Rüya Taner: "Solist olarak kariyer zor, fedakârlık gerektiren bir atlet gibisiniz"

Rüya Taner: "Solist olarak kariyer zor, fedakârlık gerektiren bir atlet gibisiniz"

Rüya Taner’i Cazkolik okuruyla tanıştırmak istiyorum. Takip edenler olduğu kadar, tanışmamış olanlar da vardır. Bunun için, gelin isterseniz, sanatçımızı beraber tanıyalım.


Leyla Diana: Röportajı kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Müzikle tanışmanız küçük yaşlarda oldu sanırım ve babanız Yılmaz Taner ile. Biraz o yıllara dönersek, müziğe ilginizi nasıl hatırlıyorsunuz? 


Rüya Taner: Kız çocuklarının babalarına ayrı sevgisi vardır. Babamın gününün çoğunu piyano başında ve öğrencileriyle geçirirdi. Ben de gelen öğrencilere ilgi duyar ve dinlediğim parçaları ana hatlarıyla piyanoda çıkarmaya çalışırdım. Böylelikle babamın ilgisi de fazlasıyla üzerimdeydi :)) Derse gelen öğrencinin dersi bitince de odamda oyunlar oynardık :))


Küçük yaşta ufak bir akordiyonum vardı ama piyano bana arzuladığım melodiyi veriyor ve bunu duydukça bir şeyleri başarmış hissiyle mutlu oluyordum. Başka bir enstrüman seçmezdim, hayran olduğum başka enstrümanlar var ama piyano o kadar tatmin edici ki tek başınıza bir orkestra gibisiniz.




Mozart ve Franz Liszt


Leyla Diana: Etkilendiğinizi düşündüğünüz ya da kendinize yakın hissettiğiniz besteci kim? En çok hangi bestecinin eserleri sizi heyecanlandırıyor?


Rüya Taner: Küçük yaştan beri Mozart’ın melodik algısı, hatırlanabilecek melodileri olması, evde babamın oda orkestrası için çalışmalarını dinlediğim eserleriyle hep çok âşinâ olduğum ancak çalması çok zor bir besteci. Yalın ve naif artikülasyon, abartısız ve temiz, hayat dolu, kimi zaman da bir o kadar acı veren.


Eğitim yıllarımda yanına Franz Liszt de eklendi. İngiltere çapındaki ödüllerim bu iki bestecinin yorumlarıyla oldu. Wigmore Hall resitalimde de yine övgüler Liszt yorumlarıma olmuştu.


Repertuvarımda genelde Mozart veya Liszt hep oluyor ancak dönemsel olarak daha da yakından keşfetmek istediğim besteciler oluyor şu sıralar Scriabin bunlardan biri.


Dinleyici kadar yorumcu da ikna olmalı


Leyla Diana: Klasik müzikte kurallar biraz daha katı. Bir eserde emprovize yapamazsınız ve ancak süresi çalmaya göre biraz uzar ya da kısalır ama, yorumcuyu nasıl tanımlarsınız ve siz kendinizi nasıl bir yorumcu olarak ifade ederdiniz?


Rüya Taner: Her bestecinin kendi çizgisi var, tıpkı resimde olduğu gibi. Onu dinlerken tanımak için bu çizgileri korumak gerektiğine inanıyorum.

Bir Mozart‘ı Tchaikovsky gibi değil kendi karakteriyle, renkleri, tınıları ve müzikal çizgisiyle çalmalı, dönemine daha yakın düşüncelerle.


Tchaikovsky‘nin fortesi ile Mozart’ınki aynı olamayacağı gibi, ama gerektiğinde de ikisinin piyanolardaki hassasiyetini yansıtarak.


Yorumcu olarak teknik çalışmanız dışında esasında bu yansıtmak istediğiniz nüansları keşfederek geçer, hem çok zevkli hem o kadar da zor.


İkna olmalısınız ki dinleyici de olsun. İkna olamıyorsunuz ömür boyu! O eseri her çalışınızda yeni şeyler keşfediyorsunuz sanırım kalitenin (klasik müzik olarak ayırmayacağım) güzelliği ve motivasyonu da burada. Bir kıyafeti her giydiğinizde aynıdır ama aksesuarlarla farklılaştırabilirsiniz.




Solist olarak kariyer yapmak zor!


Leyla Diana: Konser piyanistliği sizi ne kadar heyecanlandırıyor? Besteleriniz var mı?


Rüya Taner: Solist olarak kariyer yapmak çok zor. Özveri, (sadece kendinize ve mesleğinize duyduğunuz) mesuliyet, fedakarlık gerektiren bir atlet gibisiniz.


Her yönden formunuzu korumaya çalışıyor, bir yandan yeni eserler, bir yandan seyahatler. Gittiğiniz yere adapte olma şansınız ve zamanınız yok. Sizi prova veya konser bekliyordur.


Birkaç yıl önce Paris’ten Santiago Chili’ye 17 saat durmadan uçarak kahve içip provaya gittiğimi hatırlıyorum. Uçağı kaçırıp konsere zor yetiştiğim günleri de ama gelen izleyici bunlarla ilgilenmez, bunlar mazeret değildir, onlar sahnedeki durumunuza bakıyor. Hastaneden direk mi geldiniz, ateşli misiniz, ailede kaybınız mı var, bunu yansıtamazsınız. Olabildiğince kafanızı toparlayıp odaklanmak, yapabileceğiniz tek şey bu. Ama güzelliklerin artışı da bir o kadar çok ki, sahne olayı bambaşka. Dinleyicinin enerjisini hissetmek, onunla beslenmek. Müzikle dokunuşunuz kadar hemen etki edecek başka bir sanat dalı yok, müzik bu dünyanın armağanı ve bizler aracıyız insanların kalbine dokunan onları iyileştirebilecek, mutlu edecek, anılarını yaşatacak.


Klasik müzik dünyasının kadını anlamaya daha yatkın olduğunu sanıyorum


Leyla Diana: Erkek egemen bir dünyada ve müzik özelinde baktığımızda, geçmişten bugüne kadınların klasik müzikteki bestecilikleri arayı hala kapatamadı, bunu neye bağlarsınız?


Rüya Taner: Erkeğin hakim olduğu dünya olarak bakmıyorum, biraz yöneltilmek ve kabullenmekle âlâkalı. Bugün dünyamızda kadın orkestra şefleri de ön sıralarda yer alıyor erkeğin fiziksel gücü elbette farklı ama kadın başarısı da bir hayli yüksek.


Örneğin kadın besteciler Clara Schumann ve sonrasında Bingenli Hildegrad ve Francesca Caccini ve bizim çağdaş bestecilerimiz Ayşe Öktem ve Zeynep Gedizlioğlu var.


Eskilerde kadın besteciler isimlerini kullanmayıp erkek ismiyle eserlerini yayınlamış olsalar da artık her alanda dünyanın kadın unsurunu anlamaya daha yatkın olduğunu düşünmekteyim.


Leyla Diana: Türkiye konserleri için hangi tarihleri not edelim şimdiden?


Rüya Taner: Türkiye konserleri için Eylül ayında Zorlu PSM ile başlıyoruz, sonrasında sezon içerisinde yine belli yerlerde konserler devam edecek.


Leyla Diana: Projelerinizden bahseder misiniz? En yakında neler var ve daha uzak gelecekte neler yapmayı planlıyorsunuz?


Rüya Taner: İlk etapta İtalyan besteci Paolo Quilichini‘nin eserlerinin İzmir Adnan Saygun’da kaydını yapıyorum. Sonrasında Viyana‘da, Valetta, Lizbon , İskoçya ve Lugano da konserlerim, sonra da Kıbrıs için oranın yaşam hikayelerini aşkları mücadeleleri müzikle anlatan film projesi var.


Leyla Diana: Son soru: Yapmayı istediğiniz ama  henüz yapamadığınız hayalinizi bizimle paylaşır mısınız?


Rüya Taner: Babamın orkestra şefi olduğu konserde onun solisti olmak tarifsiz bir duyguydu, aynı şekilde yıllarca eğitim dönemimde idollerimi izlediğim Wigmore Hall ve St. Johns Smith Square salonunda bu kez sahneye çıkıp karşımda dinleyiciye bakıyor olmak.


Her yeni gün yeni projelerle motivasyon kaynağı doğuyor ve doymak bilmeyen bir arzu heves ve heyecan. Sahnede ve sevdiğim işi yapıyor olmak.


Leyla Diana Gücük


Cazkolik.com / 17 Mart 2020, Salı



BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Leyla Diana Gücük

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.