Pink Floyd efsanesi Syd Barrett'ın az bilinen hikâyesi

Pink Floyd efsanesi Syd Barrett'ın az bilinen hikâyesi

 

Syd Barrett rock yıldızı olmak istemiyordu ama Pink Floyd istiyordu

 

 

Ünlü grubun parlamak istemeyen istikrarsız kurucu yıldızının hikâyesini El Pais gazetesinden Ricardo De Querol kaleme aldı

 

 

Syd Barrett, rock yıldızı olmak istemediğine karar verdiğinde, gerçek tutkusu olan canlı, soyut resimler yapmaya geri dönmüştü. Bir tablosunu tamamladıktan sonra fotoğrafını çeker ve sonra ya yok eder, ya da üzerini boyardı. Ancak, kurucularından olduğu saykodelik rock grubu Pink Floyd'daki grup arkadaşlarının çok başka hayâlleri vardı. Bu farklılıklar, Pink Floyd'un bir performans için Barrett'ı almaya gittiği, ancak hiç durmadan evinin önünden geçip gitmeye karar verdiği o kader gününde doruğa ulaşmıştı. Syd Barrett'ı almak için tekrar geri dönmediler.

 

 

Belgesel film "Have You Got It Yet?" daha sonraki Pink Floyd şarkılarında "çılgın elmas" ve "deli" olarak anılan vizyoner şarkıcı, söz yazarı ve gitaristin trajik öyküsünü anlatıyor. Belgesel, izleyiciye, kız kardeşi, grup arkadaşları, diğer müzisyenler ve menajerlerinin tanıklıklarına yer vererek kapsamlı bir anlatım sunuyor. Ancak sansasyonel ifşaatlar yok ve filmde grubun ilk albümünden sadece birkaç kayıtlı performans ile video klip yer alıyor. Syd Barrett, ona en yakın olanlar için bile anlaşılması zor ve zor olmaya devam ediyor.

 

Asıl adı Roger Keith Barrett olan Syd Barrett, 1966 yılında Londra'nın tanınmış klüplerinden UFO'da İngiliz yeraltı sahnesinde parlayan grubunun ardındaki yaratıcı güçtü. Beatles'ın "Revolver" albümünden etkilenen Barrett, Blues geçmişinden uzaklaşarak saykodelik müziği keşfetmeye karar verdi. Grubun ilk albümü "The Piper at the Gates of Dawn"da enstrümantal parçalardaki sonik deneyler ve Lewis Carroll'dan esinlenen sözleriyle akılda kalıcı melodilerin karışımına yer vermişti. Albüm, Beatles'ın stüdyosuna komşu olan Abbey Road'da kaydedildi. Pink Floyd için parlak zamanlardı.

 

Ancak Barrett'ın performansı, hem başarı hem de LSD'nin olumsuz etkileriyle başa çıkmakta zorlandığı için giderek kötüleşti. Sık sık sözleri unutuyor, konserlere gelmiyor ya da grubun diğer üyelerinden farklı notalar çalıyordu. İkinci albüme sadece bir şarkıyla katkıda bulundu. 1968 yılına gelindiğinde artık grubun bir parçası değildi. Bu aksiliğe rağmen, eski grup arkadaşları bu tecrübeyi 'sound'larını ve artistik arzularını geliştirmek amacıyla kullandı. Grup, 1970'lerde "The Dark Side of the Moon" gibi albümlerle yeni zirvelere ulaşarak dönemin en etkili çalışmalarından birini yaratmıştı.

 

 

Belki de Barrett'ı gruptan attıkları için olacak, pişmanlık duyan Roger Waters (ki Pink Floyd'un liderliğini üstlenmişti) ve David Gilmour (vokal ve gitarda görevi devraldı) Syd Barrett'ın 1969 ve 1970'te bir çift solo albüm çıkarmasına destek oldular ama sonrasında tamamen ortadan kayboldular. Syd Barrett, şarkılarının telif haklarını yok pahasına sattıktan sonra annesinin evine çekildi ve nadiren dışarı çıkıp tablolar yapıp yok etti. Çok sonraları Gilmour, Barrett'ı hiç ziyaret etmediği için duyduğu pişmanlığı dile getirmişti. 1975'te "Wish You Were Here"ın kayıtları sırasında Barrett sürpriz şekilde aniden stüdyoya geldi. Eski grup arkadaşları şaşırdı ve Barret'ı tanımakta güçlük çektiler. Uzun saçlı solist kafasını kazıtmış ve oldukça kilo almıştı. Barrett, Pink Floyd'un yeni müziğinin "tuhaf" olduğunu söyledi.

 

Magazin basını zaman zaman onun anısını canlandırırdı. Basının gözünde Syd Barrett, İngiliz rock müziğin kırık oyuncağı ve ahlâk objesiydi. En büyük hatası Brian Jones, Janis Joplin, Jim Morrison ve Jimi Hendrix gibi genç yaşta ölmemesiydi. Bu yüzden, Barrett'ın hayatı çok daha az destansı oldu, diyabet ve pankreas kanseri yüzünden 2006'da 60 yaşında öldü. Hiçbir zaman övünmedi ve kurduğu grubun muazzam etkisinin farkında bile varmadı (ya da ilgilenmedi). 1960'ların sonu ve 1970'ler, yani rock müziğin altın çağı Barrett'ın etkisi kabul edilmeden anlaşılamaz.

 

Pink Floyd, Barrett olmadan da başarılı oldu, ancak Barrett'ın varlığı her zaman müziklerinin üzerinde geziniyor gibiydi. Pink Floyd'un en ünlü albümünün adına ilham veren şarkı "Brain Damage"ın orijinal adı "The Lunatic"tir. Şarkı, Barrett'ın yolculuğunu özetler gibi görünen akılda kalıcı sözlerle biter: "Ve eğer içinde bulunduğun grup farklı melodiler çalmaya başlarsa, seninle Ay'ın karanlık tarafında görüşürüz". Yıllar sonra Barrett'ın hayaleti "Shine on You Crazy Diamond"da yeniden ortaya çıktı: "Çocukluğun ve şöhretin çapraz ateşine yakalandın... "Çocukluğun ve şöhretin çapraz ateşine yakalandın... Hadi seni çılgın, seni vizyonların kahini / Hadi seni ressam, seni gaydacı, seni mahkum, hadi parla!"

 

Ricardo De Querol

 

Bu makalenin orijinali 17 Ekim günü El Pais gazetesinde yayınlanmıştır.

 

Cazkolik.com / 29 Kasım 2023, Çarşamba

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cazkolik.com

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.