Türk Beşleri ve Erken Cumhuriyet Dönemi Müzik Politikaları

Türk Beşleri ve Erken Cumhuriyet Dönemi Müzik Politikaları

Son haftalarda müzik dünyasında yeniden yapay bir tartışma fırtınası yaşandı. Hakaretlere dayanan yorumlar içerisinde geçen günlerden sonra, hiçbir şey olmamışçasına kaldığımız yerden devam eden bir duruma döndük. Amerika da yaşadığım dönemler içerisinde, orada akademik kariyer yapan bir hocamızın sözü tekrar zihnimde canlandı; “Türkiye de çok büyük bir hareket ve değişim varmış gibi hissedersin ama hiçbir şey değişmez, Amerika da ise her şey aynı gibi gelir, aslında dünyalar değişir.” Yaşanılan kısır döngünün nedenleri ayrı bir yazımızın konusu olsun, erken cumhuriyet döneminde yaşanılan müzikal arayışları anlamaya çalışalım.

Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerinde yaşanan Batılılaşma eğilimlerindeki en önemli kültürel semboller Fransızca ve Piyano olmuştur. Bu dönemde klasik batı müziğine ilgi artarken Osmanlı müziği arka plana atılmıştır. Yani Osmanlı müziğine yönelik bu durum  Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasında çok önceleri belirmeye başlamıştı. Genelde bu durumun sadece Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra oluştuğuna dair yanlış bir izlenim vardır. Bu anlayışa bağlı kalınarak eğitim çok sesli klasik batı müziği üzerine oturtulmaya başlandı. Kültürel merkez ise Anadolu halk kültürü olarak belirlendi. Ve halk müziği üzerine yoğun bir araştırma dönemi başlatıldı.

Böyle bir ortam içerisinde Türk beşleri dediğimiz besteci topluluğu oluşturuldu. Geçen haftalarda ki tartışmanın konusu olan bu besteciler halk müziği formlarını ve anlayışlarını temel alarak bir dil oluşturmaya başladılar. O dönem dünya genelinde müzik anlayışında ulusal bir dil oluşturmaya çalışan bestecilerin yoğunlukta olduğunu görmekteyiz. Stravinsky, Bartok, Villa Lobos, Debussy  bu bestecilerden en göze çarpanları. Schoenberg’in “Müzik Almanca dır” sözü de bu dönemde ortaya çıkmaktadır. Aslında birinci dünya savaşı öncesi müzikte bir çeşit entelektüel bir savaş vardı. Galibi ise müzik olmuştu.

Bu perspektif içerisinde bakıldığında Türkiye de yaşanılan kültürel değişimin dünyadan pek de bağımsız olmadığını görüyoruz. Fakat, merkez alınan halk müziği araştırmalarında benim gördüğüm en önemli müzikolojik boşluk; Halk müziğinin Osmanlı müziği ile ilişkisi yok sayılarak  kurulmaya çalışılan dilin tutarsızlıklar içermesi. Bunu boşluğun varlığını Adnan Saygun hep hissetmiş ve birçok noktada belirtmişti.

Son yüz elli yıldır yaşanılan değişim içerisinde bestecilerimizin kendilerini daha iyi ifade edebilmek için sürdürdükleri arayışları beğensek de beğenmesek de sahiplenmeliyiz çünkü yaşadığımız topraklardaki üretimi sahiplendiğimiz sürece daha iyi üretimler için zemin hazırlamış oluruz. Ne yazık ki insanlarımız da, şikâyet ederek ve aşağılayarak kendi eksikliklerini kapatmaya yönelik bir anlayış oluştu ve bu giderek de büyüyor!

Güç Başar Gülle
12 Şubat 2011, Salı
gbg@cazkolik.com

Cazkolik.com

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Güç Başar Gülle

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.