Sanal caz klübü mü?

Sanal caz klübü mü?

Böyle bir fikir Türkiye`de de tutabilir

Sanal caz klübü olur mu?

Olur, gelişmenin önü alınamaz, sanal caz klübü de olur ama nasıl? “7 Virtual Jazz Club” aslında bildiğimiz caz klüplerinden değil, bir dernek. Caz müziğin her türünü desteklemeye adanmış gönüllü bir dernek. İtalya’da olan bu dernek bütün dünyaya seslenerek sanal platformda caz müzisyenlerinin performanslarını kaydederek göndermelerini istiyor. Keşfettikleri genç yetenekleri bir yarışmayla duyuruyorlar. Neticede iş geliyor bir caz yarışmasına dayanıyor. Cazın müzikten fazlası olduğuna inanıyoruz diyen dernek yöneticileri global ölçekte hazırladıkları yarışmayı geçen sene üçüncü kez gerçekleştirmiş. En son 500 yuroluk Community Prize ödülünü İsrailli flütçü Mattan Klein’a “Used to Be” isimli bestesinden dolayı vermişler. Kimi festival yöneticilerinin bu girişime destek ve beğeni açıklamaları var. 7virtualjazzclub.net adresinden ayrıntılı bilgi edinmek mümkün. En iyi müzisyene 2 bin, 25 yaş altı müzisyenlere 700 yuro gibi ödüller de var. Bilmem, bana ilginç geldi, belki bizden ilgilenen olur.


Cazda insan hikâyeleri

Lester Young`ın hayatı bu anlamda tipik bir insan hikâyesidir

Sevgili dostlarım Murat Beşer ve Alper Maral’la Kadıköy Belediyesi Yeldeğirmeni Sanat’ta gerçekleştirdiğimiz “Caz Dinlemek İstiyorum” seminerlerinde üçüncü sezonun ortasındayız. Az zaman değil, ayda iki seminerden toplamda 3 bine yakın cazseverle buluşmuşuz. Bütün bu seminerler hepimiz için önemli tecrübe oldu. Caz dinleyicisini yakından tanıma şansı elde ettik. Birçoğuyla zaman içinde arkadaş olduk. Bütün bu zaman zarfında dikkatimi çeken caz hakkında konuşurken konu müzikle bağlantılı insan hikâyelerine gelip dayanıyorsa eğer kesinlikle dinleyicide çok daha fazla karşılık buluyor, daha ilgi çekici geliyor. Caz tarihinin ilk dönemleri aynı zamanda çarpıcı birer insan hikâyesidir. Birçoğu, hayatım roman olur sözünü haklı çıkaracak öykülere sahip insanlar. Caz tarihini bilenlerin haklı serzenişi ‘caz insan hikâyelerini kaybetti’ demeleri yanlış sayılmaz. Köşenin altında Martin Luther King ile ilgili bir bölüm var, King’in caz hakkında söylediği söz üzerinde bence düşünmeli. Müzikal açıdan başarılı, mükemmel kompozisyonlar ama bir hikâyesinin olmaması o müziği bir müddet heyecanla dinlettikten sonra unutulmaya mahkum hale getiriyor.


Benim çok dikkatimi çekti

Yazar Guillory`nin analizleri dikkat çekici

Geçen gün Medyascope sitesinde ‘Sarı Yelekliler’ hareketini anlatan Oğul Tuna imzalı bir yazı okudum. Yazdığı kitap nedeniyle Fransız yazar Christophe Guillory’un söyledikleri çok dikkatimi çekti. Bu hareketi ilk günden beri anlamaya çalışıyorum. Bu konuda önümü açan doğru düzgün Türkçe hiçbir yazı bulamadım, ezberden konuşan çok ama aslını bilen yok, fakat, Guillory’un söyledikleri -ki 15 yıldır bu konuyu takip ediyormuş- rastladığım ilk doğru dürüst cümleler oldu. Hele yazıda bahsi geçen ‘bobo’larla ilgili kısım galiba bizleri, burayı da yakından ilgilendiriyor. Benim burada anlatmam doğru olmaz, yanlış aktarırım diye korkarım, en iyisi sizin okumanız. Yazarın ‘boboların ikiyüzlülüğü’ dediği konu sadece bize dair değil dünya çapında genelleme yapılması mümkün bir kavram. Sanırım, kavramın altında yatanları iyi anlamak, iyi analiz etmek lazım ama biz de bu analizi yapanlar var mı emin değilim, sadece karşı tribünlere küfretmekle meşgulüz. Bu PUL’u tahrik edici bir cümleyle tamamlamayı deniyim; ‘Dip dalganın farkında mıyız?’.


Caz çöplüğü

Elma, armut, kabak, şeftali, kereviz... başka?

Amazon’un dijital müzik caz sayfalarında dolaştınız mı? Emin olun gerçek bir caz çöplüğü. Tiksinirken kurcalamaktan geri duramayacaksınız. Meğer, cazla rahatlamaya ne çok ihtiyaç varmış, bu sayfalarda onu anladım. Bu kadar çok Jazz Relax albümü olduğunu bilmezdim, bilirdim de bu kadarını değil. Sonra, bir de Lounge Bar Jazz’lar var. Aman allahım. Aklınız şaşar. Tabii en başa pornomsu fotoların kapakları süslediği sensual albümleri koymalı. Bu albümlerin kendine has müzikleri mi var yoksa varolan müziklerden seçip sadece kapakları mı süslüyorlar? Sanırım ikisi de. Cafe Jazz’ları unutmamalı. Bu Cafe Jazz’ların ortak özelliği tüm türleri barındırması. Relax, Sensual hepsi var. Bir de, restoran albümleri var. Kafelerle aynı değil. Daha yumuşak, yemek müzikleri bunlar. Hatta birinin kapağında tabakta armut resmi gördüm! Zaten onu yan tarafa aldım. Bu albümlere son olarak Paris, Londra, New York gibi şehirlerin estetiğini kutsayan fotoğraflarla takdim edilen albümleri eklemeli. Caz çöplüğünde vakit geçirmenizi öneririm.


Caz dergisi

4 ayda bir çıkıyor

Cazda Avrupadaki gelişmeleri takip etmek için Jazz in Europe web sitesini tavsiye ederim. Haberleri güncel ve hızlı çalışan bir site. Takip etmesi kolay. Bir takım etkinlikler de yapıyorlar ama sözünü edeceğim esas bu sitenin yayınladığı dergi. Asıl faaliyet alanları web olmakla birlikte yılda 4 sayı kapsamlı dergiler hazırlıyorlar. Dergiyi ister webden ister abone olup baskısıyla takip etmek mümkün. Son sayısına göz gezdirdim, bilmediğim konulara rastlamadım ne yalan ama okuması iyi geldi. Kapağa Bob James’in yeni albümünü almışlar. Bobby Sanabria’nın West Side Story üzerine yaptığı albüme dair bir yazı var. Fransız piyanist Laurent de Wind mesela bakın onu ayrı tutayım. Bu arkadaşı fazla tanımıyordum, yazı faydalı oldu. Ayrıca, trompetçi Keyon Harold, Andrew Read gibi isimlerle yapılan söyleşiler de ilgi çekiyor. Aşağıdaki PUL`da değindiğim Brüksel Caz Orkestra Maria Scheneider işbirliğini de bu derginden öğrendim. Bence takip etmekte fayda var.


Brüksel Caz Orkestrası 25 yaşında

Brüksel Caz Orkestrası 25 yaşında

Diyeceksiniz ki, ya kime ne Brüksel Caz Orkestrası 25. yaşında olmuş olmamış... Mesele o değil, mesele onların bu yaş dönümünü Avrupa çapında haber haline getirme becerisi. Bizim TRT Hafif Müzik ve Caz Orkestramız 40 yaşına geliyor ama hiç böyle kutlamalar olmadı ama yapmak lazım. TRT Caz Orkestrası hangi yıl 40 yaşına basacak bilmiyorum ama şimdiden planlamalar yapılmalı. Yerli basından Avrupa basınına kadar boy boy fotoğraflarla röportajlar vermeli, daha önemlisi, turnelere çıkılmalı. Orkestra son yıllarda çok sayıda yerli/yabancı müzisyenle çaldı, festivallerde çaldı, salonlarda çaldı, meydanlarda çaldı, elimizde böyle kıymetli bir orkestra var ve onu iyi değerlendiremiyor muşuz gibime geliyor. Yani, anlayacağınız, Brüksel Caz Orkestrasının 25. yılı bana bunları hatırlattı. Bir de, CRR Caz Orkestrası var. Onların yaşı daha genç ama aynı şeyler onlar için de geçerli. Mesela, Brüksel Caz Orkestrası Maria Schneider gibi vizyoner bir şefle çalışmış, niye bir proje için TRT Hafif Müzik ve Caz Orkestrasının da başına geçmesin?


Martin Luther King caz için ne demişti?

Martin Luther King

1964 yılı Berlin şehrini gözünüzde canlandırın. 2. Dünya Savaşında harabe haline gelmiş bir şehir yeniden ayağa kalkmaya çalışıyor. O yıl Berlin Caz Festivali yönetimi festivalin açılış konuşmasını yapmak için Martin Luther King’i davet ediyor. Neresinden baksanız sayısız çelişki bulacağınız bir durum ama insanlık aklı doğru yolu bulmaya çalışıyor. 20 yıl önce Nazi’lerin güç gösterisi yaptığı Berlin olimpiyatlarında Jesse Owens ilk siyah atlet olarak madalya kazandığında (ki aynı yarışmanın ikincisi Metcalfe de siyahtı ama o pek hatırlanmaz) Hitler’in yüzünü hatırlayın, aynı yüzler Amerika’da da vardı. O suratlar King’i katletmedi mi? King konuşmasında “Caz yaşamı anlatıyor. Blues hayatın zorluklarını anlatır. Bir an için hayata dair gerçekleri alarak müziğe koyduklarını ama ondan umut ve zafer duygusu yarattıklarını anlayacaksınız. Bu, muzaffer bir müzik.” Berlin Caz Festivali King’in öldürülmesinin 50. yılı nedeniyle yaptığı o konuşmayı günümüzde küresel ilişkilerin yeniden derin açmazlara girdiği dönemde bir kez daha hatırladı, hatırlattı.


Bir caz firması keşfettim!

Paul Heller`ın albüm görseli

Keşfettim kelimesi abartılı oldu, firma 28 yıldır orda duruyor, ben yeni farkettim. Almanların cazdaki etkisini yeterince analiz etmedik. Avrupa sektörünü büyük oranda belirlerken küçük bir takım firmalar da birçok iyi müzisyene ev sahipliği yapıyor bu büyük ülkede. Bunlardan biri Mons Records. Thilo Berg isimli eski bir prodüktör kurmuş. Berg, Sony, BMG, Universal, Columbia gibi büyüklerde prodüktör olarak çalışmış, yani, sektörün tozunu toprağını yutmuş biri. Yılda ortalama 10 albüm çıkartan firma televizyonlar için de işler yapıyor ama beni caz albümleri ilgilendiriyor. Şu anda adını ilk kez duyduğum saksofoncu Denis Gabel’in geçen sene yayınladığı “The Good Spirit” albümünü dinliyorum. Firmadan albümü çıkan diğer isimleri yazıyım bakın siz hangisi tanıyorsunuz; Peter Hedrich, Paul Heller, Mia Brentano, Miriam Ast, Victor Gutierrez, Gregor Lisser, Ed Partyka vs.


Feridun Ertaşkan

Cazkolik.com / 28 Ocak 2019, Pazartesi

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Feridun Ertaşkan

Cazkolik.com kurucusu, editör ve yazar.

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.