındaki tutku ve gırtlak nağmeleri başlı başına alkış kopardı. Anlayacağınız Flamenko gösterisi hem göze hem de kulağa hitap ediyordu.

Ve kapanışı 40 yılı aşkın süredir kendine özgü stiliyle jazz söyleyen, Grammy ödüllü ayrıca bir de Tony ödülü bulunan ünlü caz vokalisti Dee Dee Bridgewater ile yaptık. Son albümü Eleanora Fagan: To Billie With Love From Dee Dee`den şarkılar seslendiren Dee Dee sahnede yer yer Billie Holiday oldu. ’86 ve ’87 yılllarında Paris ve Londra’da Lady Sings The Blues adlı oyunda Billie Holiday’i canlandırarak Tony ödülü kazanmıştı. Yıllar sonra Billie’ye saygı duruşu olarak yaptığı bu projedeki şarkıları ile sahnede adeta hepimizi büyüledi.

Oyunculuğunu şarkı söylemesine de ekleyen Dee Dee, cinselliğe atıfta bulunduğu esprilerle hepimizin gözünden yaş getirdi. Orkestrasındaki müzisyenlerine ara ara takılarak onlar üzerinden nerdeyse her birimizi baştan çıkardı. Şarkılar arasında yaptığı küçük konuşmalar öncesinde eğlendirici olsa da sona sakladığı şarkılarından biri olan Strange Fruit’u söylerken ciddileşti. Çünkü şarkı Afro-Amerikan’ların KKK örgütü tarafından gördükleri zulümü anlatıyordu. Kendi iç politikalarına yaptığı göndermelerden sonra gene çok konuştum diyerek dudaklarını dikiyormuş gibi yaptı. Kıyafeti, sahnedeki duruşu ve altını çizdiği platform topuklu ayakkabıları ile adeta genç bir kız gibiydi.

My Mother’s Son In Law (Annemin Damadı) adlı şarkıyı söylemeden önce kaynana olgusuna gönderme yaptı ve 3 kez evlenen birisi olarak, günün birinde evlenecek olanlara o soru ile karşılaştıklarında iyi düşünmeleri gerektiğini belirtti şaka ile karışık. Kimi şarkılarında jazz doğaçlamaları yaptı hatta bir ara en sevdiği enstrüman olan trombon sesini çıkartarak solo performans sergiledi.

Gecenin onurlandırılan sanatçısı olan Billie Holiday’i insanların karalamaya çalıştığını ama onun döneminin çok ötesinde bir sanatçı olduğunu belirterek tüm İstanbul’a teşekkür etti. Billie’nin hayat öyküsünü ve Strange Fruit şarkısının temasını ne kadar acı verici olduğunu bilen biri olarak aklıma George Orwell’in ünlü romanındaki cümle geldi, “Herkes eşittir, ama kimileri daha eşittir!”

Deniz Türkoğlu
14 Mart 2011, Salı
mdturkoglu@gmail.com

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Deniz Türkoğlu

  • Email

YORUMLAR

  • Rıfat Tuncer
    18 Mart 2011 Cuma 01:47

    Strange Fruit türkçesiyle tuhaf meyve. 1900lerin başında sadece KKKlarin değil siradan beyazların bile yan bakan siyahları hemen en yakın ağaçta sallandırması sıradan olaydı. şarkı onu anlatıyor. tüm siyahi şarkıcılar bu konuda haklı olarak son derece hasssaslar. güzel yazı sayın Türkoğlunu kutluyorum.

    Bu Yoruma Cevap Yazın »

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.