Festivalin TOP 5`i

Festivalin TOP 5`i

 

Festivalin TOP 5`i

 

26. İstanbul Caz Festivali geçen hafta sona erdi. Konserlerin bir çoğunu izledim, izlediklerimden yola çıkarak kendimce bir TOP 5 yaptım, bunu yaparken mukayeseli veya yarışmacı olsun değildi amacım, hatta biraz eğlenceli olsun istedim, şöyle ki -bu arada, sıralı 5 değil, onu da söyleyim- “Festivalin en iyi konseri” Bill Charlap konseriydi ama Shai Maestro diyenlere katılmasam da saygı duyarım. “Festivalin en eğlenceli anları” Aydın Esen konserinde davulcu Tommy Campbell’ın oyuncaklarla yaptığı harika şovdu, ne yazık sadece konsere gelenler görebildi, videosu mutlaka bir yerde vardır. “Festivalin en gizemli konseri” Melanie di Biasio konseri oldu. Kadının kendi gizem zaten. O sisler, dumanlar gecenin karanlığına karışınca buzz gibi bir cazibe sardı ortalığı. “Festivalin en ‘büyük’ müziği” ya da konseri diyeyim Kamasi Washington idi. Çift davul şovunu her ne kadar sevmesem de müziğindeki ‘büyük’lükten taviz vermiyor adam. “Festivalin en çarpıcı vokal anları” ise biri Mozaik konserinde Ceylan Ertem’in o kısacık sıradışı performansıydı, resmen hepimizi zıplattı, diğeri Jose James’in rap scatiydi, iki performansta inanılmazdı. Mozaik konserini ayrıca not etmeli. TOP 5 olarak değil ama haricen soru işaretli birkaç not ayrıca ekliyim, Snarky Puppy gecesinin ikinci grubu Shake Stew sanki Snarky’e göre daha mı çok sevildi? Joss Stone bu kez sahnede sanki fazlaca sevgi kelebeği miydi? Elchin Shriniov’un basçısı Panagiotis Andreou antipatik olmak için fazla mı çabalayıp durdu?

 


 

Festival enflasyonu

 

 

Festival anahtar kelime. Eğlenmek, müzik dinlemek isteyeni mıknatıs gibi kendine çekiyor, yüzler gülüyor, başlar hemen o yana dönüyor. Özellikle yaz ayları festivallerin doğal mevsimi. Tamamını sayamadım ama şu sıra çok sayıda festival var, bunların kaçı gerçekten kelimenin anlamını veren festival? Bu haklı bir soru. Üç-beş etkinliği biraraya getirip adına festival diyen mi ararsınız. Benim en dikkatimi çeken özellikle popüler müziklerde hep aynı isimlerin yaz boyu festival festival dolaşıyor oluşu. Bu yeni değil, hep böyle olageldi. Etkinlikleri torbaya doldur olsun festival, çoğu böyle. Birkaç festival ismi sıralıyım; Oyun Festivali (evet, çocuk oyunu filan), Kahve Çikolata Festivali, Chill Out Festival, (birden çok şehirde olmak üzere) Milyon Fest (bu baya kapsamlı bir festivaller toplamı), Azmak Fest (bu Bodrum’da olmalı), Kokteyl Festivali (evet, kokteyl yapma sanatı), Retro Fest (geçmiş günler özlemi), East and Beats (yeme/içme festivali), İstanbul Rooftop Festival vs... Bu festivaller müzik harici eğlence ile de meşguller, isimlerinden belli zaten. Bir de elektronik festivaller var ki yıl boyu bunlardan sayısız miktar var.

 


 

Renk renk caz

 

 

İKSV İstanbul Caz Festivali bu yaz hoş bir iş yaptı ve “Renk Renk Caz” adını verdiği çocuklar için bir caz kitabı yayınladı. Yanlış bilmiyorsam ülkede caz adına çocuklar için hazırlanmış ilk çocuk kitabı olmalı. Rengarenk, cıvıl cıvıl desenlerle dolu, içinde çocuklar için eğlenceli, bilgilendirici yazı ve temaların olduğu dolu dolu bir kitap olmuş. Naçizane benim de bir yazıyla katkıda bulunduğum bu kitabı cazseverlerin çocuklarına almasını tavsiye ederim. Pelin Opçin, Hülya Tunçağ, Sibel Köse, Batu Akyol, Yekta Kopan ve Buket Uzuner gibi tanınmış isimlerin yazıları yanında Harun İzer, Kenan Doğulu, Ozan Musluoğlu, Cenk Erdoğan, Ayşe Tütüncü, Zuhal Focan, Fahrettin Yarkın gibi isimler de katkıda bulunmuş. Kitapta bir mini sözlük, bulmaca, enstrümanlar, çocukların keşfetmesine yönelik renkli bilgiler var. Editörlüğünü Burcu Ural Kopan’ın yaptığı kitabın rengarenk sevimli resimlerini Macide Damla Akyürek çizmiş. Valla derim ki, bu sevimli kitaptan birkaç tane alın ki zaten incecik rengarenk bir şey, çevrenizde çocuklara hediye edin, hatta vaktiniz olursa oturun birlikte okuyun, bulmacaları çözün.

 


 

Kaç takipçi sizi ünlü yapar?

 

 

Sosyal medya hepimizi allak bullak etti. Takipçi sayısının paradan kıymetli olduğu dönemdeyiz. Sosyal medya uygulamaları balon takipçileri elemeye başladığından beri çok kişi mutsuz ama gerekliydi. İngilizlerin Reklam Standartları Kurulu (Advertising Standards Authority) ünlü olmak için gereken takipçi sayısının 30 bin ve üzeri olduğuna karar vermiş. İngilizleri bilmem ama bizim için oldukça düşük bir rakam, bence Türkiye’de en az 250 bin olmalı. Ne zaman dünyaca ünlü bir caz müzisyeninin twitter mesajına baksam takipçi sayısının düşük olduğunu görüyorum. Mesela, koskoca Sony Rollins’in 31 bin, akıl alır iş mi bu? İngilizler bu rakam ve üstü takipçiniz varsa David Beckham gibi ünlülerle aynı reklamcılık kurallarına uymanız gerektiğinde ısrarcı. Bir de bizde bu ısrarı denesinler sıkıysa. Bu karar 32 bin takipçili bir Instagram hesap sahibinin bir uyku tableti için reklam yayınlamasının ardından alınmış. Hesap, paylaşımın reklam olduğunu belirtmesine rağmen takipçi sayısı nedeniyle ünlü kategorisinde kabul edilmiş ve 32 milyon takipçili bir hesapla aynı muameleye tabi kılınmış. Yani, mahkemece alınmış bir karar bu, tartışılmaz!

 


 

Herkes saklansın, Jeff Goldblum yeni albüm kaydediyor

 

 

Henüz geçen sene yayınladığı The Capitol Studios Sessions albümünü hazmetmemişken bir yenisini cazseverin bünyesi kaldırmaz. Jeff Goldblum caz konusunda iyi niyetli bir Hollywood starı olabilir ama bir zamanlar Kenny J.’nin gördüğü muameleyi hatırlamaması imkansız, adama neler yaptılar, o dönem onca baskıyı, aşağılamayı nasıl kaldırdı hâlâ şaşarım. Şimdi adam artık yaşlandı da kurtuldu, ha, bi de ondan daha kötüleri çıktı tabi unutmamak lazım. Piyano çalma iddiasında kim acaba Jeff Goldblum’a ‘gel abi sen de albüm kaydedebilirsin’ dedi, kim bu, kim? Yoksa, sana albüm yapalım diye adamın parasını mı aldılar... Ortaokul seviyesindeki icra kabiliyetiyle orta halli bir caz orkestrasının ardına saklanarak, yanına Till Brönner, Imelda May, Sarah Silverman gibi starları suç ortağı yaparak Rat Pack dönemi benzeri bol geyikli kayıtların Decca gibi bir firmadan albüm olarak çıkması yazıktır, ayıptır, günahtır. Şimdi diyorlar ki yeni bir albüm çıkacak.

 


 

Abbey Road ve Harlem

 

 

Pop ve rock müziğin sembolik görseli Beatles’ın Abbey Road albüm kapak fotoğrafı ise cazın da Harlem’deki bu evdir. Her iki görselin bu iki müzik türünün tarihi içinde ne kadar anlamlı ve sembolik özellikleri var ama şüphesiz Abbey Road kapağı dünyada daha fazla tanınıyor. Haksızlık. Aralarında sanırım 10 yıl olmalı, belki biraz daha fazla ama caza dair fotoğraf daha eski duruyor, öyle çünkü hem siyah beyaz, hem o fotoğraftakilerin çoğu o vakit yaşını başını almış müzisyenler, Beatles ise genç ve yeni. Her iki fotoğrafın sembolik önemi müziğe ve müzik topluluklarına fazlasıyla ilham verici oldu. Her yıl bu fotoğraflara göndermede bulunan yeni albümlere rastlamak sıradan hale geldi. Doksanlarda Harlem’deki fotoğrafın benzerini Hip Hop ve Rap müzisyenleri çektirdi. Çoğu birbirinden gram hazzetmeyen rapçiler tarihin hatırına biraraya geldi. Pop ve rockta Abbey Road göndermeleri daha müziğe yönelik iken cazda tarihi bir saygı silsilesi olarak kabullenildi ve tabi işin içinde ‘kırmızı çizgi’ işlevi gören siyah kültür gelenek ve geçmişe sahip çıkma kültü var.

 


 

Ron Carter ve Beatnik`ler

 

 

20. Yüzyıl Amerikan edebiyatının etkileyici nesli Beat Generation cazın göbeğinde dünyaya gelmiş bir akımdı. Her biri iyi birer cazseverdi. Ron Carter da dönemin adamı. Yakınlarda yeni bir albüm yayınladı, şair Danny Simmons ile beraber kaydettiği çalışma Beatniklerin yaklaşımını çağrıştırıyor. Zaten bu konu ona sorulmuş. Açıklamalarını okuyana kadar o dönemin kimi siyah sanatçılarının Beat edebiyatını ‘beyaz adam hareketi’ olarak gördüğünü bilmiyordum. Carter onlardan biri olmadığını söylüyor ama demek yaygın bir eğilim imiş. Düşününce, şaşırmadım aslında. Birçok siyah sanatçı siyah kültür konusunda konservatif davranırdı. Tarihsel olarak haklıydılar. Özellikle caz müziğini tümüyle kendilerine ait görmeleri bundandır. Şaşırtıcı değil. Hâlâ öyleler. Albüm “The Brown Beatnik Tomes” olarak isimlendirilmiş. Şair Danny Simmons 1950 ve 60’larda Beatnik şairi olmanın nasıl bir şey olduğunu merak ediyordum, ayrıca, siyah Beatnik şairlerin de nerede olduğunu çözememiştim diyerek onların görünmezliğine, görmezden gelinişlerine dair açık sitemini dile getiriyor.

 


 

İnternetin kralı cep telefonları

 

 

Cazkolik ve CazFM.com istatistiklerinden sadece an be an değil, yıllar arasındaki değişim ve geçişgenliği rahatlıkla takip edebiliyorum. Bunlar sizin bilmediğiniz şeyler değil ama değişimi çarpıcı bir örnekle verebilirim. Ben klasik masaüstü bilgisayar kullanıcısıyım. Doksanların başında alıştığım bu şekil çalışmayı terkedemem ama artık her şey cepten yapılıyor. Bu anlamda cep üstünlüğü kesinlikle benzeri teknolojileri silip süpürdü. CazFM.com’da anlık değişimleriyle, nerden girip dinlenildiği, hangi platformun kullanıldığı, ülke, şehri vs. takip etmek bakımından ilginç veriler sunuyor. Şunu söyleyim, önceki yıllarda resmin sağ altındaki Top Platform bölümünde Desktop seçeneği %60’lardan %20’lere geriledi. En yüksek olan Other aslında yine cep aplikasyonlar üzerinden müzik dinleme sistemleri, zaten araları çok yakın, hemen altta Smartphone var, ikisinin masaüstüne ezici üstünlükleri var. Masaüstü normal iş saatlerindeki üstünülüğünü kaybetti ki CazFM.com’un en önemli dinleyicisi iş yerinde müzik dinleyenlerdi. Ortadaki Top Clients bölümü bunu doğruluyor, yakın oranlar ama Mobile Safari biraz önde.

 


 

Ragtime`dan caza

 

 

20. Yüzyılın ilk dönemine giderseniz karşınıza çıkan isimlerin çoğu bulanıktır. Kayıt yok, isimler belli belirsiz, birçok bilgi efsaneden, söylentiden ibaret vs. ama bilinen şeyler de var, bunlardan biri Jim Europe adıyla bilinen James Reese Europe. 1919 yılında 38 yaşında ölmüş bir müzisyen, besteci, aranjör ve kendi orkestrası var. En başta kurduğu Europe Society Band ilk Afro Amerikan topluluk kabul edilir mesela. Onun için ragtimedan caza geçiş döneminin aktörü denir. Şimdi gelelim daha önemli kısma. Birinci Dünya Savaşı çıktığında James Reese Europe’u Fransa, dolayısıyla Avrupa’ya cazı getiren topluluk olarak bilinen Harlem Hellfighters’ın kurucuları arasında görürüz (filmi de çekildi). 369th Infantry Band resmi adıyla bilinen topluluk Fransa’yı baştan başa cazla donatmıştır o dönem desek yalan değil. Fransızların caz tutkusunun kökeni ta o zamana dayanır. Şimdi, Europe’un o dönemki müziklerinin çalındığı bir albüm yayınlandı. 1920’ler büyük caz çağını hazırlayan dönemin adı uzun yıllar bilinmezler arasında kalan kahramanlarından. Üstelik bu kahraman 1919 yılı gibi çok erken bir dönemde kendi müzisyenlerinden biri tarafından öldürülmüş bir adam. Sebebini bilmiyorum ama hiç değilse savaş bitip de orkestrasıyla bir zafer turnesi yaptıktan sonra olmuş bu iş.

 


 

Bu can bedende oldukça

 

 

Dinlemek için iyi bir caz trio albümü mü arıyorsunuz, Amerikalara gitmeye gerek yok, burada, burnumuzun dibinde Fred Nardin Trio var. İki yıl önce çıkardığı “Opening” albümüne hayran kalmıştım. Swingli, alevli, ateşli ritmi sarhoş ediciydi. Yine aynı adamlarla çalmış, Leon Parker ve Od Bareket (Bareket de bir albüm çıkardı). ‘Bu can bedende olduğu müddetçe çalmaya devam edeceğim’ diyen tutkulu bir caz fanisi Fred Nardin. Tutkusu dinleyene de geçiyor. Buradan Zorlu PSM Touche yetkililerine söylemiş olayım, müthiş bir Jazz Club üçlüsü bu adamlar. Çalmaya başladığında gözümün önünden Monty Alexander, Michel Petrucciani gibi isimler geçiyor. Tutkusu ve tekniği onları andırıyor. Zaten, Mulgrew Miller, Kenny Barron hayranı. Birçok iyi şarkıcıyla çalmış. İlk albümüyle ödülü kucaklayan bu adam eğer bir şarkıcının piyanistiyle geldiyse bilemem ama kendi üçlüsüyle gelmedi. Eğer gelirse kesinlikle kaçırmayın. Kapak fotoğrafındaki kalkık yakasıyla Fransız Yeni Dalga filminden çıkmış gibi duran Nardin, hayranı olduğu ustaları anarak ‘bu seviyede müzik yapmak için kendini adamak zorundasın’ diyen biri. Doğru değil mi ama.

 


 

Feridun Ertaşkan

 

Cazkolik.com / 22 Temmuz 2019, Pazartesi

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Feridun Ertaşkan

Cazkolik.com kurucusu, editör ve yazar.

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.