Levent Öget`in `Caz Açılımları` serisinde caz dinleyicilerine kulak verdiği bölümün ikincisi yayında

Levent Öget`in `Caz Açılımları` serisinde caz dinleyicilerine kulak verdiği bölümün ikincisi yayında

Sevgili dostlar, Türkiye de caz müziğine dair her yıl giderek artan sayıda konser, festival, etkinlik düzenleniyor, önceki yıllara göre daha çok sayıda albüm yayınlanıyor. Yani işin hangi yanından bakarsanız bakın cazseverleri sevindirici gelişmeler oluyor ama olmayan bir şey var, o da tüm bu olan bitenin üzerine konuşmak, tartışmak... Peki bu olan biten ne anlama geliyor? Artıyor dediğimiz şeylerin içindeki nicelik ve nitelik çıpası nerede duruyor? Fazla mı iyimseriz yoksa az bile mi söylüyoruz? Konserler artıyor peki ama caz dinleyicisi artıyor mu? Sorulacak bir dolu soru, verilen pek çok cevap var. Radyo programcısı ve caz yazarı Levent Öget Açık Radyo`da hazırlayıp sunduğu Dünyanın Cazı programında geçen İstanbul Caz Festivali`nin hemen ardından tüm bu soruların konuşulduğu, cazın her kesiminden bir çok önemli ismin katıldığı programlar yaptı ama ardından bir güzel çalışma daha yaptı, tüm bu programlar o anda konuşulup gitmiş olmasın diyerek programlardaki konuşmaları, tartışmaları Cazkolik okurları için yeniden düzenleyerek "2012`de Caz Açılımları" adı altında seriye dönüştürdü. Birazdan okumaya başlayacağınız serinin dokuzuncu oturumudur. Bu özel ve yoğun çalışmayı gerçekleştirdiği için sevgili Levent Öget`e çok teşekkür ediyoruz.

 

Cazkolik.com / 31 Temmuz 2013, Çarşamba

 


 

Katılımcılar:

 

Ali SÖNMEZ, Sevin OKYAY, Feridun ERTAŞKAN, İmer DEMİRER, Şenova ÜLKER, Kerem GÖRSEV, Neşet RUACAN, Ayşegül YEŞİLNİL, Nezih YEŞİLNİL, Ozan MUSLUOĞLU, Şenay LAMBAOĞLU, Aytek ŞERMET, Volkan BURÇ, Mert AYBEK, Leyla UZMAN, Didem GENÇTÜRK, Mahir ILGAZ, Görgün TANER, Hüseyin BAŞKADEM, Necati TÜFENK, Eyüp İBLAĞ, Dr. Özgür UÇKAN, Emre KAHRAMAN, Sevil ESEN, Elif Gönenç CAMCIGIL, Erhan ONGUN, Hülya TUNÇAĞ, Levent ÖGET.

 

Katılımcı Uzmanlık Grupları:

 

Caz eleştirmeni, caz yazarı, caz radyo program yapımcısı, caz festivali danışma kurulu üyesi, caz internet portalı yöneticisi, caz piyanisti, caz şarkıcısı, caz trompetçisi, caz basçısı, caz gitaristi, caz bestecisi, caz orkestrası yöneticisi, caz kulüp sahibi ve işletmecisi, caz festivali yönetmeni, kültür sanat vakfı genel müdürü, radyo yayın koordinatörü, radyo çok sesli müzik bölümü yöneticisi, internet caz radyosu yöneticisi, caz konser organizatörü, bilgi ekonomisti, sanat felsefecisi, cazsever, caz dinleyicisi, radyo dinleyicisi.

 

Yayınlanan Bölümler:

 

1. Bölüm: Eleştirmenler ve Yapımcılar: Ali Sönmez, Sevin Okyay, Feridun Ertaşkan
2. Bölüm: Müzisyenler (1); Neşet Ruacan, Kerem Görsev, Ayşegül Yeşilnil, Nezih Yeşilnil, Ozan Musluoğlu, Şenay Lambaoğlu
3. Bölüm: Müzisyenler (2); Şenova Ülker, İmer Demirer
4. Bölüm: Caz Klüpleri; Aytek Şermet, Volkan Burç, Mert Aybek
5. Bölüm: Yayın Koordinatörleri; Leyla Uzman, Didem Gençtürk, Mahir Ilgaz
6. Bölüm: Festival Yönetmenleri; Görgün Taner, Hüseyin Başkadem
7. Bölüm: Konser Organizatörleri; Eyüp İblağ, Necati Tüfenk
8. Bölüm: Bilgi Ekonomisi - Sanat Felsefesi; Özgür Uçkan
9. Bölüm: Cazseverler (1); Sevil Esen, Emre Kahraman
10. Bölüm: Cazseverler (2); Elif Gönenç Camcıgil, Erhan Ongun
11. Bölüm: Eleştirmen, Yapımcı, Yazar; Hülya Tunçağ

 


 

 

(10. Bölüm Katılımcısı: Cazsever, caz ve radyo dinleyicisi Elif Gönenç Camcıgil, Erhan Ongun, Levent Öget)

 


 

 

Geçen bölümde açılımların karşı tarafı, yani dinleyicilere kulak vermiştik, bu bölümde yine aynı tarafı yeni konuklarla dinlemeye devam ediyoruz

 

 

Levent ÖGET: Bir kez daha bir aradayız, devam ediyoruz toplantılarımıza, Caz Açılımları’nda son bölümlere yaklaşıyoruz artık. Geçen oturumda dinleyicilerle, cazseverler adına iki katılımcı ile yaptığımız toplantının ardından kapanış bölümünden önceki bu son caz dinleyicisi bölümüne yine iki konuk davet ettik. Sayın Elif Gönenç Camcıgil ve Sayın Erhan Ongun ‘2012’de Caz Açılımları’na hoş geldiniz.

 

Elif Gönenç Camcıgil, Erhan Ongun: Hoş bulduk.

 

Levent ÖGET: Değerli katılımcılar sizlerden önce toplantılarımıza katılan her gruptan değerli konuşmacılar ortaya attığımız konularla ilgili olarak görüşlerini belirttiler. Müzisyenler, eleştirmen-yazar ve yapımcılar, caz kulüp işletmecileri ve sahipleri, konser organizatörleri, caz festivali yönetmenleri, yayıncılar ve siz dinleyenler de olmak üzere tüm bu toplantılara katkıda bulundular ve bu bölümle artık umarım biraz olsun bu konuların etrafında dolaşabilmiş, sorular sormuş ya da sordurabilmişizdir. Yapılan bu konuşmaların yeni süreçlere de katkıda bulunacağını en azından konunun yalnızca dinlemeye yönelik bir tüketim yönü olmayan bir hacmi ve katmanları olma özelliğinde değerlendirilebileceğini umuyorum. Sevin Okyay, Ali Sönmez, Feridun Ertaşkan, İmer Demirer, Ayşegül-Nezih Yeşilnil, Kerem Görsev, Neşet Ruacan, Şenay Lambaoğlu, Şenova Ülker, Volkan Burç, Mert Aybek, Aytek Şermet, Eyüp İblağ, Leyla Uzman, Mahir Ilgaz, Necati Tüfenk, Emre Kahraman, Didem Gençtürk, Ozan Musluoğlu, Görgün Taner, Hüseyin Başkadem, Özgür Uçkan, Sevil Esen geçen bölümlerde her biri bu konulara yetkin ve seçilmiş kişiler olarak bir araya geldiğimiz isimler oldu. Nihayet geçen bölüm bir müzikseverin de (Sayın İlkay Uzun) elektronik iletisi ile katıldığı bir çeşit dinleyiciler toplantısını gerçekleştirdik. Bugün sizlerle de bu yönde bir konuşma için daha yine bir aradayız. Gelecek bölümde ise bir caz duayeni olan, gerçek bir caz öğretmeni, yazar, eleştirmen ve yapımcı Sayın Hülya Tunçağ ile aylardır sürdürdüğümüz Caz Açılımları isimli bu platformu kimi düşünceler ve kimi sonuçlar ortaya koyabilmiş olmak umuduyla sonlandıracağız. Biliyorsunuz ya da en azından bu seri içinde tüm bu konuşmalar içinde ortaya koyduk ki; en çok üzerinde durulan bir konu değil, her açıdan görüş belirlemek, durum saptaması yapmak, ileriyi görmek ve açıklayıcı olmak adına bu konunun muhatapları her toplantıda gruplar halinde fikir yürüttüler. İstanbul başta olmak üzere toplumumuzda giderek artan sayıda gerçekleşen caz konserleri çerçevesi içinde caz kültürü üzerine konuşmalar geliştirmiş olduk. Sınırlı sayıda radyo ve televizyon yayınını ayrı bir toplantı olarak değerlendirdik. Sosyal medya içindeki paylaşımlar ve bir kesim için ‘olmazsa olmaz’ gibi görülen ancak bir türlü yaşam biçimine dönüşmeyen caz kulüplerindeki caz yaşamı azınlıkta kalan mecralara ait olarak gözüküyor. En büyük ilgiyi gören caz festivalleri ile ilgili enine boyuna her türlü değerlendirmeyi hem konser organizatörleri, hem eleştirmen, hem müzisyen hem de bu etkinliklerin düzenleyicileri olan yönetmen konumundaki değerli isimler yaptığımız toplantılarda konuya yaklaşımlarını ve zaten bağlı bulundukları pozisyonları gereği olarak da açıklamış oldular. Önceki toplantılarda işte bu yönden en çok soruşturulan kesim ise ‘gerçek caz dinleyicisi’ni bulmak üzerine oldu. Kimlerdi bu insanlar? Ne kadar sayıdaydılar ve onların dışındakilerin bu etkinliklerin gerçekleşme süreçlerine katılımları nasıl oluyordu? Tüm bu konuları bir biçimde gözden geçirdik. Önceki toplantı notları bunları açıklayan-belirleyen-sorgulayan bölümlerle dolu olarak burada ve farklı medyalarda göz önünde durmaya devam edecektir. Sonraki yıllarda ya da dönemlerde tüm bu konular ya da üzerinde durulmamış daha başkaca olanları da yeni dönemin özellikleriyle birlikte olacak biçimde belki yeniden değerlendirilebilirse de şimdilik durum bu çerçevede demek yanlış olmayacaktır. Başından bu yana sorularımızı her bölümde yeni konuklara yeniden yönelttik ve buradan bir çıkışla da konuşmayı en olumlu olduğuna inandığımız yönlere yönlendirmeye çalıştık; Diğer konuklarımızla tıpkı sizlerle de olacağı gibi yeni sorular da bulmaya çalıştık. Bu bölüm konuklarımız da bir önceki bölümdeki gibi caz sever ya da caz dinleyicileri olarak katılıyorlar. Onlarla ilgili biraz tanıtıcı bilgiler vermeliyim öncelikle; Dinleyici profili açısından belki de fazla bir belirleyiciliği olmasa da bunun bu özelliklerle ilgili bazı paralellikler kurulabilir ve mesleki uğraşlarıyla da sorguladığımız konularla bir bağ kurmaya kaynak olabilir diye düşünüyorum. Elif seninle başlayalım toplantımıza, sen her şeyden önce eski bir radyo program yapımcısısın aynı zamanda ama bugün seni öncelikli olarak bir caz dinleyicisi olarak ağırlıyoruz. Öyle değil mi?

 

Elif Gönenç CAMCIGiL: İlginç bir deneyim benim için.

 

Levent ÖGET: Ancak geçen bölüm dinleyici konuklarımızın ikisi de senin gibi tasarımcıydı. Bu durum ilgimizi çekti ve sanki tasarımcı ağırlıklı gidiyoruz gibi düşündük.

 

Elif Gönenç CAMCIGiL: Bir kere her şeyden önce sana teşekkür etmeliyim bana tekrar radyo havasını solumamı yıllar sonra sağladığın için minnettarım. Evet ben bir tasarımcıyım. Endüstriyel ürün tasarımı yapıyorum ama söylediğin gibi 10 yıllık bir radyoculuk geçmişim de var. Ama bırakalı da bir on sene oluyor. Tabii bunların dışında da tutkulu bir caz dinleyicisiyim.

 

 

Elif Gönenç Camcıgil: "Cazın olmadığı yerde, olmadığı zamanda onu arıyorum, onun ihtiyacını hissediyorum"

 

 

Levent ÖGET: Evet seninle bu sene de festivalde bir konserde karşılaşmıştık.

 

Elif Gönenç Camcıgil: Evet ama seninle artık az karşılaşıyoruz, ben de eskisi kadar sık gidemiyorum konserlere. Sen de toplantılarda bu konulara değiniyorsun, belki daha az sosyaliz artık, ya da konserlerin sayısı arttı belki? Ya da eskisi kadar konserlerin olduğu yerler spesifik değil, her şey çok yayılmış durumda sürüyor. Tünel’de Caz var, Vapur’da Caz var, ben hepsine gidemiyorum, takip de edemiyorum açıkçası ama bir yandan da çok güzel tabii, memnun olduğumuz bir durum bu.

 

Levent ÖGET: Bu konu sık sık konuşuluyor, İstanbul’da caz etkinlikleri arttı ve zaten bu toplantılar serisini başlatmamızın en önemli nedenlerinden biri de buydu. Hakikaten bu artan konserlere rağmen dinleyici de aynı oranda artıyor mu? İşte bunları hep daha önceki konuşma gruplarıyla tartıştık. Hemen sana kısa kısa iki soru yöneltmek istiyorum, sen kendini nasıl bir caz dinleyici olarak görüyorsun? Yani izleyici misin, evde ya da çalışma ortamında olmak üzere daha çok dinleyici misin?

 

Elif Gönenç Camcıgil: Her şekilde dinliyorum ben. Evde de olabilir tabii, konserlere gitmeye bayılıyorum zaten. Caz bir ihtiyaç benim için. Ruhumu doyurduğum bir müzik benim için. Cazın olmadığı yerde, olmadığı zamanda onu arıyorum, onun ihtiyacını hissediyorum. Ne yazık ki artık radyoda çok az caz dinleyebiliyoruz. Senin de belirttiğin gibi eskiden dinlediğimiz radyo kanalları tek tek kapandı. Bunların dışında da kulüplere ise çok az gidebiliyorum ama bu tamamen benimle ilgili bir şey. Yani benim az sosyal olmamla ilgili. Ama caz yaşamımın her anında her dakikasında var. Özellikle de iş ortamımda ve benim yaratım sürecim sırasındaki zamanlarda hep var.

 

Levent ÖGET: Peki Elif’ciğim, sana ikinci sorumu Erhan’dan sonra yönelteyim. Erhan artık bir vakıf yöneticisi olarak daha da meşgul birisin ama ben seni uzun yıllardır tanıdığım için nasıl da tutkuyla müzik dinlediğini hatta bununla yetinmeyip, bir radyo yapımcısı gibi düzenlemeler ve seriler hazırlayacak kadar müzikle iç içe olduğunu da bildiğim eskiden beri tanıdığım bir arkadaşımsın. Hazırladığın o müzik derlemelerine kendince isimler vererek her birini biricik hale getirdiğini de iyi biliyorum. Yine seninle de en son TRT Caz Orkestrası’nın konserinde karşılaşmıştık bir de Kübalılarla ilgili bir etkinlik vardı orada da görüşmüştük yanılmıyorsam?

 

Erhan ONGUN: Doğru.

 

Levent ÖGET: Ama bunların yani tüm bu müzik sosyalliğinin yanı sıra yani her yerde böylesine etkin bir biçimde müzik takipçiliğinle birlikte gerçekten de meşgul de birisin değil mi? Bir kere hiç yapmadığın bir mühendisliğin var. Bu vakıf yöneticiliğinden önce bir dönem tekstil konularıyla da ilgili bir iş sürdürüyordun hatırladığım kadarıyla, biraz bunlardan söz ederek konuşmayı sürdürelim mi?

 

Erhan ONGUN: Ben de baştan sona bir özet geçeyim o zaman, Elif Hanım’ın yaptığı özeti dinlerken gibi benim de iç dünyamda yaptığım bir gezinti var tabii. Az önceki konuşmalarınızı dinlerken düşündüm; Şu sıralar niye caz dinliyorum, neye ihtiyacım var derken fark ettim ki aslında ben bir kaybolan ruhu aramaya çalışıyorum. Çünkü elime bir kitap geçti kısa bir süre önce. Bu, benim caz ile ilk tanışmama sebep olan 20 – 25 yıl öncesine kadar giden Bodrum’un ve tabii Emin Fındıkoğlu’nun çalışmalarını hatırlatan bir döneme aitti. Bana cazı ilk o tanıştırdı. Onu o genç yaşta dinleyerek cazı tanıdım. Bu benim için çok zevkliydi.

 

Levent ÖGET: Öyle mi? Evet aslında Emin Hoca söz konusu olduğu için söylemeliyiz ki o pek çok insana feyiz verdi tabii. Şunu da yeri gelmişken söylemeliyim, Türkiye’deki en önemli caz hareketlerinden biri sayılabilecek olan en azından bunun dönemeçlerinden biri olabilecek olan Bilsak konserlerinin olduğu dönemi hatırlıyorum. Festivallerin hazırlanmasında ve bizzat kendisinin sahneye çıkıp heyecan ile bu ilk kez burada konser verecek önemli isimleri sunuşunu hatırlıyorum. Bir süre önceki bir görüşmemizde ise kendisinden öğrendiğim kadarıyla İstanbul’daki ilk caz kulübünü açan Fındıkoğlu’nun pek çok cazseveri etkileyen bir yaşamı oldu. Senin de caz ile tanışmanı sağlayan etkinin buradan geldiğini de şimdi öğrenmiş oldum.

 

 

Erhan Ongun: "Şu sıralar niye caz dinliyorum, neye ihtiyacım var derken fark ettim ki aslında ben bir kaybolan ruhu aramaya çalışıyorum"

 

 

Erhan ONGUN: Ben de bunu kendime ilk kez sordum ve az önce düşündüm de mesela o zamanlar, o yaşlarda Bodrum’a gitmek için Emin Fındıkoğlu’nu dinlemek benim için bir sebepti. Ama az önce Elif Hanımın da söylediği gibi cazın artık bu kadar yakınımızda her yerde ve internet ortamında olması bizi biraz tembelleştirdi ve durağanlaştırdı. Dolayısıyla ben sizin de programlarda yoğun olarak bu konuya değindiğinizi de bildiğim için sıkıntı sayılan ve biraz seyirci sayısının azalmasını belirten istatistikler var ise şayet, sebebinin biraz da buna bağlı olduğunu düşünüyorum. Kültür konusunda kanımca daha geriye düştüğümüz için cazdaki görsel yakınlığı da bulamıyoruz. Örneğin az önce sözünü ettiğin mekân Cafe Gramafon’da benim için önemli merkezlerden biriydi.

 

Elif Gönenç CAMCIGİL: Evet, kapandı.

 

Erhan ONGUN: Oraya gitmek o zamanlar çok özel bir şeydi ve ona günler öncesinden hazırlanırdık. Şimdi her şey çok yakınımızda ancak hiç bir şeye çok dokunamıyoruz. Bunu üzüntüyle fark ediyorum.

 

Levent ÖGET: Peki Erhan, sonuçta sen kendini ‘nasıl bir caz dinleyicisi olarak görüyorsun’ soruma da bir bakıma bu anlattıklarınla yanıt vermiş oldun.

 

Erhan ONGUN: Ben biraz karışık caz dinleyicisiyim. Serüvene Emin Fındıkoğlu ile başladıysam da, daha sonra o dönemim Bob James, Earl Klugh gibi bazı pop-caz müzisyenleriyle devam etti. Sonra çok uzak kaldım, ardından biraz kuzey cazına yaklaştım. Sonra oradan da uzaklaştım ve araya latinler de koyarak cazı kendimce harmanladım. Sizler kadar iyi bir caz dinleyicisi değilim ama çok iyi bir müzikseverim. Müzikle iç içe olmayı çok seviyorum.

 

Levent ÖGET: Erhan mütevazı olmaya çalışma sen tanıdığım en iyi, en ciddi dinleyicilerden birisin.

 

Erhan ONGUN: Yirmi dört saat müzik benim için çok şey ifade ediyor. Ama çok yakınıma geldiği için herhalde biraz tembellik yapıp konserlerden uzak kalıyorum. Caz bana göre çok kişisel bir şey ve özellikle de benim dinlediğim tarz caz kapalı alan müziği gibi geliyor. Açık alanlar buna çok müsait değil. Kendi açımda az önce saydığımız tüm yerler benim için kapalı alandı ve buna benim odam da dâhil, işte biraz da ondan da farklılaşmıştır diye düşünüyorum.

 

Levent ÖGET: İkinizin de yetişkin çocuklarınız var biliyorum.

 

 

Elif Gönenç Camcıgil: "Oğlum da iyi bir müzik dinleyicisi..."

 

 

Erhan ONGUN: Benim yüz on tane! Bunu da sorarsın diye düşünüyordum.

 

Levent ÖGET: Haklısın, o apayrı bir şey aslında ama hazır açılmışken tabii sorayım. Senin yöneticiliğini yaptığın Koruncuk Vakfı’ydı değil mi?

 

Erhan ONGUN: Evet Koruncuk Vakfı’ndayım. 118 çocuğumuz ve yedinci gelecek torunumuz var. Gün biraz bu çocuklarla geçiyor ve onları nasıl daha iyi topluma kazandırabiliriz diye uğraşıyoruz. Cazın biraz dışına çıkıyoruz ama biz tüm ülke boyutunda koruma altına alınmış bu çocukların yaklaşık olarak 44 bin civarındakilerinin olabildiği kadarının fazlasına ulaşmaya, dokunmaya, el vermeye çalışıyoruz. Ben bu konuyla yoğrulduğum için bu sayılar arttıkça benim de yoğunluğum artmış oluyor.

 

Levent ÖGET: Konunun dışına çıkmış sayılmayız, çünkü bu konu da bence bunun içinde ve her zaman yeni nesiller geliyor, onların da bu müzik türüyle ilişkisinin nasıl olacağını toplumun her kademesinde görmek isteyebileceğimiz bir açılım içerisinde durarak sohbet ediyoruz. O yüzden tabii ki sizin gözlemleriniz yaşam alanlarınızın içinden gelen bir yankıyla birlikte ancak çok değerli. Yalnızca birer caz dinleyicisi de değil, zaten mesleki olarak içinde bulunduğunuz konularda bağlantı kurulabileceğiniz fikirlerle de ilintilendirmemiz yerinde olacaktır. Senin izlenimlerin ne yönde Erhan? Mesela bu çocuklar içinde müzikle ilgili olanları bize anlatabilir misin?

 

Erhan ONGUN: Tabii, bizim bu vakıftaki çocuklarımız şanssızlığın içinde bir yerde çok şanslı çocuklar. Hem gönüllü eğitmenlerimiz hem müzik ve spor aktivitelerimiz oldukça fazla sayılır. Üç piyanomuz var ve piyanodan-saza, gitardan vurmalı çalgılara kadar ilgilenen çocuklarımız bu alanda etkileşim içindeler. Hem sporda hem müzik gibi konser ve diğer sosyal aktiviteler için bu çocukları ciddi anlamda bu konulara yönlendiriyoruz. Ayrıca diğer sivil toplum kurumlarından da bu yönde sürekli davet ve destek alıyoruz.

 

Levent ÖGET: Sevgili Erhan senin çocuğun artık biraz daha büyüdü, peki onun müzikle arası ne durumda? Senin gibi caz dinliyor mu, konserlere götürüyor musun yoksa kendi yolunda mı?

 

Erhan ONGUN: Evet benim kendi çocuğum büyüdü. Ufakken benim gittiğim bazı konserlere onu da götürüyordum. Ama şimdi ergenlikle birlikte beni dinliyor, benim dinlediklerimi de dinliyor ama yapmıyor noktasına geldik. Başlangıçta reddediyor önce yaşı gereği ama bir süre sonra dinlediğini sosyal paylaşım sitelerinde paylaşırken yayınladığını görebiliyorum. Tabii bu biraz zaman alıyor.

 

Levent ÖGET: Peki Elif, Ali ne durumda?

 

Elif Gönenç CAMCIGiL: Ali şahane bir dinleyici. Aynı zamanda piyano da çalıyor. Bence onun müzikle arası çok iyi, iyi müzik dinliyor. Klasik müzik de dinliyor. Geçen yıl onunla birlikte Marcus Miller, Herbie Hancock konserine gittik. Uyur zannettim ama uyumadı, aksine bayıldı konsere… Son zamanlarda da enteresan bir şekilde de AC/DC dinlemeye başladı. Aile de yok, ben de eşim de dinlemiyor aslında ama müzikle arası iyi ben beğeniyorum onun müzik kültürünü. Zaten ben de Lise dönemindeyken The Doors, U2, Depech Mode dinleyerek başladım. Bizim ailede de caz dinleyen yoktu, klasik müzik dinleniyordu. Ben de klasik müziği severek büyüdüm. Ama benim de caz ile hiç tanışıklığım yoktu. Üniversiteye başladığımda bir arkadaşımın yanımda walkman’i ile müzik dinleyerek geçtiği sırada neler dinlediğini merak ettim ve bana o zaman hiç bilmediğim bir takım isimler saydı. Chick Corea, Michael Brecker’ın kim olduğunu onun sayesinde merak edip dinlemeye başlamıştım, sonra da bırakamadım. Hatta şöyle de bir anım var temel sanat eğitimi almaya başladığım üniversite yıllarımdan; o yeni caz dinlemeye başladığım günlerde öğretmenimiz bize bir kolaj ödevi vermişti. Çok değerli bir hocamızdı ve verdiği ödevi yapıp götürdüğümde bana “sen bunu caz dinleyerek mi yaptın” diye sormuştu? Bunu nasıl anladığına ve nereden bildiğine çok şaşırmış çok etkilenmiştim o zaman.

 

Levent ÖGET: Yaptığın işin içinde cazı çağrıştıracak herhangi bir işaret var mıydı peki?

 

Elif Gönenç CAMCIGiL: Belki coşku, belki aksak ritimler, belki dinginlik? Bence bunlar vardı ama bilemiyorum yine de nasıl anladığını, yalnızca sonradan öğrendim ki o da çok iyi bir caz dinleyicisiymiş. Daha sonra da bir süre zaten caz konserlerine de onunla birlikte gitmeye başladık. Benim için de bu caz sevgim, bu tutkum sonrasında hep devam etmeye başladı.

 

Levent ÖGET: Sevgili Erhan konularımızı eğer biraz derinleştirmeye çalışacak olursak; Geçen bölümlerde bilgi ekonomisti ve sanat felsefecisi sevgili dostumuz Dr. Özgür Uçkan ile de uzun uzun konuştuğumuz bazı konular vardı. Unesco’nun Dünya Caz Günü bildirisinde de yer alan ‘caz düşünce özgürlüğünün taşıyıcısı’ ‘caz birlik ve barışın sembolü’ olduğu konuları az önce senin de bir yerlerinde değinmiş olduğun gibi bunları biraz daha açarak bu yönde konuşalım istiyorum. Çünkü konumlarınız itibarıyla dinleyici-izleyici açısından bu konuların nasıl ele alındığını sizinle de değerlendirmeliyiz. Sen caz müziği ile ilgili olarak bu konuda neler söyleyebilirsin, örneğin sence caz bu tip iddialı değerlerle bizim kültürümüzde, hayatımızda yer açabilecek kadar etkin mi? Sen nasıl bakıyorsun?

 

Erhan ONGUN: Dünyada etkin olduğu zaten tespit edilmiş ve ona yönelik çalışmalar yapılmış. Bizde ise bunun aynı şekilde değer bulacağını pek tahmin etmiyorum. Çünkü bizim de çocukluğumuzdan başlayarak bugüne değin çok fazla kültürel kırılmalar ve kaymalar oldu. Maalesef genç nüfusu bu yönde doğru yönlendiremedik. İçinde bulunduğumuz coğrafyada yalnızca son on yılda değil son onlarca yıldan bu yana çok ihmalkâr bir yaşam tarzımız oldu. Dolayısıyla ne yazık ki yeterince önem vermiyoruz ve bir şey yitip gittikten sonra değer bulmaya başlıyor. Onunla ilgili o zaman araştırmaya ve üzerinde düşünülmeye başlanıyor. Yalnızca caz müziği de değil, cazın ruhu olarak ve yansıtmak istediği olarak ya da caz ile uğraşan müzisyenlerin yaşamı olarak yaşadığımız ülkede hiçbir şeyin-hiçbir şekilde örneklenemediğini görüyorum. Az önce Elif Hanım’da aynı şeyi söyledi, sanırım buradakiler, yani bizler bireysel olarak kendi çabalarımızla bir şeylere ulaşabildik diye düşünüyorum. Bir şeyler bize, doğru yönde kanalize edilmedi. Radyolar bir aralar bunları yapmak için çok çaba sarf ettiyse de daha sonra her iyi şeyde olduğu gibi de memleketimizde bunları baltalayan taraflar çıktı, bunlar örselendi, şimdi ise yoka yakın gidiyor. Bazen belki bir şeyin dibe vurması yeniden yukarı çıkış için faydalı olabilir. Düşünmek için bir zaman aralığı olabilir. Çünkü dünyada olduğu gibi ülkemizde de zaman içinde bir şeyler hep koşuyor. Hepimiz koşuyoruz.

 

 

Erhan Ongun: "Bazı şeyler; İç, öz, ruh, duygusallık çok geride kaldı"

 

 

Levent ÖGET: Peki biz yakalayabiliyor muyuz?

 

Erhan ONGUN: Bilmiyorum neyi yakalıyoruz, yakalamak için mi koşuyoruz? Bazı şeyler; iç, öz, ruh, duygusallık çok geride kaldı. Ben de cazı sorgularken taa Emin Fındıkoğlu’na (kendisi hâlâ var tabii ki) yani kendi yaşamımın otuz sene öncesine gidip tarif etmek zorunda kalabiliyorum. Yakın zamana ait çok fazla şey yok. Çok çabuk tüketilen isimler var. Medya ile birlikte parlatılıyor sonra o bir anda da sönüyor. Ama bakın ben otuz senedir ne Emin Fındıkoğlu’nu ne Neşet Ruacan’ı unutmadım. Hiç de unutacak gibi değilim.

 

Elif Gönenç CAMCIGiL: Çok doğru.

 

Erhan ONGUN: Ama mesela diğer bir yanda Esperanza Spalding kendi konusunda dünyada önemli bir yerde olsa da bana biraz uzaktan sabun köpüğü gibi geliyor. Ciro ya da paraya yönelik bir parlatılmanın ardından dediğim gibi bir sabun köpüğü gibi sönebiliyor.

 

Levent ÖGET: Bu senenin en çok konuşulan isimlerinden birine değindin.

 

Erhan ONGUN: Ben beğenmedim açıkçası. İsmiyle beraber dinlemeye başladım. Mutlaka değerli şeyler yapıyordur ama benim diğer değerli bulduğum kişilerin yerine-yanına koyamadım.

 

Levent ÖGET: Sen ne diyorsun Elif?

 

Elif GÖNENÇ CAMCIGİL: Ben de Erhan Bey ile aynı görüşlerdeyim. Yüzeysel buluyorum ve gittikçe de yüzeyselleştiğimizi hissediyorum. Düşünmek, okumak, sorgulamak gibi şeyler geriye gittikçe tabii müzik kültürü de geriyor doğru gidiyor. O zaman daha çabuk tüketilen daha kolay anlaşılan müzikler dinlenilmeye başlıyor diye düşünüyorum. Caz da hiç böyle bir müzik değil. Diğer yandan kaynaklarımız da az. Ne radyo ne de televizyondan insanlara bir şey sunamıyoruz.

 

Levent ÖGET: Biz de toplantılarda belki de en çok buna değindik. Bu kadar çok etkinlik gerçekleşiyor ve giderek de artıyor bu etkinlikler. Peki, bu durum bu kaynakların azlığı konusuyla bir çelişki oluşturmuyor mu?

 

Elif GÖNENÇ CAMCIGİL: Etkinliklerdeki ‘kalabalığın’ içindeki dinleyici kitlesi farklılıklar içeriyor, yani bu aynı dinleyici kitlesi değil. Bundan belki on sene önceki caz konserlerine gittiğimiz zamanki dinleyici kitlesiyle şimdiki dinleyici kitlesi arasında farklılıklar var.

 

Erhan ONGUN: Evet çok fark var.

 

 

Levent Öget: "Bir konuğumuz artık çok farklı iki dinleyici olduğunu söylemişti"

 

 

Levent ÖGET: Buna ilk toplantımız sırasında yazar, eleştirmen, yapımcı Sevin Okyay’da değinmişti. O da aynı bu ifadeyi kullanmıştı. Çok farklı iki dinleyici olduğunu söylemişti. Hatta diğer bir Caz Açılımları katılımcısı yazar, eleştirmen, yapımcı Ali Sönmez’e aynı toplantıda bu konuyu yönelterek bu durumu değerlendirmeye çalıştılar. Ayrıca bu konu söylediğim gibi neredeyse tüm toplantılarda da değinilen en önemli konu oldu. Şunu fark ettim ki; bütün bu toplantılara katılan tüm değerli katılımcılar, eleştirmen, yazar, yapımcı, caz kulüp yöneticileri, organizatörler ve şimdi de sizler bir kısım dinleyici olarak konser ve etkinlikleri izleyen caz dinleyicisi için aşağı yukarı aynı suçlamaları eleştirileri yönelttiniz. “Dinleyicinin bilinçli olmadığı”, “ne istediğini bilmediği” altı kalın kalın çizilerek anlatıldı. Peki, bir yandan bakarsak eğer yıllarca süren bunca çaba, caz kültürü adına hazırlanan etkinlikler içindeki bunca konser ve başka ülkelerin şehirlerinde bile olmayan bazı şeyler bu kentin yaşamında bir biçimde yer almaya devam ediyor. Bunun üstelik bütün bir yılın içine de yayılacak biçimde sürdüğünden bahsedebiliriz artık. İşte İş Sanat ve Akbank Kültür Merkezlerinde ve diğerlerinde, Cemal Reşit Rey’de olan konserler, Ramazanda Caz adıyla bir etkinliğimiz bile var artık. Düşünün artık o kadar geniş bir alana yayılmış olduğunu kabul edebiliriz. (bu konuyla ilgili Sayın Görgün Taner’in söylediklerine önceki toplantılar içindeki notlardan bakmak yeterince açıklayıcı olacaktır) Ancak buna rağmen bu etkinliklerin buradaki caz dinleyicisini yeterince bilinçlendirmediğinden söz ve iddia ediliyor tüm bu katılımcılar tarafından. Sizce de burada bir yanlışlık varsa eğer, o nerede sorabilir miyim?

 

Erhan ONGUN: Konudan uzaklaşmadan anlatmaya çalışayım, eskiden eğitim-kültür ve statü bir süreçti. İnsanın yaşamında ve yaşında birikimlerle oluşuyordu. Şimdi ise konsere, Chick Corea, Esperanza Spalding’e gitmek bir statü satın almak gibi. Bundan bahsetmek, sosyal ortamda bunu paylaşmak bir statü almanın çok kolay yolu oldu.

 

Elif GÖNENÇ CAMCIGİL: Çok doğru bence de. Ben de bundan söz etmek istiyordum.

 

Erhan ONGUN: İşte bu kolay statüler seçiliyor, haliyle de dinleyici kitlesinin içinde bu farklılıklar oluşuyor. Bu cazın dışında bir kalitedir ve cazı beslemesi de beklenemez. Dolayısıyla cazı üreten ile tüketen arasında karşılıklı bir alışveriş de oluşmuyor kanımca. Burada uzak bir mesafe var ve eskiden bu çok daha yakındı.

 

Elif GÖNENÇ CAMCIGİL: Bence de öyle, ayrıca etkinlik sayısını arttırınca dinleyici kalitesi artmış olmuyor. Cazı bilen dinleyici de artmış olmuyor. Caz ile paralel giden başka şeyler olduğunu düşünüyorum.

 

Erhan ONGUN: Aslında tersine aleyhine oluyordur.

 

 

Elif Gönenç Camcıgil: "Geçen yıl festivalde konser izlerken önümde Facebook’da yer bildiriminde bulunup konseri terk edeni bile gördüm"

 

 

Elif GÖNENÇ CAMCIGİL: Geçen yıl festivalde konser izlerken önümde Facebook’da yer bildiriminde bulunup konseri terk edeni bile gördüm. Ben buna tanık oldum. Dolayısıyla bence etkinlik sayısı artınca cazsever dinleyicinin sayısı artmış olmuyor.

 

Erhan ONGUN: Bence de öyle, kaliteden uzaklaşılıyor ve seyirci de bir anlamda abondene oluyor. Konunun özüne odaklamıyoruz.

 

Elif GÖNENÇ CAMCIGİL: Tabii, bir yandan da bunlarla çok paralel giden şeyler de var. Eğitim, sorgulamak, düşünmek, başka kültürel etkinlikler gibi… Bütün bunların hepsinin bir bütün olduğunu düşünüyorum. Yalnızca caz ile kısıtlamak da istemiyorum, caz ve ‘iyi müzik’le birlikte.

 

Erhan ONGUN: Evet iyi müzik

 

Levent ÖGET: Peki şimdi bu konuyla ilgili olarak biraz da daha iyimser yaklaşımlarla hayal ettiklerimizle birlikte düşünmeye çalışalım. Yani pozitif yaklaşalım ve dileklerimiz üzerinden konuşalım.

 

Erhan ONGUN: Bardağın dolu tarafına bakalım.

 

Levent ÖGET: Olabilir ama bence asıl daha ileriye bakalım. Mesela ne olsun istersiniz? Şimdi biliyorsunuz İstanbul’da iki-üç tane festival var, daha önce de değindiğimiz gibi yıl içine yayılan etkinlikler de var. Bütün bunların arasında örneğin siz iki dinleyici olarak ne gibi bir beklenti içinde olmalısınız? Bunların yanı sıra caz dergisi, internet üzerinde caz ile ilgili portallar ve radyolarda caz kanalları var. Bu örnekleri çoğaltabiliriz tabii ama iki yönlü durumuyla göz önünde tutarak yapmalıyız bir yandan da. Örneğin, devlet eliyle yayınlanan TRT Radyo 3 yayınları bir dönem en önemli ‘iyi müzik’ yayınları olarak gerçekleşirken, şimdilerde çeşitli bahanelerle dinlenmiyor denilerek antenlerinin azaltılması sonucu bazı bölgelerde hiç dinlenmeyen bir duruma düşürüldü. Her ne kadar dinleyici görüşleri yok sayıldı ve program yapımcıları azaltılarak yayın kalitesinin içi boşaltılmasına karşın bugün halen bu yayınlar sürüyor. Artık teknoloji ilerledi ve insanlar internet ortamından ya da bir başka biçimde olsa da ulaşabiliyorlar bazı yayınlara. Peki, siz ne isterdiniz ki caz kültürü adına size daha da hoş gelen bir başka durum gerçekleşsin? Genel olarak beklentileriniz ne ve neler olmalı başka sizce?

 

Elif GÖNENÇ CAMCIGİL: Televizyon ve radyo birebir ulaşabildiğimiz iletişim araçları ve dolayısıyla ben daha çok yayın olsun isterdim. Yalnızca radyolardaki kanalların artması ve programların çoğalması değil, televizyonda da bunca dizi arasında caz ile ilgili bir şeyler de olsa ne iyi olurdu. Ayrıca kimi workshoplar, bazı atölye programları da olmalı. Ben oğlum Ali’ye de öyle sevdirmiştim, çok güzel klasik müzik kitapları çıkıyor. Caz için de olabilir ve böyle kitaplar çocuklar ve gençler için daha kolay anlaşılabilir olabiliyor. Biz de caz dinlemeye pop-caz ile başladık.

 

Levent ÖGET: Bir geçiş dönemi sağlayacak yayınlar olabilir mi diyorsun?

 

Elif GÖNENÇ CAMCIGİL: Evet bütün bunlar olabilir.

 

Levent ÖGET: Konserler ve etkinlikler için ne düşünüyorsun.

 

Elif GÖNENÇ CAMCIGİL: Bence konserler yeterince var ve iyi gidiyor. Genel olarak güzeller ve ben beğeniyorum.

 

Erhan ONGUN: Ben bunların yanı sıra biraz daha farklı şeyler de düşünüyorum. Yani daha doğrusu bu gidişatı değiştirebilir miyiz diye düşünmek istiyorum. Bu konserlerin muhakkak ki çok değerli sponsorları oluyordur eminim ve ancak onların destekleriyle gerçekleşebiliyor bunlar. Şimdi, işte bütün bu sponsorların ortaya koyduğu bütçelerin içinden Elif Hanım’ın da söylediği gibi kimi atölye programları için belki bir kısım ayrılabilir. Herkesin beş-on adım ötesinde çok kısa bir vesait ile ulaşabileceği bir yaygınlıkta yapılabilirse etkili de olabilir. Bu atölye programları hem amatörlerin hem de profesyonellerin birlikte katılım sağladığı bir genişlikte olması bütün bunların da sözünü ettiğim artan bütçeyle bir maliyetle desteklendiği yerler olabilirse eğer ben mesela caza eskisi gibi çok daha ilgili olabilirim belki diye düşünüyorum.

 

Elif GÖNENÇ CAMCIGİL: Benim söylemek istediğim de işte buydu. Atölye programlarının benim de anlatmak istediğim açılımını siz yapmış oldunuz.

 

Erhan ONGUN: Öyle ya konserler bir biçimde gerçekleşiyor ancak İstanbul trafiğinde ise bu etkinliklere ulaşmak tam bir meşakkat. Gitmek ayrı, dönmek ayrı sıkıntı yaratıyor. Dolayısıyla sizi ancak can evinizden vuracak bir şey olması lazım ki bu konsere gidebilesiniz. Yani ben kendi açımdan bunu böyle söylüyorum. Statü almanın dışında onu ancak öyle almaya giderim. Hele bir de konser Açıkhava’da ise bu tereddütlerim daha da artabiliyor; Gürültülü bir şehirdeyiz. Nardis gibi Gramafon gibi yerler ya da çok ufak kulüpler, eskiden Taksim civarında isimlerini şu an unuttuğum ufak mekânlar-lokaller beni tercihim olabiliyor. Caz benim kafamda biraz da öyle canlanabiliyor, tatlı sohbetlerin gerçekleştiği ufak-keyifli mekânlar olarak… Eğer caz müziğini yaymak istiyorsak, daha doğrusu müziğin ticari kısmını değil de asıl ruhunu yaymak istiyorsak, insanı beslemesini istiyorsak böylesi çok daha olumlu olur diye düşünüyorum. Bunlar bana daha yakın geliyor. Yani bütün yerine bütünün bir kısmının parçalanmış ufak atölyeler şekline dönüştürülmüş kısmı daha etkili ve daha uzun soluklu olabilir kanımca.

 

Levent ÖGET: Evet sizlerin beklentileri böyle. Yine de ben şunu da eklemek istiyorum ve bunu bir bilgi eksikliği olarak gördüğüm için değil malum sebeplerle herkes için geçerli olan tüm olan bitene yetişmek çok zor. Daha önceki programlarda tıpkı Ozan Musluoğlu’nun da söylediği gibi; ‘burası NewYork’a döndü, etkinliklere yetişmek çok zor’ demişti. Hem bir müzisyen olarak hem de bir caz program yapımcısı olarak çok aktif olmasına karşın bunun zorluklarından söz etmişti sizler gibi. Yani çok fazla etkinlik olduğuna o da değinmişti. Ancak az önce konuşulan atölye çalışmaları çerçevesinde ben şunu da hatırlatmak istiyorum; Özellikle de festival dönemlerinde olmak üzere çok fazla seminer, atölye programları da artık gerçekleşebiliyor. Bunu ben de yeni yeni fark ediyorum. Bu yılki Akbank Caz Festivali’nde de bunu görebilirsiniz. Sizlerin beklentisi içinde olan bu çalışmalar gerçekten çoğaldı ve okul ortamlarına yayılacak biçimde tasarlandığını görebiliriz. Üstelik bunlar yıl içinde de var artık. Örneğin şehir merkezindeki kültür merkezlerinde etkinlikler öncesi ve sonrasında bunları daha fazla görmek mümkün.

 

Erhan ONGUN: Aslında haklısın bunu ben de fark ediyorum ve bunların sokağa giderek yayıldığını da görüyorum ancak şunu da görmek gerek, bu tip etkinlik ya da festivallerde ana programın duyuruları altı biraz fazla kalın çizilerek yapıldığı için bu programı destekleyecek atölyelerin gölgede kalması söz konusu olabiliyor. Bu yoğun yaşamda dikkat çekmesi zorlaşıyor ve biraz aşağıda kalıyor ne yazık ki.

 

 

Erhan Ongun: "Konserleri destekleyecek atölyeler, seminerler gibi programların gölgede kalmaması lazım"

 

 

Elif GÖNENÇ CAMCIGİL: Peki katılım nasıl bu programlara...

 

Levent ÖGET: İşte bu söylediğin de ayrıca değerlendirilmesi gereken bir başka konu. Erhan sen çok güzel bir yere değinmiş oldun. Haklısınız hem beklentileriniz doğrultusunda hem de zaten yapılanlar fazlasıyla yapılıyor belki de? Bu toplantının başında ben de buna dikkat çekmek istemiştim. Gerçekten de manipüle edilen bir durum var ortada. Koca koca festivaller ve onları destekleyen büyük markalar var fakat milyonlarca insanın yaşadığı bu büyük anakentte çok küçük bir kitle sadece bunu yaşayabiliyor. Evet, dünyanın her yerinde bu oranlar aşağı yukarı böyle denebilir ama burada bu makasın açıklığı oldukça fazla görünüyor. Bu kadar önemli etkinliklerin katılımcıları çok az, konserler, etkinlikler yeterince dolmuyor. Üstelik bizim toplantılarımızdaki eleştirilerde benim saptayabildiğim kadarıyla da giderek bu kalitenin, bu bilincin daha da düştüğü söz konusu edilmiş oldu. Şimdi sizlerin değerli görüşlerinize teşekkürlerimle son olarak bize elektronik ileti ile görüşlerini iletmiş olan ve daha önceki toplantılarımızı takip ederek bütün bu konular çerçevesinde düşüncelerini bizimle paylaşmak isteyen diğer caz sever dinleyicilerin de yazdıklarını burada aktarmak istiyorum. Sayın Şahin Tekgündüz ve yazdıklarını Kalem Tıraş rumuzuyla gönderen cazseverlerin yazdıklarının içinden bir bölümünün özellikle de toplum yapısı, gelişmekte olan dinleyici müzik kültürünün gelişim aşamaları ve müziğin yaygınlaşabilmesi adına bilincin geliştirilebilmesi için kimi öncü dinleyicilerin konuya nasıl yaklaşması gerektiği ile ilgili yaklaşımlarını bu toplantıya katmış olmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Şöyle diyor öncelikle mektubunda Sayın Şahin Tekgündüz;

 

Şahin TEKGÜNDÜZ: Türkiye toplumundaki yaygın müzik kültürünü ve beğenisini tartışmayı gereksiz buluyorum ve caz müziğinin sadece genel müzik bilgisi ve kültürü gelişmiş seçkin bir kesimin sevdiği ve dinlediği bir müzik türü olduğunu düşünüyorum. Cazın ve özellikle klasik müziğin yaygınlaşmamasının temelinde yatan toplumsal ve kültürel nedenleri çok iyi biliyoruz. Ancak son yıllarda, olumsuz yöndeki tüm gelişmelere rağmen özellikle kentlerde yaşayanların müzik algısının değişmekte ve nitelikli (bu, caz ve klasik müzik için benim öznel değerlendirmem) yabancı müziğe eğilimin artmakta olduğunu gözlüyorum. Bu yargımın pek çok kanıtı var. Bir tek örnek bile bu savımı doğrulamak için sanırım yeterli olacaktır: Afyonkarahisar`da her yıl düzenlenen caz festivali, on yıl önce bunu hayal bile edemezdik. Türkiye`de bugünden-yarına bilgili, bilinçli ve düzeyli bir caz dinleyicisi elbette oluşmayacak. Caz kulüplerine, özellikle de caz konserlerine gelen ve davranışlarıyla bilgili, bilinçli ve düzeyli izleyicileri rahatsız eden kesimden yakınmamalıyız. Bu gelişmeyi destekleyerek, cazı belli bir seçkinci kesimin sınırlarına sıkışmaktan kurtarmalıyız? Bir müzik kültürü ve sevgisi ancak dışlamayarak, sabırla dinleterek, izleterek, öğreterek aşılanabilir ve geliştirilebilir. Toplumsal yapının evrilmesine seçkinler ki onların aynı zamanda aydın olduğunu düşünmek istiyorum, katkıda bulunmazsa bunu başka kimden bekleyeceğiz?

 

Levent ÖGET: Diğer bir elektronik iletide gelenler ise şöyleydi;

 

Kalem Tıraş: 18 yaşındayım. Hâkim ve bilgili değilim caz konusunda ama müziği çok seviyorum ve caz müzik de bunun bir parçası bu yüzden yazıyorum. Konserlerde bazen parça devam ederken alkışlar oluyor, insanlar coşkularını içlerine atsınlar demiyorum ama alkış sestir ve kesinlikle çalınmakta olan şeyi gölgeliyor ya da değiştiriyor. Bu konuda sanatçılar da duyarlı değil, dünden razı olanlar var. Müziği sessizce tecrübe etmek çok büyük bir lüks mü? İnsanlar hangi kabiliyeti, mükemmel anı alkışlayacağına karar verirken bir yandan da dinleyebiliyorlar. Ben çok yavaşım belki de? Konserin dinamik yapısının bir sonucu olarak görülebilir alkışlar ama rahatsız oluyorum. Ulaşım çok ciddi bir sorun. Ben 23.30da konserden çıktığımda bu saatte otobüs seferi olmadığını öğrendim. 45 dakika otobüs beklediğimi hatırlıyorum. Eğer bu konserler (ve bu müzik) özel şoförüyle ayrılan lüks arabasıyla insanlarla anılmak istemiyorsa salt, otobüs seferlerini arttırsınlar. Yapılabilir mi? Ne kadar mümkün bilmiyorum ama bu büyük bir sorun. İnternetten kaynak bulmak da zor, indirmek için arattığımda hiçbir şey bulamadığım oluyor. YouTube’da bile kısıtlı kaynak var. İnternete karşı mesafeli oluşun cazdaki bir ilke olarak benimsendiğini duymuştum müzik yazarı bir arkadaşımdan. Albüm almayı seviyorum ama her zaman mümkün olamaz ki bu.

 

Levent ÖGET: Evet son olarak elektronik ileti ile bize yazdıklarıyla toplantımıza katılmış olan cazsever dinleyicilerin de görüşleri böyleydi. Kendilerine bir kez daha teşekkürlerimizle artık bu oturumu kapatıyoruz. Yalnızca bu bölümü değil, gelecek toplantıda benim de kendisinden çok şey öğrendiğim bu konunun duayeni sayılan Sayın Hülya Tunçağ ile de bu seriyi ‘şimdilik’ diyerek kapatıyor olacağız. Elbette söylenecek çok fazla şey olsa da 11 bölümlük bu toplantılar serisine başlarken amaç bu konuyu etraflıca ya da biraz olsun masaya yatırmaktı. Sanırım katılımcılarımız sayesinde öyle de yaptık. Kentimiz içinde gelişen bunca durumların arasında bir yandan bunları da değerlendirecek düşünceler üretmeye çalıştık. Olabildiği kadar da aslında bu toplumsal yanı da çok geniş olan konuyu açmaya çalıştık. Ben sizlere de bu değerli katılımlarınız için çok teşekkür ediyorum Sevgili Elif Gönenç Camcıgil, Sevgili Erhan Ongun, sağolun.

 

Elif GÖNENÇ CAMCIGİL, ERHAN ONGUN: Teşekkürler...

 

Levent ÖGET: Gelecek oturumda eleştirmen, caz yazarı ve yapımcı Sayın Hülya Tunçağ ile 11 bölümlük serimizi sonlandıracağız. Hoşçakalın.

 

Gelecek oturumda yer alacak isimler: Eleştirmen, yazar ve yapımcı Hülya Tunçağ

 

Levent Öget

 

Cazkolik.com / 31 Temmuz 2013, Çarşamba

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Levent Öget

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.