Terence Blanchard Salon’da...

Terence Blanchard Salon’da...

Tam bir ay önce Branford Marsalis Dörtlüsü ile Terence Blanchard Beşlisi ünlü Jazz at Lincoln Center isimli caz klübünde aynı gece arka arkaya sahne almışlardı. Sahneye önce Marsalis’in dörtlüsü çıktı, piyanoda Joey Calderazzo, basta Eric Revis ve davulda Justin Faulkner. Ardından gelen seti Blanchard’ın beşlisi aldı, son yıllarda Blanchard’ın gizli silahı olarak nitelenen davulcusu Kendrick Scott -ki bu isme dikkat, tekniğiyle beyninizi yerinden oynatabilir- ile tenor saksofonist Brice Winston, Küba’lı piyanist Fabian Almazan ve henüz 18 yaşındaki Julliard öğrencisi basçı Joshua Crumbly -ki bu isme de ayrıca dikkat-.

Gelin aynı gece arka arkaya sahne alan iki önemli isimle 30 yıl öncesine dönelim.

Seksenlerin başları, Art Blakey’nin efsanevi Jazz Messengers’ı... Henüz 21 yaşındaki trompetçi Wynton Marsalis gruptan ayrılmış, Blakey onun yerine gruba yeni bir ‘Young Lion’ alır, henüz 19 yaşında bir müzisyen; Terence Blanchard. Dönemin ’yeni bebop’ akımının genç isimleri olan Wynton Marsalis, Terence Blanchard, Wallace Rooney, Marlon Jordan, Roy Hargrove, Brian Lynch, Tom Harrel gibi -ki bu isimlerin hepsi aynı yaşlarda değildir, örneğin Tom Harrell bu müzisyenlerin çoğundan 20 yaş daha büyüktür- günümüzün süper isimleri, hepsi de trompetçi... 20. yüzyılın en önemli caz akımı bebop’ın ışığı altında geleneği yeniden değerlendirerek trompetin tonal icra servüveninin tamamını ‘neobop’ olarak tanımlayan sürecin mimarı olan müzisyenler.

Bindokuzyüzkırkların kırk yıl sonrasının yeni idealist müzisyen grubu... Cazın sonraki kırk yılının şekillenmesinde temel aktör olan isimler bugün dinlediğimiz modern cazın mimari kadrosuna Art Blakey gibi büyük ustaların el vermesiyle bugünlere taşınabildi. Terence Blanchard New Orleans Center of Creative Arts’da yetişen bir müzisyendi. Kuşağının bir çok ismi gibi müziğini Miles Davis’in cool çizgisi ile Clifford Brown melodik tonu arasında ve New Orleans’ın melodi ve ritmleriyle yoğun olarak etkileşimli esinlenmesiyle biçimlendirdi.

Seksenlerde fırtına gibi esen Terence Blanchard & Donald Harrison beşlisiyle birlikte yaklaşık 4-5 yıl boyunca gerçekten önemli albümlere imza attılar. 1984 yılında yayınladıkları ilk kayıtları “New York Second Line”ı Concord Records’tan çıkardılar. İki yıl sonra “Discernment” geldi. Yumuşak ve dolgun tonlu altoist Donald Harrison ile harika ekiptiler, her şey gibi bir süre sonra sona eren birlikteliklerinde zaman içinde herkes kendi yoluna giderken Blanchard’ın önünde gidilecek çok daha uzun bir çizgi vardı.

* * * * *

Bu uzun çizginin başında ise Terence Blanchard’ın içinden çıktığı New Orleans’ın müzikal  kökenlerine her zaman sevgiyle yaslanması yatar. Bu nedenledir ki Katrina kasırgası sırasında en önde yer alan isimlerden olmuş, felakete adadığı “A Tale Of God’s Will” albümüyle Grammy ödülü kazanmıştır. Dramatik olaylara duyarlı yaklaşımı ve sinemaya olan ilgisiyle müziğinin görsel örtüşme sağlaması hiç kuşku yok ki bilinçli bir yaklaşımdır.

“Hayat, tümüyle gelişme ve evrim ile ilgilidir. Her gün muhtelif seçimler yaparız oysa hiç biri doğru ya da yanlış olanla ilgili değildir, hepsi basit seçimlerdir, daha önce ne yaptığımızın açıklanabilmesi ve gelişimimiz ile ilgili şeylerdir...” Aynen böyle söyleyen Blanchard doksanlar ve özellikle ikibinlerde oluşan 9 Eylül saldırıları ve ardından 2005 Katrina felaketinin üst üste gelmesinin kişiliğinde yarattığı kırılmanın müziğine olan etkisiyle uğraşıp durdu. Bu dönemde çekilen belgesel olsun, dramatik olsun filmlere yaptığı müziklerle dikkat çekti, “Biz sanatçılar yaptığımız şeylerle anılan insanlarız” diyor ve ekliyordu “Yaşadığımız sosyal çevre ile ilgili izlenimlerimizi canlı tutar ve bunları aktarırız, yeni ve iyi olanın inşası için elimizden geleni yaparız.”

İkibinler aynı zamanda hip hop ve R&B ile Blanchard’ın müziğinin kesişme yıllarıdır. Yukarda Grammy kazanan albümü “A Tale Of God’s Will”den bahsettik, bu albümün bir başka önemli yanı konuk olarak kimi zaman aşırıya kaçan aktivist görüşleriyle tanınan yazar ve eğitimci Dr. Cornel West ile şarkıcı, müzisyen ve besteci Bilal’in yer almalarıdır. “Müziğimde ‘spoken word’ olarak tanımlanan sözcük kullanma fikrini otaya attığımda aklıma gelen ilk isim Bilal oldu” diyor. Ardından da her zaman felsefe ile yakın olduğundan sözedip bu sözlerle ilgili edimlerinin Dr. Cornel West’in süzgecinden geçmesini istemiş. Zaten seçim yapmakla ilgili sözleri esasında West’in dağarcığından çıkma şeyler. West, insan olmakla ilgili şeylerin aslında seçimlerimizle temelde ilintili olduğundan sözediyor. Haksız da sayılmaz...

Yazının sonuna doğru gelirken her zaman dikkatimizi çeken önemli bir detayı bir de burada belirtmekte fayda var, Terence Blanchard günümüzde kendi kimliğini en çok kurcalayan ve hatta bozup yeniden oluşturmakta sakınca görmeyen biri. Bu zor ve cesaret isteyen işi yaparken de temelde elbette müzikten ama yanısıra yine müzikle ilişkili olmak kaydıyla sinemadan, felsefeden, hayattan ve sosyal gelişmelerden faydalanıyor. Belki de tüm bunları müziğinin temel besini olarak sindirip bir çeşit dünyaya karşı meydan okumasını sürdürüyor.

Cazkolik.com / 01 Kasım 2010, Pazartesi

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cazkolik.com

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.